@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:21 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. George, evde yalnız kalmalarının ardından Alex’e dönüp: “Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. “Büyük ihtimalle ölüm cezası alacaksın ve bu cezadan daha önce de söylediğim gibi kaçman imkânsız.” Alex, kendinden emin bir edayla: “Sana daha önce de dediğim gibi beni kontrol altına alanın o büyücü olduğunu düşünüyorum. Bir an evvel onun yaşadığı yere gitmemiz gerekiyor. Ağzından beni kontrol ettiğine dair bir söz alırsak eğer üstümüzdeki yük tamamıyla kalkar,” dedi ve hiç beklemeden dış kapıya yöneldi. George, dışarı çıkan Alex’i takip etmeden önce anahtarını alıp kapıyı arkasından kapattı. Birlikte araca binip büyücünün yaşadığı ormana doğru ilerlemeye başladıklarında ikisi de hem heyecanlı hem de tedirgindi.
***
Jenny’nin karşısına çıkan kör kadın aslında ormanın içinde yaşayan büyücüden başkası değildi. Genç kız ile ilk kontağını o gün kurmuştu ve bir daha ondan uzak kalmamak, onu kontrolü altına alabilmek için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Lâkin bunda çok başarılı olduğu söylenemezdi. Kargaları insanlara saldırması için ışınlayan, gözü sürekli genç kızın üzerinde olan da oydu. Jenny’nin hayatının her anının içindeydi ve bunu büyü yaptığı karga ile yapıyordu. Büyücünün büyü yaptığı karga, bundan seneler öncesine kadar insandı. Simsiyah saçları, simsiyah teni vardı. Yeşil ile ela arasında sürekli renk değiştiren gözleri, öfkelendiği zaman mora çalıyordu. Bu değişim o kadar hızlı oluyordu ki, kendisi hiç görmemiş ama çevresindeki insanların korkmasına sebep olmuştu. Dönüşüm geçirmeden önce gerçekte kim olduğunu öğrenmiş ve sonrasında kendisini kargaya dönüşmüş olarak bulmuştu. Büyücü, onun insanların olmadığı alanlarda konuşmasına izin verirken insanlar ortaya çıktığında sıradan bir karga gibi davranmasını istiyordu. Üstelik karga, geçmişini öğrendiğinden beri büyücünün istediğini yapmak istemese de buna mecburdu. Büyücünün yaptığı büyü o kadar güçlüydü ki bu büyüyü ne kendisi ne de başka bir büyücü yok edebilirdi. Bu durumdan nefret ediyordu. Marie ve avcı da büyücünün varlığından haberdardı ama onu daha önce hiç görmemişlerdi. Avcı, Marie’nin yanından ayrılıp da onun yanına gidecekti ama daha sonra bundan vazgeçip genç kızı takip etmeye başlamıştı. Jenny’nin çevresinde pek çok düşmanı vardı varlığını bilmediği. Zaten genç kız gerçek kimliğinden de bir haberdi ve tekrardan dönüşüm belirtileri kendisini gösterip dönüştüğünde aslında ne olduğunu anlayacaktı. Kasaba halkının birkaç saat öncesinde saldırıya geçmesinin gerçek sebebi aslında o gece olacak olan dolunaydı. Dolunayın ortaya çıkacak olması kurt adamları da harekete geçirecekti ve Jenny ilk defa dönüşecekti. Bir kurt adamın gerçekte dönüşüm gerçekleştirebilmesi için bilinenin aksine sadece bir kere dönüşüm geçirmesi yeterliydi. İlk dönüşümün ardından vücut dönüşüm için dolunaya ihtiyaç duymazdı ve ne zaman isterlerse dönüşüm gerçekleştirebilirlerdi.
***
Jenny, babasının kendisini annesiyle birlikte zorla evlerine sokmasının ardından odasına doğru sürüklenmişti. Babası odanın kapısını kapatıp üstüne kilitlediğinde pek çok kez yalvarıp yakarmış ama kapının açılmasını sağlayamamıştı. Bunun üzerine küfretti. Öfkeyle solumaya devam ederken ani bir kararla masasının üzerinde durmakta olan bilgisayarına doğru ilerledi. Buraya geldiğinden beri olan olaylar hakkında araştırma yapmak en sonunda aklına gelmişti. Oysa kargaların ve kasaba halkının saldırısı olmasa bu hiç de aklına gelmeyecekti. Sandalyesini çekip oturduktan sonra bilgisayarını açtı ve karşısına çıkan tarayıcıya Kantoga Kasabası yazdı. Ekrana gelen sonuçlara baktığında en dikkatini çeken Kantoga Kasabası’nda işlenen vahşi cinayetler tüyleri diken diken ediyor, yazan başlık olmuştu. Başlığa tıkladı. Sitenin açılmasının ardından yazan her satırı büyük bir dikkatle okumaya başladı. Okuduğu her satırda dehşeti daha da artıyordu. Sitedeki içeriği yazan kasabadaki insanlardan biriydi ama kimliğini açık etmemek için sahte bir isim kullanmıştı. Yazmış olduğu yazıda kasabada kurt adamların yaşadığından ve pek çok insanı katlettiklerinden söz etmişti. Kasabanın yerlilerinden olan ama aslında kurt kadın olarak varlığını sürdüren Vivianne Risotty’nin ortadan kaybolmasının ardından cinayetlerin uzunca bir zamandır işlenmediğini de söylüyordu. Her cinayetin ardından kasabaya gelen eyalet polisleri hiçbir bulguya ulaşamamış, kurt adam söylentilerinin üzerine kasaba halkını delirmekle suçlamış ve bir daha kasabaya adım atmamışlardı. Jenny, okumuş olduğu isimin ardından birkaç satır daha okumuş ama aklı o isimde takılı kaldığı için tekrardan ismin yazılı olduğu satıra bakışlarını döndürmeden yapamamıştı. Tekrardan o satırları okuduğunda yeniden karşısına çıkan isim aynı olmuştu. Bu kişi büyükannesiydi. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi? Büyükannesi insancanlısıydı. Kimseye bir zararı dokunmamıştı. Onun doğaüstü bir varlık olmasının imkânı yoktu. Eğer öyle olsa bunu bilirdi. Ellerini ekrandan çekip ayağa kalktıktan sonra bu zamana kadar tutmuş olduğu bütün günlüklerini incelemeye karar verdi. Belki de günlüklerinden birinde hatırlamadığı bir anı vardı büyükannesi ile arasında geçen. Günlüklerini kendisine ait olan kilitli küçük sandığında saklardı. Annesi ve babasının bu sandıktan haberi vardı ama kızlarının günlüklerini içinde sakladığını bildiklerinden hiç el atmamışlardı. Jenny, sakladığı yerden anahtarı aldıktan sonra sandığı açıp kapağını kaldırdı. Karşısına çıkan günlüklere hızla ellerini uzattı. Ellerine almış olduğu günlükleri yatağına bıraktıktan sonra sandıkta kalan diğer günlükleri de yatağın üstüne bıraktı. Hangi günlüğü ne zaman yazdığını iyi bilirdi. Her günlüğün üzerine yazdığı yılı belli eden tarihin yazılı olduğu bir kâğıt yapıştırmıştı. Sırasıyla günlükleri okudu, okudu ve sıra başka bir günlüğe gelip onu okumaya başladığında yazmış olduğu bir yazı dikkatini çekti. Büyükannem ile bugün aramızda garip bir sohbet geçti sevgili günlük. Bana kurt adam denilen yaratıkların varlığından söz etti. Bu yaratıklar insandan kurt adama dönüşüyorlarmış ve hayatlarını insanları öldürerek sürdürmekteymişler. Bu varlıkların en büyük düşmanları avcılarmış, yani insanlar. Kendilerini öldüren bu yaratıkları gümüş kurşunlar ile avlayarak yok ediyorlarmış. Büyükannemin ataları kurt adamlardan gelmekteymiş. Lâkin varlıkları en son avlanan büyük büyük büyük babası ile sona ermiş. Genler bir daha aktarılamamış ve varlıkları son bulmuş. Sence büyükannem bana bunları anlatırken şaka yapmış olabilir mi? Böyle bir varlığın olması imkânsız değil mi? Bana çok imkânsız geldi ama anlatan büyükannem olunca bana hiç yalan söylemediğini bildiğimden inanmak da içimden geliyor, sonra yine tereddüt ediyorum. Aklım çok karışık... Eğer ki büyükannem bana doğruları anlattıysa bütün bunları annem de biliyor olmalı. Peki, bana neden söz etmedi? Elindeki günlüğü sıkıca tutup annesinin yanına gitmek için harekete geçtiğinde Jenny’nin kulaklarını annesinin acı dolu çığlık sesi doldurdu. Elindeki günlüğü yatağın üstüne fırlatıp da endişeyle odanın kapısını yumruklamaya başladığında duyduğu silah sesi endişesini daha da körükledi.
***
Faith, karakola varmasının ardından ortamdaki hareketliliği gördüğünde bu hareketliliğin okumuş olduğu haberden dolayı olduğunu düşündü. Elindeki gazeteyi sıkıca tutmaya devam ederken şerif yardımcısı Marie’nin odasına doğru ilerledi ve önüne çıkan memur yüzünden durmak zorunda kaldı. “Memur Marie’yi acilen görmem gerek,” dediğinde karşısındaki polis memuru hiç beklemeden: “Burada değil,” diyerek keskin bir yanıt verdi. “Bir saat önce hiç kimseye bir şey söylemeden dışarı çıktı.” Faith: “Hadi ya,” dedikten sonra elindeki gazeteyi avcunun içine vurdu ve somurttu. Geç kalmış olmanın üzerinde yarattığı hayal kırıklığı yüzünden açıkça okunuyordu. Eğer ki bu konu hakkında onunla konuşmazsa meraktan ve endişeden çatlayacaktı. Onun nerede olduğunu öğrenmeliydi. “Peki, nereye gittiğini biliyor musunuz?” Polis memuru bu soru yağmurunun daha da devam edeceğini düşündüğü için sıkıntılı bir ses tonuyla: “Bilmiyorum,” diyerek yanıt verdi. “Eğer çok acil bir şeyse evine git. Belki oradadır.” Faith, polis memurunun bu sözleri üzerine burnundan sıkıntılı bir soluk alıp karakoldan çıkmak üzere geri döndü. Karakoldan çıktığı vakit onu evinde bulabilmek için sürekli dua etmeye başladı.
***
Jenny, silah sesini duymasının ardından kalbinin göğsünden fırlayacakmış gibi attığını hissetti. Silah sesi çok yakından, oturma odasından gelmişti. Kapıyı sürekli yumrukluyor ama bir türlü dışarı çıkamıyordu. Kapıyı açabilmek adına ne kadar çaba harcasa da hepsi boşunaydı. Daha birkaç gün öncesinde meydana gelen baş ağrısı tekrardan ortaya çıktığında tüm düşünce sistemini, bu da yetmezmiş gibi hareket etmesini engellemişti. Başını ellerinin arasına alıp yere diz çöktükten sonra dişlerini sıkıp: “Yine mi?” diye bağırdı acı içinde. Şu anda hissettiği acı o zaman hissettiği acıdan çok kuvvetliydi. Bedeni o kadar zorlanıyordu ki acısını bastırabileceğini düşünüp saçlarına yapıştı. Saçlarını avucunun içine alıp sıkıca kavrarken gözlerindeki damarların da acıyla sızladığını hissetti. Acı saniyeler geçtikte şiddetini daha da arttırıyordu. Bu defa eskisi kadar güçlü olamadı. Vücudu acının etkisi karşısında yenildi. Gözleri kapanıp da çevresi karardığında geriye bir hiçlik kalmıştı.
***
Barclay, Dean’in yanından ayrılıp kasabaya vardığında konakladığı eve gider gitmez kendisini hemen yatağına atmıştı. Kısa süreliğine de olsa uyumak istiyordu ama bu mümkün olacağa benzemiyordu. Zihninde kasabada olanların görüntüsü dönüp duruyordu sürekli ve bu çok rahatsız ediciydi. Üstelik Jenny ve ailesi birkaç saat öncesinde saldırıya uğramıştı. Genç kız bu saldırının ardından bir süre sonra en güçlü dönüşüm dalgasını hissedip acıya dayanamadığından dolayı düşüp bayılmıştı. Bazen olanları, geçmiş ve geleceği görebildiği için çok yorgun hissediyordu kendini. Bu durum o kadar yorulmasına sebep oluyordu ki yorgunluğunu yok edebilmek adına büyü yapıp ayakta durmak zorunda kalıyordu. Gerekmedikçe büyü yapmayı sevmezdi. Bütün bu olanlarsa sürekli büyü yapmasını gerektirecek gibi görünüyordu. Normalde insanların çoğu kafalarını yastığa koyar koymaz uyur, sabaha da dinç bir şekilde uyanırlardı. Barclay, pek çok kez onlar gibi olmayı istemişti ama bu hiç mümkün olmamıştı. Kimse ait olduğu benliğini değiştiremezdi. Kimsenin buna gücü yetmezdi. Hatta Barclay’ın inancına göre bazı şeylere Tanrı’nın bile gücü yetmezdi. En sonunda uyumaya çalışmaktan vazgeçip homurdandı ve yataktan kalkıp üstünü giyindi. Kasabayı tepeden görebileceği dağlardan birine kendini ışınladı. İstediği dağa vardıktan sonra düşünceleri daha da berraklaştı, her şeyi daha net görmeye başladı. Yere çömelip oturduktan sonra ellerini toprağın üzerinde dolaştırmaya başladı. Teni toprak ile her temas edişinde geçmişte yaşananlar zihninde bir bir dolaşmaya başladı. Kasabadaki halkın bilmediği gerçekleri görmek, katilin kimliğine erişmek beklemediği bir şeydi.
***
İlk dönüşümün üzerindeki etkisi oldukça sarsıcı olmuştu. Jenny, kendine gelip hafifçe doğrulduktan sonra gözlerini çevresinde dolaştırdı. Evinde olmadığını anlaması çok zamanını almadı. Kendini çimenlerle bezenmiş bir yerde bulmuştu ve bu alanın büyük kısmı kanla kaplıydı. Jenny, kanla kaplı çimenleri görünce korkuyla sıçrayıp ayağa kalktı, aklı neredeyse başından gidecek sanmıştı. Dizlerinin bağı çözülürken ellerinin ve çıplak vücudunun da kana bulanmış olduğunu görmesi, yüreğinin fazlasıyla sıkışmasını sağlıyordu. Bu da neyin nesiydi? Üzerinde neden kan vardı? Neden çıplaktı? Geçmişe dair en son hatırladığı duyduğu silah sesine rağmen odadan çıkamadığı ve çok acı çektiğiydi. Sonrasına dair herhangi bir şey hatırında yoktu. Jenny’nin bulunduğu yerin sadece birkaç metre ötesindeki ağacın önünde kopuk bir baş ve parçalanmış bir insan bedeni duruyordu. Bu bedenin sahibi Bay Lukas’tı. Genç kız onu henüz fark etmemişti. Fark etseydi ayakta duracak kuvveti kendinde bulamayacaktı. |
0% |