Yeni Üyelik
15.
Bölüm

11. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.10.2024, 00:17 🐺
Kurguma hepiniz hoşgeldiniz
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum.

Jenny ile kütüphanede çarpışan Faith, genç kızın bu kadar aceleci davranmasına bir anlam verememişti. Sanki peşinde birisi varmış gibi hızlıca hareket ederek kendisini kütüphaneden dışarı atmıştı.

Bu durumu son derece garip bulan Faith, Jenny’nin peşinden gitmek için harekete geçmiş ve kütüphanenin dışına çıktıktan sonra onu görebilmek için çevresine bakınmıştı. Jenny, az ilerisinde duruyordu. Okuldaki çoğu öğrencinin spor yapmak için tercih ettiği basketbol sahasına çok yakındı.

Jenny, çevresine dikkatli gözlerle bakıp yürümeye devam ettiğinde kendisini izleyen ikinci çift gözün henüz farkına varamamıştı. Buna sebep olansa elbette ki çevrelerinde bulunan diğer insanlardı. Onlardan bazıları da arada bakışlarını Jenny’ye çeviriyor ama sonra genç kızı görmezden gelip her ne yapıyorlarsa onu yapmaya devam ediyorlardı.

Faith, genç kızı yakalayabilmek için adımlarını her zamankinden daha büyük ve hızlı atmaya başladı. Jenny ile arasındaki mesafe çok azaldığında:

 

“Hey!” diyerek seslendi. Jenny, kendisine seslenildiğini düşünmediği için sesin geldiği yöne doğru dönmedi ve aceleci yürüyüşünü sürdürdü. Bu durumun farkına varan Faith, koşmaktan başka bir şansının olmadığını anladı. Genç kızın durmasını sağlayabilmek için koştuktan sonra aradaki mesafe tamamen kapanmıştı. Elini uzattı ve Jenny’nin durmasına sebep oldu.

Jenny, Faith’in kendisini durdurması üzerine korktu ve ondan yana döndü. “Ne yaptığını sanıyorsun?” diyerek söylendi.

Faith, meraklı gözlerle Jenny’ye bakmayı sürdürdü. “Neden aniden kütüphaneden kaçtın? Bir sorun mu var?” diye sordu. Başını hafifçe öne doğru uzatıp Jenny’den gelecek yanıtı beklemeye başladı.

Jenny, Faith’in kendisini tutan eline baktıktan sonra tekrardan gözlerini ona çevirdi. Kolunu genç kızın kendisini tutan ellerinden kurtardıktan sonra:

“Bu seni ilgilendirmez!” diyerek bağırdı.

Faith, hâlâ çok meraklıydı ve Jenny’yi kolay kolay rahat bırakacak değildi. “Peki, sen o musun?” diye sordu genç kıza daha dikkatli bir şekilde bakarak. “Sen Jenny Hale olmalısın. Seni daha önce hiç görmedim. Kasabadaki herkesi tanırım. Sen gözüme fazlasıyla yabancı geliyorsun.” Jenny, kendisine sorulan sorulardan fazlasıyla sıkılmıştı ve hâlâ takip edildiğinden şüphelendiği için yeniden hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Birkaç aracın yanından geçti, öten kuşların sesini duydu ve omzunun üzerinden geriye baktı. İsmini bilmediği genç kız hâlâ peşindeydi.

“Evet, evet. Sen osun,” diyerek konuşmayı sürdürdü Faith. “Kasabaya yeni gelen Hale ailesinin kızı. İşlenen cinayetlerden sorumlu tutulan genç kız.”

Jenny, cinayetlerden sorumlu tutulduğunun dile getirilmesi üzerine son bir adım daha attı ve Faith’e döndü. “Ben cinayetlerden sorumlu değilim,” dedi kendisini işaret ederek. “Kimseyi öldürmedim! Katil kim bilmiyorum. Artık beni rahat bırakın. Polisler er ya da geç katilin kim olduğunu bulacaklardır.”

Faith, çarpık bir gülümsemeyle:

“Elbette bulacaklardır. Bu arada ben Faith. Senin dikkatini ancak bu şekilde çekebilirdim,” dedi ve elini uzattı. Genç kız ile tanışıyor olması onu hem heyecanlandırmış hem de sevindirmişti.

Jenny, gözlerini devirdikten sonra: “İyi,” dedi ve tekrardan yürümeye başladı. Konuşmak istemiyordu. Kendisini takip eden kişiden bir an evvel uzaklaşmak derdindeydi.

Faith, Jenny ile konuşma konusunda ısrarcı olduğu için sözlerini sürdürdü. “Her zaman böyle misin? Fazlasıyla sinirli görünüyorsun.”

“Sen olsan sinirli olmaz mısın? Kasabaya geleli daha birkaç gün oldu. Herkes beni cinayetlerin sorumlusu olarak görüyor. Ayrıca geldiğim günden beri beni takip eden biri olduğu hissi beynimi kemirip duruyor.”

“O his arada sırada bana da geliyor. Bunlar normal şeyler. Kafana takma. Ben de sizin taşınmış olduğunuz evin az ilerisinde oturuyorum. Hadi, beraber yürüyelim. Eve gidiyor olmalısın. Hem biraz laflarız,” diyerek Jenny’yi rahatlatmaya çalıştı.

Onlar konuşmaya devam ederken onları izleyen avcı, ikisi arasında geçen konuşmayı merak ediyordu. Jenny’nin öfkeli yüz ifadesi ve Faith’in durmak bilmeyen çenesi dikkatini daha da çekmişti. İkisi birlikte yürümeye başladığında Jenny’nin genç kıza karşı mesafeli bir duruş sergilediğini görmüştü. Buna şaşırmamıştı doğrusu. Genç kız kasabaya geldiğinden beri başına gelenler ve sorumlu tutulduğu cinayetlerden dolayı bu konuda son derece haklıydı.

Crow yerlilerinden olan avcı kendisini gizlemeyi çok iyi başarıyordu. Senelerce hocasından eğitim almıştı ve böylece tam bir gizlenme uzmanı olmuştu. Jenny, bu yüzden takip edildiğini fark etse de onu bir türlü görememişti.

Jenny, Faith ile yürümeye devam ederken cep telefonunun çaldığını duydu. Telefonunu eline alıp da ekrana baktığında arayanın annesi olduğunu gördü. Aramayı sonlandırdıktan sonra cep telefonunu tekrardan cebine koydu. Bu davranışı Faith’in gözünden kaçmamıştı.

“Annen ile konuşmuyor musun?”

Jenny, yanıt vermedi. Onlar hakkında Faith ile konuşmak istemiyordu. Onu daha tanımıyordu, bu yüzden de güvenmesi mümkün değildi.

“Anlaşıldı. Onlarla ilgili konuşmak istemiyorsun. Ailen ile aranda sorun mu var? Eğer ki varsa seni çok iyi anlarım. Çünkü ben de ailemle geçinemiyorum. Hayatıma çok müdahale ediyorlar, üstelik benim hayatımı sanki kendi hayatlarıymış gibi yönetmek istiyorlar. Bazen o kadar çok bunalıyorum ki intihar etmemek için kendimi zor tutuyorum. Ölüm onlarla yaşamaktan daha çekici görünüyor.”

Queen Annes isimli sokağa girdiklerinde sollarında bulunan ufak mini market Jenny’nin gözüne çarpmıştı. Bu marketin işletmecisi Dean Fellow, cinayete kurban giden Richard Leon ’un akrabasıydı ve genç kızı henüz görmemişti. Markete gelen ürünleri yerleştiriyordu. Genç adamın marketinin yanında bahçeli evi vardı. Evinin tüm pencere pervazları renkli çiçekler ile doluydu. Baktıkça insanın içini açıyor ve mevsimin tüm güzelliğini öne çıkarıyordu.

“İntihar ile ilgili düşüncen çok hoşuma gitmedi. Ölüm kesin bir kurtuluş değil. Dini inanışın nedir bilmiyorum ama ben cennet ve cehennemin varlığına inandığım için kendimi öldürmeyi hiçbir zaman göze alamadım. Bunu yaparsam eğer cehenneme gideceğimi düşünüyorum. Tanrı’nın yasakladığı bir şeyi nasıl yapabilirim? Bu benim inanışıma tamamen ters düşüyor. Bir insanın ne zaman ve nasıl öleceğine karar vermesi gereken sadece Tanrı’dır. Buna biz karar veremeyiz.”

Dean Fellow, nihayet son paketi de yerleştirdiğinde doğruldu ve “Tanrı’ya şükürler olsun,” dedi. Boynunu ve bedenini esnettikten sonra dükkâna girmek için harekete geçtiği sırada Jenny ile Faith’in arasında geçen konuşma kulağına kadar ulaşmıştı.

Onlardan yana döndükten sonra Jenny’yi görmesi sinirlerini germişti. Kaşlarını çattı ve:

“Seni kaltak!” diye bağırdı. “Sen Richard’ı öldürdün!”

Dean’in bağırdığını duyan Jenny ve Faith, ondan yana döndü. Adamın gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu. Jenny ve Faith’e doğru attığı her adım sanki zemini titretecek gibiydi. Ayaklarını yere o kadar sert vuruyordu ki saniyeler sonra zeminin çökeceğini düşünmemek imkânsızdı.

Jenny, afallamış bir şekilde geri çekilirken:

“Ben kimseyi öldürmedim!” diye bağırdı. Bakışlarında hem korku hem de öfke hâkimdi. İnsanların hâlâ onu ölümlerle ilgili sorumlu tutmasına bir anlam veremiyordu.

Acaba büyükannesi yaşasaydı bu durumda ne yapardı? Torununu ölümlerle ilgili suçlayan insanlara nasıl tepki verirdi? Kızardı. Bağırır, çağırır ve ondan uzak durmalarını söylerdi. Torununa yaklaşmaya devam edecek olurlarsa eğer canlarını yakacağını söyleyip onları tehdit ederdi. Evet, bunu yapardı. Gerçekten de torununu üzen ve yıpratan bu insanları doğduğuna pişman ederdi. Hem de bunu öyle bir yapardı ki hiçbir insan bir daha Jenny’ye yaklaşmaya cesaret edemezdi.

Dean ile Jenny arasındaki mesafenin kapanmasına birkaç adım kala Barclay birdenbire ortaya çıkmıştı. Çevreyi saran renkli ışık üçünün de dikkatini çekmiş ve bakışların ondan yana dönmesine sebep olmuştu.

Doğaüstü varlıkların varlığına inanmayan Dean, Barclay’ı gördüğünde korkudan donup kalmıştı. Elleri ve ayakları titrerken gözleri irice açılmış, yuvasından çıkacak hale gelmişti.

“Bu da neyin nesi lan?” dediğinde Jenny bu fırsattan yararlanıp arkasına bakmadan koşmaya başladı. Bu yaratık her neyse ortaya çıkmasından memnun kalmıştı doğrusu. Eğer ki ortaya çıkmasaydı bu adamla kavga etmek zorunda kalacaktı ve bu hiç istediği bir şey değildi.

Jenny koşarken onu takip eden Faith, kalbinin sesini kulaklarında duyuyordu. Kalbinin ritmik atışları daha da sertleşerek genç kızı rahatsız edecek bir hâl almıştı. Evine varmasına az bir mesafe kala karşısına çıkan kedi az kalsın küçük dilini yutmasına sebep olacaktı. Kedileri çok sevdiği söylenemezdi. Ne zaman bir kedi görse tüyleri diken diken olurdu.

Adım atmayı bırakıp olduğu yerde durduğunda hızlı ve derin nefesler almaya başlamıştı. Elleri kalbinin üstünde, kediyi görmek için çevresine baktığında kedinin çoktan gittiğini anladı. Sakinleşmeye çalışırken birkaç adım attı, az ilerisindeki arabaya sırtını yasladı ve nefes almaya devam etti.

Faith’in kendisini takip ettiğini bilmeyen Jenny, çoktan eve varmış ve annesinin kapıyı açmasıyla kendisini içeri atmıştı. Annesinin şaşkın ve endişeli bakışlarını görüyor ama bir türlü yanıt veremiyordu.

“Ne oldu kızım? Neden bu kadar endişeli ve korkmuş görünüyorsun?”

Jenny, nefes almaya devam etti. Biraz olsun sakinleşebildiğinde annesinin sorusuna:

“Bir adam Richard Leon’ın ölümünden beni sorumlu tuttuğu için bağırarak üzerime yürümeye başladı. Çok öfkeliydi. Adamla aramızda çok az bir mesafe kaldığında…” Duraksadı. Bunu söylese annesi inanır mıydı acaba? Gerçi bu yaratığı gören tek kendisi değildi ya. Faith ve o adam da görmüştü.

Bayan Hale, kızının söylediklerini dikkatle dinliyordu. Cümlesini yarıda bırakıp da kararsız gözlerle kendisine bakmaya devam ettiğini gördüğünde “Sana bir şey mi yaptı yoksa?” diye sordu. “O adam her kimse sana bir şey yapmadı, değil mi?”

Jenny, annesinin sorusunu kulak ardı ederek:

“Yok,” dedi. Konuşmasına kaldığı yerden devam edeceği sırada babasının onları izlediğini gördü. Kendini daha fazla tutamadı. Gözlerinden birdenbire gözyaşları sel olup akarken:

“Baba!” diye haykırdı. “Bu kasabada çok kötü şeyler oluyor. Lütfen buradan gidelim.”

Loading...
0%