Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@yazar_papatya

Asya, yarışmanın ardından yaşadığı heyecandan ve dinleyicilerin coşkusundan bir süre kendine gelemedi. Zihininde dönen düşüncelerin arasında tek bir ses vardı: O gizemli adamın, onu cesaretlendiren notların sahibi olma ihtimali. Onun sözleri, Asya’nın ruhunu nasıl bu kadar derinlemesine etkileyebilmişti? Bir gece, iş dönüşü kapısının önünde bir not daha buldu. İçini açtığında bu sözlerle karşılaştı:

**"Gözlerin deniz, seslerin rüzgar,
Kalbimde bir ateş yanar,
Her nota senin başka bir rengin,
Duygularıma hayat katar.

Yalnızca bir adım at,
Sahnenin ışıklarında kaybol,
Ellerinle yazdığın her cümle,
Hayallerini sonsuz kılacak yol."**

Asya’nın kalbi bu sözlerin arasında dans etmişti bütün gece, sabaha karşı pencereden sarkan sabah güneşinin sıcaklığı yüzüne vurdu. İçinde bir şeyler kıpırdandı; bu adam, duygularını kelimelere dökerek ona yol göstermeye çalışıyordu. Ama onu bulmak, bu notların sahibini öğrenmek her şeyden daha önemli hale gelmişti.

Bir süre sonra, her gece kapısında bir not bulmaya alıştı. Bu sözler Asya’nın ruhuna dokunuyor, müziğine ilham veriyordu. Her gün yeni bir not, yeni bir şarkı sözü başlatıyordu. Artık sözlerini yalnızca kendi boşluğunu doldurmak için değil, aynı zamanda bu gizemli kişiye ulaşmak için yazıyordu. Asya, bu adamın kendisi gibi hayallerin peşinden koşan bir sanatçı olduğunu düşündü. Belki de onu tanımak, kendi hikayesini daha da derinleştirebilirdi.

Bir akşam, galeriden çıktığında kafasında bu düşüncelerin içinde kaybolmuştu. Güneş ufukta kaybolmaya başlarken, Asya kendini kadim bir sokakta buldu. Sokak, bohem ruhu ve sanat dolu atmosferiyle ünlüydü; burada birçok sanatçı ve müzisyen bir araya gelerek fikirlerini paylaşırdı. Karşısında bir sokak çalgıcısı dikkatini çekti. Üzerinde uzun bir palto, kollarında renkli bir atkı, elinde ise bir gitar vardı. Şarkı söylerken yüzünde beliren derin bir melankoli, Asya’nın içindeki hislerle yerli yerinde uyuşuyordu.

O an, Asya'nın aklına bir fikir geldi. Belki de bu adam, onu etkileyecek bazı yanıtlar taşıyordu. Cesaretini topladı ve çalgıcının yanına yaklaştı. Gitarının tellerine dokunarak bir melodi çalarken, Asya kendini tanıtmaya karar verdi.

“Merhaba, ben Asya. Senin şarkın çok güzeldi. Adın ne?” dedi heyecanla.

Çalgıcı, Asya’nın gözlerinin derinliğine bir an bakarak gülümsedi. “Benim adım Rüzgar. Senin müziğin sahnedeki gibi güzel olmalı. Zaten bu şehirde bir şarkı ruhu var ve sen onu hissedebilenlerden birisin.” Asya, Rüzgar’ın bakışındaki derinliği hissetti; içindeki yanıtı bulmayı umuyordu.

İkisi de müziğin ve sanatın büyüsüyle kaybolmuş bir sohbetin içindeydi. Rüzgar, gözleriyle Asya’ya bakarak “Duymadıklarım bana daha fazla ilham veriyor. O yüzden kelimelerimi notlarımda bırakıyorum” dedi. Birden Asya, Rüzgar’ın gizemli notlar bırakan adam olabileceğini düşündü.

“Gizli bir besteci misin yoksa?” diye sordu Asya, içinde büyüyen heyecanla. Rüzgar, hafifçe gülümsedi, “Belki, belki değil. Ama seni daha iyi tanımak ve hislerini öğrenmek isterim.”

O günden sonra, İstanbul’un sokaklarında birlikte daha fazla zaman geçirmeye başladılar. Rüzgar, Asya’ya şarkı sözü yazma tekniklerini öğretirken, Asya da ona kendi hikayesini anlatmayı öğrendi; kaygıları, hayal kırıklıkları ve umutları...

Bir gün, Asya yeni bir nota buldu. Bu sefer notta, Rüzgar’ın melodisine benzer bir melodi notası vardı. Kendi bestelediği bir melodi; notanın kenarını çizen kelimeleri okuyunca, içi kıpır kıpır oldu:

**"Yıldızlar bile kaybolur,
Sonsuz bir ses arar,
Tutku ve özlem içe,
Kalbim sana yelken açar."**

Asya, yazdığı bu sözlerin peşinde yeni bir şarkının tohumlarını attı. Her söz, kalbinde sürüklediği duyguları ortaya çıkarıyordu. İçinde büyüyen sevgi, Rüzgar’ın ona verdiği cesaretle daha da derinleşmişti.

Rüzgar ve Asya, zamanla ayrılmaz bir ikili oldular. İstanbul’un köşe bucağında, sahnelerde, sokaklarda ve evlerinin penceresinden bakarken hayallerine doğru yelken açtılar. Asya, müzik yolculuğunda kendini bulmanın yanı sıra, Rüzgar’ın ruhunda hem bir yoldaş hem de bir müzik kaynağı olarak büyümekteydi.

Ama Asya hala, Rüzgar’ın aslında kim olduğunu ve gizemli notların arkasındaki hikayeyi öğrenmek istiyordu. Bir akşam, ona bu notların gerçekte ne anlama geldiğini sordu. Rüzgar, derin bir nefes alarak, “Bu notlar benim ruhuma ait. Ben de kaybolmuşum ve senin gibi kendi sesimi bulmaya çalışıyorum” dedi.

O an Asya, kendisinin de Rüzgar’ın ruhunu keşfettiğini fark etti. Onlar birbirlerinin kaybolmuş melodilerini bulmak için bir araya gelmişti.

İstanbul’un büyülü sokaklarında, tüm dileklerin ve notaların bir araya geldiği büyülü bir müzik yarattılar. Ve bir gün, birlikte bir konser vermeye karar verdiler; bu, yalnızca kendilerini değil, hayallerini, özlemlerini ve umutlarını dinlemek isteyen tüm kalpleri bir araya getirmek için bir fırsattı.

Konser günü geldiğinde, Asya’nın kalbi heyecanla çarpıyordu. Rüzgar’a dönerek, “Biliyor musun, bu sahne benim için önceki hayallerden daha fazla şey ifade ediyor. Bizim hikayemiz burada başlıyor,” dedi.

Işıklar yandı ve ilk notayı çaldığında, Asya ve Rüzgar’ın müziği sadece bir melodiden çok daha fazlasına dönüştü. Kalabalığın içinde herkes kendi duygularıyla bir bütün oldu, geçmişteki hüzünleri sahnenin büyüsünde kayboldu.

Ve o an, Asya anladı ki müzik sadece bir tutku değil; aynı zamanda, aşkın ve dostluğun ifadesiydi.

Artık hem Rüzgar ile birlikte hem de kalbinin bütünlüğünde kaybolmaya hazırdı. Kendini bulmuş, hayallerine bağlı kalmış ve ruhunun derin kısımlarında yankılanan o melodiyi bulmuştu. Şimdi müziğiyle sadece kendini değil, başkalarının kalplerine de dokunmaya kararlıydı. Ve İstanbul’un büyülü sokaklarında, her nota yeni bir başlangıç olacaktı.

Loading...
0%