Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Sahi diner mi acılarım?

@yazar_papatya

Diclenin saklı sayfaları;
2011- URFA

"Baba... Bugün yine seni sevmiyorum. Bir adım uzaklaştım yine senden ve bir adım daha girdi aramıza. Neden baba, neden bizi sevmek bu kadar zor senin için? Sen benim yumruk gibi kalbimi bir dağa çeviryorsun. Bağrımda ki yazları, kara kışa çevirdiğinin farkında değil misin baba? Bizden mahrum bıraktığın sevginin, esirgediğin ilginin parmak uçlarıma kadar acıttığının farkında değil misin? Hep bir umutla birgün "seni çok seviyorum Diclem" demini beklediğimi, bir kere saçlarımı okşamana ihtiyacım olduğunu, zamanın çok az bir kısmını bana vermeni istediğimi görmüyor musun baba? İlk aşkımdın benim sen, gözümde dünyanın en iyi babası sendin oysa. Büyüdükçe fark ettiğim sevgi eksikliğim çocukluğumdan anılar çalıyor şimdi. Baba ruhumda ateşen toplar var, ama sen bir üflesen sönecek gibi biliyor musun? İçimde ki bu eksikliği dağın yamacına döksen bu acıdan erirdi, ama sen bana bir kere bile nasılsın diye sormadın baba. Ne zaman beni sevdiğini ifade ettin, ne zaman başımı okşadın ben bilmiyorum baba, inan bilmiyorum..."


Ne zaman deftere akıtsam içimi, bir parça eksiltip dururdum içimde. Her geçen gün bir parça eksiliyor benden ve ben kendimi tükenmiş hisediyordum. Çok acınası bir durumdu, insan kendi kendine acır mıydı, kendi haline üzülür müydü? Üzülüyormuş, acıyormuş... O günler o yıllar sürekli babama söylemem gereken onca kelime yığınlarımı deftere yazmış, günleri öyle geçirmiştim... Bir çocuğun hayatıyla babası oynar. Yıllar boyu geçmeyen izler, iyileşmeyecek yaralar bırakır ve o çocuk içinde ki mezarlığa ilk babasını gömer. İlk mezarımı babam için kazmıştım ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olamadı...


2014 - URFA

Okul hayatım babamın bende bıraktığı tramvadan dolayı iyiye gitmiyordu. Zaten liseye başladığım ilk yıl hemen hemen hergün rapor alıyordum. İyi hissetmiyordum kendimi. İnsanın ruhu hastalanınca, fiziksel açıdan hasta hissederdi insan. Bende öyleydim. Üzüldüm diyemiyordum, bunun yerine midem ağrıyor diyordum. Üzüntünün üstüne bir hastalık bulmuştum. Yaklaşık 2 ay devamsızlığım vardı, raporlar haricinde. Hasta olan bedenim değildi belki, ama ruhum çok hastaydı bunu ben çok iyi biliyordum. Zaten ailemle tüm bağımı koparmış sayılırdım. Onlarla az konuşuyor, az vakit ayırıyor ve az görüyordum. Annem ve ablalarım olmasa en çokta annem olmasa o eve hiç adım dahi atmak istemiyordum. Yaşadığım şeyler ruhumla birlikte bedenime de rahatsızlık verince anladım bazı şeyleri asla atlatamayacağımı.

Babamın bende bıraktığı o derin boşluğu bir başkasının doldurması arayışına da girmiştim. O kadar kötü bir durum ki bu aslında. Babanızdan görmediğiniz sevgiyi el alemden dileniyorsunuz. Sosyal medya hesabı kurmuş vaktimin çoğunu orada harcıyordum. Edilen her bir güzel söz içimi alıyordu. Beni benden alıp başka diyarlara götürüyordu sanki. Yaşamadığım tüm, herşeyimi kurduğum bir sanal ortamdan almak istiyordum sanki. O kadar çok sevilmeye ihtiyaç hissetmiştim ki kendimi kim iyi, kim kötü ayırt edemeyecek duruma gelmiştim.

Yine günlerden sıradan birgün. Okuldan dönüp eve gelmiş, kendimi odama atmıştım. Kimseyi görmemiş, konuşmamış sanal dünyama dalmıştım. Facebook'ta gezinirken bir mesaj geldi messencerıma.Kullanıcı adı Buğra Paksoy!

Buğra Paksoy; -Selam.

-Aslm, kimsin tanıyamadım.

Buğra paksoy; Yazıyor...

- Beni tanımıyorsun, tanışabilir miyiz? Bu kadar sözü yazan bu kızı merak ettim. Ve bunları yazdıran kişiyi de haliyle.

- Sadece sıradan sözler işte. Bir neden aramaya ne gerek vardı.

Buğra Paksoy; Yazıyor...

- Cevap vermedin soruma?

- Ne sorusu?

Buğra Paksoy; - Tanışabilir miyiz?

- Gerek yok bence.

Buğra Paksoy; Görüldü.

Messencerı kapatıp, gözlerimi yumdum. Ama merak ediyordum, sözlerimle etkilediğim kişiyi. Biraz sonrasında profilene girdim. Paylaştıklarına, fotoğraflarına baktım. Ama tanışmak istemesi hoşuma gitmişti. Neden red ettiğime ben bile anlam verememiştim. Korkuyordum belki de.

O günün ardında ki sabahta yine messencerımda okunmamış Yeni bir mesaj takıldı gözüme.

Buğra Paksoy; - Günaydın, çok güzelsin bütün gece profilinde gezindim durdum. Mesajıma dönersin umarım.

Telefon okulda yasaktı ama içimden bir ses sürekli o mesaja dön Dicle diyordu. Derse kendimi veremiyordum adeta. O gün sürekli saate bakıp, durdum.
nihayet eve vardım. Hemen telefonu açıp, messencerıma girdim.

- Kusura bakma, sabah mesajına dönemedim. Okula gitmem gerekti ve okulda telefon kullanmak yasak.

Mesajıma o gün ne görüldü geldi ne de dönüş yapıldı. Şunu da söyleyeyim hiç dönüş gelmedi mesajıma. Ben defterime sarıldım yine. O cümleleri yazdığımı gayet iyi hatırlıyorum.

"Açsam göğsümü, içimi kesen bu duygular çıkar mı dışarı? Hüzünlerim ve bu hallerim toplanıp gider mi içimden? Sahi diner mi ağrılarım."

Neden bu sözleri yazmıştım bilmiyorum.Yazmıştım ama. Facebook sayfamda da paylaşmıştım bu sözleri. Daha sonra bir grup kurup orda yazmaya başladım sözlerimi. Sonra grubum büyüdü büyük bir takipçi sayısına ulaştım kısa süre içinde. Grubumda yaklaşık 300 bin üye bulunuyordu. Grubu tek başıma yönetmek zorluyordu artık beni. Sonra arkadaşlarımdan gruba bir kaç arkadaşımı yönetici yapmıştım. Grup büyüdükçe, büyüyordu. Ailem gibi oluvermişti o grupta ki insanlar çok seviliyordum tanımadığım kişiler tarafından. Sevilmek güzel birşeydi Fakat yine de memnun olmuyordum, içimde ki o boşluk dolmuyordu. Nedenini bir türlü bulamıyordum. Ama bildiğim tek şey ne yaparsam yapayım mutlu olamayacaktım.

" Sustuklarım, satırlarda ağlıyor.
Çünkü çığlıklarımı kimse duymadı."

Grubun sayfasına attığım bu sözle hayatımın birgün değişeceğini nereden bilebilirdim ki? O söze binlerce yorum gelmiş beğeni üstüne beğeni yağmıştı. Mesaj kutum dolup taşmıştı. Ama biri vardı ki arkadaşlık isteği göndermişti ve ben kaç defa onaylamamıştım. Sayısını bile unuttum. Biri sanki benimle inatlaşır gibiydi. Gruptan bir üyeydi ve arkadaşlık isteği göndermişti. Sonra messencer'den yazmıştı isteği kabul etmemiştim mesaj isteğinde; Üç kelime vardı sadece. "Kim üzdü seni?"
mesaja dönüş yapmadım ve onaylamadım mesajı. O üç kelime beynimin içinde dönüp durdu günlerce. Çok arkadaşım vardı, çok mesaj isteğim olmasına rağmen sadece o mesaja dokunup duruyordu parmaklarım.

Sonrasında bir mesaj daha; "İyi misin?"
O kişiden hergün mesaj almış fakat hiç dönüş yapmamıştım. Mesaj isteğini onaylamıştım bu arada. Grup sayfasına fotoğrafımı paylaşıp üstüne de şu sözleri yazdım;

" Pek çok şeyin bambaşka olmasını dilerdim."
Diyordu Franz Kafta. Bugün böyle bir duygu ile başladım güne. Olmak istediğim yer ile, olduğum yer ile arasında uzaklıklar var. Hayallerim ile hayatım arasında da uçurumlar vardı."

Çok güzel bir sözmüş gerçekten. Fotoğrafla sözü paylaştıktan bir kaç saat sonra mesaj geldi "İstersen hayallerini hayatın haline getirebilirim. İster misin?"

Ona ne cevap vereceğimi bilemedim. Şaşırdım kaldım. Bu kişinin hatta aileden yada arkadaşlarımdan birini olduğunu düşündüm hatta. Benimle dalga geçiyor olmalıydı, kim tanımadığı bir insanın hayalini gerçekleştirmek ister ki ve hayalilin ne olduğunu bilmeden hemde. Profiline girdim.

Hmmm "Fırat Karahan , 853 arkadaş, "Bir sevmek, bin ölmekmiş' grubuna üye" Fanatik Galatasaraylı. Paylaşımlarından belli olduğu gibi.

Kalbimle aklım arasında bir savaş var gibiydi o mesajlardan sonra. Bir yanım 'ona cevap ver Dicle.' dese de, bir yanım. ' Buğra Paksoy' unutma. mesajına dönüş almadın. Diyordu. Ne yapmalıydım bilmiyordum hiç.

Loading...
0%