@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:31 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Arnold, elindeki DNA sonucuna inanamayan gözlerle bakmayı sürdürüp en sonunda kâğıdı öfkeyle buruşturduğunda herkes ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Endişeli bir şekilde Arnold’a bakmayı sürdürdüklerinde: “Vivianne yaşıyormuş! Bütün cesetlerdeki DNA ona mı ait bilmiyorum ama eğer öyleyse katil bulunmuş oluyor.” dediğini duydular. Kimse bunu beklemiyordu. Hemen hemen hepsi Vivianne’in öldüğünü, bir daha çevreye korku salamayacağını düşünüyorlardı lâkin düşündükleri gerçekleşmemişti. Vivianne’in öldüğünü düşünen Arnold’un sözleriyle yaşadığını öğrenen Louis, dişlerini iyice sıkmış ve tepki vermemeye çalışmıştı. Ondan ölesiye nefret ediyordu. Onu öldürmek istediği kişiler ve yaratıkların olduğu bir liste olsa kesinlikle ilk sıraya koyardı. Hiçbir zaman böylesine bir nefret ve öldürme arzusunu hissetmemişti. Dilini ısırıp tiz, sahte bir kahkaha attığında kahkahası odanın içinde yankılanıvermişti. “Demek yaşıyormuş ha? Bunca zaman hepimizi ayakta uyuttu desenize.” Kahkaha atmayı sürdürdüğünde Arnold, bu durumdan rahatsız olduğunu hissetmişti. Aslına bakılırsa herkes rahatsız olmuştu. Bunda gülünecek bir şey bulamıyordu. Arnold, öfkeli bir şekilde Louis’in kolundan tutup kolunu sıkıca sıktıktan sonra: “Saçmalama istersen. O bizi ayakta uyutmadı. Neler olduğunu bilmiyoruz. Belki de bir başkası onun DNA’sını kullanıp bizi kandırmaya çalışıyor.” diyerek bir uyarıda bulundu. Bakışları çenesini kapaması konusunda tehlikeli uyarılar saçıyordu. Louis, kolunu Arnold’dan kurtardıktan sonra: “Neyse ne,” dedi. “Her türlü Vivianne yaşıyormuş gibi görünüyor.” Arnold, arkasını dönüp odadan çıkmak üzere yürümeye başladı ve kapı ardına kadar açıldıktan sonra merdivenleri son hız tırmandı. Kendisini dışarı atıp aracına bindikten sonra ormandan dışarıya, kasabaya doğru sürmeye başladı. Vivianne’ın evine gidiyordu. Eğer ki yaşıyorsa evine büyük bir bağ beslediği için oraya gideceğinden yüzde yüz emindi.
***
Jenny, elindeki haritayı dikkatli incelediğinde bir adresin işaretlenmiş olduğunu görmüştü. Adresin sonunda belirtilen yerde Vivianne Risotty yazmaktaydı. İşaretli olan yere gidebilmesi için öncelikle Swedes Sokak’a gitmeli, sokağın sonunda yer alan Conlxow Caddesi’ni geçtikten sonra birkaç sokağa daha girmesi gerekiyordu. Conlxow Caddesi’ni geçtikten sonra gireceği sokaklar gitmesi gereken yere, Matlock’a çıkıyordu. Matlock, kasaba içerisinde yer alan küçük bir bahçe alanıydı. Bu bahçe alanının ilerisindeyse Vivianne’in evi yer alıyordu. İşaretli olan adrese gitmek için harekete geçmesinin ardından çok kısa sürede varmıştı. Kaybedecek zamanının olmadığını biliyordu. Matlock’a vardığında küçük bahçe alanı gözlerini büyülemişti. Renk renk ve çeşit çeşit çiçekler vardı. Hepsinin farklı ülkelerden geldiği belliydi. En çok hoşuna gidense laleler olmuştu. Ellerini uzatıp lalelerden birini koklamak istediğinde aklına yapması gereken şey gelmiş ve kendisini laleden uzaklaştırmıştı. Bakışlarını sol tarafına çevirip de bahçenin az ilerisindeki alana baktığında yıkık dökük bir binadan başka bir şey görmemişti. Acaba yanlış yere mi geldim diye düşünüp yeniden haritaya baktığında az ileride görmüş olduğu yığının gerçekten de büyükannesinin evi olduğunu anlamak canını yakmıştı. Kimseyi umursamadan, hatta kimliğinin ortaya çıkabileceğine bile aldırış etmeden bilinçsizce hareket edeceği sırada bir çift el buna engel olmuştu. Jenny, kendisini tutan ellerin sahibine baktığında onu daha önce hiç görmediğini fark etmişti. Bu adam kendisinden epeyce büyüktü, hatta anne ve babasından bile büyük olduğu söylenebilirdi. “Sakın ola ki kimliğini ortaya çıkaracak bir hareket yapayım deme! Bunu yaparsan sadece kendini riske atmış olmaz, hepimizi ateşe atmış olursun!” Bu ellerin sahibi elbette ki Arnold’dan başkası değildi. Klanın ileri gelenlerinden olan Arnold, arabasından indiği vakit Jenny’nin ne düşündüğünü fark etmiş ve tam zamanında duruma müdahale etmişti. Eğer ki Jenny’yi engellemeseydi her şey çok kötü olabilirdi. Jenny, Arnold’u, klanları ve klanların ileri gelenleri de dâhil hiç kimseyi tanımıyordu. Bu tamamen gizlilik içinde büyütülen, hiçbir şeyden haberi olmayıp da gerçekte kim olduğunu yeni öğrenen biri için çok normaldi. Jenny, kim olduğunu çocukken öğrenseydi her şey daha farklı olabilirdi. Belki de büyükannesine çeker ve iyi biri olmak yerine kötülüğe giden yolu arşınlamayı tercih ederdi. Nitekim bu olmamıştı ve kaderinde ne yazıyorsa o birebir gerçekleşiyordu. Jenny, olması gereken yerde ve olması gereken zamanda dönüşmüştü. Jenny, sürekli birilerinin kendisini engellemesinden rahatsız olmuştu. Hareketleri kısıtlanıyordu ve bu özgürlüğünün kısıtlanması demekti ona göre. Biraz öfkeli biraz da korkmuş bakışlarıyla debelendi ve kendisini tutan kişiden kurtuldu. Hızlı bir şekilde ona dönüp yüzünü gördüğünde ses tonuna nazaran oldukça yaşlı birisini görmek pekâlâ da şaşırmasını sağlamıştı. “Siz de kimsiniz?” “Ben Arnold Cox. Iustitia Klanı’nın ileri gelenlerindenim.” Jenny, duyduklarıyla daha da şaşırmıştı. “Nesiniz nesiniz?” diye sorarken yerinde huzursuzca kıpırdandığı Arnold’un gözünden kaçmamıştı. “Iustitia Klanı’nın ileri gelenlerindenim. Kimliğin hakkında bilgin olsa da geri kalan hiçbir şey hakkında bir fikrin yok değil mi? Ne acı. Ailenin bunca zamana kadar sana her şeyi anlatması gerekiyordu,” dedi sertçe. Konuşması Jenny’nin sözünü kesmesiyle yarım kaldı. “Ama anlatmadılar. Beni korumak için böyle bir şey yaptıklarını söyledi annem. Eğer ki anlatsalardı zarar görebilirmişim.” Arnold, sözünün kesilmesinin hoşnutsuzluğu ile Jenny’ye delici bir bakış attı. Belli ki ona öğretmesi ve öğretmeleri gereken epey şey vardı. “Zarar görmek mi? Eğer ki bilmen gereken her şeyi bilseydin Bayan Jenny, kasabada olan hiçbir olayda seni suçlayamazlardı. Nasıl davranman ve ne söylemen gerektiğini bilip kendini savunabilirdin.” “Ailemle her ne kadar iyi anlaşamasam da onlar benim ebeveynim ve beni sizden, hatta herkesten daha iyi düşünüyorlardır.” Sustu ve bu adamla neden tartışmaya devam ettiğine anlam vermeye çalıştı. Kimdi ki o? Neden ona bir açıklama yapmak zorunda hissetmişti kendini? Onun Arnold Cox olması veyahut Iustitia Klanı’nın ileri gelenlerinden olması bir anlam ifade etmiyordu. Şimdi yapması gereken bir şey vardı. Zaten yeterince vakit kaybetmişti, daha fazla kaybedemezdi. Döndü ve bir kelime daha etmeden eve doğru yürümeye başladı. Aslında karşısında olan şeye tam olarak ev denilemezdi. Yıkılmış bir binadan geriye kalan moloz ve taş yığınlarından başka bir şey yoktu çevresinde. “Lanet olsun!” dedi Jenny ıstırap ve acı içinde. Bütün evler sağlam dururken büyükannesinin evi nasıl bu hale gelmişti? Korkunçtu, üzücüydü, sarsıcıydı… Buraya geldiğinde görmek istediği manzara bu değildi ki. Dizlerinin üzerine büyük bir üzüntüyle çöktüğünde evden geriye kalan her şeye bakmayı sürdürdü. Üzüntüsünden dolayı nemlenen gözlerinden birkaç damla gözyaşı süzülmeye başladığında onu rahatlatabilecek kimse yoktu çevresinde. Üstü başı toz içinde kalmıştı ve gözleri bir süre daha ağlamaya devam ederse iyice şişip bir ceviz kabuğunu andıracaktı. Bu isteyeceği son şey olurdu belki kendinde olsaydı. Büyükannesinin başına bir şey geldiğini düşünmek bütün ruh durumlarının önüne geçiyordu. Onu üzüntüye sürükleyip mantıklı bir şekilde düşünmesini engelliyordu. İkisi sokakta durmaya devam ederken arkalarından bir araç geçti ve aracın sahibi elinde tutmakta olduğu irili yuvarlak bir şeyi onlara doğru fırlattı. Arnold, aracın sesini daha öncesinde duymuş ama dikkat çekmek istemediğinden herhangi bir şey yapmamıştı. Sonuçta şu anda insan gibi davranıyordu ve bu durumu değiştirecek bir şey yapamazdı. Arnold, Jenny’ye bakmayı sürdürdüğü sırada aracı kullanan kişinin fırlattığı cismi görmüş ama vaktinde müdahale edip fırlatmasını engelleyememişti. Cisim havaya fırlayıp da yavaşça yere doğru düşerken çevresine garip bir ışık yayıyordu. Işık Arnold’un tüylerini diken diken etmiş, hemen ardından da vücudunun dayanılmaz bir acıyla kıvranmasına sebep olmuştu. Acıyla öksürdü, hem de pek çok kez. Ellerini göğsüne vurmuş ama çektiği acıyı ortadan kaldıramamıştı. Göğsü daha da sıkışıp nefes alış verişi zorlandığında yardım isteyen bakışlarla Jenny’ye baktı, onu yarım yamalak görüyordu. Durumun farkında olmadan hâlâ ağlamayı sürdüren Jenny, Arnold’un yere vurmasıyla oluşan sarsıntı yüzünden ondan yana dönmüştü. Sarsıntı bir insanın hissedebileceğinden daha düşük bir şiddete sahipti ama Jenny doğaüstü bir varlık olduğundan hemen hissetmişti. Hızla ayaklarının üstüne kalkıp da Arnold’a döndüğünde onun acı çeken bedeni ve yerdeki cisimle yüzleşmişti. Arnold’un belli belirsiz açılan dudaklarından çıkan sözcükleri duyduğunda yumruklarını sıkmış ve onu sırtlayıp bu zamana kadar olduğundan daha hızlı koşuvermişti. |
0% |