@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:25 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Arnold, karakoldan ayrılmasının ardından elindeki dosya ile birlikte kasabanın dışına, herkesten gizli kurmuş oldukları tesise doğru ilerlemeye başladı. Bu tesiste kimsenin bilmediği, türlü türlü deneyler ve incelemeler gerçekleşiyordu. Tesiste akla gelmeyecek güvenlik önlemleri vardı. Bunlardan ilki doğaüstü varlık olmayan hiç kimsenin tesisi görememesiydi. Yıllar öncesinde hayatını kurtardığı bir büyücü ona borçlu olduğu için yapmış olduğu büyüyle tesisi gizlemişti. Öyle ki tesisin yerinde ağaçlardan başka hiçbir şey görünmüyordu. İnsanlar ne zaman bu görünen ağaçlık alana yaklaşsalar birdenbire kararlarını değiştirip daha öteye gidiyor ve normalde ilerlemeleri gereken yol güzergâhını daha da uzatıyorlardı. Diğer bir güvenlik önlemiyse tesisi gören ama görme yetkisi olmayan her varlığın Gaega tarafından öldürülmesiydi. Gaega tek gözlü bir devdi ve tesise girişi önlemek için sürekli tetikteydi. En ufak bir yaprak kıpırtısında, harekette ya da rüzgâr esmesinde gözlerinden çıkardığı, sadece tesise zarar vermeyen ateşiyle saldırı gerçekleştirirdi. Tesise girmek için hangi yaratık harekete geçmiş olursa olsun anında can verirdi. Hiçbir varlığın onun ateşinden kurtulma şansı yoktu. Arnold, klanın ileri gelenleri ile tesisin önüne geldiğinde karşısına ferforje demir kapı çıkmıştı. Oldukça büyüktü. Üzerinde sivri kısımları birbirine değen iki üçgen bulunuyordu. Bu üçgenlerin biri sol tarafa diğeri ise sağ tarafa bakıyordu. Her üçgenin uç kısmının kesiştiği yerde kırmızı renkte bir daire vardı. Siyah renkteki ferforje kapı hemen ha deyince açılmıyordu. Açılabilmesi için önce üzerinde bulunan gizli kameranın bir tarama yapması, bu tarama sonrasında da veri tabanında kaydın olduğunu onaylaması gerekiyordu. Arnold ve klanın ileri gelenleri bu tarama testinden geçtiğinde kapı büyük bir gürültüyle açılmaya başladı. Korumalar onları dışarıda beklerken Arnold’un yaptığı veri girişi sayesinde hiç zarar görmemişlerdi. Gaega, onları da tanıyordu. Ortadan ikiye ayrılan kapının arasından geçebilmeleri için yeterli alan açılınca ilkin Arnold ilerledi, peşi sıra klanın ileri gelenleri onu takip etti. İlerledikleri yolda çevrelerini saran ve görüşü engelleyen dev ağaçlar ile sarmaşıklar vardı. İlerlemeye devam ettikleri her saniyede bu ağaçlar ve sarmaşıklar ona yol vermek için geri çekiliyor, Arnold’un geçmesiyle tekrardan eski yerlerine konumlanıyorlardı. On beş – yirmi metre kadar ilerlediklerinde araçlarını park etmede kullanacakları alan karşılarına çıkmıştı. Arnold, her zaman kullandığı park alanına aracını park ettikten sonra aracından inip karşısında bulunan beyaz küreye bakmaya başladı. Tesise girebilmek için bu küreye dokunmaları gerekiyordu. Küre bir metre yükseklikte yer alan ince bir sütunun üzerinde hareketsiz bir şekilde duruyordu. İlkin Arnold bu küreye dokundu. Küre bütün vücudunu inceleyip onun gerçekten Arnold olduğunu anladığında hemen arkasında yer alan tesise giriş kapısının açılmasını sağladı. Eğer ki küre onun Arnold olmadığını anlasaydı renk değiştirmeye başlar, içinde oluşturduğu kuvvetli yıldırımlar ile saldırı gerçekleştirerek anında ölmesine sebep olurdu. Arnold ‘un binaya girişinin ardından aynı işlem klanın ileri gelenlerine de uygulandı. Hepsi bir kişinin girişinden sonra kapanan ve kürenin izin vermesinin ardından açılan kapıdan sırasıyla geçip tesisin içine girdi. Tesisin giriş kapısının hemen üstünde yer alan tabelada Proxima yazıyordu. Tesiste yapılan bir toplantı sonucunda aldıkları kararla bu ismin daha uygun olduğu seçilmişti. Tesisteki bütün evraklarda, belgelerde, akla gelebilecek dışarıdan gelmeyen her şeyde bu isim yazmaktaydı. Arnold, tesisin açılan kapısından içeri girdikten sonra az ilerisinde karşısına bir X-ray cihazı çıkmıştı. Bu cihaz insanların dünyasında kullanılana nazaran daha gelişmişti. Cihazın ortasına konumlandığınızda çevrenizde dönerek üzerinizdeki her şeyi görüyor, herhangi bir hastalık taşıyıp taşımadığınızı tarıyor, buradaki deneylere zarar verici bir şeye sahip olup olmadığınızı tespit ediyor, eğer ki sizi güvenli görmezse sizi anında imha ediyordu. Cihazın hiçbir şekilde acıması yoktu. Bunu nasıl yaptığını ise bilen tek kişi Arnold’du. Onun dışında bilen yoktu. Bu kontrol de başarılı bir şekilde gerçekleştikten sonra Arnold elindeki dosya ile koridorun sonuna kadar yürümeyi sürdürdü. Koridorun sonuna gelip sağına döndükten sonra karşısına çıkan merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladı. Basamaklar en sonunda sonlandığında karşısına çıkan odanın simsiyah camları kendisini karşılayıverdi. Bu siyah camlar laboratuvar içinde yapılan deneylerin ve incelemelerin güvenliğini sağlıyordu. Odaya girebilmek için harekete geçtiğinde kapının üzerinde yer alan butona dokundu. Buton daha sonra bir ışık yayarak göz taraması gerçekleştirdi. Laboratuvara sadece bu göz taramasından geçenler girebiliyordu. Arnold, göz taramasından geçtikten sonra ışık ortadan kalktı ve önünde durduğu kapı kayarak açılmaya başladı. İçeri girdiğinde kapının açıldığını duyan bir çift göz ondan yana döndü. Bu çift göz oldukça tanıdıktı.
***
Jenny, hafızasındaki boşluğu fark edince dünyasının başına yıkıldığını hissetmişti. Bu onun için oldukça dehşet vericiydi. Gerçek kimliğini öğrenmesi üzerinde büyük bir sarsıntıya sebep olmuşken bir de bu durumun olması… Kabullenmesi oldukça zaman alacak gibi görünüyordu.
“Hayır, Jenny,” diyen annesinin sesi yorgunluğunu çok belli ediyordu. “Sen, ben, baban ve bazı kurt adam ile kurt kadınlar onlar için tehlike oluşturmuyoruz. Kendimizi kontrol etmeyi öğrendiğimiz için onlara zarar vermeden yaşayabiliyoruz. Geçmişte atalarımız bu konuda çok zorlanırdı ama biz kendimizi nasıl kontrol edeceğimizi, onlarla nasıl bir arada yaşayacağımızı öğrenmiş durumdayız. Sen de bizim gibisin. Yeni dönüştüğün için biraz zorlanacaksın ama er ya da geç kendini kontrol etmeyi öğreneceksin. Ayrıca birini öldürdüğünü de düşünmüyorum. Çünkü biz, atalarımız da dâhil olmak üzere insanları öldürmeyiz, onlara asla zararımız dokunmaz. Biz insanları koruyoruz. Onlarla beslenmek yerine ya hayvanları avlarız ya da bolca et ürünleri stokladığımız için onları yeriz. Eğer ki çok büyük bir açlık duyarsak hastanelerden aldığımız kanlara etleri bular, öyle bu durumun üstesinden geliriz.” “Ama anne…” dedikten sonra alt dudağını dişledi. Susuzluktan dolayı kuruduğunu fark edince nemlendirmek için dudaklarını yaladı. “Ben karşı komşumuzu öldürdüm ve kendimi kontrol edebileceğimi hiç sanmıyorum.” Bayan Hale, buna inanmıyordu. Ne kendisi ne de eşi ilk dönüşümlerinden sonra bir insana zarar vermişti. Genlerinden kaynaklı bu konuda çok güçlü oldukları için bunu yapmaları imkânsız olduğundan Jenny’nin de birisini öldürmesi imkânsızdı. “Ne ben ne baban ne de diğer akrabaların ilk dönüşümlerinden sonra bir insanı öldürdü Jenny. Atamızın geçmişte yaptığı bir anlaşmadan dolayı bu konudaki direncimiz çok ama çok yüksek. Bunu başka birisi yapıp seni tuzağa düşürmeye çalışmış olmalı,” dedi kendinden emin bir ses tonuyla. “Kasabada çok düşmanımız var.” Jenny, annesinin bütün bunları bu kadar rahat bir şekilde anlatabiliyor olmasına bir anlam veremiyordu. Normalde annesinin şu anda eşi kaçırıldığı için tedirgin olması gerekiyordu, hatta onu aramaya devam etmeliydi ama buradaydı. Kızının yanında. “Peki, ya babam? Onu bulmamız gerekmiyor mu? Onun kokusunu takip ederek onu bulabiliriz. Kaçırıldığı için hayatı tehlikede olabilir. Ona bir şey olsun istemiyorum.” Jenny’nin bedenini boydan boya süzen ve insan kanı kokusu aldığı için her geçen saniye daha da rahatsız olan Bayan Hale: “Öncelikle duş alman gerek küçük hanım. İnsanların dikkatini bu halinle çekmek istemezsin.” diyerek üzerindeki kanları işaret etti. Jenny, itiraz etmeden arkasını döndüğü sırada Bayan Hale, kızına giyecek bir şeyler ayarlamak adına odasına girmişti. Kızının giyecek bir şeyler aramasıyla vakit kaybetmek istemiyordu. Yıkandıktan sonra hemen üstünü giyinecekti, onun ardından da kendisi hızla bir duş alıp giyinecek ve evden dışarı çıkacaklardı. Banyoya girdiğinde aynada kendisini gören Jenny, annesinin karşısında çırılçıplak olduğunu fark edince fazlasıyla utandığını hissetmişti. Bu rahatsız edici utanç duygusunu yok etmeye çalışarak duşa girdiğinde kafasında annesi ile konuştukları ve gördüğü cesedin görüntüsü dolaşıp duruyordu. Suyu açıp bedenindeki kanın akmaya başlamasıyla annesi ve babasının bu kokuya karşı nasıl dayandıklarını anlamaya çalıştı. Daha öncesinde de hissettiği gibi insan kanının kokusu çok ağır ve çok yoğundu. Daha öncesinde koku alma duyusu bu kadar keskin olmadığı için bunun farkına varmamıştı. Annesi bir keresinde ona hamile kadınların koku alma duyularının çok kuvvetlendiğini, daha önce alamadıkları kokuları bile alabildiklerini anlatmıştı. O zaman bu çok garip gelmişti, şimdiyse oldukça mantıklı geliyordu. Kendisinin de koku alma duyusu böylesine keskinleşmişti, hatta hamile kadınlardan daha güçlü bir şekilde kokuları aldığından emindi. Vücudu tamamen kandan arındığında en çok sevdiği duş jelini kullanıp kan kokusunu tamamen ortadan kaldırmaya çalıştı. Kan kokusunu almadığından emin olduğunda saçlarını birkaç kez şampuanladı ve duruladıktan sonra suyu kapatıp duş kabininden dışarı çıktı. Buharlanan aynadaki buharı silip kendisine baktığında her zamankinden daha güzel ve olgun göründüğünü fark etti. Belki de dönüşümleri buna sebep oluyordu. Aynaya bakmaktan vazgeçip banyodan dışarı çıktıktan sonra odasına girdi. Bir güzel kurulandıktan sonra annesinin onun için ayarladığı kıyafetleri giydi. Saçlarını kuruttuktan sonra midesinin guruldadığını işitti. Annesi banyodan çıkıp hazırlanana kadar bir şeyler yese iyi olurdu. Babasını aramaya çıktıklarında eğer ki karşılarına bir tehlike çıkarsa güçsüz olmak istemiyordu. Dolapta ne var ne yoksa süpürmesine rağmen hâlâ aç olduğunu hissediyordu. Bu durum ona çok yabancı gelmişti. Bugüne kadar bu kadar çok yediği olmamıştı. Annesinin kendisine seslendiğini duyduğunda mutfaktan çıkarak oturma odasına doğru yürüdü. Annesinin oldukça ciddi ve kararlı duruşu, eşini bulana kadar pes etmeyeceğini anlamasına yetmişti. Jenny de annesi gibi babasını bulana kadar pes etmeyecekti. Babasını bulduklarında onu kaçıranları öldürmeyecek, acı içinde süründürecekti. |
0% |