@yazar_papatya
|
Görevden dönüşüm, Diclenin içindeki tüm korkuları bir nebze de olsun dindirmişti. Ancak mutluluğu kısa sürmüştü. Bir akşam, evinin önünde bana platonik bir aşk duyan Figen dolanıyordu. Aslında bir görev icabı onun yakınına düşmüştüm. Çok tehlikeli bir kadındı Figen. Dicleden; Evimizin önünde tanımadığım bir kadın evimizin önünde dolanıyordu. Pencereden fark etmiştim. Sonra kapı çalını vermişti. Kapıyı açtığımda komşunun çocuğu vardı karşımda hafif bir tebessümle; -"Efendim canım." Dedim. -"Dicle abla..." Parmağıyla sokağın başını işaret ederek; " Orada ki abla seni çağırmamı istedi." Dedi ve elinde ki topu sektirerek uzaklaştı. "Ben birazdan geliyorum anne." Diye seslenip kapıyı aralık bırakarak yanına doğru yürümeye başladım. -"Buyrun, komşunun oğlundan beni çağırmasını istemişsiniz." Gözleri öfkeyle parlıyordu. İçimden bir şeylerin kopup gideceğini hissediyordum. Sesini yükselterek oda bana yaklaştı. -"Dicle sensin demek." dedi. -"Evet, benim. Siz kim..." Derken konuşmama müsade etmeden; -" Üsteğmen Fırat'ı bırakacaksın. Eğer onu bırakmazsan, ona zarar vereceğim." -" Siz kimsiniz ? Fırat... Fıratı nereden tanıyorsunuz?" Diye soru sorarken; Kadının öfkeli ve sert tavırlarına rağmen yüzüne bakıp; -"Bırakmam, bırakamam onu seviyorum ben." Diye bağırdım bir anda. -" Ciddi olmadığımı mı düşünüyorsun sen sürtük? Üstelik adamlarım şuan Fırat'ın evinde her adımını takip ederken.." Diyerek silahını başıma doğrulturken; "Bırakacaksın sadece benim ve bana ait. Hiç acımam onu orada gebertirim ayrılmazsan." -"Onu bırakacağım," dedim sesim titreyerek. "Onu bırakacağım." gözyaşlarımda sevdiğim adam için kaybolurken ben, tanımadığım kadının gülümsemesi, içimdeki korkuyu daha da artırdı. -"Güzel," dedi, "o zaman her şey yolunda gidecek. Seni her an izliyorum, sakın yanlış birşey yapayım deme. Yaptığın en ufak yanlış sevdiğin admı hayattan kopartır. Silah kullanmaktan çekinmem, vurmaktan geri durmam!" -"Tamam!" Diye bağırdım. "Tamam ayrılacağım, dediklerini yapacağım." Derken oradan ayrılırken o yağmurun yağmasıyla gözyaşlarım birbirine karışmıştı. Fırat'tan nasıl ayrılacağımı ondan nasıl, gideceğimi düşünürken beynimin içi kazan gibiydi. Sanki kırk usta, kırk çivi çakmıştı. Bir kaç gün sonra Fırat' ı arayıp onunla görüşmek istediğimi söyledim. Tedirgin sesimden anlar gibiydi kurban olduğum birşeylerin ters gittiğini. Fırat geldiğinde zorda olsa gülümsemeye ve güçlü durmaya çalışmıştım karşısında. -"Be.. Ben..." Dedim titreyen sesimle. Sesimin güçlü çıkmasını isterken, kendimden çok şey eksiltiyordum. Ellerimi tam tutacakken geri çektim ellerimi, onu itip; -" Ben ayrılmak istiyorum." Dedim. O kadının dedikleri aklımdan çıkmıyordu tıpkı Fırat'ın ne olursa olsun kalbimden çıkmayacağı gibi.
-"Saçmalama yavrum! Ne diyorsun Dicle sen? Şakaysa hiç komik değil." Dedi kaşlarını çatıp. -"Bitsin istiyorum." Dedim başımı öne eğip. -"Lan seni ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun?"Diye bir soru yöneltti söylediklerime karşılık. -"Soğudum! Fırat, sana olan duygularım, hislerim yok oldu istemiyorum seni artık." Dedim sorusuna cevap vermeden. Çokça eksildim bunları söylerken. -"Mahbube'm," dedi " hadi şaka yapma bana, geberiyorum görmüyor musun?" Derken ben oracıkta ölüyordum onunla. -"Soğudum dedim sana neden anlamıyorsun?" -" Ne kadar çabuk soğuyormuşsun sen öyle." Dedi buz gibi bir sesle. Kalktı ayağa ve karşıma dikilmişti. Hesap sorar gibi çenemi tutup yüzümü eğdiğim yerden yüzüne doğru kaldırıp devam etti. " Kolay mı beni kendine köpekler gibi aşık etmişken?" Diye söylendi çatallaşan sesiyle. " Vazgeçeceksen neden sevdirdin kendini? Bu kadar kolay mı Dicle!" -"Duydun! ayrılmak istiyorum. Seni sevmiyorum Fırat! Sende beni sevme ne olur." Sesimin güçlü tarafı güçsüz fısıltıya dönüyordu. Gözlerim doluyordu ve ben gözyaşlarımı içime akıtmak istercesine gözlerimi kaçırıyordum ondan. -"Sevme diyemezsin, ben zaten en başından beri aşığım sana." Derken öfkesi gözlerinden okunuyordu. Ellerini yumruk yapıp sıkıyordu. - "Olmaz!" dedi, sesi titreyerek. "Beni bırakma, lütfen. Ben seni seviyorum." - "Fırat, seni sevmiyorum. Hiç sevmedim. Hepsi yalandı, herşey yalandı." dedim zor bir gülümseme oturtarak dudaklarıma. Anlamasın içindi o gülüşüm ama o gülüşün içinde ölüyordum. Fırat, sözlerimi duyukça daha da öfkeleniyordu. Gözleri parladı ve sesi yükseldi. - "Dicle bu sen olamazsın! Benim Mahbube'm ayrılmaz, ayrılamaz benden!" dedi sert bir tonla. "Benim için herşeye katlanan sendin." Fırat’ın sözlerinin ağırlığı altında eziliyordum. Kalbimdeki acı dayanılmaz hale gelmişti. İçimdeki korku ve sevgi arasında sıkışıp kalmıştım. - "Katlandım mı? Senin yüzünden bir çok şey yaşadım Fırat, ve intikam almak istedim senden" diye bağırırken ona içimden 'Öyle değil yemin ederim senin için yine olsa yine yaşamak isterdim aynı şeyleri' diyordum. - "Ayrılmak istemen bu sözlerin, benim için bir anlam ifade etmiyor! Seninle birlikte olmak istiyorum. Ama sen bunu istemiyorsun gibi görünüyorsun neden Dicle ne oldu birden bire?" dedi acı bir gülümsemeyle. Onu itip yanından uzaklaştım çünkü artık konuşacak hal kalmamıştı ona yalan söylüyordum. Onu severken, onu başkasına teslim ediyordum. Onu orada bırakıp uzaklaştıktan sonra tenha bir yere çöküp ağladım, içime akıttığım tüm gözyaşlarımı dışarı salmıştım... "Yemin ederim... Sıraladığı sözler, gözlerimde ki yaşları sicim gibi indirirken yanaklarıma, kalbim paramparça oluyordu. Öfkesi dinene kadar o sözlerini devam ettiriyordu. Benim üzüleceğimi biliyordu ve sözleri "Afetmem seni." dercesine öldüyordu beni. "Bende kendimi affetmem Fırat, canımın içi "Derken buldum kendimi bir an. Öyle bir uzağa savrulmuştuk ki birbirimizden, aramızda ki o soğukluk aşılacak derecede değildi şimdi.. Ağacın dibine bıraktım kendimi. Başımı ellerimin arasına alıp ağladım ağladım, öldüm. Peşi peşine yakıp durdum sigaraları. Biri bitmeden, diğerini söndürüp, sonra bir başkasını. Yüreğim yanarken ciğerim de yansın, yansın ve ben acısını hissetmeyeyim istiyordum. Aklım almıyordu artık bişeyleri. Ona kavuşmak için kendimden eksildiğimi hatta bunun yanında eriyip tükendiğimi, ölüp ölüp bittiğimi bilmiyordu şimdi "Seni sevmiyorum, sevmeyeceğim artık" deyişim... Kim olsaydı aynı hissederdi... Onunda buna karşılığı vardı, ama o sözleri ederken bile ben aslında beni deli gibi sevdiğini görmesem... Yine de inanmazdım ona. O kısa bir dönem içinde bütün hayatımı elleri arasına almıştı. O giderse kalbim de giderdi... Aynı anda bir çok duyguyu hisseder miydi insan? Çaresiz, güçsüz, umutsuz,hatta yenilmiş gibi hissediyordum. Ama aynı zaman da ona gitmek istiyordum. Çokça bağırıp, çağırmak. " Sana aşığım. Seni seviyorum... Ya sensiz kalıp ölürüm ya da kalıp sen diye ölürüm," demek istiyordum. Yüreğimin sıkıntılı tarafını susturuyordu onun korkan ve çokça kararlı tarafım oysa. Gitmeme izin vermeyecekti. En başından böyleydi bu. "Onu bırakmayacağımı oda biliyor." Dedim fısıldar gibi, kendi kendime konuşurcasına. "Vazgeçmediğini biliyordum, beni sevdiğini de. Kalp yalan söylemezdi ama akıl öyle haindi ki.... Tereddütte bıraktırırdı insanı işte. Oysa beni anlaması gereken tek kişi o'yken anlamamıştı. Belki de hâlâ beni ikna etmeye çalışmasındandı böyle davranmasının sebebi. Yüzümdeki yarım, eksik tebessüm de silinip yok oldu... "Tüm şarkıların seni anlattığı, tüm şiirlerin seni konuştuğu, tüm vedaların seni hatırlattığı bir yerdeyim ben şimdi Fırat..." Gece saat; 23:05 Telefona mesaj gelmişti ve gelen mesaj fırat'a aitti. Nesajı açtığımda "Eğer beni bırakacaksan, o zaman git! Ama bil ki ben seni asla unutmayacağım. Senin yüzünden hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak." O mesajla yıkılmıştım. Ona gerçekleri anlatamadığım için tükeniyordum. "Neden böyle oldu?" diye düşünüp duruyordum içimden. "Onu korumak için sevgini feda ettin." Diyordu kalbim sadece "Oysa severken onu özgürdüm ben. Peki ama neden kendimi bir mahkum gibi hissediyordum şimdi? Buda diğer duygular gibi bende miras bırakılan bir duyguydu sanırım. Sevgiye esaret duygusunu her adım da hissetmeye devam edecek ve bunun yanında yüreğimde taşımaktan hoşnut kalacaktım... Kendimi hiçbir zaman özgür hissedemeyecektim tutsak kalıp yaşayacaktım bunu biliyordum. Evin kapısında ki merdivende, karanlık bahçe karşıladı beni. Sarıp sarmalayan ise soğuk bir şubat ayının en soğuk gece havasıydı. Buz gibiydi dışarısı ve çenem birbirine vururcasına titredi. Soğuktan burnumu çekerken nefesim yüzümün önünde buhar olup dalga dalga dağıldı. Soğuk olduğunu bildiğim halde merdivenin basamağında ki mermere oturup kaldım. Hırkamın cebine sakladığım sigara paketini çıkardım, sigaranın zararlı olduğunu, içmemem gerektiğini biliyordum. Karanlığın içinden bir ses ulaştı kulaklarıma, ellerim daha çok titredi, beni durduran işte o sesti, Fırat' ın sesiydi sanki. "Gel, diye yazmadın ama ben geldim." Sigara dudaklarımın aralanmasıyla kayıp yere düşerken, çakmak da ellerimi terk etmişti. O yaklaşıp önümde durunca, yüzümde hala varlığını koruyan ıslak yaşları saklayabilmeyi diliyordum. "Tüm dünya seni istemesin, sevmesin. Ben seni istiyorum, kalbinin güvercini seni seviyor"... Bunları yüzüne söyliyebilmek ne güzel bir his olurdu biliyor musunuz? Öylesine yorgun, öylesine halsizdim ki ona sarılıp ağlamak ağlamak, bütün bu yorgunluğumu buna eşlik eden halsizliğimi ağlayarak ona anlatmak istiyordum. Ama ne diyeceğimi bilmiyordum. Derin nefes aldım ama aldığım nefes boğazıma takılıp kalıyordu.
Yüreğim Fırat'ın hasretinden öptü öptü öptü..."Ay geceden ayrılsa da, güneş güne bir daha doğmasa da, bugün kıyamet olsa da, yarın yeni bir gün olmasa da, seni sevmekten vazgeçmem bir an bile geçmem senden" diye sadece içimden sıraladım sözlerimi yemin verir gibi. O bilmese bile yemini vardı kalbinin güvercini Diclenin ama şimdi onu sevse bile yeminleri hep ona gitmemeye oldu... "Onu nasıl unutabilirim?" diye fısıldadım kendi kendime. "O benim her şeyimdi..." Fakat içindeki korku ve tehditler beni yalnızlığa itmişti. O kadının tehdidi hala aklımdaydı ve bu düşünce ruhumu kemiriyordu. Ben artık yalnızdım ve Fırat’ın kalbinde açtığı yaralarla baş başa kalmıştım. Fırat'tan ayrıldığımı aileme söylemek zorunda kalmıştım birde. Söyleyeceğim de nelerle karşılaşacağımı biliyordum. Annem yalnız evdeydi. Annem temizlik yapıyordu ona yardım ettim. Sonra anneme ; -" Biraz oturup konuşalım mı annem?" Diye sordum. Annem; -"Bir kahve yapta öyle oturup konuşalım. Konuşalımda, ne konuşacaksın kuzum? Dedi. Kahveyi yapıp salona götürdüm. -" Anne... Anne ben Fırat'tan ayrıldım." Dedim bir anda. Annemin şaşkın bakışları altında, Fırat'tan ayrıldığımı tekrar ettim. Annem ilk şoktan kurtulunca yüzü kızardı ve öfkeyle bağırmaya başladı: -"Nasıl ayrılırsın Dicle? O kadar uğraştın, o kadar şey geldi başına, onunla evlenmek içindi. Neden şimdi ayrıldın, ne olduda bıraktın? Hem baban duyarsa seni öldürür, biliyorsun değil mi? Sen nasıl bırakırsın öyle?" Annemin konuşması devam ederken babam ve abim de gelmişti eve ve konuştuklarımızı duymuş olmalıydı ki yüzümü yakan bir tokat atıldı yanağıma babam tarafından, abim de tekmelemeye başladı. Acıdan kıvranırken, yalvarmaya başlamıştım. |
0% |