Yeni Üyelik
24.
Bölüm

17. Bölüm (Düzenlenmiştir)

@yazarcerenoktay

Selam kurt kadınlarım ve kurt adamlarım. Nasılsınız? Kurtarıcı Serisi 1 - Kanlı Geceler'in 17. bölümü sizlerle. Şimdiden keyifli okumalar dilerim. Yorum yapmayı ihmal etmeyiniz.

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Bölüm sonundaki sorulara yanıt vermeyi ihmal etmeyin. (Sonraki bölüm toplamda 2000 okunma ve 400 oyda gelecek.)

 

 

--------------------------------

 

 

ALEX, GEORGE, BÜYÜCÜ VE ORMAN SAKİNLERİ

 

Klanın İleri Gelenleri’nin gece konaklayıp ertesi günden evden ayrılmasıyla Alex, rahat bir nefes aldığını hissetti. Onların tamamen gözden kaybolmasıyla üzerindeki tüm yük ortadan kalkarken George’a döndü.

 

“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu George, Alex’in kendisine baktığını fark edince. “Büyük ihtimalle ölüm cezası alacaksın ve bu cezadan daha önce de söylediğim gibi kaçman imkânsız.”

 

Alex, bunu kimin yaptığını bildiği için –daha doğrusu o olduğuna kesinlikle inanıyordu- kendinden emin bir edayla “Sana daha önce de dediğim gibi beni kontrol altına alanın o büyücü olduğunu düşünüyorum. Bir an evvel onun yaşadığı yere gitmemiz gerekiyor. Ağzından beni kontrol ettiğine dair bir söz alırsak eğer üstümüzdeki yük tamamıyla kalkar,” dedi ve hiç beklemeden dış kapıya yöneldi.

 

Alex, dışarıya çıktıktan sonra George’un kendisini takip eden ayak seslerini duydu. Dış kapının kapanma sesi kulağına çalındığında, sakinleşebilmek için tekrardan bir nefes aldı. Birlikte George’a ait olan arabaya binip büyücünün yaşadığı ormana doğru ilerlemeye başladıklarında, George’un da kendisi gibi hem tedirgin hem de heyecanlı olduğunu biliyordu. Oraya vardıklarında neler yaşanacağını kafasında kursa da, bu düşüncelerinin tersinde şeyler olabileceğini de düşündüğü için temkinli olmaları gerektiğinin farkındaydı.

 

***

 

Alex, George ile birlikte araçtan indiğinde, hem heyecanlı hem de gergindi. Büyücünün yaşadığı ormana varmak temkinli ve dikkatli hareket etmelerini gerektiriyordu.

 

Araçtan inip yürüyüşe geçtikleri sırada çevrelerinde bulunan ağaçlar onları uyaran sesler çıkararak ürpermelerine sebep oldu. Bu durum Alex’i çok etkilemişti, George ise ona nazaran daha sakindi.

 

Aradan zaman geçtikçe duydukları sesler anlam kazanıp hecelere, ardından da kelimelere dönüşüp onlara gitmelerini söylemeye başladı.

 

Büyücünün bölgesinde bu tür tuhaflıklar olağandı. Çünkü büyücü, ağaçları ve çevresindeki her şeyi kontrol edebilecek kadar güçlüydü. Onlar da bunun farkındaydı ve bu yüzden endişe onları dört bir yandan sararken bile bunu belli etmemeye çalışıyorlardı.

 

Yaklaşık on dakika ilerledikten sonra, büyücü aniden “Hemen buradan gidin!” diyerek tehditkâr bir sesle bağırdı. Sesindeki öfke açıkça hissediliyordu.

 

Büyücünün sesi, bir an için hemen yanlarındaymış gibi gelirken, diğer yandan da çok uzaktaymış gibi yankılanıyordu. Bu, kurt adamlar için bile garipti. En yakınlarındaki ve en uzaklarındaki sesleri duyabilmelerine rağmen, büyücünün gücü o kadar büyüktü ki sesin yönünü algılamalarını zorlaştırıyordu.

 

Ses, onları kuşatmış gibi her yerden geliyordu ve bu, büyücünün güçlerinin ne kadar ürkütücü olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu.

 

Yeniden büyücünün tehditkâr sesini duyduklarında bu defaki uyarısı daha hissedilir bir hâl almıştı. Çünkü gerçek anlamda onun alanına girmişlerdi ve tehlikenin çanları çalmaya başlamıştı.

 

Alex, George’un bakışları eşliğinde konuşmaya başladığında az daha dizlerinin bağının çözüleceğini hissetti. “Senin huzurunu bozmak ya da sana zarar vermek için gelmedik. Bir sorunun yanıtını arıyoruz. Beni neden kontrol altına aldığına dair bir yanıt,” dediğinde az daha bayılacağını sandı ama bir şey olmadı.

 

İkisi de büyücüden yanıt gelmeyeceğini düşünüyordu ama beklediklerinin aksine büyücü Alex’in sorusuna yanıt verdi. Sesi zehirli bir yılan gibiydi. Sadece Alex ve George’u ürkütmekle kalmıyor, ormanın içinde yaşayan tüm orman halkını da korkutuyordu. “Çünkü onu bana getirebileceğini düşünüyordum. Kurt adamlar arasında en zayıfı sensin ve senden başkasını kontrol altına almam zor olacaktı.”

 

Alex, büyücünün sözleri üzerine gururunun kırıldığını ve arkadaşının yanında aşağılandığını hissetti. George ise büyücünün söylediği sözlerden dolayı yüzünde beliren şaşkın ifadeyi gizleyemiyordu. Kendi kendine Alex mi güçsüz dediğinde büyücüden yanıt gelmesi, daha da şaşırmasına sebep oldu.

 

“Evet. Alex, çok ama çok güçsüz.”

 

Alex, büyücünün onu güçsüz bulduğuna dair sözlerini bir kenara atıp rahatlamaya başladığında, üzerinden tonlarca yük kalkmış gibi hissetti. Başka zaman olsa, büyücünün bu davranışına tepki gösterirdi, ama şimdi sesini çıkaramıyordu. Ses telleri "Beni tehlikeye attın!" diye haykırmak istiyordu ama bunu yapamazdı. Şu an için büyücü ile iyi geçinmek en akıllıca tercihti.

 

İçinde biriken öfkeyi ve çaresizliği bastırarak derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatıp birkaç saniye boyunca sakinleşmeye çalıştı. Büyücüyle çatışmak şu an için bir seçenek değildi ve bu gerçeği kabul etmek zorundaydı.

 

“Görüyor musun kardeşim? Sana en zayıfımız olduğunu söyledi. Oysa ben senin fazlasıyla akıllı, çevik ve güçlü olduğunu düşünüyorum,” diyerek duyduklarına karşı rahatsızlığını dile getirdi George. Büyücü onu o kadar çok sinirlendirmişti ki daha fazlasını söylemek istiyordu. Öfkesini gözle görülür hale getirmese bile bunun an meselesi olduğunu hissetti.

 

George’a göre kendisini fazlasıyla önemli gören büyücü, Alex’i kullanmakla kalmamış, aynı zamanda onları büyük bir tehlikenin içerisine sürüklemişti. Eğer ki Alex’i kontrol altına almasaydı ne klanın ileri gelenleri buraya gelecekti ne de onlara hesap soracaklardı.

 

Başını belli belirsiz iki yana salladıktan sonra şimdi bunları düşünmenin sırası olmadığını bildiği için göz ucuyla Alex’e baktı. Alex, çevresine üstündeki yükün kalkmasından dolayı keskin ve dikkatli bir şekilde bakarken herhangi bir saldırı olup olmayacağından emin olmaya çalışıyordu. Büyücüye hiçbir zaman güven olmazdı. Özellikle de buraya geldikleri andan beri...

 

Alex, herhangi bir tehlike olmadığından emin olunca arkadaşına baktı. Derin bir soluk olup saçlarından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra ellerini daracık kot pantolonuna soktu.

 

Arkadaşının her bir hareketini dikkatle izleyen George, Alex’in ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştı. Nitekim neler olduğunu anlayamıyordu.

 

Büyücünün en sadık dostlarından birisi olan, ormanın içinde diğer canlılarla birlikte yaşayan Nywbunqst türündeki bir canlı Alex ile George’u ses çıkarmadan izlemeyi sürdürüyordu. Türüne özel olan, saklanan her türlü sırrı bilme özelliği sayesinde Alex’in ne planladığını anlamış, vakit kaybetmeden hareket etmişti. Kısa sürede büyücünün yanına vardığında, büyücü ondan yana dönmüş ve söyleyeceği şeylere kulak kesilmişti.

 

Bu canlının dış görünüşü, ilk bakışta insanı andırsa da, aslında insan vücudunun ağaç kabuklarıyla kaplanmış hali gibiydi. Ağzı ve burnu, yontulup yumuşatılmış, biraz şahini andıran bir şekilde içine çökmüş duruyordu. Burnunun gerisinde, sağ ve sol tarafında, üstteki küçük, alttaki iri olmak üzere toplam dört gözü vardı.

 

Yüzünün her bir yanında ince damarlar gibi görünen dal parçaları uzanıyor ve tepesine doğru ilerliyordu. Bu dal parçaları, tepeye vardığında kalınlaşıp birbirine yakınlaşarak sivrilmişti. Sivri uçların çevresinde yeşil ve çok canlı yapraklar vardı.

 

Vücudu da yüzü gibi, incecik dal parçalarının bir araya gelip damarlaştığı bir görünümdeydi. Sağ ve sol omzunun tarafı, sivri birkaç dağın parçalanmış hali gibi duruyordu. Her iki omzu, iri kollara bağlanmış ve güçlü, tuttuğunu koparacakmış gibi duran ellere ev sahipliği yapıyordu. Gövdesinin alt tarafında, sağında ve solunda iki kısa ve cılız kol daha bulunuyordu.

 

Belinin altına, kendi halkının sürekli giydiği, üzerinde kendilerini korumak için kullandıkları kılıçları taşıdığı etek benzeri bir giysi giyiyordu. Mavi ve yeşil renkler, bu giysinin farklı yerlerinde onların sembollerini oluşturuyordu. Bacakları da kolları gibi iri ve kalındı. Ayakları üç parçaya ayrılmıştı. Arkasında kalınca olan, dilediğince kıvrılan ve ince damarlara benzeyen dallarla sarılı bir kuyruk uzanıyordu. Bu kuyruğun çevresi, tıpkı kafasının tepesi gibi yapraklarla kaplanmıştı.

 

“Bana bir havadis mi getirdin yoksa?” diye sormaktan kendini alamadığında büyücü, ondan gelecek bir yanıtı bekliyordu.

 

Nywbunqst, Klanın İleri Gelenleri’nin geldiğini, George ve Alex’in bunu bildiğini söyledi. Büyücü, Alex’i kontrol altına aldığını itiraf ettiğinde, bunu onların da öğrendiğini dile getirdi. Bunları duymak, büyücünün fazlasıyla öfkelenmesine sebep oldu.

 

Alex ve George’un ormandan gitmesini engellemek için gerekli büyüyü yapmaya hazırlandığında, Nywbunqst hızla oradan ayrıldı. Büyücünün büyü yapmaya başladığında yalnız olmayı her zaman tercih ettiğini biliyordu.

 

Büyücü, bu büyü için kullanacağı malzemeleri hemen bir araya getirdi, malzemeleri birbiri ile karıştırdıktan sonra ormandan almış olduğu toprakla birleştirdi. Bunu yapmasının ardından Alex ve George’un yansımasının olduğu, onları izlediği üyübbe aynasına doğru ilerledi. Aynanın önüne vardıktan sonra büyülü sözcükleri söylemeye başladı.

 

Santowanti nega, santowanti tuntajioonste, entuvagai cuanifhu, weriffa, entuvansi tua anigandashi.

 

Büyülü sözcükleri söylemeyi bitirdiğinde elindeki kapta yer alan toprağı aynaya doğru üfledi. Bundan sonra isteseler de ormandan gidemezlerdi. Çok yanlış yapmışlardı.

DEVAMINI OKUMAK İÇİN 20. BÖLÜME GEÇİNİZ.

Loading...
0%