Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@yazarcerenoktay

06.11.2024, 14:19

Kurtarıcı Serisi'nin devam kitabı olan Desdanje'nin ilk bölümüne hoşgeldiniz.

Keyifli okumalar dilerim.

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.

Instagram hesabım : yazarcerenoktay

Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)

 

 

BÖLÜM 1

 

BİRKAÇ GÜN ÖNCESİ (KISIM 1)

 

 

Adze’yi öldürüp ruhunu Yannsi’ye hapsetmesinin ardından Jenny, büyükannesini yaşatmak için çabalasa da başarılı olamadı. Canı yanıyor, gözlerinden yaşlar acıyla dökülüyordu. Onun ölümü genç kızı çok yorduğundan bedeni güçsüz düşüp eski haline dönmeye başladı.

 

Birkaç saniye sonra gözleri kararıp kucağındaki büyükannesiyle birlikte yere yığıldığında gökyüzünde uçmaya devam eden birisi göründü. Bu kişi Lee’den başkası değildi.

 

Lee, Jenny’nin gerçek kimliği ortaya çıktığında kendisinde tarif edemediği bir takım değişiklikler olduğunu anlamıştı. Artık eskisi gibi güçsüz hissetmiyordu kendisini. Sırtında kanatlar ortaya çıkmış, görünüşü tamamen değişmişti.

 

Jenny ve Lee’nin birbirine bağlı olan kaderi, ikisinin birbiri üzerinde büyük bir etki gerçekleştirmesine sebep olurken birbirlerini hissetmelerini de sağlıyordu.

 

Lee, Jenny’nin içinde bulunduğu ruh halini iliklerinde hissederken hızla havalanıp onun bulunduğu yeri keşfetti. Ardından oraya doğru güçlü kanat çırpışları ile uçmaya başladı.

 

Kısa bir süre sonra Jenny’nin yanına vardığında genç kızın hareketsiz bedeni telaşlanmasına sebep olurken onu hemen kolları arasına aldı. Gökyüzüne doğru havalandığında hararetli bir şekilde konuşuyordu. Ses tonunda çektiği acı, bariz bir şekilde beli oluyordu. Ona bir şey olmasından endişe duymaktaydı.

 

“Jenny, gözlerini aç lütfen. Beni bırakma! Bizi sakın terk etme! Hiçbirimiz sensiz yapamayız. Hepimizin sana ihtiyacı var. Özellikle de benim.”

 

Lee ne kadar konuşursa konuşsun Jenny gözlerini açmıyordu. Kucağında Jenny ile birlikte gökyüzünde havalanıp ilerlemeye devam ederken gözlerinden yaş akmasına engel olamadı. Kalbi parçalanıyor, ona bir şey olmasından endişe ediyordu.

 

Yüreği pek çok kez sıkışsa da sakin kalmaya çalıştı. Gözyaşları sakin kalmak için kendisini zorladıkça bir sel misali akmayı sürdürdü. Ona bir şey olursa ne yapacağını hiç bilemiyordu.

 

Bulutlara kadar ulaşıp bulutların üstüne çıktıklarında Lee, bulanık görse de çevresine dikkatle bakınmaya çalıştı. Gözlerindeki bulanıklığı yok ettikten sonra bakışları çevresini bir dürbün kullanıyormuşçasına taradı. Çok çok uzaklara baktı aradığı şeyi bulabilmek için. Henüz uçan kuşlar, bulutlar ve gökkuşakları dışında bir şey göremedi.

 

Aramaya devam ederken uçmayı sürdürdü. Hafızasında kaldığı kadarıyla gitmesi gereken yönü anlayıp o yöne doğru ilerlemeye devam etti. Nihayet aradığı şeyi bulunca rahatlıkla nefes verdi.

 

Kanatlarını daha güçlü bir şekilde çırparak uçuşunu sürdürdü. Karşısına çıkan kuşların çevresinden dolandı, gökkuşağıyla bulutların içinden geçti. Çoğu yerde görüşü engellenecek gibi olsa da bu durumu ortadan kaldırdı.

 

En sonunda gitmek istediği yer, karşısında tüm görkemiyle duruyordu. Bulutların üzerinde yer alan, çevresi kahverengi taşlarla sarmalanmış bir yerdi burası. Taşların bazılarının üzerinde küçük ağaçlar ve bitkiler vardı.

 

Yapı, bu taşların tam ortasında yer alarak güçlü bir şekilde duruyordu. Tepesi beşgenden meydana gelmişti. Yukarıya doğru sivri uzanan kısmın altında bölüm üç kısma ayrılıp boyanmıştı. Boyalı kısımların arasında duran bölüm yapının orijinal rengindeydi.

 

Bu renklerin köşelerinin birleştiği kısımda rigel yıldızını andıran bir taş vardı. Taş, yıldızı andıran ve üzerinde durmasına imkân veren bir kabartmanın içine yerleştirilmişti. Mavi renkte olan bu taş, iyiliği ve iyileştirme gücünü temsil ediyordu.

 

Taşın alt kabartmasının tam ortasından altın renginde bir çizgi uzanıyordu. Bu çizgi gibi birkaç çizgi daha yapının çevresinin dış kısımlarını sarmıştı. Yapının giriş kısmına doğru katlı gibi duran kısımları, beşgen olan kısımdaki gibi boyanmıştı. Aralarda yine yapının orijinal rengi bulunuyordu.

 

Yapının girişi üçgen şeklindeydi. Ortasında altın renginde, üzerinde kabartmalar olan bir kapı vardı. Altın rengindeki çizgiler bu kapının üstündeki kabartmaların çevresini sarıp kapıyı çevreliyordu. Kapının ön tarafındaki yapıyla aynı renkte olan merdivenler bu altın rengindeki çizgilerin dalga dalga inmesi ve tamamen sarmalanmasıyla güneş ışığı vurdukça parıl parıl parlıyordu.

 

Merdivenlerin az ilerisinde, dümdüz olan kısımda bir sunak vardı. Bu sunağın üzerine bir küre yerleştirilmişti. Yapıya varan her kim varsa bu küreyle temas etmeliydi. Eğer ki küre kalbinin iyiliğini kabul ederse ancak içeriye girebiliyordunuz.

 

Uçmaya devam eden Lee, kanatlarını çırpmayı yavaşlatmaya başladıktan sonra yavaşça inişe geçti. Ayakları zeminle temas ettiğinde karşısındaki küre parıl parıl parladı. “Hoş geldiniz Yüce Mearli.” dedi. “Gördüğüm kadarıyla Prenses Desdanje gücünü kaybetmiş ve durumu oldukça ağır. İçeri girebilirsiniz. Size yardım edeceklerdir.”

 

Lee, taşın kendisine Yüce Mearli demesi karşısında şaşkınlığını yaşarken dudakları hafifçe aralandı. Üstelik Jenny’ye Prenses Desdanje diyerek hitap etmişti. Neler oluyordu?

 

Önceliği bu konu hakkında konuşmak değildi. Jenny’nin durumu daha kötüye gitmeden içeri girmeli ve yardım almalıydı.

 

Hızla yürüdü ve kapının önüne vardı. Kapı gürültülü bir şekilde iki yana kayarak açıldı. Hızla içeri girdi.

 

İçeri girmesiyle kendisini iki tane kadın karşıladı. Kadınlar beyaz renkte korse giymişti. Korse ayak bileklerinden başlayıp göğsünün altına kadar tüm vücudunu sıkıca sarıyordu. Korsenin altında omuzlarını ve sırtını açıkta bırakan bir kıyafet vardı. Kıyafetin kolları dirsek kısmında sıkılaşıyor, alt kısmıysa yanlara doğru açılarak genişliyordu. Giymiş oldukları topuklu ayakkabı, üzerlerindeki kıyafetle aynı renkti.

 

Bu kadınlar ikizdi. İkisinin de sarının bir tonu olan ve aralara açık kahverengi karışan saçları tepesinde topuz yapılmıştı. Mavi gri tonlarında olan gözlerini ortaya çıkaran makyajın ustalıkla yapıldığı belliydi. Dudaklarındaki parlak, pembe renkteki ruj dudaklarının şeklini başarıyla ortaya çıkarıyordu.

 

Adı Luciana olan kadın hemen uzandı ve Jenny’yi kucağına aldı. Topukları ses çıkara çıkara yürümeye başladı. İkizi peşinden geliyordu. Birlikte, oldukça uzun duran ve kapalı olduğu halde onları görünce açılan bir kapıdan içeri girdiler. Lee onları takip etmeye devam etti.

 

Girdikleri odada çift taraflı merdivenlerin arasında suyun aktığı bir havuz vardı. Havuzda akan su, masmavi bir ışıkla aydınlatılıyordu. Su, aktıktan sonra önce küçük havuza dökülüyor, ardından büyük havuzun dolmasını sağlıyordu. Suyun aktığı yer oval şeklinde bir tünel gibi görünüyordu. Çevresinde ve suyun aktığı yerde garip şekiller vardı. Merdivenlerden tırmanıp yukarıya çıktığında suyun aktığı tüneli çevresinden saran bir köprüyle karşılaşıyordunuz. Bu köprünün bir kısmının üstünde iç içe geçmiş dallar gibi duran şekiller vardı. Bu şekiller köprü kenarlarında olduğu gibi suyun aktığı yerin tam üst kısmında birleşerek duruyordu. Suyun akışındaki herhangi bir tıkanıklık olmasın diye dönen çarkların gürültülü sesi kulakları dolduruyordu.

 

Kadın, Jenny’yi tutmaya devam ederek yürüyüşünü sürdürdü. Jenny’yi dikkatli bir şekilde suyun içine bıraktıktan sonra geri çekildi.

 

Su, Jenny’nin tüm vücudunu sarıp sarmaladı ve içine çekti. Suyun içinde kalan ve hala hareketsiz olan Jenny, kalbinin yeniden attığını, nefes almasını sağlayan her bir hücresinin öncesinden daha güçlü bir şekilde yenilendiğini, bütün organlarının daha canlı olduğunu hissetti. Buna rağmen hala hareket edemiyordu. Olanlardan dolayı çok yorgundu. Yaşanan her şey ve öğrendikleri ona ağır gelmişti.

 

İkiz kardeşler aynı anda coşku içinde “Yaşıyor!” dedi.

 

Jenny’nin yaşadığını öğrenen Lee’nin içini büyük bir huzur kapladı. Ona o kadar çok değer veriyordu ki eğer bir şey olsaydı tüm evreni yerinden oynatırdı. Kimseye acımazdı, hiç kimseyi gözü görmezdi. İntikamını alana dek durmazdı.

Loading...
0%