Yeni Üyelik
20.
Bölüm

16. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.10.2024, 00:26 🐺
Kurguma hepiniz hoşgeldiniz
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum.

Marie’den beklediği yanıtı alamayan Faith, eli boş bir şekilde evinin yolunu tutmuştu. Havanın kararması bir yana saat de epeyce geç olmuştu. Bu durum tüylerini ürpertmişti çünkü sokakta garip bir korku filmi sessizliği hüküm sürüyordu.

Genç kız, ürperen tüylerini tekrardan eski haline döndürmeye çalışırken gecenin karanlığından korktuğunu belli etmemek için olabildiğince sakin görünmeye çalışıyordu. Bu saatlerde dışarıda olmak pek güvenli sayılmazdı. Özellikle de bu kasabada... İşlenen cinayetler, kurt adamlar ve büyüklerinin anlattığı efsanelerdeki yaratıkları düşündükçe korkusu daha da artıyordu.

Çevrede hiçbir ses olmamasına rağmen -yaprak bile kımıldamıyordu- sanki bir ses duyuyormuş gibi sürekli çevresine bakınıp duruyordu. Pek çok kez arkasını kontrol etmişti. Annesi onun bu saatte dışarıda olduğunu öğrense kesin kızardı. Hatta sokağa çıkma yasağı bile koyabilirdi. Böyle bir şeyin olmasını hiç mi hiç istemezdi, daha da önemlisi zarar görmeden eve gitse iyi olacaktı.

Jenny ile Faith’in evi birbirine çok yakındı. Faith, bunu daha öncesinde genç kıza söylemiş ve eve beraber gitmeyi teklif etmişti. Genç kız ile aralarında ufak bir tartışma çıkmasının ardından tartışmayı bölen boynuzlu doğaüstü yaratık ortaya çıkınca olduğu yerden hızla topuklamıştı. Tabii bunun öncesinde Bay Dean’in Jenny’nin üzerine gelişi vardı ama bunu unutmak istiyordu. Hiçbir şeyden sorumlu olmayan bir genç kızı öldürmekle suçlamak en büyük aptallıktı.

Çevresinde görmüş olduğu park edilmiş arabalar, yanan sokak ışıkları bile tedirginliğini, yaşamış olduğu kötü anları unutmasını sağlamıyordu. Neden şimdi aklına gelmişti ki bütün bu düşünceler? Eve varmasına az bir vakit varken zihnini terk edip uzaklaşamazlar mıydı? Eski sevgilisi Alex bunun çok mümkün olamayacağını çünkü bu tarz anlarda beynin korkutmaya komutlandığını söylemişti. Şu anda doğru söylediğini anlamak çok acı bir tecrübe olmuştu genç kız için.

Evine giden sokağa döndüğünde iki insan çıkmıştı karşısına. Bu kişiler Bayan Hale ve Jenny’den başkası değildi. Genç kız onların neden bu saatte dışarıda olduğunu merak etmiş ve bir anda içini kaplayan merak duygusu yüzünden onları takip etme kararı almıştı. Annesi evde olmadığını fark ederse alacağı ceza umurunda değildi. Onları takip edip bu saatte neden dışarıda olduklarını öğrenmek alacağı cezadan daha önemliydi. Kendini gizlemeyi ustaca başarabilirse neler karıştırdıklarını öğrenecek olmak heyecanlanmasını sağlamıştı.

 

***

 

Bayan Hale, evden çıkmadan önce kızına kullanması adına bir silah vermişti. Bu silahı daha öncesinde kendilerini insanlardan korumak için kullanmışlardı. Jenny gerçek kimliğini yeni öğrendiği için ve kimliğini insanlardan saklaması gerektiğinden eğer ki gerçek kimliğini görürlerse, kısacası zor durumda kalırlarsa bu silahı kullanmaktan başka şansı yoktu.

Jenny, normalde silahlarla hiç alakası olmayan bir genç kızdı ama bundan önce yaşadığı yerdeki en yakın arkadaşı tam bir silah hastasıydı. Evlerinde silah koleksiyonu olduğunu söylemişti ona. İzlemiş olduğu filmlerin çok etkisi altında kaldığından yakın gelecekte doğaüstü varlıkların ortaya çıkacağına inanıyordu ve kendilerini ancak bu silahlarla koruyabileceklerini dile getirmişti.

Jenny, arkadaşının ilk başta delirmiş olduğunu düşünse de geleceğin ne getireceğini bilmediğinden böyle düşünmekten son anda vazgeçmişti. İlk kez arkadaşının çiftlik evinde silahın nasıl kullanılacağını öğrenmişti. Kullanmış olduğu silah B6C olarak geçiyordu. 9x19 mm kalibreye, 13+1 kapasiteye sahipti.

Pembe renkteydi. Bu renge sahip olan bir silahı daha önce hiç görmediğinden fazlasıyla şaşırmıştı.

Annesinin vermiş olduğu silahı pantolonu ile beli arasına koyduktan sonra evden dışarı çıkmış ve koku alması artık daha da kuvvetlendiği için babasının kokusunu aldığı yöne doğru hareket etmeye başlamıştı. Annesi de onunla aynı yöne gidiyordu ve ikisi de çevresine sanki bir şey arıyormuş gibi bakmaktaydılar. Onlar yürümeye devam ederken Barclay, artık karşılarına çıkması gereken zamanın geldiğini düşünmüş ve bulunduğu yerden bedenini ışınlamıştı. Onların az ilerisinde, bir arabanın tam arkasında belirmişti bedeni. Bulunduğu yere vardığında çevredeki insanların aniden belirdiğini fark etme olasılığına karşın oturur pozisyonunu hiç bozmamıştı. Aracın arkasına ışınlandığında kaldırımda oturur haldeydi. Eğer bunu yapmasına rağmen başarısız olursa ve kasaba halkından birisi aniden oturduğu yerde belirdiğini fark ederse hafızasını silmekten başka bir şansı olmayacaktı.

Barclay, ayağa kalktıktan sonra dikkatli gözlerle çevresini taradı ve kimsenin ışınlandığını fark etmediğinden emin olduktan sonra arabaların bulunduğu yerin hizasından, Jenny ve annesi onu fark etmeyecek şekilde yürümeye devam etti. Kokusunu onlardan tamamen gizlemişti. İkisi de varlığını hissetmiyorlar ve attığı adımların sesini duymuyorlardı.

Jenny ve annesi, Barclay ile Faith’in birkaç metre ötesinde yürüyordu. Almış olduğu kokudan dolayı takip edildiklerini düşünen Bayan Hale, arkasına bakmadan kızına: “Takip ediliyoruz. Koş!” dedikten sonra koşmaya başlamıştı. Jenny, neden takip edildiklerine bir anlam verememişti. Kim, onları neden takip ederdi ki? Belki de takip eden kişi gerçek kimliklerini biliyordu ve onları öldürmek istiyordu. Belki de bu kişi babasını kaçıran kişiden başkası değildi.

 

***

 

Onlar koşmaya devam ederken kasaba sakinlerinden olan Gibbs ailesi, Hale ailesini nasıl ortadan kaldırabilecekleri hakkında tartışıyorlardı. Saat çok geç olmasına rağmen uyumamışlardı. Kasaba halkından pek çok aile onları öldürmeyi kafaya koymuştu. Onlar ölürse eski ve huzurlu günlerine döneceklerine inanıyor, bunu yapabilmek içinse nasıl bir yol izlemeleri konusunda gece gündüz hiç durmadan kafa yoruyorlardı.

Gibbs ailesi, bir süre önce Hale ailesinin evinin önünde kargaların saldırısına uğrayan insanların arasında yer alıyordu. Bu saldırının gerçekleşmesini bile onlara bağlamış, onları büyü yapmakla suçlamışlardı. Oysa çoğu bilirdi ki kurt adamlar büyüye pek yaklaşmazlardı. Büyünün onlara zarar vereceğine inandıklarından bunu yapmayı tercih etmezlerdi.

Ailesinin büyükleri tartışmaya devam ederken Lee, bütün bu tartışmanın boşa olduğunu düşünüyordu. Hiç korkmadan onların üzerine gitmek ve daha öncesinde atalarının yaptığı gibi onlara tekrardan ve tekrardan saldırmak istiyordu.

Gibbs ailesi, ne kadar tartışsa da bir sonuca varamamıştı. Hem bu sadece onların bir araya gelip konuşması ve şiddetli tartışmalarını sürdürmeleriyle olacak bir şey değildi ki. Kasaba halkı ile iş birliği yapmalı ve hepsinden bir fikir almalıydılar. Böyle tek başlarına hareket ederlerse ortak bir karar alamayacaklardı.

Aşağı yukarı bir buçuk saat süren bir tartışmanın ardından hâlâ sonuç alınamamıştı ve ailesinin konuşmasına girme hakkı bulunmayan Lee, onlardan ayrılıp odasının yolunu tutmuştu. Odasına doğru ilerlerken bir anda kararını değiştirmiş ve adımlarını ailesinin girmesini kesinlikle yasakladığı odaya çevirmişti. Bu odada ne olduğunu ona daha önce söylemişlerdi ve içeride yer alan şeylerin kaybolmasını kesinlikle göze alamayacaklarından ona girişi yasaklamışlardı.

Lee, onlar tartışırken fırsat bu fırsat diye düşünüp odanın önüne geldiğince kapı koluna bastırmış ve içeri girmek için derin bir nefes almıştı. Eğer ki birisi onu yakalarsa çok büyük bir fırça yiyeceğinin farkındaydı ve bu kalbinin delice atmasına sebep oluyordu.

Kapı koluna bastırmasına rağmen kapının açılmadığını fark edince kilitli olduğunu hemen anlamıştı. Oflayıp puflarken yere düşen bir şeyin sesini duyduğunda kafasını sesin geldiği yöne çevirmiş ve yerde duran anahtarı görmüştü. Birisi bu anahtarı bile bile mi oraya bırakmıştı? Belki de hareket ederken düşürmüşlerdi. Nasıl bu anahtarın orada olduğunu anlayamasa da hemen anahtarı almak ve kapıyı açıp içeri girmek istiyordu. Eğer ki bu anahtar tahmin ettiği üzere doğru anahtarsa kapıyı açabilecek ve içeri girebilecekti.

Dikkatli bir şekilde çevresine baktıktan sonra izlenmediğini anlamıştı ve hemen bir koşu anahtarın bulunduğu yere varıp anahtarı yerden aldıktan sonra yeniden koşmuş ve kapının önüne gelmişti.

Hızlı bir şekilde anahtarı kapı deliğine sokmak istediğinde ellerinin titrediğini fark etti. Deliği bir türlü tutturamıyordu. Tekrar tekrar denemesine rağmen anahtarı bir türlü yerine yerleştirememiş, bu geriliminin daha da artmasına sebep olmuştu. İşte bunun ardından sadece bir saniye sonra garip bir şekilde içindeki panik dalgası ortadan kalkmış, bir anda vücudu yerini sakinliğe bırakmıştı. Anahtarı nihayet deliğe soktuktan sonra çevirmiş ve kapıyı açabilmişti.

Kola bastırıp kapıyı ittikten sonra karşısına çıkan şey karşısında donuvermişti. Burası ona kesinlikle bahsedildiği gibi değildi ve ailesinin buraya girmesine neden izin vermediğini daha iyi anlamış, ömrü hayatında ilk defa onlardan nefret ettiğini, hatta korktuğunu hissetmişti.

Lee, bunca zamana kadar ailesi tarafından yalanlarla büyütülmüştü. Gerçekleri bilseydi belki de her şey daha farklı olurdu. Üstelik yalan sözcüğünden bile nefret eden bu genç adam, bu yaşına kadar aile fertlerinin, hatta hiçbir akrabasının ona yalan söylemediğini sanıyordu. Oysa yanılmıştı. Ailesi ona yüzlerce, hatta binlerce yalan söylemişti belli ki. En büyük yalanlarıysa bu odada bulunan şeylerle ilgili olmuştu.

Lee’nin ailesinin söylediğine göre bu odanın içinde atalarından gelen yazıtlar, el yazması kitaplar, haritalar, resimli belgeler olması gerekiyordu ama hiç de öyle değildi. Bu şeyler yerine odanın içinde yüzlerce işkence ve av aletleri bulunuyordu.

Odanın tam ortasına işkence sandalyesi yerleştirilmişti. Görünüşü bir tahtı andırsa da üzerinde yüzlerce oldukça sivri görünen çiviler vardı. Bu aleti kullanarak kurt adamlardan ya da kurbanlarından itiraf alıyorlardı. Oturduğu andan itibaren canı çok yanan ve elleri ile ayakları gümüşten yapılma kilitlerle bağlandığı için hareket edemeyen bu yaratıklar, çok şiddetli acıya maruz bırakılıyordu.

İşkence sandalyesinin az ilerisinde uzunca bir masa vardı. Büyük ihtimalle ahşaptan yapılmıştı. Her iki tarafında el ve ayakları sabitlemek için iki halattan mamul yer alıyordu. Bu şeyi kullanarak yine kurt adamları bağlıyorlardı ve istedikleri itirafı alana kadar ya da onu öldürene kadar vücudunu çekiştiriyorlardı. Halatların arasına yerleştirilen gümüşten dolayı en büyük acısını çeken yaratıklar kurtulmak için çabalasa da başarılı olamıyorlardı.

Duvarlarda kurşun püskürtücü, boyun işkencesi, kâfir çatalı adı verilen aletler dışında pek çok işkence aletleri yer alıyordu. Hatta bazı işkence aletleri duvara yaslanmış ve öylece durmaktaydı. Geçmişte benzeri kullanılan bu işkence aletlerinin burada ne işi vardı? Dahası ailesi ve ataları nasıl bu kadar gaddar olmuşlardı? Bunu aklı bir türlü almıyordu.

Korkusuna daha da kapılırken zar zor da olsa kapıyı kapatabilmiş ve gördüklerini unutabilmek için bunun bir rüya olduğunu düşünürken bulmuştu kendini. Nitekim bu gördüğü işkence aletleri tamamen gerçekti ve geçmişte ataları nasıl ki bu aletleri kurt adamlara ve onlarla iş birliği içinde olan insanlara işkence etmek için kullandılarsa şimdiyse kendi ailesi aynı şeyi yapıyordu.

Lee, bu kadar vahşiliğe dayanamamıştı. Ailesinin bu kadar kötü olduğunu düşündükçe içi yanıyordu. Kapıyı kilitledikten sonra anahtarı cebine sokmuş ve yeniden konuşma olan ortama doğru yönelmişti.

Ailesinin hâlâ hararetli bir şekilde tartışmaya devam ettiğini görünce fırsat bu fırsat diye düşünüp salondan uzaklaşmış ve koşmaya başlamıştı. Kapıyı sessiz bir şekilde açtıktan sonra dışarı atmış kendini ve koşmaya devam etmişti. Onlardan uzakta, çok uzakta olmak istiyordu. Onlarla aynı ortamdaki havayı solumak bile midesinin bulanmasına sebep oluyordu.

 

***

 

Jenny’nin ilk dönüşümünü gerçekleştirdiği gün bütün hazırlığını tamamlayan Gibbs ailesi, harekete geçmiş ve Hale ailesinin evine doğru ilerlemeye başlamıştı. Ailede ne kadar insan varsa hepsi üzerine üvez ağacı külü sürmüştü ve bu kül sayesinde hem onlardan korunacak hem de kokularının alınmasını engelleyeceklerdi.

Hale ailesinin evi Gibbs ailesine çok uzak sayılmazdı. Sadece birkaç evi ve park edilmiş arabaları geçmeleri gerekiyordu.

Bu evleri, arabaları geçip de Hale ailesinin bahçesinin önüne vardıklarında Lee’nin babası, Altheda’ya kapıyı açmasını söylemişti. Bay Gibbs’in verdiği komutu duyan Altheda hepsinin önüne geçip dikkatli adımlarla yürümüş ve kapının önüne gelince cebindeki maymuncuğu çıkarmıştı. Kokuları alınmadığı için maymuncukla kapıyı açmak oldukça kolay olacak ve ses çıkmadığı içinde içeriye rahatlıkla girebileceklerdi.

Altheda, maymuncuğu kullanarak kapıyı açmaya çalışırken Gibbs ailesinin fertleri hem çevrelerini hem de pencereleri dikkatli bir şekilde gözlüyorlardı. Eğer ki varlıkları görülürse onları ellerinden kaçırırlardı ve bu hiç istemedikleri bir şeydi.

Altheda, nihayet kapıyı açtığında Bay Gibbs, el hareketiyle eve doğru yürümelerini işaret etmiş ve hep birlikte içeri girmek için harekete geçmişlerdi. Evin içine girip de mermer zemine ayak bastıklarında, Bay Gibbs, elinde tutmuş olduğu kurtboğan tozunu çevreye yaymaya başlamış ve bu işlemi onları etkisiz hale getirene kadar sürdürmeye devam etmişti.

Kurtboğan, kurt adam ve kurt kadınlar için çok zararlı olduğundan evin girişine ilk adımını atan kişi yani Bay Hale, kendisini bir anda güçsüz hissetmeye başlamıştı. Nefes almakta ve hareket etmekte zorlanıyordu.

Bay Hale’i gören ve bu durumu ganimet bulan Gibbs ailesi, hemen silahlarını ateşleyerek Bay Hale’i etkisiz hale getirmişlerdi. Silahlardan ateşlenen kurşunlar gümüş olduğundan ve birkaç saniye öncesinde güçsüz düşen Bay Hale yaralandığından yere düşmüştü.

Bay Hale’in yere düştüğünü gören Gibbs ailesi fertleri ona doğru ilerlemiş ve onu almak için hamle yaptıklarında hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaşmışlardı.

Jenny, dönüşümünü gerçekleştirdikten sonra silah sesini duymasından dolayı anne ve babasının tehlikede olduğunu anlamış ve camı kırıp dışarı çıkmıştı. Bir kaplandan daha hızlı ve çevik bir şekilde hareket ediyordu.

Jenny, avcıları görmezden gelip hareket etmeye devam etmişti. Babasını gördüğünde annesinden daha kötü durumda olduğunu anlamıştı. Annesini mi yoksa babasını mı koruyacağı konusunda düşünürken beyni ona sanki bir bilimkurgu filminde yaşıyormuşçasına annesinin yaşama olasılığının daha fazla olduğunu bildirmiş ve onu koruma altına almasını söylemişti.

Jenny, bunun üzerine hemen annesini kolları arasına alıp korumaya çalışmıştı. Evlerine giren Gibbs ailesi ne kadar gümüş kurşun kullanırsa kullansın Jenny’nin bir türlü yaralanmasını sağlayamamışlardı. Üstelik genç kız kurtboğandan etkilenmemiş görünüyordu. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmışlardı ve bu durum korkmalarına sebep olmuştu.

Jenny, hâlâ annesini koruma derdinde olduğu için onun üzerine kapaklanmayı bırakmamıştı. Bunu fırsat bilen Gibbs ailesi hemen Bay Hale’i yanlarına almış ve kurşun yağdırmaya devam ederek evden dışarı çıkıvermişlerdi. Dışarı çıkmalarına rağmen hâlâ temkinli hareket ediyor ve tedbiri elden bırakmıyorlardı. Bay Hale’i kaybedemezlerdi.

Bütün bunlar olurken Bay Lukas pencereden dışarıyı seyretmekteydi. Komşularını, Gibbs ailesini Bay Hale ile evden çıkarken görmüştü. Üstelik daha önce giyindiklerinden daha farklı giyinmişlerdi ve üzerlerinde silah taşıyorlardı.

Altheda, onları gören biri olup olmadığını kontrol ettiğinde penceresinin önünde duran ve kendilerini seyreden Bay Lukas’ı görmüştü. Onu komşusu olarak çok severdi. Pek çok muhabbetleri olmuştu. Şimdiyse bu adam gerçek kimliklerini gördüğü için bir düşmandan farksız görünüyordu gözüne. “Ben hemen geliyorum,” deyip Bay Lukas’ın evine doğru yürümeye başladı.

Bay Lukas, çok akıllı bir adamdı ve Altheda’nın ne yapmak istediğini hemen anlamıştı. Pencereyi kapatıp da pencereden uzaklaştıktan sonra karısına bağırarak:

“Hemen gitmemiz gerekiyor. Yoksa bizi öldürecekler!” demişti.

Bayan Rachel, eşinin ne demek istediğini anlamamıştı onları görmediği için. Bu yüzden de birilerinin onları öldürecek olması fikri çok aptalca gelmişti. “Saçmalıyorsun hayatım. Kim bizi neden öldürmek istesin ki?”

Biraz çakır keyifti ve ayağa kalktığında sendelemeden yapamamıştı. Eşinin söylediklerini anlıyordu ama başı yavaşça dönmeye başladığı için sözcükler artık daha da anlamsız gelmeye başlamıştı. Eşi karşısında hararetli bir şeyler anlatmasına rağmen onu anlayamadığı için en sonunda gülmeye başlamış, kendi kendine bir şeyler mırıldanmıştı.

Bay Lukas, eşinin bu haline ayıracak vakti olmadığını biliyordu. Eşinin bileğine yapıştıktan sonra onu çekiştirip arka kapıya doğru sürüklemeye başlamıştı.

O sırada evin kapısı büyük bir gürültüyle açılmış ve Altheda evin içine girmişti. Odanın içine bir sis bombası fırlattıktan sonra onların görüşünü engellemiş, son derece hızlı bir şekilde saldırarak nefes alışverişlerini kesmiş ve bayılmalarına sebep olmuştu.

Onların bayılmasının ardından elini çantasına atıp içinde bir şeyler aramaya başlamıştı. Aradığı şeyi bulunca çantasından çıkarıp sıkıca kavramıştı. Bu bir ipti ve bu iple onları bağlayıp ertesi günün gecesine kadar evde esir tutacaktı.

Altheda, onları bağlamasının ardından üzerindeki kıyafetinden çıkardığı telsizi kullanmış ve:

“Bu insanları yalnız bırakamayacağım. Kaçma risklerini göze alamayız. Ertesi gün beni ve tabii ki onları alana kadar burada kalmamız gerekiyor,” demişti.

Bay Gibss, Altheda’nın konuşmasının ardından hemen telsize sarılıp: “Anlaşıldı. Dikkatli ol,” dedikten sonra bakışlarını eşine çevirmişti. Eşinin ve diğer aile fertlerinin görülmekten hoşnut olmadıkları apaçık belli oluyordu. Eğer bu adam onları görmeseydi çoktan yolu yarılamış ve belki de evlerine varmış olacaklardı.

Loading...
0%