@yazar_as3s
|
"Nasıl oldu bu?" Yamaç, acımasızca bakan gözlerini üzerime çevirdiğinde durumun ciddiyeti dört bir tarafımı sardı. Acı kalbimi avuçları arasına aldı ve acımazsızca defalarca sıktı. Patlayacağını hissettiğim her an öylece yerinde kalmaya devam etti. Üzgünüm, demek yeterli değildi. Canım yanıyor, demek yeterli değildi. Ölüyorum, demek yeterli değildi. Bu acı ölümden de beterdi ve geçmeyeceğine adım kadar emindim. Yamaç'ın karşısında iki büklüm oldum. Suçluluk tüm bedenimi en ince ayrıntısına kadar kapladı. Suçlu olmamam rağmen gözleri altında ezildim. Çünkü ben, ezilmeye, hor görülmeye, aşağılanmaya ve suçlu tutulmaya alışmıştım. Ve bu duyguyu yadırgamadım. Aksine vücudum her zerresini ayrı tanıdığı bu duyguyu kolayca kabul etti bedenime. Yamaç'ın gözleri 'Sen suçlusun' diye haykırdı adeta. Lanetim ona da bulaştı. Halbuki ben en çok ona bulaşmasın isterdim. Onun karşısında... Onun karşısında... Gözlerim, kör... Kulaklarım, sağır... Dilim, lal... Oldu. "Be-ben yap-ma-dım...Ya-maç" Dilim, beynime ihanet ediyordu. * Kırgınım... Yalnızım... Bitiğim... Her zerrem acıyla titriyor. Her bir zerrem acıyla yıkılıyor. Ben, enkaz altında kalmadım. Ben, enkazın kendisi oldum. Etrafımda geçmişinden hatıralar arayan herkesi içime çektim, karanlığıma mahküm ettim. Utanç... Utanıyorum kendimden. Yamaç, Semih baba ve ben Menekşe anneyi apar topar hastaneye getirmiştik. Yani daha doğrusu Yamaç ve babası getirmişti. Ben tam rabaya binecekken yüzüme kapatılan kapı ne kadarda 'Sen gelme' demek olsada ben yine de gelmeliydim. Ve geldim de zaten.Yamaç'ın beni suçlu tuttuğundan adım kadar emindim. Emin olduğum bir diğer şeyde bende kendimi suçlu tutuyordum. İçten içe yiyiordum kendimi. Kalbim içten içe öldürüyordu kendini. Yapma, demiyordum. Zaten ölmek bana acı vermiyordu. İnsan, her gün diri diri ölünce tek bir kere de nefesinin kesilmesi hoş geliyordu. Hastanenin karşısındaki sahile gelmiştim. Yamaç, yanında durmamadan hoşlanmadığını her haliyle göstermişti. Ve ben daha fazla sorun çıkmasını istemediğim için buraya kaçtım. Sahilin en sonunda kalmış, eski püskü, kırılmaya yüz tutmuş bir bankta oturuyordum. Bu bank bana kendimi hatırlattı. Yanlız ve ıssız. Kırık ve yıpranmış. Dolu ama bir o kadar da boş. Unutulmuş ama hatırlanmak istiyor. Bu bank bendim. Karşımdaki, hırçın ama aynı zaman da sakin olan denizi izlerken hayatımı düşündüm. Doğduğum zamandan bu yaşıma kadar yaşadıklarım birer birer gözlerimin önünden geçti. Hatıralar bile acıydı. Ailemin gidişi. Öksüz ve yetim kalışım. Ruhen çektiğim işkenceler daha dün gibi aklımdaydı. Yanlız geçen günlerim. Tek başıma aldığım karnelerim. Tek başıma katıldığım mezuniyetlerim. Ben hep tektim. Hayatım boyunca hiç kendim gibi olamamıştım. Hep Şebnem annemi ve Semih babamı gururlandırmak için uğraşıp durdum. Kim olduğumu bile bilmiyorum. Ben sadece başarılı ve uslu kız rolünü oynadım. Çevrem bana acıyan gözlerle bakmasın diye hep dik durdum. Yıkılmaz bir kale gibi aldığım onlarca öldürücü darbeye rağman ayakta kaldım. Ayaklarım dizlerimin üzerine yığılmak istediği her an için daha fazla acı çekti. Kimse sessiz çığlıklarımı görmedi. Görmek istediler. Gözlerim dolu dolu karşıdki uçsuz bucaksız denizi izleken arkamdan gelen nefe seleriyle irkildim. Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde hamil bir kadının bana gülümseyerek baktığını gördüm. "Oturabilir miyim?" "Tabii, buyurun lütfen." Kadın yavaşça banka otururken, ben de ona yer açmak için hafifçe kaydım. "Niye teksin?" Kadının sorusuyla kaşlarım çatılırken, kızdığımı belli edecek sert bir soluk bıraktım. "Kusura bakma lütfen benim konuşmaya ihtiyacım var." "Peki, konuşalım o zaman." "Eee anlat bakalım derdin ne?" "Önce tanışırız sanmıştım." "Adım Efnan." "Gülbahar." "Bu sabah annemi kaybettim." Bilindik acı yüreğimde varlığını hissettirdi. "Allah sabır versin." "Vermez. Veremez. Bu acının geçmesi mümkün değil. Ömrüm boyunca ben nereye o oraya." Haklıydı. Ömrümüz boyunca Biz nereye gidersek acılarımız da peşimizden gelirdi. "Burada olmak yerine annenin yanında olmalısın." Sesim duygudan uzaktı. "Annem..." Bilirdim Ben cümleye başlayıp da bitirememenin acısını. "Anlat." "Anlatırsam geçer mi acaba?" "Geçmez. Geçer derler ama geçmez. Aynı gidenlerin geri gelmediği gibi." "Ben küçükken babam annemi her gece döverdi. Bir sebebi yoktu. Ona karşı bir kusurumuz ayıbımız olmazdı. Ama o her gece zil zurna sarhoş gelip annemi döverdi. Tahmini yedi yaşlarındayken, annem bir gece uyandırdı beni. Bol bol öptü sarıldı sonra..." Devamını getiremediği her bir cümle aslında içinde sonlanıyordu. Üzgünüm, kimsenin acısına derman olamam ama üzgünüm. "Sonra?" "Sonra kapıyı çekti gitti." Kolay olan kapıyı çekip gitmekti. Annen kolay olan seçti. Diyemedim. "Baban ne yaptı peki?" Yüzünü acı bir gülümseme yerleşirken, elini karnına götürüp okşadı. "Mektup bırakmış annem. Ne yazdığını hala bilmem. Babam okudu köpürdü evin içinde. İlk kez o gün dayak yedim işte. Hem annem gitti hem dayağı yedim. Bir sürü hakaret işittim. Küçücüğüm ya daha gidecek yerim de yok sustum içime attım. Belki annem gelirdi diye her gece kapının yolunu gözledim. On gün geçmedi babam yeni birini buldu geldi." Erkeklerin Şaşmaz kuralı biri gider biri gelir. Ama her gelen giderken bir öncekinden daha beter olur. "Kadın sessiz sakin bir şeydi. Bana da zararı yoktu. Kadın dediğime bakma. Genç bir kızdı." Hayır, diye geçirdim içinden. Hayır. Dünya bu kadar acımasız olmamalıydı. Dilinden düşen genç kız kelimesinin yanında eşlik eden gülümseme aslında onun genç kız değil çocuk olduğunu belli ediyordu. "Kaç yaşındaydı?" "On sekiz." Kader diye geçirdim içimden. Bu dünyaya ağzında altın kaşıkla doğmak vardı. Bir tek biz mi yedik bu hayatın sillesini? "Çocukmuş daha." "Öyleydi." "Sonra ne oldu peki?" Gözyaşlarını silerken yüzünü acıyla buruşturdu. Böyle bir hikayenin zaten iyiye gitmesini beklemiyordum ama... "Sonra babam Nurbanu ablayı biriyle yakaladı. Yakaladı çocukla sevdalılarmış birbirlerine. Bizim evin arka bahçesinde görmüş olan bunları. Gördüğün gibi de oğlanı bir güzel dövmüş. Dövmeyip de ne yapacaktı tek bildiği yol şiddet onu. Çocuk kendini zar zor attı bizim evden dışarı. Sıra Nurbanu ablaya geldi. Önce içeri soktu evin içinde dövdü. Sonra mahallenin ortasına çıkardı aileme ibret olsun diye bir de orada dövdü. Bu devrin insan acımasız ya biri bile çıkıp da polis aramadı. Polisi bırak Nurbanu ablayı elinden bile almadılar." Denize bakan gözleri anlık beni buldu. Keder vardı yemyeşil gözlerinde. Yüzünde anlamlandıramadığım bir acı. Evet anlamlandıramadığım bir acıydı bu. Daha önce gördüğüm bir şeye benzemiyordu. Bütün tüylerim ürperdi. Bu hikayenin devamı da vardı buna eminim. Devam etmesi için yavaşça gözlerimi kırptım. Tekrar kafasını denize çevirdi. "Nurban abla dövülmekten harap oldu, bayıldı mahallenin ortasında. Saçlarından sürüye sürüye eve götürdü. Upuzun kalçalarına gelen saçları vardı Nurbanu ablanın. Şimdi inanmazsın belki ama belki yarısı koptu o mahallenin ortasında. Öyle hırs bürümüştü babamın gözünü. Eve geldik yetmedi. Bir de beni dövdü. Yeni yeni kendine gelen Nurbanu abla beni kurtarmak için bir daha dayak yedi." Sessizce akan gözyaşları hıçkırıklara dönüştü. Aklımdan geçenler beni de derin bir kedere sürükledi. Hep böyle mi olması lazımdı. İyiler ölmeli miydi hep? "Sonra...Be..ni.. Be.." hıçkırmaktan cümlelerini tamamlayamıyordu. Sakin olması için karnının üzerindeki elini tuttum. Biraz öyle bekledik. Konuşacak gücü bulduğunda devam etti. "Sonra mutfaktan bıçağı alıp geldi. Yapma etme demeye kalmadan..." "Onu öldürdü." Tamamlayamadığı cümleyi ben tamamladım. Her doğru her yerde söylenmez derdi Şebnem annem. Her yanlışta da doğrularımızı bulamazdık. "O kızcağız yaşarken bir kere olsun yardıma gelmeyen konu komşu benim bir çığlığıma eve doluştular. Sonrası çok hızlı gelişti zaten. Babam, polislerle gitti. İfademi aldılar. Şu an hatırlayamadım çok şey yaptık. Sonunda babam hapse girdi. Ben de yurda gittim." "Annen peki ona ne oldu?" "Annem zengin bir adama gitmiş. 18 yaşında yurttan çıkınca öğrendim bunu. İstanbul'un en köklü ailesinin birine gelin olmuş. Benden sonra beş tane de çocuğu olmuş. Annem beş tane çocuğa sevgisini vermiş de bir tek ben fazla gelmişim be Efnan!" Bilmek istemedim onu devam etmesini bekledim. "Üniversite okudum. Kolumda altın bileziğim olsun istedim. Çok zorluklar çektim. Hem okudum hem çalıştım. Benim gibi böyle olan çok insan vardı ama benim yüküm bana daha ağır geldi. Aradan yıllar geçti belimi doğrulttum, annemin karşısına çıktım. İstemiyorum seni, dedi. Çarptı suratıma kapıyı. Eşi ve çocukları çok iyi insanlar. Ama o dillere destan olan itibarları zedelenmesin diye bi küçük sevgiyi hor gördüler bana. Bir tek..." Gözyaşlarını elinin tersiyle silerken yüzünde minik bir gülümseme oluştu. Galiba iyiye gidiyordu işler. "Annemin eşi Galip Bey'in ilk eşinden olan çocuğu Barlas, beni görür görmez sahiplendi. Aradan biraz zaman geçti ve evlendik. Biliyorum belki de doğru değil ama sevdim Efnan çok sevdim. Yıllar boyu eziyet çekmenin ardından ben bulutların üstünde yaşamayı öğrendim. Kendimize yeni bir hayat kurduk. Babası onaylamadı ama karşıda çıkmadı. Annem ortalığı yaktı geçti. Ne fayda. Barlas annemden nefret ediyordu. Sonra aramıza kızımız katıldı. Mutlu mesut bir yuvamız vardı bizim. Hayat yıllar sonra ilk defa yüzüme gülmüştü. Öyle ki anneme karşı nefretimi dindiriyordum. Bu sabah annemin öldüğü haberini aldık. Barlas apar topar babasının ve kardeşlerinin yanına gitti. O zaman içim tekrardan acıdı Ben ve Nurbanu abla acılar içinde kıvranırken o Sefa içinde bir hayat sürüyordu. Koskocaman bir ailesi vardı. Ben yurt köşelerine sürünürken O evinde çocuklarının başını okşuyordu. Ve aslında o zaman anladım içindeki nefret sonsuza kadar sürecekti. Dindiremezdim. Zaten dinmezdi." Yıllar geçerdi ama acılar geçmezdi. Yıllar geçerdi ama nefret dinmezdi. Ve en acısı da yıllar geçerdi ama sevgi de bitmezdi. Eminim içinde bir yerlerde hâlâ annesini seven bir kız çocuğu yatıyordu. Aslında canını yakan şey annesine karşı duyduğu nefretin dinmemesi değildi annesini hala sevmesiydi. Aynı benim durumum gibi. Yamaç canımı ne kadar çok yaksa bile içimde ona karşı minnet duygusu devam ediyordu. Sahi ya ben ona Sevgi beslemiyordum, minnet duyuyordum. "Başından geçenler için üzgünüm. Biliyorum üzgün olmam bir şeyleri değiştirmez ama sen bil ki ben üzgünüm. Babanın acımasızlığı yüzünden başına gelenlere çok üzgünüm. Gencecik bir kızın gözlerinin önünde ölmesine çok üzgünüm. Ama en çok neye üzgünüm biliyor musun Gülbahar?" Gözleri gözlerime bakarken gülümsedi. "Neye?" "İçinde anneni affedip de onu dışa vuramamana üzgünüm." "Ne yaşadın bilmiyorum ama gözlerinde gördüğüm keder için ben de üzgünüm. Sana bu kadar uzun derinlere baktıracak şeyi merak etsem de sormayacağım bil ki ben de sana üzgünüm." "EFNAN!" Aniden bağırmasıyla dikkatim üzerine kaydı. Ellerini karnımın altında birleştirmiş acıyla kıvranıyordu. Yavaşça ellerini uzandım. "Galiba bebek geliyor!" "Sakin ol eninde sonunda gelecekti zaten." Soğukkanlılığını korumaya çalışırken onu kaldırmak için ellerinden tuttum. Siktir! Çok ama çok büyük bir siktir! Elleri, pantolonu her yeri kan içindeydi. "EFNAN BEBEĞİM ÖLÜYOR!" "Hayır Gülbahar öyle düşünme hiçbir şey olmayacak!" Ellerime destek olarak ayağa kaldırdım. "Aşağıya bakma!" Kafasını inadına aşağıya inerken sinirle tekrardan bağırdım. "AŞAĞIYA BAKMA! TAMAM MI?" "Ta..tamam." Ayaklarımızın ucunda küçük bir kan gölü oluşmuştu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hemen arka tarafımızda kalan taksi durağına doğru bağırdım. "ACİL TAKSİ KADIN DOĞURUYOR." Uzun boylu bıyıklı bir adam hızla içinde oturdu arabayı yanımıza çekti. Dikkatlice yerleştirdim Gülbahar'ı içeriye. "Tamam, acele et. En yakın hastaneye sür." Adam cevap bile vermeden hızla sürmeye başladı. Art arda korona basarak yolu açtı. Kafamı Gülbahara çevirdiğimde bilincinin gitmek üzere olduğunu fark ettim. "Gülbahar uyumak yok aç gözlerini." "Dayanamıyorum Efnan bu çok feci bir ağrı." "Kızın için dayanmak zorundasın!" "AHHHH... Olmuyor...Ahhh" "Eğer bana.." "Şşııttt sus sakın o cümleyi bitirme." "Olur da bana bir şey olursa. Kızımın babasına teslim edildiğinden emin ol. Lütfen." "Sana hiçbir şey olmayacak Gülbahar çocuğunu babasına ilk sen vereceksin." "Bir de... AHHHH... Efnan... Eğer bana bir şey olursa.. ço..cuğuma senin adını ver..versinler." Yüreğimden ince bir sızı geçti. Ben kimdim ki. Minicik bir bebeği adı verilecek mi insan mıydım? Sanmam. "Bunu sonra konuşuruz. Şimdi İyi olmaya bak." "Efnan üşüyorum. Çok soğuk oldu burası." Taksici adam sanki ölecekmiş gibi baktı dikiz aynasından Gülbahar'a. "Bir daha öyle baktığını görürsem o gözlerini oyarım. Bu kız yaşayacak." "Geldik." Gülbahar'ın kafasını yavaşça koltuğa bırakıp arabadan indim. "Seni de getirin hamile bir kadın var. doğuma bir ay daha olmasına rağmen kanaması başladı." Etrafınızda doktorlar ve hemşirelerle çevrilirken Gülbahar'ı arabadan indirmiyorlardı. Lanet olsun bilinci kapanmıştı. Çok... çok kanaması vardı. Ama ölmeyeceğini adım kadar eminim. Anneler çocuklarını bırakmazlar. Bir daha sevdiğinin ardından çaresizce baka kaldım. Az önce konuştuğum o kadın ölmek üzereydi. Hem de hayatına yıllar Sonra renk gelmişken. Gözlerim bahçede dolandı. Bir çift tanıdık göz lerime değene kadar. Yamaç'ı görür görmez içeriye doğru yürümeye başladım. Hızlı hızlı ilerliyorum ki bana yetişemesin. Ama bu pekte mümkün değildi omzuma dokunan eller beni aniden onunla yüz yüze bıraktı. "Nerdesin sen?" Öfkeli ve endişeli çıkan sesiyle konuştu. "Bu seni ne kadar ilgilendirir? Beni kovan sendin." benim sesimde en az onunki kadar öfkeliydi. "Ölürüm de seni kovmam. Sinirle ağzından çıkan bir şeydi." "Bir yerde okumuştum insanlar sinirliyken söyledikleri cümleleri önceden düşünmüş oluyorlarmış. Bence sen beni uzun zamandır başından atmak istiyordun. Eh istediğin oldu işte. Yokum bundan sonra." "Ne demek yokum. Beni delirtme Efnan!" "Emin ol yüzbaşı delirmen umurumda bile değil. Şimdi müsaade edersen Menekşe hanım'ı görüp çıkacağım." Ağzından alaylı bir gülüş çıkarken konuştu. "Oo demek Menekşe anneden, melekçe hanıma geçmişiz." Gitmek için hareketlendiğimde sıkıca tuttu kolumdan. sonra da yürümeye başladı. Manyak herif beni nereye götürüyordu? "Bana bak yüzbaşı bırak kolumu Ben senin emir verdiğin askerlerinden değilim. Haddini bileceksin!" "Haklısın Sen benim askerim değil müstakbel karımsın." "Bana bak, bok kafalı şey beni bırak." "Bir dakika bir dakika sen ne dedin bana?" "Bok kafalı, dedim" "Cık cık cık kocaya bok kafalı denmez." "Hahaha Ben buna anca bir taraflarımla gülerim Sen benim kocam falan değilsin!" "Gelmiyor musun şimdi?" Bu bir sorudan çok sıkıyorsa gelme demek gibiydi sanki. "Gelmiyorum." "İyi bunu sen istedin." Aniden havalanmam ve kendimi onun kucağında bulmamla şaşkınlıktan ağzım açıldı. "Manyak, psikopat, bok kafalı herif indir beni! Hemen." "Debelenmeyi kes de yerinde dur." Sert çıkan sesi biraz korkmama sebep olduğu için debelenmeyi kestim. Çok değil ama birazcık korktum. Yaklaşık bir dakika sonra bahçenin en kuytu köşesine gelmiştik. Beni yavaşça yere bırakırken kaçmamı engellemek için bedenimi duvarla kendisi arasına aldı. Şuna bak Zeki şey! "Demek bütün oyunu iptal ettin." "Aynen öyle yaptım." "Doğru söylüyorsun zaten sen iptal etmesen ben ederdim." "Aptalsın. Yani beni yarı yolda bırakırdın." "Cık, ben hayatıma aldığım hiçbir insanı yarı yolda bırakmam." "Bir şey unutuyorsun Ben senin hayatında değildim. Yani beni yarı yolda bırakabilirsin!" "Bence sen bir şey unutuyorsun." Aval aval suratına bakarken bana hayatımın şokunu yaşatacak o şeyi yaptı. "Sen benim hayatımın ta kendisi oldun Efnan." Dolgun dudakları dudaklarımla buluşurken bilincim kapandı. Ayaklarım yerden kesildi. Hayır! biz bulutlarda değildik. Bu herkesin yaşayabileceği bir duygu değildi. Biz yerin yedi kat dibinde ateşlerin içindeydik. Bu da bizi herkesten farklı kılandı. ❤️🔥 Herkese merhaba! Biliyorum bölüm gecikti. Tamam yalan söylemeyeceğim bölüm bayağı bayağı gecikti. Ama şu bölümü yazarken başıma gelenleri anlatsam ayrı bir kitap çıkar. 😁 Geçen hafta bölümü yazarken bilgisayarımın kablosu yandı az kalsın çarpılıyordum. 🤷 Bir geçmiş olsun, alırım. 🥹 Bölüm nasıldı yorumlara bekliyorum. Ayrıca yokluğunda aramıza yeni katılanları olmuş, bölüm soranları olmuş hepsini okurken ayrı bir duygulandım. Galiba Biz büyüyoruz. Bir sonraki bölüme kadar sevgiyle kalın. 🦋🙏 Instagram: yazar_as3s Buradan da destek olursanız sevinirim 🫶 Daha önce Wattpad platformunda yayınladığım GÖRKLÜ'M adında bir kitabım vardı. Mafya, yaş farkı, aşk, aldatma, gerçek ailem, geçmişten gelen sırlar... Gibi gibi konular içeriyordu. Sizce burada tutar mı? Lütfen bir yorumlarda yazın 🙏 Bu da kitap kapağımız.🦋🖤🤍
|
0% |