@yazarcerenoktay
|
06.11.2024, 14:22 Kurtarıcı Serisi'nin devam kitabı olan Desdanje'nin ikinci hoşgeldiniz. Keyifli okumalar dilerim. Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin. Instagram hesabım : yazarcerenoktay Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
BİRKAÇ GÜN ÖNCESİ (KISIM 2)
Adı Lily olan ikiz, Jenny’yi sudan çıkardıktan sonra kucağında tutarak yürümeyi sürdürdü. Genç kıza ıslak olmayan kıyafetler giydirebilmek için bulundukları odanın iç tarafında bulunan başka bir kapıyı açtı. İçeri girdikten sonra tek kişilik yataklardan birine Jenny’yi yatırdı. “Umarım kendine gelirsin” dedikten sonra bunun olmasını umduğu bir ses tonuyla Jenny’ye sırt çevirdi. Kıyafetler arasından seçim yapmaya çalışan ikizinin yanına varınca o da kardeşi gibi kıyafetlere bakmaya başladı. Onlar kıyafetlere bakmaya devam ederken yatakta hareketsiz yatmaya devam eden Jenny’nin kendisinden tarafta olan elini tuttu Lee. “Bu suyun sana iyi geldiğini hissediyorum ama neden gözlerini açmadığına bir anlam veremiyorum. Senin ne kadar güçlü olduğunu, tüm kötülüklere karşı dik durabileceğini, ayrıca sırf yine kötülüklerle baş edebilmek için kendine geleceğine inanıyor olsam da itiraf etmeliyim ki bir yanım korkuyor.” Dolan gözlerindeki yaşları elinin tersiyle sildi. Başını iki yana sallayıp silkelendi. O sırada ikizlerin yeniden sesi duyuldu. Belli ki Jenny’ye giydirebilecekleri bir kıyafet bulmuşlardı. “Müsaadenle.” dedikten sonra Lee’ye dışarı çıkması için kapıyı işaret ettiler. Lee, anlayışla başını salladıktan sonra odadan çıkmak üzere yürüdü. Kapıyı açmadan önce son bir bakış attı Jenny’ye. Geri kapıya döndürüp bakışlarını, kapıyı açtıktan sonra dışarı çıktı. O sırada kendisine doğru yürüyen bir kadını gördü. Bu kadın onların lideriydi. Üzerindeki kıyafet Roma zamanında giyilen kıyafetlere çok benziyordu. Çoğunluğu mavi renkte olan bu kıyafetin pek çok yerinde altından desenler mevcuttu. Kolunun çeşitli yerine altından yapılma farklı desenlerde olan bilezikler takmıştı. Kafasında liderliğini temsil eden bir taç vardı. Öyle büyük falan değildi. Saçının ön tarafıyla arkasını sarıyordu. Deseni iç içe geçmiş yaprakları andırıyordu. Simsiyah saçları omuzlarından aşağıya dökülürken gözlerinin koyuluğunun aksine hafif yapılmış olan makyajı onu oldukça güzel göstermekteydi. Dudağının gerçek rengi hafif kırmızıya çalık olduğundan sadece parlatıcı sürmüştü. Yapının en üstünde yer alan taşa benzer taktığı kolye, bir kısmı açıkta olan göğüslerini biraz olsun kapatmıştı. Elbisenin nasıl ki göğüs kısımları açıksa aynı şekilde sağ bacağında da bir dekolte mevcuttu. Bacağını neredeyse tamamen açıkta bırakmış, az kalsın iç çamaşırının gözükmesine sebep olacaktı. Bunu engelleyen elbette elbisenin iç tarafında yer alan danteldi. Her iki kolu da tamamen açıkta kalmıştı. Omuzlarını güneşe benzeyen bir işleme kapatıyor, kıyafetinin sabit durmasına sebep oluyordu. Lee’nin önünde hafifçe eğilip “Hoş geldiniz.” dedi. Sesinde üzüntü hakimdi. Bedenini dikleştirdikten sonra ellerini karnının üstünde kavuşturdu. “Sizi burada, bu şekilde görmek inanın çok üzücü. Onun yaşıyor oluşunu biz de sizin gibi şaşkınlıkla karşılıyoruz. Yıllardır ortalıkta yoktu. Hepimiz onun öldüğünü sanmıştık. Yaşıyor oluşunu nasıl sakladığına anlam veremiyorum.” Lee, gerginleşince kanatları hafifçe hareketlendi. Dişlerini gıcırdattı ve çenesi kasıldı. Bakışlarını bulundukları alanda gezdirirken “Geçmişim hakkında çoğu şeyi hatırlamıyorum maalesef.” diyerek bir gerçeği açığa kavuşturdu. “Eğer ki geçmişimi hatırlasaydım bazı şeyler belki daha kolay olurdu. Jenny’nin başına gelenlerden dolayı onu yok etmek istesem de bunun olamayacağını biliyorum. Çünkü Jenny onu hapsetti. Gittiği yerden bir daha çıkamayacağını bilmek öfkemi biraz olsun bastırıyor.” Kadın anlayışla başını salladı. “İsterseniz size odanızı göstereyim. Dinlenmek isteyeceğinizi düşünüyorum.” Lee, bakışlarını tekrardan kapalı olan kapıya çevirdiğinde Jenny’nin yanında olmak istediğini düşündü. Onun düşüncesini okuyan kadın gülümsedi. “Kendisine gelirse ya da durumunda bir değişiklik olursa bizi bilgilendireceklerdir. Onu dinlenmesi için yalnız bırakmanız daha iyi olacak.” Genç adam, kadının söylediklerinde haklı olduğunun farkındaydı. Bu yüzden kadın ile birlikte yürümeye devam etti. Odadan çıkmalarının ardından bulundukları alana dikkatli gözlerle bakmaya başladı. Camların bulunduğu alanın zemin kısmı kiremit rengindeydi. Odanın başından sonuna kadar aynı renkte kaplama yapılmıştı. Aralara yılan gibi kıvrılan, siyah tonlarında kaplamalar yerleştirilmişti. Tekdüzeliği bu sayede ortadan kaldırmaya çalışmışlardı. Odayı ayakta tutan altı tane sütun vardı. Bu sütunlar kaburga kemiği gibi tavana doğru eğiliyorlardı. Tavanda yer alan odanın girişinden sonuna kadar bulunan çıkıntıyla birleştirilip sabitlenmişti. Bu sütunların dış kenarlarının bir parçası, odanın diğer kısımlarında olan işçilikle boyanmıştı. Boyanan kısımların arasında yer alan desenler duvara çatlak kiremit izlenimi veriyordu. Camların uzunluğunun son bulduğu kısımdan sütunların kıvrılmaya başladığı yere kadar zeminden daha koyu renkte duvarlar uzanıyordu. Birkaç santim kalınlığındaydı. Bu duvarlar girişin başka bir yere açılan kapısının olduğu yere kadar uzatıp oval şeklinde kıvrılıyor, ana giriş kapısının olduğu yerde düz bir şekilde kesiliyordu. Bu duvarın üst tarafında çoğu yerde farklı şekiller oluşturan altın kaplamalar vardı. Bu altın kaplamalar birkaç defa ortaya çıkan incecik, desenli kaplamalar yüzünden bölünmüştü. Sütunları tavana bağlayan kısımlar bu iki kaplamanın arasında kalmaktaydı. Bu iki kaplama, kare şeklindeki çıkıntılarla bölünmüştü ve diğer odaya girişin alt tarafında bulunan girişin orada son buluyordu. Birkaç çıkıntı ortadaki büyük yuvarlağın çevresinde bulunan küçük yuvarlak çıkıntılarla kesişmişti. Ortadaki büyük, oval çıkıntıda binanın tepesinde yer alan yıldızın şekli vardı. Bu şekil odadaki birkaç boşlukta daha küçük bir halde kendisini göstermekteydi. Zeminin orta kısmında kırmızı, siyah ve yine kırmızı renkte kenarları olan, işlemeli bir halı vardı. Halının ortası binanın dış duvarıyla aynı renkti. Bu halı büyükçe duran, çevresi birkaç defa katlı katlı kesilmiş, üzerinde bir güneş resminin olduğu mermer zemine kadar uzanıyordu. Zaten bu mermer zeminin ardında girişi kocaman olan oda bulunuyordu. Bu odaya girildiğinde çevreyi izlemenize imkân veren geniş balkona ulaşıyordunuz. Çevresini incelemeye son vererek kadını takip etmeye devam etti. Bahsettiği misafir odasına girmelerinin ardından kapı arkalarından kapandı. Odada iki tane pencere vardı. Bu pencerelerin çevresinde asılı olan perdeler kırmızı renkteydi. Pencereler üç kısma bölünmüştü. Orta kısım en uzun olan kısımken diğer iki kısım daha kısa olmakla birlikte uzun olan kısmın ortasına denk gelecek şekilde yerleştirilmişti. Bu küçük pencereler üç tane eğik duran, birkaç santimlik kalınlığı olan, altın rengindeki dikdörtgen şeritle kesilmişti. Küçük pencerelerin ön tarafında altındaki boşluğa denk gelecek şekilde tekli koltuklar konulmuştu. Koltukların tasarımı odanın yapısına oldukça uyum sağlıyordu. Odanın zemini koyu mavi renkte olan mermerle kaplanmıştı. Üç adet oldukça kalın ve dimdik duran sütunlar yukarıya doğru uzandıkça eğilip kıvrılıyor, sonrasında birbirleriyle bağlanıyorlardı. Bu sütunların arasında tam karşısına denk gelen boşluklardan birinde birbirini iç içe geçip kesen altın renginde kenarlar vardı. Bu kenarların arasında yer alan zemin, pek çok gezegenin bulunduğu galaksinin temsili çizimlerini barındırıyordu. Diğer taraftaki boşluktaysa tamamen altın kaplamadan meydana gelen şekiller yer alıyordu. Bu altın kaplamalı zeminin sağ tarafında ufak bir şömine vardı. Şöminenin üst tarafındaki kabartma, yapının dış görünüşünü temsil ediyordu. Şöminenin hemen sol tarafında yer alan sütunun arkasında kalan kısımda ve diğer pencerenin hemen önünde ise pek çok çerçevelenmiş resim asılıydı. Asılı resimlerin ön tarafında misafirin dinlenmesi için yerleştirilmiş olan yatak vardı. Lee, dikkatle incelediği odanın başarılı bir şekilde dekore edildiğini ve muhteşem göründüğünü düşündü. “Hizmetlilerimiz tedavi süreci bitene kadar konaklamanız için bu odayı sizin için ayarladı. Rahat edeceğinizi umuyorum.” “Teşekkür ederim.” Kadın, Lee’nin teşekkür etmesi üzerine odadan dışarı çıktı. Yalnız kalan Lee, odaya bakmaya devam ederken kendisi için bırakılan kıyafetleri gördü. Kanatlarını ortadan kaldırdıktan sonra kıyafetleri eline almak üzere birkaç adım attı. Üzerindeki kıyafetleri çıkarıp katladıktan sonra tekli kanepelerden birinin üstüne koydu. Yatağının üzerinde katlı bir şekilde duran kıyafeti giydikten sonra yorganı kenara doğru çekti. Yatağa çıkıp kafasını yastığa koyduktan sonra derin bir nefes aldı. Hala içi rahat değildi. Jenny’ye bir şey olacağına dair korkusu onu tedirgin ediyordu. Gözlerini kapatıp aklındaki düşünceleri bertaraf etmeye çalıştı. Dinlenmesi gerektiğinin farkındaydı. Kendisini uykunun kollarına teslim edebilmek için çok çabaladı lakin başarılı olamadı. En sonunda pes edip yataktan indi. Yerde duran terlikleri giydikten sonra odanın içinde dolaşmaya devam etti. Kapalı olan iki kapı vardı. Birisinin misafirler için yapılan banyo ve tuvalet olduğunu düşünürken diğerinin nereye açıldığını merak etti. Kapılardan birini rastgele açtı. Açtığı kapı balkona çıkıyordu. Hava kararmıştı. Saatin kaç olduğundan emin değildi. Gökyüzüne baktığında yıldızların parıl parıl parladığını görebiliyordu. Balkona çıktıktan sonra ılık havayı hissetti. Tertemiz olan havayı ciğerlerine çekti. Söylenenler doğruydu. Buradaki hava iyi geliyordu. Hem zihni hem de bedeni dinlendiriyordu. Balkon tırabzanına tutunup yıldızları seyretmeye devam ederken zihnine bazı görüntüler erişmeye başladı.
Annesi ve babası Lee oyun oynamaya devam ederken yeniden gerçekleşecek olan bir toplantıdan söz ediyorlardı. Lee o günün birkaç gün öncesinde dört yaşına basmıştı. Üzerinde beyaz renkte, çoğu yerinde altın işlemeleri olan bir tulum vardı. Tulumun ön kısmı göğüs kısmını açıkta bırakmaktaydı. Ailesini temsil eden boynundaki kolye, hareket ederken bazen tenine yapışıyor bazen de boşlukta süzülüyordu. Ayakları çıplaktı. Sırtındaki beyaz kanatlarının arasında bulunan, parıl parıl parlayan altın rengindeki tüyler her hareket edişinde kanatlarının güzelliğini ortaya seriyordu. Konuşmaları devam ederken annesi bu defaki toplantının çok önemli olduğunu, birlikleri bakımından büyük önem arz ettiğini dile getirmeden yapamadı. Oldukça heyecanlı görünüyordu. Eşinin gözlerine bakarken dudaklarını araladığını görmüş ve söyleyeceklerine kulak kesilmişti. Lee’nin babasının adı Archi’ydi. Eşini onayladıktan sonra toplantı sırasında gerginliğin tepe noktasında olacağını söyledi, ardından sıkıntılı bir nefes aldı. Bakışlarını eşinden çektikten sonra parmaklarına çevirdi. Lee’nin annesi eşine katıldığını belli edercesine başını salladı, daha sonra bakışlarını kocasından çekip önlerinde duran sehpaya çevirdi. Sehpanın üzerindeki buzlu içeceği alıp yeniden bir yudum daha aldığında boğazının hafifçe yandığını hissetmesi şaşırmasına sebep oldu. Zaman geçtikçe boğazındaki yangın şiddetini daha da arttırmış, nefes almasını zorlamaya başlamıştı. Archi, neler olduğunu anlayamadığı için eşine endişeyle bakarken o da öksürmeye başlamıştı. Elinde tuttuğu bardağı yere düşürdüğünde bedenini bir sarsıntı sarıverdi. Olanlardan habersiz olan Lee, anne ve babasına bakışlarını çevirdiğinde benizlerinin yavaş yavaş morarmaya yüz tuttuğunu gördü. Ne yapacağını bilemedi. Üstelik telaşlanmıştı. İkisi de kuvvetli bir şekilde öksürmeye devam ederken bir süre sonra öksürüşleri ağızlarından kan fışkırmasına sebep olunca Lee ayağa fırladı. Bunun olmaması gerektiğininin farkındaydı. “İyi misiniz anne ve babacığım?” diye sorarken gözlerinde korku hakimdi. Onlara ne olduğunu anlayamıyordu. Anne babası yanıt vermeyince telaşı daha da arttı. Acı içinde çırpınmaya devam ediyorlardı. Bu duruma daha fazla dayanamayan ve panikleyen Lee, hemen kendisini odanın kapısını açıp dışarı attı. “Yardım edin!” diye bağırıyordu. Buna rağmen çığlığını kimse duymuyordu.
Anılar aklından bir anda uçuşup gerçek dünyaya döndüğünde ne olduğunu şaşırdı. Başının döndüğünü ve midesinin bulandığını hissetti. Elleriyle tırabzanı daha sıkı tutarak gördüklerinin ne anlama geldiğini düşündü. İçini dehşet bürümüştü. “Onlar benim annem ve babamdı. Onlara ne oldu? Yoksa öldüler mi?” Gözleri kararırken başını iki yana sallamadan yapamadı. İçindeki dehşeti yok etmek istese de başarılı olamıyordu. Zar zor hareket edip ellerini çekti ve arkasını döndü. Ağır adımlarla odaya girmek için yürümeye başladı. Hala başı dönüyor ve midesi bulanıyordu. Tutunabileceği nesnelerden destek alarak yatağına kadar yürüdü, terliklerini çıkarıp yatağa yattı. Gözlerini kapatıp tekrardan mide bulantısını ve baş dönmesini yok etmeye çalıştı. O sırada altın varaklı sehpanın üzerinde bir bardak belirdi. Bardağın üzerinde ‘Şifa Kaynağı’ yazıyordu. Lee, gözlerini açtığında bardağı gördü. Bardağın üzerinde yazan yazıyı okudu. Buradaki hemen hemen her şeyin şifa kaynağı olduğunu bildiği için kendisine iyi geleceğini düşünerek zar zor yatağında doğruldu. Ayaklarını yatağından sarkıttıktan sonra ayağa kalktı. Sehpaya doğru yürüdü. Bardağı eline aldıktan sonra içindeki sıvıyı içmeye başladı. Tadı tatlı, naneli şeker gibiydi. İçecek bittikten sonra baş dönmesinin ve mide bulantısının kesildiğini anladı. Üstelik kendisini iyi hissediyordu. Bardağı tekrardan sehpaya bıraktıktan sonra esnemeye başladı. Ya vücudu iyileşmesi gerektiğini için ağırlık çökmesine sebep olmuştu ya da uykusu gelmişti. Hangisi olduğunu anlamadı. Birkaç defa daha istemsiz şekilde esneyince göz kapaklarının ağırlaştığını hissetti. Yatağa yatıp kafasını yastığa koymasıyla gözlerinin kapanması bir oldu. Dinlendirici ve sakin bir uykunun kollarına bırakmıştı kendisini. |
0% |