@yazar_papatya
|
Civan’ın yüzündeki şaşkın ifadeye biraz gülümseyerek bakarken, içimdeki stresin bir nebze azalmasından dolayı rahattım. Civan, heyecanımı doğru okuyup, konuya daha derinlemesine inmişti. -“Tamam, tamam. Dicle’den bahsediyorsun ya; şimdi neden bu kadar gülüyorsun?” diye sordu, gözlüklerinin üzerine kaşlarını kaldırarak. Gülümsememi yayarak; -“Görmüyor musun? Dicle ile olan her şey gerçek, benim o ve bana ait. Bugün iyi, kötü ikimiz de birçok şeyden bahsettik." Dedim. Sonra devam ettim konuşmama; "Ama en çok komik olan neydi biliyor musun dostum? Ah, karşımda oturuyordu o zeytin karası gözlerinde hüzün vardı. Sırf o gözlerinde ki hüzün dağılsın diye konuyla hiç alakası yokken, ona en sevdiği kahvaltı da en çok neyi sevdiğini sordum. ‘Zeytin’ dedi. Ama benim için asla unutamayacağım bir şey daha ekledi: ‘Yeter ki yeşil zeytinlerim kararmasın, ondan sonra ben seni hep severim!" dedi bana kardeşim. Civan' a doğru gülerek söyledim. Civan kahkahayı patlatlatmıştı. - “Ne demek o? Yeşil zeytinlerin karartılması mı? Yani seni sevmesi için öncelikle zeytinlerini koruman mı gerekiyor? Müthiş bir strateji bu Fırat. Sen değil, zeytinler merhametli olsa gerek!” dedi, elini havaya kaldırarak. -“İşte tam olarak bu noktada, Dicle ile aramda bir bağ var, ha!” dedim gülerek. “Ama Civan, Dicle’nin zeytin sevgisi kadar komik olan bir şey var. İlk başta onun kararlılığı beni tamamen şaşırttı. Beni atıştırmalık olmaktan çıkarmaya çalışıyor! Bir yudum zeytin yağında kaybolursam, şu an büyülü bir zeytin diyarında yaşıyor olabilirim!” Civan gülmeye devam ederken; -"Bence bu zeytin işini bir komedi şovuna konu etmelisin. ‘Zeytin Tüccarı Fırat’ diye bir karakter yaratırsan, Dicle’nin gözünde peşinde koşan bir zeytin askerine dönüşürsün!” diyerek gözlerinden yaşlar süzüldü gülmekten. -“Yani doğru noktalara parmak bastın,” dedim, öne yaslanarak. “Bunu paylaşması oldukça keyifli ama ciddiyim, bu zeytin konusunu ciddiye almalı! Bu başka bir aşk hikayesi gibi. Zeytinler, aşkın sembolü oldu! Dicle, kahvaltıda odanın içinde zeytin yağladığında benim için kalp atışını hızlandıracak!” dedim ciddileşerek. Civan; -“Ya düşünsene, zeytinlerinin üzerine ben döküldüm diye dert yanarken onu çok seversen, ona düşkünlüğün ve zeytine olan sevgini anlar!” dedi kahkahalarla. “Kendimi zeytinler için bir dedektif gibi hissediyorum! Kime sorarsan sorsan, Dicle tüm hayatını zehirli bir zeytin çiğneyerek geçiriyor gibi görünecek!” derken; -“Ama bunun dışında bir sorun var. Mert ve Figen’in durumu pek iç açıcı değil,” diye ekledim. “Dicle’nin zihninde hala dolaşan şüphelerden kurtulmak zorundayım. O yüzden planımızda hızlı hareket etmemiz lazım. Yani bir yeşil zeytin stratejisine ihtiyacım var!” Civan; - “Belki de iyi bir zeytin tedarikçisine ihtiyacın vardır! Sadece onu kastetmiyorum, tabii ki Dicle’yi tanır gibi yaparak! Zeytinle birlikte hile yapalım!” dedi gülerek, “Bir kamyon dolusu zeytin alıp şehri dolaşmaya başlayabiliriz; ‘Zeytin al, aşkı kazan!’ gibi!” -“Bunu düşündüğümde, başka bir aşk hikayesi yazma fırsatım olur. ‘Aşk ve Zeytin: Bir Stratejinin Hikayesi!’ gibi!” dedim. Civan; -“Şaka bir yana, Dicle’nin zeytinlerle dolu bir hayatı olursa, onu daha fazla sevmemene gerek yok! Biliyor musun, bu kızla bir komedi filminde tesadüfen karşılaşabilmek muhteşem olurdu!” derken, güldüğü için boğazına su kaçırmıştı. -“Zeytin her zaman yanımda olacak! İkimiz de birer zeytin karabiberi gibi birbirimizi tamamlayacağız!” dedi ve kahkahalarımı havaya savurdum. Gülümsememin ardından ciddiyetimi tekrar kazanarak; -"Civan, Figen ve Mert konusunda bir toplantı yapmamız gerekiyor. Dicle’nin güvenliği her şeyden önemli," dedim. Civan merakla; -"Ne zaman planlıyorsunuz bunu?" diye sordu. -"Yarın bir gün toplanmalıyız, İlkay ve Nilay'ı da çağıracağız. Herkes bir araya geldiğinde bir stratejimizi geliştirebiliriz. Dicle’nin güvenliği için atmamız gereken adımlar var," dedim. Civan, keyifle gelecekte olabilecekleri düşünüyordu. Dicle’nin kuzeni İlkay’a karşı hissettiği duygular, aklında sürekli dolanıyordu. -"Diclenin kuzeninden ufak bir hoşlantım var, eğer bu toplantıya gelirse belki bir fırsat bulurum," diyerek heyecanla bana bakarken. “Bu arada, Dicle’ye bir şey sormak zorundayım. Belki şu an bu aklımda dönen düşünceleri ona açabilirim. dedi gülümseyerek. Dicleden; Kafeden ayrıldıktan sonra eve geçmiştim. İlkay ve Nilay ablamın gelmesini bekliyordum. Çünkü onlara olanları anlatmalıydım. Biraz geçtikten sonra, İlkay ve Nilay abla gelmişti sonunda. Fırat ile yaşadığım her şeyi anlattın onlara. Kuzenlerimin yanımda olması, benim için çok önemliydi.Düşüncelerim karmaşıktı ama yanımda oldukları ve beni destekledikleri için hissettiğim korku da biraz azalmıştı. -"İlkay ve Nilay ablalarım biliyorsunuz Mert ve Figen’in beni tehdit ettikleri gerçeği var. Fakat Fırat beni korumaya çalışıyor," dedim gözlerim endişeli bir şekilde. -"Merak etme Dicle, biz buradayız. Her türlü durumda senin yanındayız," diye cesaret verdi Nilay ablam. -"Fırat ne dedi? O da seni korumak için ne planlıyor?" diye sordu İlkay ablam hemen. -"Figen ile yüzleşmeyi planlıyoruz, ama birlikte hareket etmemiz gerektiğini de biliyorum. Her adımımızı dikkatlice düşünmeliyiz. Bunun için zaten birlikte bir yerde toplanacağız." Derken ben daha, İlkay ablam; -"Ayyy, gizli göreve dahil olacağız ne kadar güzel birşey bu." Dedi gülerek. Nilay ablam; -"Ajan olacağız yani. Hep bir hevesim vardı zaten." Dedi ve devam etti. " Ne zaman toplanıyoruz?" Diye soru eklemişti. -"Fırat bilgi verecek. Şimdilik bekleyeceğiz ablalarım." Derken ben daha kapı zili çalmıştı. Halamın sesi geliyordu; "Hoşgeldiniz" diyordu içeriden ses çok az duyulduğu için salaona gecmiştik ablalarımla. Annem ve kız kardeşim Urfa’dan Ankaraya gelmişlerdi. Onları kapıda karşılarken halam hâlâ, içinde sıcak bir duygu sarıp sarmalamıştı beni. Telefonla görüşsekte onları özlüyordum. Kendi derdime düşmekten onları ihmal etmiştim baya. -"Anne, hoş geldiniz!" dedim, onları sarılarak karşılamıştım "Sizi çok özledim." Dedim gözlerim dolu dolu. Annem; - "Biz de seni özledik, kızım. Son olayları duyduk. Çok endişelendik," dedi. "Ama şimdi buradayız, birlikteyiz." Dedi. Kaçırılmamdan bahsediyordu annem. Anneydi endişelenirdi tabi. Bir o endişelenirdi zaten en çok. Babam Ankara'ya gittiğimden sonra hiç aramamış, sormamıştı beni. Ne çok acımıştı içim yine. Kısa bir an için, geçmişteki çocuk Diclenin anılarında kaybolmuştum. Babamla olan ilişkim, içimdeki derin yaralara ve sevgisizliğe dair izler taşımaktaydı her zaman. Hatırlıyordum, babam çoğunlukla soğuk ve mesafeli, sevgi gösterilerinden yoksundu. Bir zamanlar, babamın gözlerinde parlayan sıcak bir ışık aramış ama bulamamıştım. Evin içinde koştururken, babamın ona gülümsemesi, sıcak bir kucaklaşma veya basit bir “İyi ki varsın” demesi için her defasında umutsuzca beklemiştim. O anılar, gençliğimde yaşadığım birçok duygusal karmaşa ile birleşmişti. Arkadaşlarımla geçirdiğim günlerde bile, içimdeki boşluğu doldurmak için sürekli yeni arkadaşlıklar kurmaya çalışırken, bir yandan babamın sevgisinin eksikliğini hissetmiştim. “Keşke babam bana bir şeyler anlatsaydı, keşke beni daha çok dinleseydi,” diye düşündüm. İçimdeki hüzün, zamanla bir kaygı haline gelmişti. Bu, kendime olan güvenimi sarsan bir duygu olarak beni ele geçirmişti zaten. Şu anda yanımda olan Fırat ile geçirdiğim bu anların önemli olduğunu biliyordum. Fakat geçmişteki derin yaralarım, ailemin gerçekliğiyle sürekli bir çatışma halindeydi. Her ne kadar dışarıda gülümsemeye çalışsam da, içimdeki karanlık düşünceler bazen boğazımı sıkan bir düğüm haline geliyordu. “Buna son vermeliyim,” diye defalarca ikna etmeye çalışyordum o yaralı küçük dicleyi. Hayatım başkalarının sevgi ve ilgisiyle şekillenebilir miydi? Halbuki, ben kendi içsel huzurumu bulmak zorundaydım. “Artık geçmişin yükünü taşımak istemiyorum,” dedim kendi kendime. "Hayatıma yeni bir yön vermem gerekiyor; bu yüklerden kurtulmalıyım." Kafamda Fırat’ın yanında güçlü bir irade bulmalıydım çünkü. Annemin yanımda olması, bana biraz huzur vermişti. Belki de bu yeni başlangıcın tam zamanıydı o gün. "Ben de kendi hikayemi yazabilirim. İçimdeki boşluğu dolduracak yeni anılar oluşturabilirim,” diye düşünmüstüm. Şimdi, kucaklayıcı bir aile ile dayanışma içinde olmak, geçmişteki sevgisizliğin gölgesini geride bırakmama yardımcı olmuştu. Annemin sesini duyarak gerçekliğime dönmüştüm. -"Ben iyim anne, sonuna kadar savaşacağım," dedim. Yaşadığım her zorluk, beni daha da güçlendiriyordu. Artık kendi hikayemin kahramanı olma zamanının geldiğini biliyordum. Biz odada hep birlikte sohbet ederken, dışarıdan aniden sesler geldi. Bir hırsız evin kapısını zorluyordu. Hayatımda ilk kez hırsızlık vakasında yer almıştım. Kalbimin hızlı atışlarıyla -“Ne oluyor?” diye fısıldamıştım halamlara bakarak. Elime bir tava alarak. İlkay ablamın telefonundan Fırat'ı aramıştım. O hemgame içinde bile Figen gerceğini unutmamıştım. Fırat, telefonu açmıştı. Benimle konuşurken dışarıdan gelen sesleri duymuştu. -Kapıyı birileri zorluyor sesler var." Derken -"Alo, Dicle, sakin ol! Hemen oraya geleceğim," demişti. - “Acaba Figenin adamları mı Fırat?” diye sordum korkuyla. Kapı çok zorlanıyordu içeri girmeye çalışıryorlardı. Benim sesim bir an donmuştu. Fırat, eve geldiğinde, hırsızların evin arkasında ki kapıda olduklarını görmüştü. Beni olaydan uzak durmam gerektiğini belirtmişti telefonda, arkadan ikisine silah dayatarak durdurmuştu onları. Ben elimde tavayla kapıyı açmış bulunmuş Fırat'ın arkası dönük olduğundan adamlardan biri sanıp tavayı başına geçirmiştim. |
0% |