@yazar_papatya
|
Fırat’la geçirdiğim o özel anların ardından, kafamda birçok düşünce dönüp duruyordu. Onunla aramızdaki bağın derinleştiğini hissediyordum. Ancak, etrafımda da başka ilişkiler gelişiyordu. Civan ve İlkay abla arasında bir şeyler olduğunu fark etmiştim. Civan, her fırsatta İlkay’a şaka yaparak onun dikkatini çekmeye çalışıyordu. İlkay ise bu durumu gülerek karşılıyor, ama Civan’ın hislerini tam olarak anlamaktan uzaktı. Ya da öyle davranıyordu. Civan’la İlkay ablanın arasında kıvılcımlar iyice artmıştı. Geçen seferki zeytin muhabbetinden sonra ikisi daha da yakınlaşmış, ama Civan hâlâ açıkça duygularını ifade edememişti. Bunun üzerine Fırat ile evinde görüşürken bu konuya şahitlik etmiştim bizzat. Ben mutfakta kahve hazırlarken Fırat ve Civan arasında İlkay ablamın lafı geçmişti bir kaç kere. Ben kahveleri götürdüğüm esnada; Fırat, kaşlarını kaldırarak Civan'a dönüp; -“Bak oğlum, bu iş böyle gitmez. İlkay’ın gözünün içine bakıyorsun, ama tek kelime edemiyorsun. Ne kadar saklarsan o kadar zor olur.” demişti Civan biraz utanmıştı ben oradayım diye ama yine de konuşmaya devam etmişti. - “Ne diyeyim abi? Zeytin konusunu bile açarken kekeledim. İlkay bana bakınca elim ayağım birbirine dolanıyor!” bunun üzerine Fırat beni de konuya dahil etmişti. Ben araya girip; -“Bak Civan, İlkay abla güçlü bir kadın, doğrudan konuşmandan etkilenir. Ama biraz eğlenceli bir dille anlatırsan, belki o da seninle aynı şeyi hissediyordur.” Civan, bizim bu telkinlerimizle bir parça cesaret bulmuştu. - “Tamam, tamam. Deneyeceğim,” derken bile sözlerinden hâlâ hafif bir tereddüt okunuyordu. Fırat yüzüme bakıp; -" Oğlum insan hiç sevgisini gizler mi sevdiğinden," derken o yeşil gözleri aşkla bakıyordu bana. " Git konuş, ne olacaksa olur." Civan hemen; -"Eee, Dicle yengem konuşsa ya benim yerime, hı olmaz mı? En azından ağzını aramış olur." Demişti. Fırat; -"Dicle konuşmayacak sen kızla konuşacaksın, bitti gitti o kadar." Derken çok ciddi bir bakışta atmıştı Civan'a. Civan ne yapacağını bilmez bir hâlde, sürekli sağa sola bakarak oflamıştı. -"İlkay ablamla ben bir kafeye gideriz, sen ve Fırat sanki tesadüfen oraya gelmiş gibi yaparsınız. Ondan sonra top sende Civan." Derken. Civan ayağa fırlayıp; -"Heyt be! Yengem benim, işte bu. Kimin yengesi ya?" Derken yüzüne kocaman bir gülümseme ile bana sarılmıştı. Fırat; -"Öh.. Öhü, öhü." Diye, Civan'ı uyarmıştı. -"Tamam abi ya! " Demiş yerine oturmuştu. Bu tatlı ama komik anlar devam ederken, ben İlkay ablayı arayıp ona bizim evin aşağısında ki kafede görüşmek istediğimi söylemiştim. Oda kabul etmişti zaten o gün Fırat'ın evinden çıkıp hemen kafeye gitmiştim. İlkay abla da beni çok bekletmeden gelmişti hemen. Biraz oturduktan ve kahvelerimizi içerken, Fırat ve Civan'da kafede soluğu almışlardı. Civan bize doğru sakince ama utangaç bir şekilde yürürken, Fırat'ın hemen yanımda bitmesi ayrı bir meseleydi. İki adımda yanıma gelmişti adam. Civan'ın yüzünde hafif bir tebessüm vardı ama aynı zamanda heyecanlıydı. İlkay abla, hafif alaycı bir ifadeyle Civan'a dönüp; -“Hayırdır Civan, zeytin muhabbeti bitti mi?” dedi. Civan gülmeye başlamıştı ama bir yandan da tedirgindi. Birkaç saniye durup, derin bir nefes alıp sonra bir anda İlkay ablanın yanına yaklaşmış gözlerini ona dikip biraz kem küm etmişti: -"İlkay... Hayır tabi ki, neden zeytinlerden vazgeçelim ki?" derken,kelimeler zar zor dökülüyordu dudaklarından. İlkay abla şaşkın bakışlarla,hafifçe gülümseyerek -"Tabii Civan, neden vazgecesin ki?" dedi. Civan; -"Oturabilir miyim, müsade var mı?" Diye sorarken, İlkay ablam başını sallamıştı onaylar şekilde. Civan, İlkay ablanın onayını aldıktan sonra yüzünde rahatlamış bir ifade oluşmuş ve hemen yanına oturmuştu. Ben ve Fırat birbirimize bakıp gülüşürken, Civan; -“Aslında ben... Yani senin yanındayken kendimi farklı hissediyorum. Hani böyle, şey gibi... Kalbim zeytin gibi sıkışıyor! Seninle kahvaltı yapmak istiyorum, İlkay! Her sabah!” İlkay abla önce bir an susmuş, ardından gülmeye başlamıştı. Gözlerini devirip, ama yüzünde hoş bir tebessüm belirmişti. -"Civan, sen bir tanesin. Başka türlü söylesen şaşırırdım zaten,” derken omzuna hafifçe vurmuştu. “Senin şu zeytin muhabbetinle bir gün bayılacağım ama, söyleyeyim.” diye de gülümsemişti. Biz, kahkahalarla gülerken, Civan biraz daha cesaret bulmuştu. -“Yani İlkay, ben seni... Şey, sevdim galiba. Bunu bilmeni istedim,” diyerek bir çırpıda hislerini döküvermişti. İlkay abla bu sözleri duyunca gözlerinde yumuşak bir ifade belirdi. Gülümseyerek ona bakıp; -“Bu kadar zorlanmana gerek yoktu, Civan. Belki ben de zeytinin Fırat enişte gibi ne kadar özel olduğunu anlarım, kim bilir?” demişti. Civan’ın yüzündeki mutluluk, onu yıllardır tanıyan Fırat'ı bile şaşırtmıştı. Fırat, bana dönüp fısıldamıştı. -“Aha, işte şimdi Civan zeytin bulduğunu sandığı anda bir zeytin ağacına dönüşecek. Hayırlı olsun.” demişti. Civan, İlkay ablama olan duygularını açıklama kararı aldığında, aslında biraz gergindi. İlkay her zamanki gibi enerjik, kendi halinde gülüşler atıyor, neşe saçıyordu. Onun yanında olmak bile, Civan’ı rahatlatıyordu ama bir yandan da çekingen hissetmesine neden olmuştu. Birkaç derin nefes alıp, tekrar konuşmaya başlamadan önce içinde kalmış son cümleleri toparlamaya çalışmıştı. Tam bu sırada İlkay, ona bakıp şakacı bir şekilde: -"Ee Civan, bu kadar sessizleşmek, bir plan mı yoksa benimle mi alakalı?” dedi. Civan biraz kekeleyerek; -"Şey, aslında... Evet, yani tam olarak seninle... Yani birazcık öyle." dedi. İlkay ablamın merak dolu bakışları arasında, tereddütle devam etti. Ama o kadar dalgın, içten bir hali vardı ki, yüzündeki ifadeler İlkay ablamı güldürüyordu da aynı zamanda. -"İlkay... Seninle şey... yani hani uzun zamandır düşündüğüm bir şey var da...” Civan lafı dolandırırken; İlkay ablam araya girip gülerek: -"Ne düşündüğünü söylemesen de olur, tahmin edebiliyorum!" dedi. Civan da gülümseyip: -"Sence tahmin ettiklerin doğru mu?" diyerek devam etti. İlkay abla kahkahalarla gülerken bir anda ses tonu ciddileşti. -"Belki de ben de bu aralar aynı şeyi düşünüyorumdur. Ne dersin?" dedi. Birden uzaklaşıp; -"Ama önce bu işe bir zeytin partisiyle başlamamız gerekiyor bence!" dedi. Civan, İlkay’ın kahkahaları arasında iyice neşelendiği bir anda gözlerini, İlkay ablanın kıvırcık saçlarına ve gülüşüne takmıştı. Ne var ki, hislerini açıklamak için hazırladığı sözcükler bir türlü yerine oturmuyordu. Sonunda derin bir nefes alarak, ellerini dizine vurup şöyle dedi: -"Ee, İlkay, şey, yani, seninle konuşmam lazım..." İlkay abla, ona dönüp gözlerini kırptı: -"Tabii Civan, " derken, Civan biraz bocalamıştı, kollarını iki yana açıp söylediği cümlelerle bizleri kahkahaya boğmuştu. -"Yani şey, İlkay, ben… Şimdi bak, yani... Anlayacağın üzere seni bayağı bir beğeniyorum!" deyip, sırıtarak ona bakmıştı. İlkay abla, biraz muzip bir ifadeyle; -"Beğeniyor musun? Hımm, o zaman bana şöyle samimi bir şeyler söyle bakalım," derken. Civan'ın gözleri aniden parlamış. Gözlerini devirdikten sonra biraz utangaç bir şekilde gülerek devam etmişti. -"Yani, İlkay, sen kahkaha atınca içimde zeytin ağaçları filizleniyor gibi oluyor!" -“Zeytin ağaçları mı? Ya Civan, sen gerçekten çok alemsin!” diyerek, kahkahalarına devam etmişti. Civan; - “Sana karşı hislerim var. Yani… seni seviyorum!” derken, bir kahve fincanını devirdi ve masanın üzerine kahve dökülmüştü. İlkay gülmekten kendini alamamıştı. -“Kahve dökerek mi aşkını ilan ediyorsun?” dedi, gözleri parlayarak. Civan utanç içinde başını eğmişti. -“Hayır, hayır! Ama seni seviyorum demek için bu kadar zor olmamalıydı!” derken, İlkay gülümsemeye devam etmişti. -“Tamam, tamam! Bu komik anı unutmayacağım. Ama seninle daha fazla zaman geçirmek istiyorum.”Civan’ın yüzü aydınlanmıştı -“Gerçekten mi? Yani… kabul ediyor musun?” -“Evet, ama önce kahve dökme olayını telafi etmelisin!” dedi İlkay ablam. Kahkahalar eşliğinde birbirlerine daha da yakınlaşmışlardı. O sıra telefonuma üst üste instagramdan mesajlar gelmişti. Telefonu açtığımda Rojdanın Azat abi ile konuşmalarının ekran görüntüleri vardı. Fırat'ın dikkatini çekmişti telefona gömülmem. Fırat; -"Bir sorun yok değil mi Dicle?" Diye sorarken, başımı hayır anlamında sağa sola sallamıştım. Endişelenmesinin sebebi Figendi aslında, onu anlayabiliyordum. Kafeden çıkıp doğruca eve gitmiştim. Azat abi ve Rojda arasında ki konuşmaları merak etmiştim. Hemen telefondan Instagram'da girip yazışmaları okumaya başlamıştım. Rojda ile Azat arasında başka bir "ateş" yanmaya başlamıştı. Rojda, Azat'ın sosyal medyada sürekli başka kadınlarla etkileşimde bulunmasına dayanamaz olmuştu. Rojda; "Azat, Instagram’da kimler kimler yok ki, özellikle senin sayfanda, hı? Anlat bakalım…” Biraz kıskançlık sezdirmişti. Azat abi ise bu durumu pek ciddiye almamış gibi; "Ne olmuş Rojda, benim kız arkadaşlarımla mı sıkıntın var?" Rojda; "Sadece, sayfan biraz… nasıl desem, kalabalık mı desem… yani kız dolmuş." Azat abi şakacı bir üslupla; "Kızlardan biraz yorulmuş olabilirim aslında, kim bilir. Belki de sen bir çözüm önerirsin?" Konuyu biraz daha derinleştirmeye çalıştmıştım Rojda onunla tartışmayı devam ettirmek istiyor gibiydi, yazıları öyleydi. Bu küçük oyun hoşuna gitmeye başlamış gibiydi. Birkaç mesajlaşma sonra artık iyice Azat’ın çevresindeki kızlara dikkat ettiğini fark etmişti. Rojda; "Azat Bey, maşallah sayfanız çok renkli. Ne kadar çok kadın arkadaşınız varmış!" Azat; "Bu kıskançlık mı şimdi? Sen böyle şeylere takılacak biri değilsin sanıyordum." Rojda; "Ben sadece çevreni gözlemliyorum. Bence kadınlar seninle fazla samimi." Azat; "Arkadaşlar işte... Ayrıca, onlarla sadece muhabbet ediyoruz, merak etme." Rojda; Azat: "Kuzum ben seninle ilgileniyorum. Diğerlerinin benim için önemi yok." Rojda: "Öyle diyorsun ama bana öyle gelmiyor. Benim dışımda herkesle ilgileniyorsun. Bana bak çocuk ben kıskancım biliyorsun, bunu bilerek mi yapıyorsun." Azat: Rojda, tamam. Seni üzmek istemem. Bak, senin için değişirim. O kadınları da engellerim, senin gönlün rahat etsin." -“Dicle, anlamıyorum ya, Azat’ın bu kadınlarla ne işi var? Beni neden böyle kıskanç yapıyor?” demişti. Sesinde kırgınlık ve üzüntü vardı. Ben; -“Belki de seni gerçekten sevdiğini anlaman için yapıyordur,” dedim. “Bence onunla konuşurken sakin olmalısın. Azat’a güveniyorsun, değil mi?” -“Evet, güveniyorum ama bazen de kendimi kaybediyorum,” dedi Rojda. “Neyse, ona bir şans daha vereceğim.” demişti. -"Tabi." Demiştim ama başa geri dönmüş gibi Rojda yine; -"Dicleee, sence Azat… o kızlarla aralarında birşey var mıdır? Yani neden kadar, o kadar kızı eklemişti profiline? Diye sormuştu. Gülmemek için kendimi zor tutarak; -"Rojda ya, Azat sonuçta Fırat'ın abisi, o gibi değildir,sosyal medyada daha fazla takılıyordur. Sonuçta sayfası büyük bir sayfa. Belki arkadaşlıkları o kadar da derin değildir." Rojda, homurdanarak; -"Yani... Pek sanmıyorum. Öyle olsa neden konuşuyor ki, Azat’a kızınca anlamıyor, ama kıskanıyorum, Dicle! Kıskançlıklarımı yersiz buluyor. Ne yapacağım ben bu adamla. Deli ediyor beni." O an Rojda’nın bu durumda ne kadar tatlı göründüğünü düşünmüştüm, ancak onu biraz rahatlatmak için; -"Rojda, bence Azat abi seni gerçekten önemsiyor. Ama onun kafasını biraz karıştıracak şeyler söylemezsen, anlamaz. Biraz üzerine git, sen onun nasıl olduğunu bilmez misin?” demiştim. Rojda’yla uzun uzun konuştuktan sonra telefonu kapamış ve yatağa uzanmıştım. Aklı. hâlâ Fırat’la yaşadığım o son tatlı anlara takılmıştı. Gözlerimi kapatıp, Fırat’ın bana olan bakışlarını düşünmüştüm; içim sıcacık olmuştu. Benim aşkım, Fırat’ın da sevgisi öyle derindi ki, hiçbir şeyin bizim bu özel bağımızın sarsamayacağını hissediyordum. Birkaç gün sonra, telefonuma gelen bir mesajla uyanmıştım. Mesaj Fırat'tandı . O hafta sonu bir düğün vardı Fırat'ın Alanca timinde Asteğmen Emir'in düğünü vardı ve bütün arkadaşları orada olacaklardı. Fırat beni düğüne davet etmişti ve Civan'ında İlkay ablamı da getirmesini istemişti. |
0% |