@yazarapunzel
|
Bölüm-2 “Utanmaz”
Duyduğu sesi bir anlığına idrak edemeyen genç kadın ardını yavaşça dönmeye meyletti ama bedeni zihninin uyuşuk tavrına tahammül edemiyor olacak ki hızla savruldu. Bırakın ütü yaptığını bir an nerede olduğunu bile unutmuştu fakat zavallı sol parmaklarıydı bu sefer akılsız başın cezasını çeken. Görmeyi beklediği yüzü yarım yamalak fark etti ama boğazından çıkan çığlık adamın saliseler içinde kokusunun duyulacağı bir konumda olmasına sebep olmuştu. Ütü incecik parmakların üzerine devrilmiş ve incecik deriyi bir parça plastik gibi buruşturarak eritmeye yemin etmişti. Boğazdan bir inleyiş daha koparttı. Yaptığı hiçbir şeyi bilinçli yapmıyor gibiydi. Yarım yamalak hareketlerini iki büklüm kalan bedeniyle soğurmaya çalıştı. “Bukle!” Hasretinin üzerine bir bardak su döken şeydi bu ses. Aynı suyu parmakları için dilenmek adına kafasını kaldırmayı denedi ama sadece gözyaşı akıtabildi. “Gel buraya.” Diğer kolundan tutup çekiştiren adama karşı çıkmadığı ilk ve son dakikalardaydı. Can havliyle aksine adama yaslandı. Genç adam bunu bir izin olarak görmüş olacak ki Bukleyi bir çırpıda kucaklayıp banyoya doğru koşturmaya başlamıştı. Koşmanın hızıyla tenine değen rüzgarla acısı katlanan genç kadınsa daha da inleyip gözyaşları içinde mırıldandı. “Ac-acıyo-” Eli bu gibi suya dokunana kadar da başka bir şey söyleyecek mecali bulamadı. Tenine değen soğukluk zihninde de bir ürpertiye sebebiyet vermiş olacak ki. İrkilerek elini soğuk suya tutan uğursuz heriften uzaklaştı. Ayaklarının yere değdiğini dahi o an fark etmişti. “Bukle? Ne oldu yavrum? Elini yaktın yoksa?” Şewin hanımın endişeli sesine karşılık sadece titreyen çenesiyle kafasını sallayarak karşılık verebilmişti. Acısı dayanılacak haldeydi ama onu bu duruma getiren asıl şey yanındaki utanmaz herifti. Utanmadan ona ne demişti öyle? Karıcım mı? Karıcım demişti! “Yumurta yakayım hem-” Diyen kadını durduran yine aynı utanmaz adamdı. Sesine tahammül edemiyor gibi omuzlarını kulaklarına yaklaştırdı genç kadın. “Gerek yok ana, hastahaneye gidelim.” Gidelim? Gözlerini kaldırıp ilk kez adamın onu dikkatle süzen gözleriyle karşılaşan Bukle, yavaşça belini doğrulttup suyu kapattı ama bu kötü bir karardı. Eli tekrar ateşe değmiş gibi yanmaya başladı. “Şiyar! Ne oluyor lan burda?” Arslan Ahuzar’ın gürüldeyen sesi banyodaki kargaşaya dahil olunca Bukle yavaşça dolu gözlerini Arslan abisine çevirdi. Bu adam genç kadının dayandığı duvarı olmuştu. Evin’e itiraf etmese de bu konağa gelip gitmesinin tek sebebiydi. Arslan Ağa ise Buklenin acıyla bükülen ufak bedenine ve dolu dolu gözlerine bakınca daha da hırslanıp kardeşinin üzerine doğru adımladı. Gelir gelmez mi yakmıştı canını? “Üt-ütü” Bukle, sesindeki titreyişe sinirlenip boğazını temizledi ama canının acısı her şeyin önüne taş koyuyordu. “Kızı görür görmez mi perişan ettin lan sen?” Arslan Ahuzarın sesi gözleri dalga dalga kararan kardeşinin yüzüne çarptığında Şiyar yalnızca alayla gülmüştü. Daha çok hırsla soluduğu burnundan yükselen bir tıslamaya benziyordu. Şewin hanım ağzını açmaya yeltendi ama küçük oğlu onu şaşırtarak abisinin karşısında eskisinden daha da dik şekilde duruyordu. Oğlu görmeyeli büyümüştü. “Öyleyse ne olmuş ağabey? Kimden koruyacaksın Bukleyi?” Abisinden birkaç santim uzun olmanın avantajıyla üstten baktı Şivan. Bu durum Arslan Ağayı daha da köpürtmüştü ama kavgayı ilerletemeden acıyla kısılmış sesi duydu. “Elime ütü düştü abi.” Odağını ayırmak zor olsa da Şiyar’dan çektiği bakışları zaten ufak tefek olan kadına çevirdi. Yanan elini açık musluğun altına tutuyor olmasından doğruyu söylediğini anlamıştı. Doğrular ise kimseyi pek memnun etmemişti. “Hastahaneye gidelim Arslan.” Karısından yükselen kelimelerle sonunda mantıklı konuşan birini bularak ona tutundu. Güzel gözlü kadını onun hep yol göstericisiydi. Yavaşça musluğu kapatıp Bukle’nin kolunu tuttu ama huysuz bir ses daha yankılandı banyoda. “Ben götürürüm.” Kimsenin ciddiye almadığı Şiyar ise durumdan oldukça hoşnutsuz olarak karısının diğer koluna doğru uzandı. “Ben götürürüm dedim ağabey!” “Şiyar sırası mı oğ-” Kardeşini azarlayacak olan adamın lafını Bukle kesti. Elini sudan tekrar çektiğinden olsa gerek gözleri tekrar acıyla dolmuştu. “Gidelim mi abi? Acıyor.” Bir çırpıda kulaklara ulaşan cümleyle Arslan kimseyi önemsemeden adımlamaya başladı. Yanında bir eli adamın avucunda koluna yaslanmış kızla olabileceği en hızlı haliyle ilerledi. Bukle onun emanetiydi. Onun bir diğer kız kardeşi, belki de hatta kızı gibiydi. Bu sebepten karşısına kardeşini alması gerekse de tereddüt etmezdi. Onlar hastahaneye doğru koşuştururken arkalarında kalan Şiyar ise derince bir soluk çekti ciğerlerine. Yetmedi. Etrafında seyreden sabunluklardan birini hırsla duvara çarptı ama bu da içini soğutmadı. Aksine, karısının acı dolu sesi kulağında çınladı. Kafasını banyo duvarının soğuk materyaline dayayıp derince soluyarak sakinleşmeye çalıştığında annesinin sözünü işitti. “Karına git Şiyar!” Zaten yapacağı şeyin söylenmesi onda bir komut niteliği yarattı ama bir yandan da sakinleşmeden hareket edecek olması kulağa yanlış geliyordu. O orada onun için dikilirken abisine yaslanan karısını anımsadı. Arabaya binerken de hastahaneye doğru son sürat ilerlerken aklında tek bir cümle vardı. Her ne kadar bir boğa kadar kızgın olsa da zihnindeki endişe tomurcukları çok daha büyük yer kaplamıştı. Ne bekliyordu ki onu görür görmez boynuna atlamasını mı? Fena olmazdı ama mümkün de değildi. Senelerdir kendisinden köşe bucak kaçan genç kadını görmek sandığının aksine onda bir feraklık yaratmamış, aksine ciğerine basılan tuzun acısıyla vicdanı sızım sızım sızlamıştı. Bir yanı hakettiğinin bu olduğunu basbas bağırıyorken arabayı sürmesini sağlayan tek şey yaptığı hiçbir şeyde tamamen suçlu olmamanın incecik mırıltısıydı. Arabayı öylesine hızlı sürmüştü ki neredeyse abisiyle aynı anda hastahaneye varabilmişti. O içeri girerken genç kadının abisinden ayrılıp doktorlara doğru ilerlediğini görebildi. Düşünmeden peşlerinden ilerlerken onu izleyen hiçbir göze bakacak halde değildi. Doktorun Bukle’yi götürdüğü yere doğru iri adımlar atıyordu ta ki güvenliğin sesi ritmini sekteye uğratana dek. “Bu tarafa geçemezsiniz.” Adama gözlerinin üzerine devirdiği kaşlarıyla ve duvara dönüşmüş katı suratıyla bakarken neredeyse tısladı. “Karım içerde.” Beklediği şey herkesin önünden çekilmesi ve Bukleye koşmak olan genç adamı bu sefer abisi hayal kırıklığına uğrattı. Kolundan tuttuğu sıkı parmaklarla kulağına eğilmişti. “Soyadı farklı. Geç bekle şurda edebinle.” Boynunda beliren damarlar ve yan tarafa savurduğu kafasıyla ağzının içinde bir iki küfür yuvarladı genç adam. Abisi bugün onun aklıyla oynamaya yeminli gibiydi. Kolunu sert şekilde çekerek kurtardığında dahi hıncını alamamış olmanın huzursuzluğuyla sopa yutmuş gibi dikiliyordu. Evin ve Sevda’nın endişeli bakışları ardında sırtını duvara yaslamasıyla yerinden fırlaması bir oldu. Bukle’nin çığlığını işitmişti. “Sikerim soyadını!” diyerek güvenliği bir çırpıda kendinden uzaklaştırıp içeri dalan adama karşı Arslan Ahuzar’ın yapabildiği tek şey kardeşinin ardından sabır dilenip güvenliğin omzuna elini koymak olabilmişti. Danışmanın masasına çarpan güvenliğin elinin altında huzursuzluğunu hissedince sakin tutmaya çalıştığı sesi ve sahte gülümsemesiyle konuştu. “Kusurumuza bakma ağabey, genç işte nişanlısına kıyamıyor idare ediver bu seferlik.” Saçları kırlaşmış ve açılmış güvenlik ise nezaketten hiç anlamadığını belli ederek göğüsünü gere gere konuştu. “Yok öyle şey kardeşim! Herkese ayrıcalık tanıyacaksak işimiz iş! Çıkacak bekleyecek senin kardeşin de adam akıllı!” Tekrar içeri doğru hareketlenen güvenliği elinin basıncını arttırarak durdurdu Ahuzar konağının ağası. İkinci yolu denemenin sırası gelmişti. “Şiyar Ahuzar içerdeki.” Bilerek kendi adını söylememişti. ‘Herkese’ ayrıcalık tanımayan adamın statüleri fark edince geçireceği değişimi görmeyi hiç istemedi ama mecburiyetin ardına sığındı herkes gibi. Güvenlikse birkaç saniyelik tereddütün ardından Arslan beyin önünde olduğunu bilmemesine rağmen toparlanıverdi. “Kusura bakmayasın ağam. Bilmiyordum.” Gibi birkaç şey mırıldandı. Arslan beyse huysuzlukla homurdanıp elini adamın omzundan çekti. “Çok sesin çıkmasın.” Dedi karısının yanına çökerken. Huzur dolu bir nefes almayı denedi ama nefes boğazına tıkandı. Hala içerde olan kardeşinden de Bukle’den de ses seda gelmiyordu. Bu sessizliği hayra yormaksa Ahuzarlar için pek mümkün değildi. “Karşılaştılar sonunda.” dedi karısı kafasını Arslan’ın omzuna yaslarken. Evin yanlarında transa geçmiş gibi parmaklarıyla oyalanıyordu. “Karşılaştılar…” Dedi transa geçmiş gibi. Sonra karısının uzun kirpiklerine bakıp iç çekti. “Karşılaştılar ve hastahanede aldık soluğu.” Onlar bir şekilde durumu analiz etmeye çalışıyorken içerde sedyede oturan genç kadın Arslan abisinin bu herifi neden yanına yolladığını düşünüp sinirleniyordu. Doktorun elini temizlerken biraz fazla bastırması sonucu acıyla çıkardığı sesin bedelini bu adamın varlığıyla mı ödeyecekti şimdi? “Ütü elinizde neyse ki çok kalmamış Bukle hanım.” Dedi doktor elindeki bakır renkli sıvıyı yavaş yavaş yayarken. “Elimi savurdum hemen.” Diye mırıldandı olabildiğince sakince. Eline mikroskopla bakıyormuş gibi dikkatle bakan Şiyar’ın varlığı sükut konusunda pek yardımcı olmasa da. “Yine de deriniz çok zarar görmüş, ben birkaç yanık kremi yazıyorum. İz kalmaması için dikkatlice sürmeyi ihmal etmeyin. Ağrımız var mı?” Doktorun şefkatli bakışlarına karşı kafasını ağır ağır salladığında bir iç çekiş işitti. Şimdi acısının onu mutsuz ettiğini iddia ederse oturup bu haliyle kahkahalara boğulurdu. “Tamamdır, ben acınızı alması için bir serum da yolluyorum. Siz de çok acınız olursa evde ağrı kesici kullanırsınız.” gazlı bezin son parçasını da yaralı elin etrafına saran doktor ayağa kalkıp genç kıza gülümsedi. “Geçmiş olsun.” Dediğinde tepelerinden bir salise olsun ayrılmayan adama da bakmak durumunda kalmıştı. Ona da bir baş selamı verip koridora doğru ilerledi. Doktorun gitmesiyle ne yapacağını bilemeyen Şiyar, sırtı ona dönük şekilde oturan kıza baktı uzun uzun. Sessizlik gittikçe ağır bir hava yarattığından onu daha net görmek için önüne doğru adımlamıştı. “Bir şey ister misin? Su alayım mı?” Aldığı tek karşılık ayakkabılarına dikilmiş gözlerin üzerindeki ince kaşların çatılması oldu. Bu genç adamı sokabileceği en zor duruma soksa da acısı taze kadının üzerine gitmek istemedi. Fakat bu kararın uygulanması da yaklaşık 2 dakika sürebilmişti. “Uzan şöyle böyle belin de ağrıyacak.” Bukle onu görmezden gelmezse ölecekmiş gibi yere diktiği bakışlarını kaldırmadı. Zaten kaldırsa ne diyecekti ki? Hala onunla konuşma haddine sahip bu adama yapmak istediği tek şey burnuna sağlam bir yumruk atmaktı. Bu haliyle de bunu yapamayacağına karar verdi. Sanki sağlıklı haliyle yapabilecekmiş gibi. “Buk-” Sözlerini asla dinlemeyen kadınla bir damla iletişim için hareketlenmek istedi ama lafı kesilmek zorunda kalmıştı. “Bukle!”Evin’in endişeli sesi ve dolu gözleri bakış açılarına girdiği an Bukle de başını ilk defa kaldırmıştı. “Ah be kuzucum! İyi misin? Acıyor mu çok?” Sarılmak ister gibi elleri havada kalan genç kız arkadaşının haline öyle üzülmüştü ki utanmasa karşısına geçip hüngür hüngür ağlayacaktı. “İyiyim iyiyim, sakin ol.” Titrek tebessümü ondan bir iki kelimeyi esirgediği adamın içini sızlattı. Bu gidişle Şiyar da kardeşiyle beraber ağlayacaktı. “Doktor serum yollayacak geçer şimdi.” Az önceye nazaran çok daha düzgün cümleler kurabiliyordu. En azından bu avuntuyla sakinleşebilirdi. “Niye oturdun kaldın öyle. Gel geç uzan sen. Ne hale getirdi pislik ütü kızı görüyor musun abi?” Şiyar ağzını dahi açamadan Evin bir elini Bukle’nin sırtına koyup uzanmasını sağlamıştı bile. Onun değil de Evin’in lafını dinleyen kızdan gözlerini alamıyordu. Tam o sırada abisi ve yengesi de kapıda belirdi. “Bukle iyi misin güzelim?” Güzeliymiş diye homurdanmamak için çenesini sıktı Şiyar. Ondan başka herkes karısına istediği gibi yaklaşıyor muydu yani? Ondan başkasının d karısını terk etmediği gerçeğini siliverdi aklından. “İyiyim abi.” Odağını tekrar Bukle’ye çevirdi. Saçlarını okşayan yengesinin eline doğru yaslamıştı başını. İyi, dedi içinden derince. En azından dinleniyor. “Var mı bir isteğin?” Neydi bu şimdi? O, akıl edememiş miydi sanki karısının ihtiyaçlarını sorgulamayı? “Su alabilir misin abi?” Diyen kadına neredeyse dehşetle bakakaldı. Daha az önce aynı soruyu o da sormamış mıydı? Ona bakmaya tenezzül etmeyen kadının abisinden talepleri mi oluyordu? “Ben al-” “Sen al abi olur mu?” Diyen kadınsa genç adamın şartellerini attırmıştı bile. “O ne demek! Benim aldığı-” “Şiyar kız yaralı.” Yengesine dehşete düşmüş gibi baktı. O da mı onun tarafında değildi yani? “Daha yeni su alayım dedim!” Diyerek yengesine açıklama yapmaya çalıştı ama sadece kafasını iki yana salladığını Görebildi genç kadının. Babasını kardeşiyle paylaşmaya tahammül edemeyen bir ergen gibi davranıyordu. Bu durumdan rahatsızlık duyan tek kişi ise Bukle değildi elbette. “Şiyar, gel benimle.” Abisinden gelen lafa da itiraz edecek oldu ama Bukle’nin ona bakmayan gözlerini daha fazla izleyemedi. Kapıdan çıkarken ardına kısa bir bakış atmış, hala gözleri kapalı kadını ve elini son kez kontrol edebilmişti. Bu durumu izleyen Evin ise abisi için bir kere daha paramparça hissetti. Yıllar önce yaşananların tek sorumlusu değilken bile bugün bedelini ödeyen tek kişi oymuş gibi geliyordu. İç çekip dostuna baktı gözleri kapalı olsa da acısının sürdüğünü görebiliyordu. Acısı elinden mi yoksa yaşadığı şoktan mı kaynaklıyordu bilemedi. “Gitti mi?” dedi Bukle kaşları çatık şekilde kapıya bakarken. Tamam kimse kucağına atlamasını beklemiyordu ama yaralanması da ideal bir karşılaşma senaryosu sayılmıyordu sonuçta. “Gitti gitti.” Sevda, Bukle’nin huyuna gitme politikası izliyordu. Evin de ona ayak uydurdu. “Ne oldu da eline ütüyü düşürdün Allah aşkına Bukle ya!” Biraz daha yaklaştı yatağa sarılı elin içini görebiliyormuş gibi kırıştırdı burnunu. “Tam abin olacak herifin kafasına fırlatacaktım, anlık bir dengesizlikle elime düştü.” Alaycı sesine alaycı bir gülüş de eklenmişti. Evin derince yutkundu Bukle’nin gazabından pay alacağını anlamıştı. Yatakta uzanan ufak tefek bedenini atıl kurt gibi fırlattı ve dikildi. “Paşam arkamdan gelmiş!” Öyle hırslıydı ki derince solumak için kendi sözünü kesmişti. Yaralı elini karnına yasladı çünkü hareketlerini kontrol edecek kıvamda değildi. “Geldim karıcım diyor! Bana bana- inanabiliyor musun Sevda?-” Gözleni başında dikilen diğer kadınların yüzünde gezdirdi. Yüzü kızarmaya ve sesi tizleşmeye başlamıştı bile. “Ne dedi dedin?” Meraklı bir çocuk gibi kafasını Bukle’nin suratına uzatan Sevda Karım lafasından hiç de rahatsız olmuş gibi değildi. Hele gülmemek için dudaklarını birbirine bastıran Evin Bukle’yi daha da sinirlendirdi. “Komik mi Allah aşkına ya?” Evin dostunun rahatsızlığını görünce parmaklarını ufacık aralayıp birazcık der gibi kıpırdattı dudaklarını. Abisiyle en yakın arkadaşını birleştirecek herhangi bir şey onu inanılmaz mutlu ederdi. “Abin neredeyse 5 yılın ardından gelip bana karı koca tiyatrosu oynatamaz Evin!” Hüznü öfkesine baskın geldiği an geriye doğru yaslanıp huzursuzca bakışlarını eline dikti. “Ben onu bekledim, gelmedi. Bitti gitti!” Evinse bu keskin konuşmaya karşı mırıltıyı andıran bir sesle arkadaşını dindirmeyi amaçladı. “Böyle konuşma ama Bukle… Abim seni terk etmek için mi gitti sanki.” “Kusurumuza bakmasın paşam ama neden gittiği zerre kadar umrumda değil!” Kapının ardında duran Şivan’ın duyduğu son şey de bu cümle oldu. Kafası önünde engelleyemediği haksız bir sinirle arabasına gitmeye başladı. Arslan da kardeşini durdurmadı. Bir şekilde he şeyin yeni başladığını biliyorlardı. *** Aradan geçen saatler yalnızca hastahanede çıkan huzursuzluğu değil konaktakini de beslemişti yine de tek özelliği olumsuzluklar doğurmak olmadı neyse ki. Bukle’nin sarılı elinin ağrısını da dindirmişti. Eşyaları toplanırken ayakta dikilmek Bukle’yi kendi kendine sallanmaya itti. Boş durmak hiçbir zaman onluk bir iş olmamıştı. “Hadi çıkalım aşkım.” Evin koluna girdiğinde bile gözlerini kapatmak istiyordu. Ağrı kesiciler uykusunu getirmişti. “Çok uykum var hemen eve gitmek istiyorum.” Derken odadan yavaş yavaş çıkmaya başlamışlardı. “Annemler yatağını hazırlatmıştır. Uyursun mışıl mışıl.” “Eve gideceğim Evin. Kendi evime.” Sevda’yı da Evin’i de dehşete düşüren bu cümleye karşılık Şivan’dan geldi. “Senin evin Ahuzar konağı.” Dümdüz bir sesle konuşmuştu. Yine de Bukle’nin beynine kanı sıçratmayı başardı. Bu başarı ilk karşılaştıkları andan beri tepki veremeyen kızdan ilk tepkisini almasına da neden olmuştu. Burnundan nefes vererek alayla güldü. “Annemler seni bekliyordur Bukle.” dedi Evin. Bunu Bukle de gayet iyi biliyordu ama o evde yeri olmadığını herkes de kendisi gibi anlayacaktı. Kafasını çevirip bağırmamak adına bakışlarını Arslan abisine çevirmişti. “Evime gideyim abi, annem merak etmiştir.” Arslan her ne kadar onun yanında olsa da onlarla gelmemesine karşı çıkardı. Yine de ılımlı davranmaya çalışarak elini kızın omzuna koydu. “Annen bizde abicim. Gel gidelim.” Bu laf Bukle’yi sıkıntıyla oflatsa da itirazını boğazına dizmişti. Annesini alır dönerdi evine. Şivan’ın etrafında olmasına daha fazla tahammül etmek zorunda kalacaktı Ama bildiği tek bir şey varsa o da bu gece annesiyle evine dönecek olmasıydı. Arabalara dağılırken Evin Şivan’ın yanına atlamıştı bu sefer. Arkadaşının sağlığından emin olduğuna göre sıra abisinin durumundaydı. İki dakikalık gözleminde pek iyi olmadığını görebiliyordu. “Abi…” Dedi bedenini ona çevirirken. Abisinin huzursuzluğu öyle netti ki Şivan’ı görmeden siniriyle karşılaşıyordu. “Efendim?” Sinirini kardeşinde çıkartmak istemezdi bu yüzden kendini dengelemeyi denedi. “Niye Karıcım dedin kıza öyle şakadanak!” ve başaramadı kaşlarını çatıp sesini yükselttiğini bile fark etmeden konuştu. “Karıma niye mi karıcım dediğimi soruyorsun Evin?” Herkese bu evlilikle ilgili hesap vermek zorunda mı kalacaktı sürekli? “Ya abi… Kızma hemen! Çok kızmış sana ondan soruyorum.” Şivan kardeşinin cümlesinden cımbızla çektiği kısmı yüzünden mırıldandı. “Karım o benim karım! Evliyiz biz.” Direksiyonu sıkıştırdı parmaklarıyla. “Açıklama yapmama bile izin vermiyor. Yüzüme bakmıyor ki!” Gaza asılmak istedi ama kendini Kardeşi için tuttu. “Beş yıl oldu abi. Onu da anla.” Kafasını geriye an genç adam keskin yüz hatlarını daha da gererek bir tür gölgeye çevirdi. “Beş yıldır hergün ulaşmaya çalışmadım mı Evin? Ankara’ya gittim buraya kaçtı, eve geldim Ankara'ya uçtu! Aradığımda açmamasını saymıyorum bile ama bitti, geri geldim ve yakaladım.” Kendisinden bir cezaymış gibi bahsetmek canını sıksa da arabaya odaklanmaya çalıştı. Alacaktı gönlünü bir şekilde. Bir beş yıl da bu sürse bırakmazdı peşini. “Karıcım lafına da alışsa iyi olur. Yoksa her şeye takılırsa daha çok sinirlenir.” Evin ne diyeceğini bilmeyerek yaslandı ama abisinin kararlılığından gayet memnun sayılırdı. “Huyuna git abi itiştikçe inatlaşır.” Şivan’ın yüzünde beklenmedik bir gülüş oluşmuştu. “Bilmez miyim?” Dedi keyifle. “Merak etme sen ben onu hiç unutmadım.” Bu sırada ve gelmişlerdi bile. Arabadan inmeden Evin’i durdurdu yine de. “Göndermeyeceğim hiçbir yere. Seni kandırıp kaçmaya çalışırsa ikinizi de eve kapatırım. Anlaşıldı mı?” Evin sinirli sinirli çıkıştı. “Ay her kabak da Evin’in başın patlıyor zaten.” Şivan salına salına kardeşini kolunun altına aldı. “Ben yokken sahip çıktığın için teşekkür ederim delalemın.” Başına bir öpücük kondurdu. “Ödülünü alacaksın. Biraz daha idare et sadece.” Evin hemencecik eriyivermişti. O abisine kıyabilir miydi ki? Ödül de azıcık etkiliydi belki de. “Yaa abicim! Ne alacaksın bana? Yoksa yurtdışı tatiline mi göndereceksin? Ay yoksa kızının adını Evin mi koyacaksınnnnn” Şivan’ı ilk defa içten içten güldürmüştü. “Kızım olsun da önce…” Hayali bile o a aşırı tatlı göründü. “Ay haklısın vallaha! Bukle’yi de ikna etmek lazım Evin koymaya. İkna olur mu dersin?” Abisini konuşmasına izin bile vermedi. “Evin, Evin, Evin! Gel halacım buraya! Ay halası kurban!” İkisi saçma sapan hayallerine sarılıp yürüken kapıyı açan Fadime hanım şaşkın şaşkın bakakalmıştı. Az önce içeri giren üçlüdeki huysuz suratlardan sonra bu neşeyi anlamlandıramadı. “Bukle oturma odasına geçti Şivan. Sizin odayı hazırlayacaktık ama anahtarı sendeymiş. Sen bana ver istersen çarşafları değiştireyim yatar uyur hemencecik.” Fatma ablanın lafına karşılık geldiğinden beri ilk defa GÜzel bir gülüşle baktı Şivan. “Yok vermem Fatoş abla.” Yüzüne alık alık bakan kadına kocaman sırıttı. “Ben değiştiririm çarşafları yatacağı zaman kalsın odamız kilitli.” Odamız demenin bile keyfine vardı. Etrafta neşeyle dolanmak istiyordu. Fatma hanım her ne kadar karşı çıkmak istese de Şivan çoktan çekip gitmişti bile. Ailenin hastahaneye giden fertleri henüz yemek yemediğinden iki ufak sofra kurulmuştu. Bukle dahil herkes bir şeyler atıştırdı ve salonda oturmaya geçildi. Saatler süren iyi misin faslı, konağın sıcak havası, kalabalık derken genç kadın annesinin yanında uyuklamaya başlamıştı bile. Yade Peyman ile bu kadar ortak nokta edinebileceği kırk yıl düşünse aklın gelmezdi. Genç kızın uykulu halini gören Şewin hanım kızının kulağına yanaştı. “Bukle’yi odasına götürün. Sizinle kalmak falan isterse odaya aldığınızı görürsem kırarım bacaklarınızı.” Bu uyarıya ihtiyaç olduğunu Evin de biliyor olsa da yinede derince yutkundu. Şu an Bukle’ye hadi gel diyecek cesareti bile kalmamıştı. “ Kız gelmek isterse nasıl yok diyeyim daye?” Lafı daha ağzındayken annesinin duvar gibi suratını gördü. “Yok deme de ne yapıyorum ben sana!” Oflasa da annesinin dediğin yapacağını bildiğinden başka birşey söylemedi. Tam o an Bukle’nin annesi de ayaklanmıştı. “Ben kalkayım artık müsadenizle Şewin hanım. Bukle de iyi çok şükür.” Ben lafın kaşlarını çatan Bukle gerisini pek d önemsemedi. “Ben de geliyorum anne.” Yade Peyman duyduğu şeyle ayılırken Şewin hanım da onaylamaz bir ifadeyle baktı gelinine. Bu vuslat bugün itibariyle son bulacaktı. Aklı koymuştu kadın. Oğlu hatalıydı ama bu durumu çözecek şey bu saçma davranışlar değildi. Bir arada kalmazlarsa birbirlerini asla affetmeyeceklerini biliyordu. “Kocandan izin aldın mı yavrum?” Annesine ne diyorsun sen der gibi şaşkın bir ifadeyle kitlenmekten kendini alamadı. Beş yıldır ne zaman izin almıştı da şimdi Şivan bey onun kocası sıfatını yüklenmeye başlamıştı. “Ne diyorsun anne?” Şewin hanım ve Yade Peymansa bu sefer sükunetlerini korudular çünkü onlar için doğru olanı Zehra hanım yapmaya başlamıştı bile. “Kocandan iznini al gel tabi eve kızım. Orası senin de evin.” Zeliha hanım kızını bilirdi bu yüzden ılımlı davranmayı denedi ama bu Bukle’yi yalnızca daha da sinirlendirdi. Dişlerini sıkmak zorund kalmasının sebebi Şewin hanımı a saygısızlık yapmak istememesiydi. “Benim kocam mı var anne?” Yine de bütün çabası boş çıktı Peyman hanım neredeyse kükremişti. “O ne demek gelin hanım? Kocan içerde sen de münasipçe onun yanında olacaksın!” Ağzını açıp bir kere bile kocalığını görmediğinden dem vurup bağırmaya hazırlanırken darbe annesinden geldi. Zehra hanım Bukle’nin neye ne tepki vereceğini iyi bilirdi. “Yaden haklı Bukle! Senin evin burası kocanı yanı! Ancak Şivan izin verirse babanın evin gelirsin.” Şokla açılmış gözler dalga dalga ıslandı. “Anne ne diyorsun? Beni bırakacak mısın?” Babası onu bırakmazdı. Babası burda olsa Şivan’a hesap soracak olan da o olurdu. Fakat annesi tam tersiydi. O, Bukle’nin Şivan’dan ayrılmaması için herşeyi yapardı. Kızını kimsesiz hissettirmek dahil. “Evinde kalacaksın tabi ki kızım. Şewin hanımlar benden daha da iyi ilgi-” “Anne!” Dedi hala idrak edemez şekilde. Evin arkadaşının ne kadar hasar aldığını fark ederek koluna girivedi. “Bukle tamam sakin ol güzelim annen burada kal diye..” Cümlesi bitmedi çünkü gideceği bir yolu kalmamıştı. Zehra hanım kızının eline uzandı sıkıca tuttu ve kapıdaki damadına bakarak konuştu. “Kocana kızgınsın diye evi terk edecek değilsin Bukle! Bunlar her ailede olan şeyler. Şivan’da gönlünü alır, barışırsınız. Beni de Şewin hanımı da daha fazla üzmeyin… Allaha emanetsiniz.” Bir çocuk gibi arkasından bakakaldı annesinin. Eteğine yapışıp beni bırakma diye ağlamak istedi ama yapamadı. Babası olsa ona yapardı. “Gel-gelmem bir daha.” Zehra hanım titrek sese döndü ama pek bir şey okunmadı yüzünden. “İstemiyorsun demek. Kimsesiz bırakıyorsun kızını gelmem o ev bir daha adım atmam! Babam-Babam görseydi bu-” “Baban da evine ailene sahip çıkmanı isterdi Bukle! Yeter artık sus otur evinde!” Siniri Bukle’ye benziyordu ama o onun kadar dirayetli olamazdı. Annesine ardını döndüğünde kapıda endişeyle ona bakan bir çift kara gözü fark etti. Kömür karası gözler Şivan’ın olsa da gözü kararan genç kadın daha haşin baktı o an. “Senin yüzünden.” Diye tısladı hırçınca. “Hayatımı her seferinde mahvettin. Senin yüzünden!” |
0% |