Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. Bölüm

@yazarcerenoktay

06.09.2024, 13:50 🐺

Doğaüstü Yakışıklılar Akademisi 1 - Yaşama Çabası'nın ikinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Not : Bu kitap bolca fantastik öğe, daha önce görülmemiş doğaüstü - fantastik yaratıkları, insan görünüşlü olan varlıkları ve daha fazlasını içermektedir. Bu tarzda bir kitap arayan herkes için uygundur.

 

Yeni biri daha.

Bu olanlara genç adam bir anlam veremediğini tekrardan düşündü. Neden her gelen kapıdan girer girmez bir tehlikeyle karşılaşıyordu ki? Birisi de ölümle yüz yüze gelmese akademi yerle bir olacaktı sanki. Gözlerini devirmeden yapamadı. Neyse ki şans eseri saldırıya denk gelmişti de, yapılan saldırıyı engelleyebilmişti.

Vampirler, bu genç adamın kullanmış olduğu hava kontrolünden dolayı boşlukta çırpınırken son derece savunmasız görünüyorlardı. Ne kadar çırpınsalar da bu hava kontrolünü geçip etkisiz hale getirmede ve serbest kalmada başarılı olamadılar.

İsmi Sinan olan bu genç adam, vampirlerin yeni gelen kişiye zarar vermek istediklerini bildiğinden gücünü kullanmaya devam etti. Korkuyla vampirlere bakmaya devam eden ismini bilmediği genç adama “Ben onları etkisiz hale getirmişken bence buradan bir an önce kaybolsan iyi olacak. Eğer Akademi Müdürü’nün odasını arıyorsan, solda, en son kapı,” dedi.

Sinan’ın karşısında dikilmeye devam eden genç adamın korku dolu yüzü, saniyeler geçtikçe biraz daha renk almaya başladı. En sonunda ilk adımını atıp yürümeye başladı ve arkasına dönüp bakmadı bile. Tek istediği buradan bir an evvel uzaklaşmak ve güvende kalmaktı.

Sinan, genç adamın Akademi Müdürü’nün odasına girdiğini gördüğünde vampirleri serbest bıraktı. Serbest kalan vampirler aynı anda “Bunun intikamını senden alacağız,” dedikten sonra inmeye başladıkları merdivenleri yeniden tırmanmaya başladılar.

Sinan, başını iki yana salladıktan sonra gülmeden yapamadı. Onlardan hiçbir zaman korkmamıştı, bugünden sonra da korkmayacağının farkında. Zaten vampirler, onun gibi bir hava kontrolcüsünün karşısında son derece savunmasız kalıyorlar ve zarar görmedikçe onlara zarar veremeyeceğinin farkında.

Ellerini pantolonunun cebine sokup az önce hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ederken, çok rahat görünüyordu. İçinde ne korku ne de endişe vardı. Arkasından gelip saldırmaya çalışma ihtimalleri olsa bile, bu genç adamı ürkütmüyordu. Eğer ki böyle bir şey olursa, saniyesinde müdahale edebileceğini biliyordu.

Akademinin dışına çıkıp temiz havayı içine çektiğinde, ötmeye devam eden kuşların sesi kulaklarını doldurdu. Bu akademide olmanın sevdiği yanlarından biri de bu. Kendilerinden farklı olan bu varlıklar, ona buranın dışında bir dünya olduğunu hatırlatıyorlar.

Merdivenlerden ağır ağır inmeye devam ettiğinde bir kuşun başının biraz yukarısında daireler çizdiğini gördü. Kuşlar Sinan’dan korkmuyorlardı. Aksine onu severlerdi. Sinan da bu kuşların sevgisini karşılıksız bırakmıyordu.

Sinan, elini kaldırdıktan sonra kuşun elinin üstüne konmasına izin verdi. Belli ki acıkmıştı ve ona yemek vermesini bekliyordu.

Kuşun konmuş olduğu elini yavaşça salladıktan sonra uçmasına sebep oldu. Cebinden çıkardığı yemi avuç içine döktükten sonra, kuşun yeniden eline konmasına ve yemi yemesine izin verdi. Bunu gören birkaç kuş, yemek yiyen kuş gibi uçarak genç adamın çevresinde dolanmaya başladı. Sonrasında eline, kollarına ve omzuna kondular.

Sinan, acıkan kuşların hepsini bedeninde taşıyamayacağı için yemin büyük kısmını yere döktü. Üzerine konmak isteyen ama konamayan kuşlardan bazıları, hemen yerdeki yeme üşüştüler. Zavallı şeyler. Sinan ve onun gibi iyi varlıklar olmasa, kesinlikle aç kalacaklar.

Avuç içindeki yem tamamen bittiğinde genç adam yürümeye devam etti. İçinde bulunduğu akademinin bahçesi oldukça büyüktü ve büyük bir kısmı ağaçlarla kaplıydı. Bu kadar ağacın olmasının sebebi, hem dünyadaki ozon tabakasındaki delinmenin etkisini azaltmak istemelerinden hem de yeşillikleri seviyor olmalarından kaynaklanıyordu.

Akademinin içindeki gölü buluna kadar yürümeyi sürdürdü. Gölü gördüğünde, dudakları küçük bir çocuğun hediye aldığındaki sevinci gibi kıvrıldı. Yüzmeyi çok seviyordu. Bu gölde dilediği kadar yüzebilme imkanına sahip olmak onun ilahi bir lütuftu.

Gölün kenarına vardığında, üzerindeki kıyafetlerini çıkardı ve katlayarak toprağın üstüne koydu. Ayaklarını suyun içine soktuğunda hissettiği soğukluk, tüylerinin diken diken olmasına sebep olsa da bu umurunda bile değildi. Tek istediği yüzmek ve anın keyfini çıkarmaktı. Öyle de yaptı. Epey uzun bir süre gölün içinde yüzmeye devam etti. Ta ki en yakın arkadaşı seslenene dek.

Dersin başlamasına çok az bir zaman kalmıştı Sinan’ın anladığı kadarıyla. Serbest yüzme tekniğini uygulamaya devam ederek karaya kadar yüzmeyi sürdürdü. Sudan çıktığında, üzerine direkt kıyafetlerini geçirdi. Vücuduna dokunduktan sonra ıslak olay kıyafetlerini ısıttığı sıcak hava ile kuruttu. Ders kitaplarını almak için odasına doğru yürümeye başladı.

Üçüncü kata çıkana kadar merdivenleri tırmanmaya devam etti. Odası sağda, ilk sırada bulunmaktaydı.

Kapıyı açıp odasına girdikten sonra, kapıyı arkasından kapattı. Onun dışında odada kalan biri daha vardı ve onunla çok iyi anlaşamasa da yapabileceği bir şey yoktu. Akademide her odada iki kişi kalıyorlardı ve istemeseler de kurulu bir düzen olduğundan bu durum değişmeyecekti.

Üzerindeki kıyafetlerini çıkarttıktan sonra kirli çamaşır sepetine attı. Kıyafetlerinin bulunduğu dolabı açtıktan sonra her zaman giydikleri kıyafetlerden birini eline aldı. Üstünü giyinmesinin ardından çalışma masasının üzerinde duran ders araç gereçlerine doğru ilerledi. Eşyaları çantasına dikkatli bir şekilde yerleştirmeye başladı.

Bugün görecekleri ders, Vampirlerle ilgiliydi. Onları daha yakından tanımalarını istiyordu Akademi’de bu dersi veren hocası. Onları yakından tanıdıkça onlarla ilgili her şeyi öğrenebilecek ve kendilerini olası bir tehlikede koruyabileceklerdi.

Çantasını omzundan geçirip çapraz bir şekilde taktıktan sonra unuttuğu bir şey olup olmadığını kontrol etti. Kafası bu konuda tamamen rahat olduğunda odadan çıktı ve ders göreceği sınıfa doğru ilerlemeye başladı.

***

Ders görecekleri sınıf, akademinin öğretim için ayrılan bölümünde yer almaktaydı. Oraya gidebilmek için birbiri ardına açılan üç tane kapıdan geçmeleri gerekiyordu. Bu kapıların her biri, kart okutulmasıyla açılıyordu. Eğer ki öğrencinin yanında kart yoksa bu kapılardan geçemez, dolayısıyla derse giremezdi.

Kart okutulmasının sebebi Sinan’a göre olası bir tehlikenin önlenmek istenmesinden kaynaklanıyordu. Beklemedikleri bir saldırı olursa eğer kartı olmayan yaratıklar geçemeyeceği için güvende olacaklardı.

Son kapıdan da kartını okutup geçtiğinde, sonsuzmuş gibi uzanan bir koridor karşısına çıktı. Sınıfı ne yazık ki koridorun en sonundaydı. Derse geç kalmamak için havaya hükmederek hızlıca ilerlemeye başladı.

Hocanın sınıfa girmesine az bir zaman kala sınıfa girebildi. Neyse ki sınıfın kapısı kapanmamıştı. Kendisini çok şanslı hissetti. Derin bir nefes alıp sınıftan içeri girdiğinde karşısına çıkan Ali, elini yanına oturması için sandalyenin üstüne vurdu.

Ali, Sinan’ın en yakın arkadaşıydı. Dönüşüm geçirdiğinde alev alıyordu. Tüm vücudu alev aldığından ona ve türündeki herkese Alev Alanlar diyorlardı.

Sinan, gülümseyerek Ali’nin yanına oturduktan sonra teşekkür etmeyi ihmal etmedi. “Ne önemi var?” diyerek yanıt verdi Ali ve Sinan’ın omzunu yumuşakça tuttu.

Konuşmalarını bölen, hocanın sınıfa girmesi oldu. Bu saatten sonra, tamamen derse konsantre olmalı ve ders dışı konularda asla konuşmamaları gerekiyordu. Her bir detay ve öğrenecekleri her bilgi çok önemliydi.

***

Hoca yoklama defterini çıkarıp sırasıyla isimleri söylemeye başladığında, öğrencilerin hepsinin verdiği yanıt “Derse hazır!” oldu. Sıra Sinan’a geldiğinde, o da aynı şekilde “Derse Hazır!” yanıtını verdi.

Yoklama tamamen bittiğinde, defter tekrar açılmamak üzere kapandı. Bunun üzerine Sinan, çantasından ders malzemelerini çıkarıp sıranın üstüne koydu. Hoca tahtaya büyük harflerle ÖLÜMSÜZLÜĞÜN EFENDİLERİ yazdığında, bu konuda haklı olduğunu düşündü. Vampirler, gerçekten de ölümsüzlüğün efendileriydiler. Ölmelerine sebep olan şeylerle karşılaşmadıkça sonsuza kadar yaşıyorlardı.

Hoca, elinde tuttuğu tebeşiri sıranın üzerine bıraktıktan sonra sınıftaki tüm öğrencileri dikkatli gözlerle süzdü. Dikkatlerini kontrol ediyor gibi bir hali vardı. Öğrencilerin pür dikkat kendisini izlediğini ve dinlemeye hazır olduğunu fark ettiğinde, konuşmaya başladı.

“Bana Vampir sözcüğü hakkında kim bilgi verebilir? Vampir ne demektir? Kimler için kullanılır?”

Bu soru karşısında, öğrencilerin hiçbiri elini kaldırmadı ya da tek kelime etmedi. Bunun üzerine hoca sırtını öğrencilere dönüp sağ elini havaya kaldırdı. Seçtiği öğrenci istemese de ayağa kalkmak zorunda kaldı. O anda tüm öğrenciler nefesini tuttu. Akıllıca bir şey söylemesini umuyorlardı.

Ayağa kalkan öğrenci sakin olmaya çalıştıktan sonra konuşmaya başladı. Ağzından çıkacak her bir sözcüğün doğru olduğunu umuyordu.

“Halkbilimdeki anlamıyla Vampir, yeniden hayata dönmüş bir ölüdür. Uzun köpek dişlerini kullanarak canlıların etine ve kanına ortak olmak amacıyla mezarından çıkmış bir hayalettir. İnsanlar, onlara hayalet demek yerine yaşayan ölü demeyi tercih ediyorlar. Bu onlar için çok daha mantıklı görünüyor.”

Konuşmasını bitirdiğinde, hoca ona dönüp ifadesiz bir şekilde baktı. Öğrencinin alnında yavaş yavaş beliren ter damlalarını görmek zor değildi.

Hocanın ayağa kaldırdığı gencin saçları gri renkteydi. Her iki yandan örülmüş saçları omuzlarından aşağıya doğru iniyordu. Kulaklarının yukarıya doğru sivri şekilde kıvrılan kısmından oldukça canlı duran çiçekler sarkmaktaydı. Bu çiçekler bir açılıp bir kapanıyordu. Her açılıp kapanışında gencin nefes almasını sağlıyordu.

Gencin alnında bulunan, türünü temsil eden şekil, dünyaya yerleşmeden önce yaşadıkları yıldızı temsil etmekteydi. O kadar dikkat çekici bir şekilde ışıldıyordu ki, bir bakanın bir daha bakmasına sebep oluyordu. Tabii, akademide yaşayan doğaüstü varlıklar yaratığın bu haline alışık olduğundan eskisi gibi bakışlarını bu yıldıza dikmiyorlardı.

Hoca, öğrencinin verdiği yanıtın ardından “Güzel,” dediğinde aldığı yanıttan son derece hoşnut olduğu anlaşılıyordu.

Bu hoca da dahil olmak üzere akademideki eğitimciler, öğrencilere isimlerini söylemezlerdi. Öğrencilerin onlara hocam diyerek hitap etmesini isterlerdi hep. Sinan da diğer öğrenciler gibi başta bunu garip bulsa da zamanla bu duruma alışmıştı.

“Peki bana bildiğin Vampir türleri hakkında bilgi verir misin?”

İşte şu anda üstüne parmak basılacak bir soru sormuştu ismini hiçbir zaman öğrenemedikleri hoca. Öğrencinin vereceği yanıtı gözlerini dikkatlice dikerek bekliyordu.

Öğrencinin vereceği tür bilgisi kesinlikle hocanın istediği gibi olmalıydı. Eğer ki yanıt veremez ya da hocanın beklediği gibi bir tür söyleyemezse ceza alacaktı. Derste başarısızlık gösteren ya da kendisinden beklendiği gibi bilgi veremeyen öğrencilere hep ceza verilirdi. Buradaki her yaratık hakkında bilgi sahibi olmak bir zorunluluktu. Öğrenciler kendilerini ancak bu şekilde koruyabiliyorlardı.

Öğrenci, hoca herkesi gerginliğe sokan adımlarını atarken sanki şiddetli bir deprem varmışçasına titremeye başladı. Ceza almayı istemediği bakışlarından belli oluyordu. Bu yüzden vereceği örneğin etkileyici olmasına gayret etti.

“Penanggala, Endonezya halk efsanelerindeki rahatsız edici bir yaratık. Genellikle şeytanla anlaşma yapmış bir ebe olarak tasvir edilir. Gündüz normal yaşam süren bu yaratık, geceleri ise kopuk boynundan iç organları ve bağırsakları bir kuyruk gibi sallanan kesik bir baş haline dönüşüyor. Uçma yeteneğine sahip olan bu korkunç varlık, özellikle doğurmakta olan kadınları kendisine kurban olarak seçiyor. Kurbanı doğum yaparken, o çatılara tüner, korkunç bir çığlık atar ve uzun ince dilini çatı kirişlerinden sarkıtarak doğurmakta olan annenin ve yeni doğan bebeğinin kanını emmeye başlıyor.”

Verdiği örnek, kendisi de dahil tüm öğrencilerin rahatlamasına sebep oldu. Çünkü Penanggala adı verilen vampir gerçekte de vardı ve pek çok kez akademiye girmeye çalışmıştı. Bütün çabasına rağmen başarılı olamamıştı. Alınan güvenlik önlemleri ve yapılan saldırılar bunu engellemişti.

“Hm,” dedi hoca Sinan’ın kendisine baktığının farkında olarak. Kaşlarını oynattı. “Yakın zamanda meydana gelen saldırıyı yapan Vampir’i seçmen güzel. Bu akademi içinde ve çevresinde meydana gelen olaylara dikkat ettiğin anlamına geliyor. Oturabilirsin.”

Hocanın yanıtıyla öğrencinin rahat bir nefes aldığı Sinan’ın gözünden kaçmadı. Öğrenci yerine otururken eliyle iyi yanıttı dercesine bir işaret yaptı ve gülümsedi.

Öğrenci elinin tersiyle alnında biriken ter damlalarını sildi ve derin bir nefes aldı. Sinan’a gülümsemeden yapamadı. Dudaklarını oynatarak “Teşekkür ederim,” dedi.

Sinan ile yaratığın arasındaki iletişim sona erdiğinde, hoca yeniden konuşmak için ağzını açtı. O sırada sınıfın kapısı tıklatıldı. Sınıfta bulunan herkesin bakışları kapıya doğru döndüğünde hocanın “Gel,” diyen sesi duyuldu. Bunun üzerine kapı yavaşça açıldı.

Sinan, sınıfa giren ve kapıyı kapatan öğrenciyi gördüğünde gözlerinin kocaman açılmasına engel olamadı. Bu gördüğü kişi bir süre önce kurtardığı kişiden başkası değildi. Derse geç kalmıştı. Neyse ki, yeni öğrenci olmasından dolayı hocanın tepki göstermeyeceğini ve ceza vermeyeceğini biliyordu. Bu yüzden Sinan rahat bir nefes aldı.

Loading...
0%