Yeni Üyelik
24.
Bölüm

20. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.10.2024, 00:29 🐺
Kurguma hepiniz hoşgeldiniz
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum.

Marie, ağzını kapatıp da çığlık atmasını engelleyen eli hissettiğinde donup kalmıştı. Hareket etmesini engelleyen kişinin boşta kalan eli belini sardıktan sonra yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. Eli yavaşça göğsüne doğru kayıyordu ve öldürülecek olmanın düşüncesi korkmasına sebep olmaya başlamıştı. Ne de olsa kasabada bir katil vardı ve belki de şu anda arkasında duran kişi katilin ta kendisiydi.

Polis olabilmek için aldığı eğitimleri kullanarak kendisini arkasındaki kişiden kurtarmak için çabaladığı vakit burnuna garip ama oldukça tanıdık bir koku gelmişti. Kokuyu daha da derin çekmeye başladığında neden bu kadar tanıdık geldiğini anlamıştı. Koku erkek arkadaşının parfümüne aitti.

Paniklediği için koku alma duyuları geç hareket etmiş ve kendisini korkutmaya çalışan kişinin erkek arkadaşı olduğunu ancak anlamıştı.

Louis olduğunu düşündüğü kişinin dikkatini dağıtıp yüzünü görebilmek adına silahı tutmayan elini arkasına doğru hareket ettirmiş ve bacağına dokunmuştu. Parmaklarını yavaşça bacaklarında hareket ettirirken ağzını kapatan el yavaşça gevşemeye başlamıştı.

“Nasıl anladın?”

Marie, erkek arkadaşı Louis’in sesini duyduğunda düşüncesinde yanılmadığı için rahatlamıştı.

“Parfümünün kokusunu seviyorum,” dedikten sonra erkek arkadaşına doğru döndü. Sol elini yumruk yapmıştı ve tatlı ama aldatıcı bir gülüşle ona baktıktan sonra yumruğu göğsüne patlattı.

Sanki yumruk canını acıtmış gibi elini göğsüne doğru götürdükten sonra: “Senin elinden yumruk yemek o kadar güzel oluyor ki,” dedi ve bir kahkaha patlattı Louis.

“Seni adi! Neredeyse kalpten gidecektim. Kasabada bir katil var ve sen beni sanki oymuşçasına davranıp korkutuyorsun! Buna ne hakkın var?”

Öfkesine ve korkusuna yenik düşüp ellerini peş peşe erkek arkadaşının omzuna vurmaya başladığında hıncını almaya çalışır gibiydi.

Louis, yumruk atan ellerini bileğinden yakalayıp onu kendisine doğru çektikten sonra dudakları birbirine yapışmıştı. Kız arkadaşını öpmeye başlamasının ardından tuttuğu elleri serbest bırakıp kalçasından sıkıca tutarak bedenini kendi bedenine çekmişti. Kalçasında baş parmağıyla minik daireler çizmeye başladığında öpüşmeleri daha da derinleşmeye başlamıştı.

Kız arkadaşı alt dudağını sert bir şekilde emmeye devam ederken onu yavaşça itip yatağına doğru götürmeye başlamıştı.

Louis, bacaklarının yatakla temas etmesinin ardından Marie’nin de kendisi gibi onu istediğini anlamış ve bu durumdan oldukça memnun kalmıştı.

Kız arkadaşını da yatağa çekip birlikte öpüşmeyi sürdürdüklerinde Louis, dudaklarını Marie’den çekip boynunu öpmeye başlamıştı. Öpücükleri oldukça yumuşak ama bir o kadar da şehvetliydi. Marie’nin çıplak olması ona dokunmasını daha da kolaylaştırıyordu.

 

***

 

Jenny’nin kendini kasaba halkından kaçıp korumaya aldığı yer elbette ki Görünmez’di. Annesi sayesinde varlığını öğrendiği bu yere kimsenin onu öldürmek için geleceğini düşünmüyordu. Kasaba halkının buradan deli gibi korktuğunu, bazılarının bu yer yüzünden akıl sağlığını yitirip de delirdiğini öğrendiği zamandan beri kasaba içerisinde yer alan en iyi sığınak gibi görünmüştü gözüne.

Annesini orada bırakmak vicdanını sızlatıp akıl ve kalp sağlığının tepki göstermesine sebep olsa da şu anda yapabileceği başka bir şey yok gibi görünüyordu. Bunu düşündükçe kendisini rahatlatmaya çalışıyor ama bir parça da olsa hâlâ vicdan azabı çekiyordu.

İnsanların uyanmasına sebep olup da oradan kaçmakla doğru yapıp yapmadığını bilmiyordu. Üstelik bu insanların annesinin orada olduğunu fark etmeleriyle ona zarar verip vermeyeceğinden emin değildi. Kaçmadan önce kendisini uyarıp korumaya çalışan genç adamın da kim olduğunu, bunu neden yaptığını bilmiyordu. İşin aslına bakılırsa Jenny şu anda pek çok şeyi bilmiyordu ve bu hiç de iyi değildi.

Alex, Jenny’nin kasabaya gelişinden beri işlerin tatsızlaştığını fark ettiğinden ve ona zarar gelmesini istemediğinden, bir de arkadaşı Arnold tarafından acımasız bir şekilde katledildiğinden dolayı tek çareyi onu korumak gibi görmüştü. Ama işler tahmin ettiği gibi gitmemişti.

Onun nereye gittiğini az çok tahmin edebiliyordu. Üstelik ondan aldığı titreşimler ve koku düşüncesini bir parça da olsa doğrulamaktaydı.

Kimliğini gizlemek için normal bir insan gibi davranmaya karar verdikten sonra alarmı çalan araçlardan birinin arkasından çıkıvermişti. Kalabalık gittikçe artarken insanların arasına karışıp neden araçların susmayıp da alarmlarının devamlı çalıştığını anlamaya çalışır gibi davranmıştı.

İnsanlar kendi aralarında konuşmaya devam edip yavaş yavaş araçlarının alarmını susturmaya başladığında kalabalığın arasında dolaşmaya devam edip adımlarını Görünmez’e doğru yöneltmeye başlamıştı. Kimse onun varlığını fark etmemiş gibiydi.

Kalabalıktan daha da uzaklaşarak hızlandıktan sonra koşmaya başladı. Jenny’nin yanına gitmeli ve ona yardım etmeliydi.

 

***

 

Bayan Hale, kendisini açılan geçitte süzülürken bulunca tahmininde yanılmadığını daha iyi anlamıştı. Böyle bir geçit yapıldıysa eğer gizlemek istedikleri ya bir şey vardı ya da işkencelerini burada gerçekleştiriyorlardı.

En sonunda ayakları zemine değdiğinde bedenini dikleştirip karanlığa göz atmaya başlamıştı. Yarı dönüşüm gerçekleştirip çevresini incelemeye başladığında bulunduğu yerin dört duvardan ibaret olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti. Odada ne kapı ne de bir pencere vardı.

Odanın ortasında yer alan büyükçe masa ve masanın üstünde yer alan beden, bu bedenin sahibinden almış olduğu koku beyninde eşi olduğuna dair sinyaller oluşturmaya başlamıştı. Tahmininde yanılmadığını görmek rahatlamasına sebep olmuştu. Eşine doğru hızla hareket ettiğinde odayı kurtboğan kokusu doldurmaya başlamış ve acıyla çığlık atmasına sebep oluvermişti.

 

***

 

Alex, Jenny’nin yanına varmasının ardından genç kızın tedirginliğini kendi gözleriyle görmesi üzerine büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Karanlığın içerisinde olmasına rağmen kendisini görebildiğini biliyordu ve bu yüzden olabildiğince kontrollü hareket etmeye çalışıyordu.

Jenny, genç adamı yeniden gördüğünde peşini neden bırakmadığını anlamaya çalışmıştı. Bu hiç de mantıklı görünmüyordu. Havanın aydınlanmasına az bir zaman kaldığı için duyduğu birkaç kuş sesi merakını ortadan kaldırmış ve gündüz vakti dışarıda olmanın güvenli olmadığını zihnine fısıldamıştı. İnsanlar gündüzleri onu daha rahat görebilir ve dikkat çekici en ufak bir şey yaparsa tekrardan saldırıya uğramasına sebep olabilirlerdi.

Alex de gün ağaracağını anlamış olmalı ki:

“Tehlike altında olduğunun farkındasın değil mi?” diye sordu. “Gündüzleri senin için hiç güvenli değil.”

Bu cümlenin etkisi Jenny üzerinde oldukça belirgindi. Genç kızın kaşları çatılmış ve dudakları rahatsızlıkla büzülmüştü. Yere doğru çömelip oturduktan sonra başını iki elinin arasına almış, sisli gözlerini göstermemek için olağanüstü bir şekilde çabalar olmuştu. Daha öncesinde de pek çok kez kendisine söylediği gibi güçsüz olduğunu insanlardan ve çevresindeki her doğaüstü varlıktan saklamalıydı.

Bütün olanlar karnında çok acı çekmesine sebep olan bir ağrı oluşturuyordu. Eski hayatını, sürekli taşınmasına rağmen bir parça da olsa mutlu olduğu günleri özlüyordu. Gerçek kimliğini öğrenmediği, kendisini insan sandığı anları... Babası ve annesi şu anda güvende miydi bilmiyordu. Onların kendisini korumak için hayatlarını tehlikeye atacaklarını düşündükçe…

“Biliyorum, biliyorum. Gündüz kadar artık gece de senin için tehlikeli olmaya başladı. Bu arada ben Alex. Uzun zamandır bu kasabada yaşıyorum ve ben de senin gibiyim. Bir kurt adamım,” diyerek kendini tanıttı. “Bu kasabada gerçekleşen her felakete şahit oldum. Büyükannenin ve diğer kurt adamlar ile kurt kadınların nasıl insanlara saldırıp onları vahşice öldürdüğüne... Senin onlar gibi olmadığını…”

Jenny, Alex’in büyükannesinden bahsetmesi üzerine ellerini yüzünün iki yanından çekip dizlerinin üzerinde doğrulmuştu. Büyükannesinden mi söz etmişti az önce? Onun insanlara saldırıp onları öldürdüğünü mü söylemişti? Yok. Bu olamazdı. Bu imkânsızdı. Büyükannesi kimseyi öldürmezdi. O iyi biriydi. İnsanları çok severdi. Onlara büyük saygı duyardı. Bırakın bir insan öldürmeyi, en çok korktuğu hayvana –köpeklerden aşırı derecede korkar ve ne zaman bir köpek görse baygınlık geçirirdi- bile zarar vermemişti. O vicdanlıydı. İşte bütün bunlardan dolayı Alex yalan söylüyor olmalıydı.

“Büyükannemin sakın adını ağzına alma. O kötü biri değil. Asla kötü olmadı!” diye bağırırken büyük bir acı tüm benliğini sarmıştı. Böyle bir iftirayı ona nasıl atardı?

Alex, gözünün önüne düşen bir tutam sarı saçı kenara attıktan sonra ifadesiz bir sesle:

“Gerçekten buna emin misin? Düşünsene ailen sana yalan söylemiş. Senden gerçek kimliğini saklamış. Onlar bunu yaparken büyükannenin rol yapıyor olması çok da imkânsız gibi görünmüyor. Ne dersin?” diye sordu.

“Hayır! Hayır!” diyerek Alex’in söylediklerini inkâr edebilmek için büyük bir çabaya girdi. Alex, hafifçe burnunu çekip de Jenny’ye bakmayı sürdürdüğünde onun nasıl da kandırılmış olduğunu gözleriyle görüyordu. Bu çok dokunaklıydı. Vivianne onu kandırmakta oldukça başarılı olmuştu belli ki.

“Neye inanmak istersen ona inanmakta özgürsün. Ben seni inanmak istemediğin bir şeye inandıramam.”

“Evet!” dedi Jenny. Yüzündeki ifadeyi yok etmeye çalışırken şiddetli konuşmuştu. “Beni inanmak istemediğim, gerçek olmadığını bildiğim bir şey konusunda inandıramazsın!”

Jenny, ayağa kalktıktan sonra Alex’i görmezden gelip aydınlanmış olan havaya yöneltti bakışlarını. Madem büyükannesini bu kadar iyi tanıyordu, burada bir evi olup olmadığını da biliyor olmalıydı.

Bakışlarını gökyüzünden çekip Alex’e yönelttikten sonra alaycı bir sesle konuşup ona doğru bir adım attı. “Biliyor olmalısın o zaman. Büyükannem madem burada yaşıyor, beni onun evine götürebilirsin.”

Alex de Jenny gibi birkaç adım attı ve ikisinin bedeni arasında sadece bir adımlık mesafe kalmıştı. Genç kıza tepeden bir bakış atarken gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu. Sağ elini uzatıp Jenny’yi omzundan tuttuktan sonra ona acıyan gözlerle bakmadan yapamadı. “Üzgünüm ama bunu yapamam,” dedi başını iki yana sallayarak. Ardından geldiği gibi karanlıktan çıkıp sağ tarafa yöneldi ve gözden kayboldu.

Jenny:

“Hey! Bekle. Ne demek yapamam?” diye bağırsa da bunun yararı olmadı. Karanlıktan çıkmasının ardından Alex’in gittiği yöne doğru döndü ve onu görebilmeyi umdu. Lâkin genç adam çoktan gitmişti.

Üzüntüsünü sindirebilmek adına dalgın dalgın sokağa bakarken buranın neden bu kadar sessiz olduğunu düşünmek aklına bile gelmemişti. Gerçekten de koskoca sokakta hayvanların sesleri haricinde bir ölüm sessizliği vardı. Ne bir insan ne de yaşayan başka bir canlı göremiyordu. Derken garip bir şey oldu. Birkaç adım uzağına, gökyüzünden bir şey düştü. Bu şey sayesinde dalgınlığı ortadan kalkmış ve merakına yenik düşmüştü.

Gökyüzünden düşen şeye doğru ilerlediğinde bunun bir parşömen olduğunu anlaması zor olmamıştı. Parşömene doğru eğilip sağ elini uzatmış, eline almasının ardından da bağını çözmüştü. Parşömeni açıp da üzerinde ne olduğuna baktığında bir harita olduğunu anlaması zor olmamıştı. İyi de bu harita nereden çıkmıştı? Dahası bu haritayı buraya kim bırakmıştı? Belki de Jenny’ye yardımcı olmak isteyen biriydi.

Loading...
0%