@yazarcerenoktay
|
20.09.2024, 14:50 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Yazın en sıcak günü olması bir yana sokakta tek bir insan yoktu. O da yetmiyormuş gibi durup durup esen rüzgâr Jenny'nin göğsünü acayip derecede daraltıyordu. Sanki hissetmiş olduğu ürperti yetmiyormuş gibi şimdi de kasaba gözüne terk edilmiş gibi görünmeye başlamıştı. Sanki saniyeler geçtikçe evler çökecek, kasaba yıpranmış, yıllarca el değmemiş bir hal alacaktı. Arabalar eskiyip çürüyecek, gökyüzünden pis ve insanın nefes almasını engelleyen kokular yükselecekti. Zehirli olan dumanlar dört bir yanını saracak, onu korkunç bir dünyaya hapsedecekti. Sol gözü bir anda seğirmeye başladığında başına da önüne geçemediği bir ağrı saplanıvermişti. Acı her saniye katlanılmaz bir seviyeye ulaşıyordu ve o bunu hayalperestliğine bağlıyordu. Bu kadar hayalperest olmasa düşünmeyecek ve kendi kendine zarar vermeyecekti. Çok fazla korku filmi izlemek zihninin bulanmasına sebep oluyordu. Alnını elleriyle sert bir şekilde ovup gözlerini okulun girişindeki demir kapının ardında yer alan bahçeye dikti. Bahçe çok büyük görünüyordu. Bu bahçede minik bir havuz, öğrencilerin oturabilmeleri için çardaklar, birkaç ağaç ve çiçeklerin bulunduğu geniş bir çimenlik alan vardı. Ellerini uzatıp demir kapıyı ittikten sonra kahverengi gözlerini okula girebilmek için kullanılan merdiven basamaklarına yöneltti. Kararlı bakışları ve adımları onu okulun içine yöneltirken içindeki garip bir his bir an evvel adım atmayı bırakmasını ve arkasını dönüp buradan uzaklaşmasını söylüyordu. İçindeki sesi dinlemeyip yürümeye devam etti. Basamakları tırmanıp iki yana doğru açık duran, beyaza boyanmış kapıları geçerek koridora adımını attı. Gözüne ilk çarpan, her okulda olduğu gibi karşılıklı duvarlara montelenmiş, gri boyalı metalden okul dolaplarıydı. Okul açıldığında o da bu dolaplardan birine sahip olacaktı. Seçeceği okul dolabının üzerinde yazı ve resimlerin fazlaca olmasına dikkat edecekti. Kasabaya daha bugün geldikleri için Jenny'nin henüz okulda kaydı yoktu. Eğitimine devam edebilmek için kaydının yenilenmesi gerekiyordu. Bunu kendisi yaptırabilir miydi bilmiyordu ama şansını denemekten zarar gelmezdi. Okulun içinde dolaşıp kaydı ile ilgili konuşabilmek için hızlı adımlarla yürümeye başladı. Adımları hızlandıkça bir süre önce izlendiğine dair ortaya çıkan his yeniden varlığını belli etmişti. Paniklemiş bir şekilde çevresine bakınırken belli belirsiz çıkan ayak seslerini işitir gibi oldu. Çevrede kimseyi göremedi. Ancak bu durum daha da endişelenmesine sebep oldu. Jenny, biri tarafından takip edildiğine emindi ama neden kendisini takip eden kişiyi göremediğine anlam veremiyordu. Normalde insanlar birisi kendisini takip ediyorsa onu görürlerdi. Tabii kendisini ustaca gizlemeyi başarmıyorsa... Eğer ki Jenny' i hissettiği gibi biri takip ediyorsa neden kendini gizliyordu? Onu takip etmekten, kendini gizlemekten keyif mi alıyordu? Bunu bir oyuna çevirmek istemiş olabilir miydi? Aklında o kadar çok soru işareti vardı ki, hangisine yanıt vereceğini, yanıt verse bile vereceği yanıtın doğru olup olmadığını bilmiyordu. Ensesini kaşıyıp son kez çevresine dikkatli bir bakış attıktan sonra kimseyi göremeyince tedbirli bir şekilde kayıt bürosunu bulana kadar yürümeye devam etti. En sonunda oda karşısına çıktığında kapı ardına kadar açıktı. İçinde yer alan gerginliği yok etmeye çalışıp birkaç adım attıktan sonra odaya girdi. Kalbi gürültüyle atıyordu ve alnında soğuk ter damlacıkları birikmişti. Gözünün önüne düşen bir tutam saç görüşünü engellerken birilerini görmek için çevresine bakındı. Kimseyi göremedi. Belli ki içerideki odalardan birine girmişlerdi. "Merhaba. Kimse yok mu?" diyerek seslendiğinde bir ses duymayı ya da insanlardan birisini görmeyi umuyordu. Birkaç saniye bekledi. Ne bir ses duyabildi ne de bir insan gördü. Kimsenin kendisini duymuyor olmasını normal mi görse yoksa olağandışı mı bilemedi. Tekrardan seslendiğinde yine aynı şey oldu. Seslenişine karşılık yanıt gelmedi. Üstelik odanın içindeki iki kapı da açılmamış ve karşısına biri çıkmamıştı. Derin, çok derin bir nefes aldı. Kalbi göğüs kafesinden dışarı çıkacakmış gibi atmaya devam ediyordu. Acaba lavaboya mı gitmişlerdi? Belki de öyleydi. Birkaç adım daha attıktan sonra karşısına çıkan masanın üzerinde yer alan bir dosyaya bakışları kaydı. Dosyanın üzerinde yer alan resim hemen dikkatini çekti. Bu resim kendisine aitti. Neden kendi resminin bulunduğu bu dosya masadaydı? Geleceğinden haberleri mi vardı? Kim hakkında yazanları yani geçmişini inceliyordu? Aklı karışmıştı ve içinde büyük bir merak uyanmıştı. Ellerini dosyaya uzatıp dosyayı eline aldıktan sonra üzerinde yazanları okumak istedi ama duyduğu hırıltılı ses buna engel oldu. Hemen arkasında birisi vardı ve ona fazlasıyla yaklaşıvermişti. ***
Jenny'nin duymuş olduğu ses bedenindeki tüylerin diken diken olmasına sebep olmuştu. Bu ses bir insandan çıkıyor olamazdı, mümkün değildi. Elinde tutmaya devam ettiği dosya parmaklarının arasından kayıp düşerken kalbinin kulaklarında attığını hissetti. Gözleri irileşti, vücudundaki tüm damarlar birbiri ile bağlantılı bir şekilde atmaya başladı. Bedenindeki her bir parça korkunun esiri olmuş ve genç kızın vücudunu sarıvermişti. Elleri titremeye başladığında korkusu daha da artmıştı. Arkasına dönmek üzere hareket etti. Gözlerini kapatmak istiyor ama kapatamıyordu. Eğer ki gözlerini kapatırsa kendini koruyamayacakmış gibi hissetmişti. Oldukça ağır bir şekilde hareket ederek arkasına döndüğünde gördüğü şeyin gerçek olmadığını düşündü. Hayır, hayır, bu imkânsızdı. Gördüğü şey sadece filmlerde ve dizilerde olan bir şeydi. Nefes alan ve gerçekte yaşayan bir canlı değildi ki. Kendisine bu zamana kadar öğretilen buydu. Efsanelerde geçen hiçbir yaratık yaşamamıştı, yaşamayacaktı da. Jenny'nin bu kadar korkup dehşete kapılmasına sebep olan şey gerçek olamayacak kadar ürkütücü görünüyordu. Onu daha öncesinde filmlerde ve dizilerde görmüş, hiçbir zaman gerçek olabileceğini düşünmemişti. Geriye doğru bir adım atmayı düşünürken kendisine bakan gözlerin etkisiyle hareket edemedi. Bu şeyin turuncuya çalan sarı gözleri, upuzun ve sivri görünen güçlü tırnakları vardı. Burnunun üzerindeki kırışıklıklar çok belirgindi. Kulakları kurtları andırıyordu. Uzundu ve uçları sivriydi. Sarışındı, gür saçlara sahipti. Jenny'nin kalp atışı zaten hızlıydı, bu gördüğü canavarla her geçen saniye daha da hızlı atmaya başlamıştı. Bu okuldaki öğrencilerin kendisine yaptığı korkutucu bir şaka mıydı? Çoğu lisede yeni öğrencilere bu tarz şakalar yapılırdı ve Jenny de bu şakalardan birinin kurbanı olmuş olabilirdi.
***
Jenny, en sonunda kendine geldiğinde gördüğü şeyi idrak edip dudaklarının arasından şiddetli bir çığlığı salıverdi. Bu canavar karşısında ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini ve en önemlisi kendisini nasıl koruyacağını bilmiyordu. Bu canavarın içinde olduğu birkaç film izlemişti ama filmlerde gördüğü şeylerin doğruluğu yani bu canavar üzerinde işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu. Zaten aklı öyle bir duruma gelmişti ki şu anda gördüğü sahnelerden birini düşünmek bir yana hareket etmeyi dahi düşünemiyordu. Zar zor yutkunduktan sonra çevrede bir ses olup olmadığını anlamak için kulak kabarttı. Yaratığın nefes alış verişi ve kendi nefes alış verişi dışında başka bir ses duymuyordu. Koskoca okulda kimse yok gibiydi. Çığlığını duyan birisi olsa ortaya çıkar ve ne olduğunu merak ettiği için soluğu genç kızın yanında alırdı. Oysa ne bir insan karşısına çıkıp onları görüyordu ne de okulun içinden biri genç kızın çığlığını işitmişti. Jenny, kendisini köşeye sıkışmış hissetti. Kaçmak istiyor ama geçen her saniyeye rağmen bir adım dahi atamıyordu. Titreyen ellerine gözü kaydığında hemen ellerini yumruk yapıp geriye doğru bakışlarını kaydırdı. Eline bir şey alıp karşısındaki yaratığa saldırmak istedi. İşe yarar bir şey göremediğinde korkusu daha da arttı. Nabzı atışını arttırıp çevresi yavaş yavaş kararmaya başladıktan sonra görüşünü kaybetti.
***
Jenny'nin bilincini kaybedip bayılmasının ardından gelen bir ihbar üzerine polis memurları okula gelmişti. Jenny' i baygın bir şekilde bulan memurlardan biri hemen sağlık memurlarına durumu bildirmiş ve genç kızın kendisine gelmesi için ilk müdahale yapılmıştı. Yapılan müdahalenin ardından kendisine gelen Jenny'nin görüşü ilk olarak net değildi. Çevresini bulanık görüyordu. Gözlerindeki bulanıklık ortadan kalkıp görüşü netleştikten sonra yeniden çevresine bakındığında polis memurlarını gördü. Buna bir anlam veremedi. Polislerin okulda ne işi vardı? Jenny, kendine henüz gelmeye çalışırken polis memurları olay yerindeki incelemeyi sürdürüyorlardı. Karşılarına çıkan ceset çoğunun kanını dondurmuştu. Bu cinayet çok vahşiceydi. Daha öncesinde bu kadar vahşice işlenen bir cinayetle karşı karşıya kalmamış olmaları çoğunun tüylerinin diken diken olmasına sebep olmuştu. Gelen ihbar okulun kayıt birimi görevlilerinden Richard Leon'un vücudunun ortadan ikiye ayrılmış halde bulunduğuna dairdi. Bu ihbarı yapan kişinin henüz kim olduğunu bilmiyorlardı ve ona ulaşabilmek adına çalışmalar son hız devam ediyordu. İhbarın yapılmasından sonra hemen olay yerine intikal eden polis memurları gördükleri manzara karşısında az kalsın küçük dillerini yutacaklardı. İhbarı yapan kişinin söyledikleri yüzde yüz doğruydu. Genç adamın vücudu ortadan ikiye bölünmüştü. Vücudun üst kısmı okulun hemen giriş kapısının önünde bulunurken diğer kısmı ise kayıt bürosunda karşılarına çıkmıştı. Kendi aralarında konuşmaya başladıklarında adamın talihsizliğinden söz etmiş ve uzun zamandır böylesine korkunç bir ceset görmemiş olmanın verdiği etkiyle ürperdiklerini dile getirmişlerdi. Daha öncesinde boynu parçalanmış birkaç insan bedenini görmüşlerdi ama Richard Leon' un ölmesi... Bu adamın kimseye zararı yoktu ki. Herkes tarafından çok sevilirdi. Üstelik olay yerinde Jenny dışında kimsenin olmaması cinayeti genç kızın işlediğini düşündürüyordu. Jenny'nin ise bu cinayet ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Tek hatası yanlış zamanda yanlış yerde olmaktı. Jenny, kendine gelmesinin ardından doğruldu ve ayağa kalkmaya çalıştı. Dönen başı ve bulanmaya başlayan midesi buna engel oldu. Görmüş olduğu kurt adam silüeti aklına düşünce hemen yanında bulunan bambu ağacından yapılmış dikdörtgen şekilli masaya tutundu. Parmakları titremeye başlamıştı ve dizleri ayakta durmasını sağlamakta zorlanıyordu. Bu kasabayı neden sevmediğini en sonunda anlamasına sebep olan canavar, onda hemen kaçma isteği uyandırmıştı. Vakit kaybetmeden ailesini tehlikeye karşı uyarmalıydı. Burada daha fazla kalamazlardı. Bir an evvel eşyalarını toparlayıp gitmelilerdi. Jenny böyle düşünüyordu düşünmesine ama ailesine yapacağı uyarı deli gibi görünmesine sebep olurdu kesin. Kim bir kurt adamın varlığına inanırdı ki? Bunun yanıtı çok belliydi aslında, hiç kimse. Başını iki yana sallayıp masayı daha da sıkı tutarken yutkundu. Ne yapacaktı? Kendini ve ailesini nasıl koruyacaktı? Jenny, bu düşüncelerle boğuşurken onun kendine geldiğini ve hemen yanında bulunan masaya tutunduğunu gören polis memurlarından birisi ona doğru yürümeye başlamıştı. Üzerinde kısa kollu gri renkte bir tişört vardı ve tişörtün hemen üzerinde duran polis rozetinin altında ismi yazıyordu. Marie Luth. Kendisi kasaba şerifinden sonra en yetkili kişiydi. Şerif kasaba içinde başka bir olayla ilgilendiğinden bu cinayetin soruşturması ile ilgilenmek ona düşmüştü. Jenny, bakışlarını tutunmaya devam ettiği masadan çekip kendisine doğru yürümeye devam eden Marie'ye çevirdi. Üzerindeki kıyafetten polis memuru olduğunu anlamıştı. Neden kendisine doğru yürüdüğünü anlamaya çalışıyor ve bu kadar polis memurunun burada neden olduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Cesedi görmediği için olan biteni garip bulması çok normaldi. Marie, attığı adımlar son bulup soluğu Jenny'nin hemen yanında aldıktan sonra "İyi misiniz?" diye sordu. Ses tonu genç kızın ruh durumunu sorgular gibi çıkmıştı. Jenny, korku dolu bakışlarını Marie'ye diktiğinde hayatı boyunca ilk defa bu kadar güzel bir kadın görmenin şaşkınlığını yaşadı. Sağ elini kaldırıp ağrımaya devam eden başına götürdükten sonra zar zor yutkundu. Burnundan belli belirsiz bir soluk alıp kendine gelmeye çalıştı. Marie, Jenny'nin kendisine yanıt vermemesi üzerine tekrardan: "İyi misiniz?" diye sordu. Bu defa sesi çok sertti. Marie, bu zamana kadar ki edindiği tecrübeler eşliğinde Jenny'yi dikkatli gözlerle süzmeye devam ediyordu. Olay yerinde genç kız dışında kimsenin olmaması ve üzerindeki kıyafetinde kan lekelerinin olması dikkatini hemen çekmişti. Bu nasıl olmuştu? Kan lekesi kurbanı öldürmesinden mi yoksa başka bir nedenden dolayı mı üzerindeydi? Az önce sormuş olduğu soruya yanıt gelmeyince ellerini Jenny'nin üzerindeki kanlı kıyafete uzattı ve: "Bu nasıl oldu?" diye sordu. Jenny, Marie'nin ilkin neden bahsettiğini anlamamıştı. Bakışlarını üzerindeki kıyafetine çevirdiğinde gözlerinin irice açılmasına engel olamadı. Sahi, bu kan nasıl bulaşmıştı üzerine? Görmüş olduğu kurt adam bedenini yaralamış olabilir miydi? Ellerini kıyafetinin kanla kaplanan yerine doğru götürdüğünde kanın parmaklarına bulaşması paniklemesine sebep oldu. Kanın hâlâ taze olduğunu anlamak ve kokusunu almak midesini daha da bulandırmıştı. Jenny, bu durumun etkisiyle kendisine daha fazla hâkim olamayıp dizlerinin üzerine çöktü. Bedeni hâlâ titriyordu ve nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Marie, Jenny'nin bu durumunu fark edince hemen içinde bulundukları odadan dışarı çıktı. Görünürde sağlık personeli yoktu. Tekrardan odaya girip Jenny'nin hemen yanına diz çöktü. Sakinleşmesini sağlayabilmek adına bir şeyler söyledi. Jenny, Marie'nin söylediklerini duyuyor ama bir türlü sakinleşmiyordu. Bunun üzerine Marie, "Hemen buraya bir sağlık personeli gönderin!" diyerek polis memurlarına seslendi. Jenny, nefes alışverişi tam düzene girmese de ayağa kalkmak için hareketlendi. Onun bu isteğini gören Marie, genç kıza destek oldu. Birlikte ayağa kalkmalarının ardından bir süre hareketsiz kaldılar. Marie, sağlık personelinin gelmiş olacağını ümit ederek çevresine baktı ama çevrede polis memurları ile olay yeri inceleme ekipleri dışında kimseyi göremedi. Bu durum sinirlenmesine sebep oldu. Jenny, Marie'nin de desteğiyle yürümeye başladı ve birlikte odadan dışarı çıktılar. Odadan çıkmalarının ardından artan polis memuru sayısını gören genç kız: "Burada neler oldu? Neden bu kadar çok polis memuru var?" diye sordu. Marie, onun bu sorusu karşısında şaşırmadan yapamadı. Genç kız gerçekten neler olduğunu bilmiyor muydu yoksa biliyor ve kendisine bildiğini belli etmemek için rol mü kesiyordu? Marie, Jenny'nin sorusunu duymamışçasına yürümeye devam etti. Dudaklarından neler olduğunu anlatan sözcükler yerine: "Önce bir muayene ol sağlık personelleri tarafından, sonrasında da seninle uzun bir konuşma yapacağız," cümlesi döküldü. Jenny, hiçbir şey söylemedi. Adım atmakta hâlâ zorlanıyordu ve nefes alışverişi hâlâ sıkıntılıydı. Muayene olmanın iyi bir seçenek olduğunu düşünüyordu. Okulun bahçesine çıkan kapının önüne geldiklerinde Jenny, bahçedeki kanla kaplı bedenin yarısını gördü. Artan mide bulantısını bastırmaya çalışırken öğürdü. Gördüğü şey hiç hoşuna gitmemişti. Gözlerini kapatıp mide bulantısını bastırmaya çalışırken kendini düşünmeye zorluyordu. Acaba bunu karşısına çıkan kurt adam mı yapmıştı yoksa katil başkası mıydı?
***
Okuldaki ceset haberi kısa sürede kasabaya yayılmıştı. Bay ve Bayan Hale, kızlarının okulda olduğunu henüz bilmiyorlardı ve bunu duyar duymaz hemen harekete geçmişlerdi. Kasabaya gelmelerinin üzerinden daha birkaç saat anca geçmişti ve bu kadar kısa sürede böylesine korkunç bir cinayetin işlenmesi her ikisinin de tüylerini diken diken etmişti. Üstelik kızları cinayetin işlendiği okulda bulunmuştu. Her ikisi de araca bindikten sonra Bay Hale aracı çalıştırdı ve okula doğru sürdü. Aracın yola çıkmasının ardından Bayan Hale, endişeli gözlerle çevresine bakındı. Görmüş olduğu yüz ifadeleri beklediği gibiydi. Herkes kendileri gibi endişeliydi. Hatta endişeden de daha fazlası vardı. Bazıları onları gördüğü an endişeli hallerinden bir anda uzaklaşarak öfke dolu bir ifadeye evriliyordu. Kasabanın büyük çoğunluğu bu olaydan Hale ailesini sorumlu tutmaktaydı. Onlar geldikten sonra ilk defa bu kadar korkunç bir cinayet işlenmişti. Cinayeti işleyen kişi eğer ki kızları Jenny ise onu öldürmekten başka seçenekleri yoktu. Daha önce işlenen cinayetlerden sonra cinayet işlenmesini ancak bu şekilde engelleyebilmişlerdi. İşlenen cinayet sonucunda ölen Richard Leon tüm kasaba halkı tarafından sevilen bir insandı. Kasabadaki herkes onun çok sakin bir insan olduğunu, cinayete kurban gitmesinin koca bir talihsizlik olduğunu söyleyip duruyorlardı. Tabii sonrasında bu sözlerine Hale ailesini de sokuyor ve birbirlerini gaza getiriyorlardı. "Ben biliyorum katilin kim olduğunu. Kesin onların kızı bu cinayeti işledi," demişti toplanan kalabalıkta yer alan koca göbekli, orta boylu bir adam. Bu adam kasabanın okulunda beden eğitimi öğretmenliği yapıyordu. Herkes ona kibirli Barnie derdi. Böyle denmesinin sebebi herkese tepeden bakan bir karaktere sahip olması ve bunu davranışları ile belli etmesiydi. "Hale ailesi uğursuz. Onları öldürmeliyiz!" diyen bir başka adamın sesi duyuldu. Bu adam da diğer adama göre daha zayıf ve uzundu. Elindeki sigarasını dudaklarının arasına götürüp tüttürürken çok öfkeli ama bir o kadar da endişeli olduğu belli oluyordu. Kıvır kıvır saçlarını uzatıp arkasından bağlamıştı, sağ kulağının üstünde yer alan sigarasını diğer sigarası biter bitmez hemen içmeye koyuldu. Kasabanın en yaşlısı olan Timgli'nin en büyük torunuydu. "Tekrardan cinayet işlenmesine izin veremeyiz," diyen bir kadın sesi araya girdiğinde onu: "Tabii ki izin veremeyiz. Onlar geldikten sonra bir cinayet işlendiyse kesin bir bağları vardır." diyen bir ses takip etti. Bu ses Jenny'nin karşı komşusu olan Lukas'a aitti. Bütün bakışlar ona döndüğünde konuşmasını sürdürdü. "Ben o kızı gördüm. Vivianne'e sizce de çok benzemiyor mu? Kesin onunla kan bağı var. Bu da demek oluyor ki..." Bu cinayetten çok uzun zaman önce yine benzeri şekilde cinayetler işlenmişti. Kasaba halkı geçen zamandan dolayı o cinayetleri çoktan unutmuştu. Cinayet haberi duyulur duyulmaz hepsinin aklında pek çok soru işareti belirmişti. Çoğunun aklında ise aynı soru vardı: Eğer bu kızın onunla bir bağı varsa cinayeti o işlemiş olabilir miydi? Bunu düşünmek dahi insanların fazlasıyla ürpermesine sebep olmaktaydı. Bay ve Bayan Hale nihayet okula vardıklarında okulun çevresinin sarı güvenlik bandı ile sarıldığını gördüler. Güvenlik bandının üzerinde büyük harflerle CRİME SCENE DO NOT CROSS yazıyordu. Sarı şerit olay yerine girilemeyeceğini belli etmekteydi. Girmeye çalışan insanlar polis memurları tarafından engelleniyorlardı. Bay Hale araçtan inmesinin ardından hızla hareket etti ve şeridin çevresinde bulunan polis memurlarından birisine: "Kızım burada. Onu görmek istiyoruz!" dedi. Eşinin hemen yanında soluğu alan Bayan Hale, bir polis memuruna bir eşine baktı. İkisi arasında geçen diyaloğa dikkat kesilmişti. Bay Hale’nin isteğini anlayan lâkin kurallar çerçevesinde hareket etmek zorunda olan polis memuru eli ile arkasındaki sarı şeridi işaret etti. "Olay yerine giremezsiniz. Lütfen bekleyin." dedi. Ses tonu çok keskindi. Bayan Hale, polis memurunun verdiği yanıt karşısında hem çok sinirlenmiş hem de şaşkına dönmüştü. "Ne demek içeri giremeyiz!" diye bağırdı kendine hâkim olamayarak. "Kızımı görmek istiyorum. Onun iyi olduğundan başka türlü emin olamam. Yoksa ona bir şey oldu da bizden mi saklıyorsunuz?" Jenny, yarısı bahçede duran cesede bakmayı bırakıp Marie'den destek alarak yürümeye devam etti. Okulun içine girmek için tırmandıkları basamaklardan aşağıya doğru inerlerken bağıran bir kadının sesini duydu. Ses çok tanıdık gelmişti. Bu sesin sahibi daha sonrasında genç kızın ismini söylemiş ve sesini daha da yükselterek konuşmayı sürdürmüştü. Marie de Jenny gibi bağıran kadının sesini duymuştu ve genç kız ile birlikte adım atmayı bırakıp çevresine bakındı. Jenny, anne ve babasını görünce belli belirsiz bir sesle: "Anne..." dedi. "Tanrı'm! Buraya gelmişler. Benim iyi olduğumu bilmeden buradan asla gitmeyeceklerdir." Marie, yüzünü Jenny’ye çevirip genç kızın kahverengi gözlerine baktı. "Annen mi?" diye sordu. Jenny: "Evet," dedikten sonra öksürdü. Tükürüğü boğazına kaçar gibi olmuştu. Jenny'nin vermiş olduğu yanıt üzerine yeniden Bay Hale ve Bayan Hale’ye bakan Marie, Jenny'nin babasının kızıl saçlı olduğunu görmüştü. Annesi ise sarı saçlıydı. Bu insanlar genç kızın gerçekten anne ve babası mıydı? İnsan biraz olsun evladına kendi genlerinden aktarmaz mıydı? Görünüşe göre Jenny ya evlatlıktı ya da aile büyüklerinden herhangi birinin genini aldığı için onlara benzemiyordu. Marie, bakışlarını genç kızın ailesinden çektikten sonra: "Onların yanına hemen gidemezsin," dedi. "Öncelikle muayene olman gerekiyor." Jenny, Şerif Yardımcısı Marie'nin bu ısrarcı ve sert tavrı karşısında sinirlendiğini hissetti. Dişlerini birbirine sıkıca bastırdı, hemen ardından kaşlarını öfkeli bir şekilde çattı. "Muayene olmama gerek yok. Ben iyiyim," dedi. "Anne ve babamın yanında olmak istiyorum. Onların yanında olmak bana daha iyi gelecek. Bundan emin olabilirsiniz." Jenny'nin kullanmış olduğu cümlenin hemen ardından olay yeri inceleme görevlilerinden biri onlara doğru yürümeye başladı. Adımları sert ve aceleciydi. Marie, henüz kendilerine doğru ilerleyen bu adamı fark etmemişti. Adam yanlarına varıp elinde tutmuş olduğu delil torbasını uzattığında gözleri torbada takılı kaldı. Olay yeri inceleme görevlisi olan bu adamın ellerinde eldiven takılıydı. Bu eldivenler bulunan deliller üzerinde parmak izlerinin olmasını engelliyordu ve inceleme yapma zamanı gelmesinin ardından da bulunan delillerde artık kimin DNA'sı, parmak izi vs. varsa ortaya çıkıyordu. Marie, gözlerini delil torbasından çekti ve gözlerini torbayı getiren adama çevirdi. Adamın konuşmaya başlamasının ardından söylediği her bir sözcüğü dikkatli bir şekilde dinlemeye başlamıştı. Her bir sözcük cinayet soruşturması ile ilgili büyük bir önem barındırıyordu. "Kurbanın üzerinde birkaç adet saç teli bulduk. Bu saç tellerini ve diğer bulduğumuz delillerin bir kısmını incelenmesi için laboratuvara gönderiyorum." Marie, adamın cümlesini bitirmesinin ardından: "Acele et," dedi. "Delil bekletilmez. Bakalım incelemeler sonucunda katilin kim olduğuna ulaşabilecek miyiz?" Onlar konuşmaya devam ederken çevreyi pek çok insan sarmıştı. Olay ile ilgili bilgi edinmeye çalışıyor ve yapılan incelemelerden bazılarını kaydetmeye çalışıyorlardı. Her ne kadar polis memurları buna engel olmaya çalışsalar da çok da başarılı oldukları söylenemezdi. Adam kalabalığın daha da arttığının farkındaydı ve devam etmesi gereken bir işi olduğundan bu duruma çok aldırış etmemeye çalıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu ve böyle giderse cinayet haberi herkes tarafından duyulacaktı. Teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir çağda duyulmaması da zaten anormal olurdu. Genç adam elindeki delil torbası ile birlikte tam geriye dönmek için adım atmıştı ki bakışları Jenny'nin üzerindeki kan kaplı kıyafete takıldı. "Bu nasıl oldu?" diye sormadan yapamadı. Marie, olay yeri inceleme görevlisinin sorusu üzerine "İstersen sorgulama işlemini bize bırak Louis," dedi. İşine bir başkasının burnunu sokmasından nefret ediyordu. Louis, Marie'nin ateş saçan bakışları eşliğinde arkasını döndü ve delil torbasını sıkıca tutarak yürümeye başladı. Attığı ilk adımı da dâhil olmak üzere bütün adımlarının hepsinde öfkesi belli oluyordu. Genç kadının kendisine bu şekilde davranmasından nefret ediyor ama bir türlü sesini çıkaramıyordu. Louis adındaki bu genç adam Marie'nin erkek arkadaşıydı. Marie, görev zamanlarında aşkı işe karıştırmayı sevmediği için genç adama her zaman sert ve öfkeli davranırdı. Onu kırdığının farkında olsa da asla davranışlarında geri adım atmıyordu ve atmayacaktı da. |
0% |