Yeni Üyelik
26.
Bölüm

"Şeyy... Iıı... Varsa bir adet aşk alacaktım ben Üsteğmen'im.

@yazar_papatya

Fırat'ın yüksek çıkan sesiyle, bana yüzünü dönmesi bir olmuştu.

-"Ne yapıyorsun yavrum sen?" Derken o.

Civan çok gülmekten yere serilmişti. Dizlerine vurarak sesli gülüyordu.

Ben ise Fırattan özür dileme çabasına girmiştim. Çok utanmış, hatta mahçup olmuştum. O yeşil yeşil gözleri mahçubiyetimi anlamış olmaydı ki yüzüme bakıp sırıtmıştı...

Fırat’ın yeterince sıkı durdurmasını bildiği, adamları etkisiz hale getirmesinin ardından, iki adam da yere düşüp bayılmıştı. Yeni bir nefes almak için derin derin solumuştum, kalbim ise ritmini artırmaya devam etmişti. Fırat, hırsızları kontrol ettikten sonra, beni güvenli bir yere çekip;

- “Her şey yolunda, yavrum, Şimdi sağlam durmalıyız, hemen toplanmalıyız artık. Bu bizim planımızı hızlandırmak için iyi bir fırsat. Toplanabileceğimiz yeri düşün!” demişti ciddiyetle. Tüm bu drama rağmen, gülümsemem kaçınılmaz olmuştu.

-“Hırsızların kapıyı zorlarken kıyafetleriyle kapıyı kapatmaya çalışması gibi bir komedi filmi olamazdı! Kapıyı açtığımda, kafasındaki tavayı görebilir miyim diye düşündüm bir an!” dedim, gülerek konuşmaya çalışmıştım.Fırat, beni ciddiyetle gözlerken,

-“Bir sonrasında ben eve girerken bir daha bir tavayla beklememelisin sanırım!” dedi. Gözlerindeki hafif gülümseme beni daha da rahatlatmıştı.

İlkay ve Nilay ablam, olayın büyüsüne kapılıp;

-“Hadi ama artık bu fırsatı kullanmalıyız! Artık dedektif gibi olduğumuza göre herşeyi ciddiye almalıyız!" dediler.

Ben ve Fırat gülmeye başladık; bu durum hırsızları düşünmeyi biraz olsun unutturmuştu bana.

-"Toplantımızı nerede yapacağımızı düşünelim,” dedim ve devam etmiştim; “Evdeki gerilimin hemen ardından bir kafede buluşmalıyız. Figen’in adamları dışında rahat bir ortamda fikirlerimizi paylaşabiliriz. Hem de bu komik anları atlatmak için bir kahve içebiliriz.” derken ben.

Civan da bir öneride bulunmuştu;

-“En iyi zeytini bulabileceğimiz bir yer olursa birde, bir zeytin partisi yaparız!” dedi, hepimizi güldürerek.

İlkay abla;

-“Bence zeytin, kahve ikram etmeli. Zeytinlere olan aşkınız için uygun bir atmosfer olur!” derken gülmekten gözlerinden yaşlar süzüldü.

Toplantıyı en son Hacı’nın kafesinde yapmaya karar vermiştik. Orası hem sakin hem de hizmeti iyi olan bir yerdi. Sabah ve öğle arasında bir saat seçmiştik. Sabah olduğunda zaman kaybetmeden yola koyulduk. Kahve içip gülerek hırsızlık olayını biraz daha hafifletmeye çalışıyordum.

Beklentim, Fırat' ın hırsızların ıslık çalarak kapıyı açmaya çalışmalarını anlatırken hepimizin yüzünde oluşacak gülümsemeler olmuştu.Kafe de hepimiz toplandığımızda masa da zeytin yağı ve zeytinlere takılmıştı gözlerim. Fırat' ın gözlerinin içine bakarken ben. Elleriyle sakallarını kaşıyıp gülümsemişti yüzüme karşı.

Nilay abla;

-“Bakın, siz zeytin, bizde çay! Eğlenceli bir brifingle toplantıya başlayalım!” diye gülerek ekledi.

Herkes kahkahalarla gülüşürken, ben Fırat'ın gözlerinde kaybediyordum kendimi.

Toplantının önemli kısmı gelmek üzereyken. Herkes sırasıyla öneriler sunmaya başlamıştı bile.

Civan;

-"Planımızı geliştirmek için Mert ve Figen ile direkt olarak yüzleşmeyi öneriyorum, ama Dicle’yi koruyacak şekilde!” derken, hepimiz ciddiyetle onaylamıştık.

Toplantıdan sonra, Fırat’la bir an için yalnız kalma şansım olmuştu. Hızla yanına yaklaşarak, daha fazla dayanamayıp ona sıkıca sarılmıştım,

-“Beni her defasında koruduğun için teşekkür ederim adam. Beni bu kadar sevdiğin için teşekkür ederim. Hayatımdaki tüm bu karmaşaya rağmen yanında olmak, geçirdiğim tüm kötü şeylerin üstesinden gelmeme yardımcı olduğun teşekkür ederim. Seni seviyorum Üsteğmen'im.” dedim, samimi bir duyguyla.

Fırat, saçlarımı okşayarak ve gülümseyerek;

-“ Teşekkür mü edersin? İyi ki Allah razı olsun demedin yavrum." Sesli bir gülüş firar ederken dudaklarından. "Senin gibi birinin yanında olmak büyük bir mutluluk Kadın. Hayatın iniş çıkışlarında, her zaman benim için önemlisin. Seni seviyorum Dicle'mmm.” demişti.

Sonra, yeniden herkesin bir araya gelmesiyle kafeden çıkarken, bir anda Civan’ın cebinden zeytinler yere düşmüştü;

- “Bunlar sadece bir muhalefet millet! Korkmayın!” diye bağırdı, gülmekten yere kapaklanarak.

Hepimiz evlerimize doğru yola çıkarken kafamda Figen vardı ve yaptığımız plan dönüp duruyordu. Ancak Fırat’a süpriz yapmayı da kafama koymuştum. Onun en sevdiği hindistan cevizli kurabiyeleri yaparak ona misafir olacaktım. Hem teşekkür etmek hem de onu şımartmak için harika bir fırsat olacaktı.

Bir kaç gün sonrasında dayanamayıp; ona gitmek istemiştim ben arkama bakmadan, tüm olmazlara inat; Figen'i düşünmeden, rüzgarı arkama kata kata koşmak, karanlık bahçeyi geçmek istemiştim. Üstelik günün aymasına bir saat kala, hatta heyacandan ölmek istercesine yanına gitmek istemiştim. Beni o saatte sıcak yatağımdan çıkaran tek şey o olsun istemiş, ondan başkası olmasın istemiştim hatta. Uyuyamıyordum da zaten, etrafımda dönüp dururken, onu düşünmüştüm üstüne. Sıcağı, soğuk ediyordu o adam bana. Onsuz geçirdiğim her anda geceyi gündüze katışım da ondan sebepti zaten.
Pişmandim çok pişman hemde. Geriye dönme şanşım olsaydı eğer; O yaşananları baştan sona değiştirirdim. Figen' e rağmen ayrılmazdım, o acıları ne kendime ne de ona yaşatırdım. Tüm bunları düşünerek gitmek istemiştim. Kendi kendime; "konuşacaksın, seviyorum diyeceksin" diyip durdumuştum Koşmak, koşmak, koşmak... Koşup onda nefeslenmek istemiştim.

Sonra ona giderken üzerime giyindiğim hırka bir pelerin gibi sallanmıştı arkamdan, onu önüme kapayıverip sarıp sarmalanmıştım. Soğuk tenime kırbaç gibi inmişti, sabahın ayazında. Hırka kesmemişti beni, içime içime işlemişti soğuk. Ama avuçlarım artan heyecandan sebep titriyor, ellerim, erkenden hazırladığım kurabiyeleri zor tutmuştu. Kalbim gümbür gümbür atıyor, kulaklarım böyle alev alev yanmıştı, hatta zonklamıştı. Dilim damağım kurumuştu bir garip olmuştum yani.

Sonra bir an; 'Dönsem mi?' diye tam duraksarken; "Yaparsın sen Dicle seviyorum diyeceksin" demişti cesur iç sesim... Ona yeniden olan aşk itirafım ya süründürse ya güldürseydi olacaktı, olsundu da... Diye kendimi ikna etmeye çalışmıştım.

Kapısına geldiğimde, kapısını çalmıştım. Birkaç saniye sonra kapı açılmıştı ve Fırat, şaşkın bir bakışla açmıştı kapıyı bana;

-"Şeyy... Iıı... Varsa bir adet aşk alacaktım ben Üsteğmen'im. Bizde kalmamışta. O yoksa komple seni alayım. Böyle boyunla, posunla o kocaman yüreğinle. Aşk diye seni sakladım yüreğime, sığmazsan canımdan çıkarım ben. Sen kal. Yeter ki sen hep bende kal." Derken ben daha;

Fırat, üstünde sadece beyaz bir havlu ile karşımda duruveriyordu. Suyun kayganlığında hala hafif ıslaktı; su damlacıkları vücudunda kaybolmuştu. O an kalbimde bir sıcaklık hissetmiştim. Gözlerim farkında olmadan tümüyle onun üzerindeydi.

-"Ama sen çıplaksın" demiştim., gözlerimi yumarak. "Yani, istersen ben daha sonra geleyim," dedim, utangaç bir gülümsemeyle.

Fırat hafif bir gülümsemeyle;

-" Çıplak değilim. Havlu var Dicle! İçeri girmekte tereddüt mü ettin?” demişti, mizahi bir üslupla.

Ben utangaç bir tavırla;

-"Kurabiye... Hindistan cevizli kurabiye yapt.. yapmıştım." Onun yanına yaklaşarak, elime sıkı sıkı sardığım kurabiyeleri göstermek için işaret etim.“Bak, özellikle senin için yaptım! Umarım beğenirsin.” dedim.

-“Hoş geldin, kurabiyeleri ve seni kimse görmeden içeri alalım, bence,” dedi ve beni içeriye davet etmişti. İçerisi çok şirin dekore edilmişti; sıcak bir atmosfer ve hafif bir vanilya kokusu geliyordu.Odanın sıcaklığı, Fırat’ın yanında olmanın verdiği heyecanla birleşince içimdeki ateşi artırmıştı.

Fırat, gülümseyerek kurabiyeleri almış ve mutfak tezgahına koymuştu.

- "Hindistan cevizli kurabiye, hayatımda yediğim en iyi kurabiyelerden biri olabilir," dedi. "Ama bir yerde eksik kalıyor gibiler." Gözleriyle beni süzerek devam etmişti, "Sanırım, senin o büyüleyici gülüşün olmadan aynı tadı alamıyorum."

Bir an için yüzüme fena bir sıcaklık yayılmıştı utançtan.

-"Aman Allah' ım bu kadar abartma!" diye yanıtlamış, ardından gülerek eklemiştim, "Ama gerçekten yaptıklarıma sahip çıkacağım, bu kurabiyelerin tadı mükemmel!" Derken ben.

-" Kurabiyelere verdiğin şekiller çok sevimli." Demişti.

-"Senin kadar sevimli değiller." Derken ben.Fırat yanıma yaklaşıp eliyle yüzümü kendi yüzüne doğru kaldırıp:

-"Sen koskocaman üsteğmene sevimli mi dedin?" Diye sormuştu.

Başımı hafif sallayıp ve sevecen bir gülüş atarak;

-" Hı hı, dedim. Ne olmuş ki? Bende çok tatlısın, benim sevimli Üsteğmen'im." Demiştim.

Fırat, mutfakta önünde duran kurabiyeleri işaret ederek,

- "Hadi, onları deneyeceğiz ama önce bir şey sormak istiyorum. Bu kadar zahmete niye girdin?" diye sormuştu.

Gözlerimi kısarak;

-"Belki de seni şımartmak istedim. Sonuçta, seviyorum seni." demiştim hafif bir ses tonuyla.

Fırat, kurabiyelerden birini alıp ısırmış ve bir an gözlerini kapatıp lezzeti hissetmeye çalışmıştı.

-"Vay canına! Bu gerçekten harika," dedi, çok beğendiği belli oluyordu. "Bu kadar becerikli olduğunu bilmiyordum, yavrum! Beni utandırıyorsun."

Ben de ona katılıp;

-"Belki de bu, seni mutfağa çekmek için bir plan nereden biliyorsun ki? Birlikte daha fazla kurabiye yapabiliriz, kim bilir?" diye şakacı bir tonla yanıt verdim ona
Fırat gülerek,

-"İyi fikir! Ama sadece kurabiyeler yapmayalım. Gelecekteki laboratuvar deneylerimize biraz tuz ekleyelim," dedi ve gözlerini parlatarak ekledi, "Sadece kurabiyeler değil, birlikte çok şey yapabiliriz mesala."

O an içimde birşeyler kıpırdamıştı, öyle duygular baş kaldırıyordu ki içimde, zor zapt edebiliyordum, içimdekileri.

-"Bunu dört gözle bekliyorum! Ama önce biraz daha kurabiye yiyeyim," demiştim gülümseyerek.

Fırat sadece gülümsemekle kalmamış aynı zamanda kurabiye tabağını yanıma doğru çekerek,

-"O zaman haydi başlayalım," demişti.Kurabiye sohbetimizi derinleştirirken, diğer yandan birbirimizle paylaşılan anıların değerini görebiliyordum, öncelikle bu basit bir ziyaret gibi görünse de, çok daha fazlası olmuştu.

-"Tatlılarım seni koruyacak bir kalkan gibi!” dedim, o hafif iğneleyici üslupla.

Fırat;

-"Evet, zeytinlerin yanında kurabiyeler de iyi bir arkadaş olabilir!” diyerek gülmüştüO sırada hafif bir soğuk rüzgar içeri doldu ve ben birden utanmıştım.

-“Havlu...” dedim. “Çok rahat... Sadece havlu ile durman hiç sıkıntı vermiyor mu?”Fırat, birden havluyu daha sıkı sarmayı denemişti.

- “Aslında, bu havlu beni koruyor! Fakat senin kurabiyelerin çok daha çok iyi, Dicle. Ben giyinip geleyim de onları yemeye devam edelim!” diyerek dikkatimi kurabiyelere yönlendirmişti.

Fırat, bir süre sonra üzerini giyinmek için mutfaktan çıkmıştı. Gözlerindeki parıltı ve yüzündeki geniş gülümseme, içimdeki heyecanı daha da artırıyordu. Kalbim hızlı bir tempoda atarken, onun yanımda olduğunu bilmek huzur da veriyordu.Beni mutfaktan alıp oturma odasına geçirmişti. Renkli yastıklarla döşenmiş rahat bir kanepeye otururken. Fırat, hemen yanıma oturmuştu. Aramızdaki mesafe neredeyse sıfırdı. Filmi açtığında ve en sevdiğimiz komedi filmlerinden birini seçtiğine dair birkaç saniye içinde bir şeyler oldu. Ben sadece ona bakmakla yetindim, o anın tadını çıkarmaya karar vermiştim.

Film başlarken, Fırat'ın omuzu açılmadan hafifçe bana yaslandı. İçimden bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı, bu yakınlık beni rahatlatırken aynı zamanda gerim gerim duygularla dolduruyordu. Ne kadar hoş bir geçtiyse, bir o kadar da zorlayıcıydı. Onun yanında olmak, kalbimin her atışında biraz daha büyüyor gibi hissediyordum.Filmi izlerken, Fırat’ın elleri yavaşça ellerime değiyordu. Yüzümde hafif bir sıcaklık hissediyordum. Sanki o an zaman durmuş ve etrafımızdaki dünya kaybolmuştu.

-"Dicle," diye fısıldarken saçlarımın arasında gözlerim onun gözleriyle buluşmuştu, içinde ki kıpırtıları hissediyordum. "Senin için deliriyorum, kızım." Bu sözler, içimdeki karmaşayı daha da arttırırken bir o kadar da mutluluk veriyordu.

-"Fırat..." diye fısıldadım, sesi bir an daha da derinleşmişti. Gözlerindeki o derin anlamı görmek beni daha da heyecanlandırmıştı. "Ne demek istiyorsun?"

Yanıt almayı beklemeden, Fırat ellerimi kendi ellerinin arasına alırken;

-"Dicle, sana dokunmamak için kendimi çok zorluyorum. Ama bu hislerle başa çıkmak gerçekten zor.Bana ait olman gerek artık. Bize çok şey borçluyuz."

Ben; 

-"Hımmm" derken.

- "Artık evlenelim, Dicle." Kelimeleri biraz ürkek ama çok kararlı bir sesle gelmişti. O an kalbim çarpmıştı; bunun anlamı büyüktü. Bu kelimelerin ağırlığında tanıdık bir mutluluk hissediyordum. "Her ne kadar bu bir çılgınlık gibi görünse de," demiş; o manevi yük, yüzündeki ifade ile birleşince inanılmaz bir şey yaratıyordu. "Seninle birlikte hayatta her şeyi göze alırım. Ben sadece seninle olmayı istiyorum, Dicle. Biz birbirimiz için yaratılmışız. Sen yeşilin koynunda bir güvercin, ben ise senin içine alabildiğince mavi..." Demişti.

Ellerini sıkarak onun gözlerine derinlemesine baktım.

-"Fırat, seni seviyorum. Seninle her şey daha güzel. Nasıl olacak olanları biliyorsun Figen var, sonra babamlar ayrıldığımızı biliyorlardı. Nasıl olacak?"Fırat, hemen yanımda diz çökerek söylediğim her kelimeye dikkatle odaklanmıştı. Sözlerim gidişatını belirliyordu.

- "O zaman bunu bir adım öteye taşımalıyız. Evlenelim ve sonra herkes duysun artık ne olacaksa olsun." Dedi.
İzlediğimiz filmden tesadüfen çalan türkü onun bensizliğe dayanamadığının kanıtı gibiydi.

"Ayrılık hasreti kar etti cana, kar etti cana. Seher yeli sevdiğimden bir haber. Seher yeli sultanımdan ne haber?“ diye mırıldanırken.

Fırat yüzüme bakıp;

-"Ne güzel anlatılırsın sen şimdi kadın. Seni hergün hissedişim ve hergün ki çaresizliğim... Sen olmadan da çok aşığım sana ben. Öyle çok aşığım ki her gece kalbinde bana kurduğun o evin pencere kenarında ki, pencere de ışığında yaşar sesini duyarım belki diye hiç ayrılmadım oradan Dicle. Saplantı ya da takıntı her ne ise adı işte... Gözlerinin rengi kahve diye elbiselerim, eşyalarım kahve olmaya başladım Tıpkı senin gözlerim yeşil diye her yeri yeşile boyaman gibi. Bana ait olan herşey kahve olmaya başlarken bir sen bana ait değilsin şimdi." Ve devam etti. "Bir sen ait olmazdın bana, çünkü öyle demiştin bana. Öyle yaparsam sana daha yakın hissederim diye düşündüm bende her zaman. Biliyor musun Dicle? Biz ayrıyken; Ben hem senden kaçmak istedim hem de sana sığınmak..."

Gözlerim dolmuştu, dudaklarım bükülmüştü Fırat'ın sözlerine karşı. Nefes almak zorlaşırken benim için o konuşmaya devam etmişti.

-"Seni öyle çok seviyorum ki. Sana dair olan herşeyi... Dudaklarının arasında ki sigaranın kokusuna bile aşık olur muydu insan? Ya da yarım yamalak içtiğin sigaranın, attığın izramite bile sevgi besler miydi? Bu nasıl bir aşk ki Dicle, ben senin dudağının değdiği herşey olmak istiyorum... Hani şu kader dedikleri... Bizim için yazılan biri vardı ya orada. Bu hissedilir mi bilmiyorum ama ben onun sen olduğunu biliyordum seni gördüğüm ilk o andan belli, biliyordum. Ben sana nimettim, sen bana mihnetdin o zamanlar. Sen bu nimete şükür edersin eğer evli olsaydık ama şimdi ben bu mihnete sabır etmek zorundayım."

Oturduğum yerden kalkmak isterken ben gözleriyle izin vermemişti.

-"Sana öyle bir bulaştım ki kurtulamıyorum... Varsa bile bundan bir kurtuluş, ben henüz bulamadım. İçimde ki seni bir başkasına teslim edemem ben. Çünkü ne sen gidersin benden ne ben seni gönderebilirim kendimden... O gün dedim ki kendi kendime; ' Herşey ortaya çıksa ve kopsa kıyamet... Böyle hergün ölmektense, bir kere ölsem. Vazgeçmek zorunda kalmadan senden, ayrılık girmese araya. Sen artık ya bana ait olsan, ya da ben girsem kara toprağa... Dicle Dicle öleceksem de senin için olsun bu ama bitsin bu hasret artık."

O an birbirimize daha çok yaklaşmıştık. Kalbim hızla atarken, Fırat bana doğru eğildi ve başımı nazikçe avuçlarının içine aldı.

- "Uzansana." Dedim. Gözlerimde de yaşlar kendini serbest bırakmak, gözlerime hapssettiğim yerden kurtulmak için çaba sarf ederken;

-İyi misin?" Diye sormuştu Fırat.

-"Bana biraz sarılır mısın?"

-"Sarılayım mı sana? Ne oldu Dicle?" Diye sorarken, şaşkın gözlerle bakmıştı yüzüme.

-"Saçlarımı da okşar mısın? " Çok acıyor. Saçlarım da çok acıyor.Nasıl geçecek ki?

-"O zaman sarılayım sana. Yarana sarılırsam geçer. Okşayacağım saçlarını öpersem geçer. Var mi iznin?" Diye sorarken;

Yanına uzanmıştım. Fırat konuşmadan, olduğunca incitmeden, kırmadan okşamaya başlamıştı acıyan saçlarımı. Ben babası tarafından ruhunda yara açılan o küçük yaralı Dicleyi, sırf sevdiğine kavuşmak için evden kaçıp taciz edilen güçsüz Dicleyi, sevdiği adam için sevgisini feda eden o çaresiz Dicleyi sığdırmıştım küçük bir sarılmaya ve saçlarımın okşanmasının içine... Sarılsa geçecek mi bilmeden, okşasa saçlarımı o derin acılar dinecek mi bilmeden istemiştim bunu.

Gözlerimden yaşlar başımın altına yastık gibi uzattığı koluna düşerken gözlerimdeki yaşların üzerine bir öpücük bırakmıştı. O an, karşımda sadece bir adam değil, bana hem baba, hem sevgili, hem eş vardı yanımda.

-“Soğuk rüzgârın dışarda olduğu bu sabah'ın ayazında,” dedi Fırat, saçlarımı okşamaya devam ederek. “Birlikte daha çok anılar biriktireceğiz. Ve hayatta her şeye birlikte karşı duracağız.”

Sevgi dolu gözleriyle benim gözlerime derin derin bakarken, bu anın hiç bitmemesini istemiştim. O bir çift yeşil gözlerinde ki anıların içinde kaybolmak, Fırat’a ait olmak istemiştim...

Loading...
0%