@yazarcerenoktay
|
23 YIL ÖNCE
Gözleri titrerken olanlara anlam vermekte zorlanan küçük çocuk, bedeninin sarsıldığını hissetti. Gördükleri, yaşadıkları ve yaşamaya devam ettikleri çok ağırdı. Mutlu bir ailede büyümüyordu. Oldukça sorunlu bir ailede dünyaya geldiğini söylemek doğru olacak tek şeydi. Annesi, neredeyse her gün sürekli yalnız bırakıyordu ve bazı geceler hiç gelmiyordu. Öğrenmişti böyle yaşamanın zorluğunu ama çoğu zaman ağır gelirdi. Annesine defalarca kez yalvarsa da annesi onu dinlemez, gider ve çoğu kez yanında başka adamlarla gelir, adamların parasıyla yer içerdi. Ona çok iyi bakmazdı. Oğlunun sağlıklı olup olmaması, aç olup olmadığı, yıkanıp yıkanmadığı, hatta kıyafetlerinin temiz olup olmadığı bile hiç umurunda değildi. Annesinin her nereye gidiyorsa orada tanıştığı ve peşini bir türlü bırakmayan Barnie adındaki adam tam o gün eve gelmiş ve kapıyı yumruklamıştı. Kapı açılmamış uzunca bir süre, kadın endişeyle oğluna baktıktan sonra “Git ve saklan!” diyerek onu uzaklaştırmaya kalkmıştı. Küçük çocuk karşılaştığı durumdan korkunca hemen ayağa kalkmış, odasına gitmesinin ardından kendisini yatağının altına atmıştı. Elleriyle kulaklarını kaparken sesleri duymamaya çalışsa da bu pek mümkün olmuyordu.
GÜNÜMÜZ
Nathan, aklına gelen düşüncelerden sıyrılmasının ardından tekrardan içkisinden bir yudum aldı. Sakin kalabilmek için derin derin nefes alıp verirken bakışlarını televizyona çevirdi. Adımlarını hızla attı, televizyonun hemen sağında olan kumandayı eline almasının ardından tekli koltuğa oturdu. Televizyonu açıp Netflix’e girdiğinde izleyebileceği ve hoşuna gidecek bir film seçmek için gezinmeye başladı. Nihayet hoşuna gideceğini düşündüğü bir film bulduktan sonra filmi açtı, içkisinden bir yudum daha almasından sonra telefonuna gelen mesajın sesi kulaklarını doldurdu. Görmezden geldi. Bardağı hemen solunda bulunan sehpanın üstüne bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve soyunmaya başladı. Sadece iç çamaşırlarıyla kalmasının ardından yine oturdu. Çıkardığı çamaşırları yere fırlatmıştı. Eline bardağı alıp içmeye devam etti. Aslında içmenin kötü olduğunu, kendisine zarar verdiğini biliyordu. Sadece bedenen değil, ruhen de etkilemekteydi. Kaşlarını çatıp filmi izlemeye devam ederken bu defa telefonunun çalışını duymak huzurunu iyice kaçırdı. Sehpanın üzerine koyduğu telefonunu eline almasının ekrandaki isme baktı. Gözlerini devirmeden yapamadı. Aramayı sonlandırdıktan sonra bakışlarını tekrar televizyona çevirdi. Telefon yeniden çalmaya başladığında “Bu ne ısrar böyle!” dedi ve söylenmeye devam etti. Aramayı yanıtlamasının ardından telefonu hoparlöre aldı. “Ne var? Yine ne istiyorsun?” “Oğlum…” dedi telefondaki ses. “Sana ihtiyacım var.” Nathan, tekrar ve tekrar aynı şeyleri duymaktan çok sıkılmıştı. Yaşattığı onca şeyden sonra sürekli destek istemesi can sıkıcıydı. Dişlerini birbirine sıkıca bastırıp içinden küfretti. Yüzsüzdü Nathan’a göre. Fazlasıyla yüzsüz. “Yine ne oldu?” diye sorduğunda sesi ruhsuzdu. “Flatborn Caddesi’ne gel. Anlatacağım.” “Bir de utanmadan beni ayağına mı çağırıyorsun?” “Durum ciddi olmasa ve sana ihtiyacım olmasaydı çağırmazdım biliyorsun. Sana gerçekten ihtiyacım var.” Nathan, öfkeyle soludu ve sakinleşebilmek için gözlerini kapattı. Her ne kadar bunu yapmak istemese de içindeki küçük, sevgiye muhtaç çocuğa karşı gelemiyordu. “Pekala,” dedi. “Hazırlanıp çıkıyorum.” Nathan, telefonu kapattıktan sonra içkisini yeniden yudumladı. Ama aklı, geçmişte yaşadığı o karanlık anılara dönmekten kurtulamıyordu. Annesinin yankılanan sesi, yıllar sonra bile hala kulaklarında çınlıyordu. Nathan, telefon görüşmesinden sonra içkisini yudumlamaya devam etti. İçkinin etkisiyle sakinleşmeye çalıştı, nitekim bu işe yaramadı. Annesinin sesi, yıllar boyunca bir türlü unutamadığı bir yankı gibi kulaklarında çınlıyordu. Üstelik az önce onun sesini duymak, travmalarını yeniden tetiklemişti… İçkisini bitirmesinin ardından hızla üzerini giyindi, anahtarı alıp evden dışarı çıktı. Garajda bekleyen motorunun üzerindeki tozlu örtüyü kaldırdı, kaskını takıp ceketini giydi. Motorun deri koltuğuna oturduğunda, anahtarı kilit yuvasına soktu ve çevirdi. Motorun güç dolu titremesi ve uğultusu, sanki içinde birikmiş tüm öfkeyi ve gerginliği dışa vuruyordu. Gözleri, motorun farlarına odaklandı; bu ışıklar gideceği yolu aydınlatacak ve onu Flatborn Caddesi’ne götürecekti. Garajın kapısının açılmasıyla garajdan dışarı çıktı, kapıyı tekrardan kapattıktan sonra moturunun gazına basarak ilerlemeye devam etti. Yol boyunca düşünmemeye çalışsa da bu pek mümkün değildi. Annesi, bütün dengesini altüst ediyordu. Nihayet, motoruyla Flatborn Caddesi'ne vardığında çevredeki ışıkların çoğunun sönmüş olduğunu fark etti. Caddenin sessizliği, kendisine bir huzur vermektense, geçmişin yankılarının daha da yüksek sesle çınlamasına neden oluyordu. Cadde boyunca ilerlerken çevresine dikkatli gözlerle baktığında annesini görmek ve her ne istiyorsa onu duymak, sonra da yeniden evine gitmek istiyordu. Bir süre ilerlediğinde nihayet onu görebildi. Motordan inmeden kaskını çıkardıktan sonra, annesinin kendisine doğru gelmesini bekledi. Öyle de oldu. Annesi yanına geldikten sonra “Nahthan,” dedi titrek bir sesle. “Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım.” “Ne oldu?” diye sordu Nathan, soğuk bir ses tonuyla. “Neden beni buraya çağırdın?” Annesi, derin bir nefes aldı ve Nathan’a doğru yöneldi. “Kötü durumda olduğumu biliyorsun,” diyerek açıklama yaptı. “Ama son zamanlarda işler daha da kötüleşti. Yardımına ihtiyacım var.” Nathan, annesinin gözlerinin içine bakarken, ona karşı duyduğu karışık duyguları kontrol etmeye çalıştı. Bir yanda, çocukken yaşadığı travmalar vardı; diğer yanda ise bu kadının hala bir şekilde yardıma ihtiyacı olduğunu görebiliyordu. “Ne tür bir yardım?” diye sordu Nathan kaskını sıkıca tutmaya devam ederken. “Bana açıkça söyle, ne yapmam gerekiyor?” Annesi, gözlerini bir süre Nathan’ın yüzünden ayırmadan sessizce oğluna bakmaya devam etti. “Paraya ihtiyacım var,” dedi sonunda. “Bu seferki her zamankinden daha büyük bir meblağ. Ödeme zamanı geldi, çattı. Eğer ödemezsem beni öldürecekler.” Nathan, annesinin açıklamasını dinledikten sonra birkaç saniye sessiz kaldı. Daha önce annesine birçok kez yardımlarda bulunmuştu; genellikle sadece mesajlar gönderir, aramaktan kaçınırdı. Ancak bu sefer, annesinin yüz yüze görüşme isteği ve şimdiki çaresizliği, durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. “Tamam,” dedi Nathan, sesinin donuk ve soğuk bir tonda çıkmasını sağlarken. “Yardım edeceğim, ama önce bana ne kadar para gerektiğini söyle.” Annesi, gereken miktarı belirttiğinde, Nathan’ın yüzü aniden soldu. Bu kadar parayı bulmak, oldukça zor olacaktı. Üstelik bulması gereken süre cidden kısıtlıydı. “Lanet olsun!” dediğinde kulaklarını delen bir silah sesi duydu. Hemen peşinden birkaç silah sesi daha geldi. Nathan, paniğe kapılarak annesinin suratına baktı. Annesinin ağzından kan süzülmeye başladığında, paniği daha da attı. Birkaç saniye geçtiğinde, annesinin vurulmuş olduğunu fark etti. Annesinin vücudu cansız bir şekilde yere yığıldığında, silah sesleri duyulmaya devam ediyordu. Vakit kaybedemezdi. Annesinin başına gelen bu ölümcül bela her neyse, kendisine de zarar verebilirdi. Bir an evvel buradan uzaklaşmalıydı. Hızla hareket etti; kaskını kafasına geçirdi, motorunun anahtarını döndürdü ve gazı kökledi. Motorun hızı, geceyi delip geçerken adeta Nathan’ın öfkesini ve çaresizliğini temsil ediyordu. Annesinin son sözleri ve ölüm anı zihninde yankılanırken, Nathan’ın gözleri sadece ilerideki karanlığı görüyordu. |
0% |