@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:37 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Marie, gözlerini açtığında çevresinde çok fazla kadın vardı ve hepsi onun uyanmasını bekliyormuş gibi görünüyordu. İçlerinden bir tanesi kalabalığı yarıp öne çıktığında elini ensesine götürdü ve doğrulmaya çalıştı. Ensesindeki acı hâlâ canını yakıyordu. “Nihayet kendine gelebildin.” Marie, bir konuşan kadına bir de çevresine baktı. Çevresinde bir sürü ağaç vardı. Ağaçların aralarında bulunan hasırdan yapılma evlerde yaşıyor olmalıydılar. Giyinişleri de oldukça farklıydı. Kasabada daha öncesinde onlar gibi giyinen birilerine rastlamamıştı. Bu kadınların hepsi siyah renkte omuzlarının bir kısmını açıkta bırakan elbiseler giymişlerdi. Başlarında çoğununki beyaz renkte, bazılarındaysa mavi ve kırmızı renkte saç bantları vardı. Saçlarını bu şekilde topluyorlardı. Marie ile konuşan kadının saç bandı diğerlerinin aksine sarı, kırmızı ve mavi renkten oluşmaktaydı. Hem öne çıkıp konuşması hem de saç bantlarındaki tüm renkleri kendinde topluyor olması onun lider olduğunu belli etmekteydi. Yüzlerine kanı andıran boyalar sürmüşlerdi. Bu boyaları genelde kendilerini tehlikede hissettiği anda sürerlerdi. Marie, onları daha da incelerken aralarında hiç erkek görmediğini fark etmişti. Amazon yerlilerini anımsatan bu kadınlar belli ki sadece kadınların olduğu bir kabileyi oluşturuyorlardı. Peki, neden insanlıktan uzakta yaşıyorlardı? O kadar çok soru vardı ki onlara soracağı, merakı gözlerinden belli olmaktaydı. “Benim burada ne işim var? Beni neden kaçırdınız?” Kadın elini uzatıp Marie’nin kalkmasına yardım etmek istedi ama Marie kendini ondan uzak tutabilmek için yerde geriye doğru sürünmeye başladı. Kadın, uzattığı eli geri çektikten sonra Marie’nin anlamadığı dilde çevresindekilere bir şeyler söyledi. Marie, kadının konuştuğu kişilere baktığında onların çevreye dağıldığını gördü. Ellerinde bulunan silahlarla çevrelerini dikkatli bir şekilde gözlemeye başlamışlardı. Kadın, Marie’nin karşısında yere oturduktan sonra: “Parçalanmış cesetlerde bulunan DNA sonucundan haberimiz var. Bu DNA sahibinin de kim olduğunu biliyoruz. Onu durdurabilmek için senin yardımına ihtiyacımız var.” diyerek direkt konuya girdi. Marie, kadının söyledikleriyle büyük bir şaşkınlığa uğramıştı. “Yoksa onları siz mi öldürdünüz?” diye sorarken daha da korkarak kendisini geriye çekmişti. Kadın başını iki yana salladıktan sonra: “Hayır. Cinayetleri işleyen Vivianne Risotty. Jenny Hale’in büyükannesi. O kadını ancak beraber olursak engelleyebiliriz. Senin ve ekibinin yardımı olmadan başaramayız,” diyerek bir açıklama yaptı. “O çok ama çok kötü birisi. Daha öncelerinde kabilemizde bizimle birlikte kalmıştı ve bize ihanet etti. İçimizden birçoğunu öldürdü. Bebek, çocuk, genç ya da yaşlı ayrımı yapmadı.” Marie’nin aklına o anda Jenny Hale’in evinde görmüş olduğu resmin görüntüsü gelmişti. Ardından Bayan Hale’in söyledikleri zihninde yankılanmıştı. Demek tahmini tamamen doğruydu. Aile hakkındaki şüpheleri boşa çıkmamıştı. Onlar da Vivianne Risotty gibi kurt adam ve kurt kadındı. “Onun hâlâ yaşadığını mı düşünüyorsunuz?” diyerek feryat ettiğinde Marie, kadın onu: “Evet. Bundan hiç şüphemiz yok. Kendini insanlıktan, hatta dünyadan tamamen soyutladı ama bir şeyler onu yeniden harekete geçirip ortaya çıkmasını sağladı,” diyerek onayladı. “O herkesi kandırdı.” Marie, tam olarak onlara nasıl bir yardımda bulunabileceğini bilmediğini için: “Benden ne istediğinizi anlayamadım?” diye sordu. Kadın, yeniden çevresindeki kabile üyelerine baktıktan sonra bir tehlike olmadığından emin olup Marie’ye döndü. “Sana gerçekleri anlatacağım. Şimdi beni dikkatle dinlemeni istiyorum.”
***
Lee’nin sorusu üzerine Barclay “Gitmemi mi isterdin?” diye sormuştu. “Hale ailesini korumak istediğini biliyorum ve onları koruyabilmen için sana yardımcı olmak isterim açıkçası. Ama bunu yapabilmem için de bana tamamen güvenmen gerekiyor.” Lee, elindeki kıyafetleri odasındaki kirli çamaşır sepetine attıktan sonra: “Bana nasıl bir yardımın dokunabilir? Ayrıca duş almaya gideceğim şimdi. Çevremde olmayıp beni gözetlemeyeceğini umuyorum,” diyerek tek kaşını kaldırdı ve sinirli gözlerle baktı. Barclay, Lee’yi daha fazla sinirlendirmek istemediği için: “Tabii ki de seni gözetlemeyeceğim. Seninle daha sonra bu konu hakkında uzun uzun konuşuruz. Şimdi gidiyorum. Daha sonra yeniden geleceğim,” diyerek parmağını şıklatmış ve gözden kaybolmuştu. Lee, Barclay’ın odadan gitmesinin ardından dolabından temiz kıyafetler alarak duş alabilmek adına banyoya girdi. Suyun sıcaklığını ayarladıktan sonra suyun altına girmiş ve vücudundaki kanın akmasına izin vermişti. Kendini kandan tamamen arındırıp vücudunu duş jeliyle daha da derinlemesine temizledikten sonra saçını da birkaç kez şampuanla yıkayıp duş kabininden dışarı çıktı. Havluyla vücudunu kuruladıktan sonra temiz kıyafetlerini giyip saçını kurutmuş, ardından da aile fertlerinden uyuyanların kimler olduğunu anlamak üzere dikkatli adımlarla yürüyüp banyodan dışarı çıkmıştı. Gönlünden geçen herkesin hâlâ uyuyor olduğuydu. Böylece Hale ailesinin yanına yeniden gidip onların kurtulmasına yardımcı olabilecekti. *** Jenny’nin adını bilmediği adamın yaptığı şey her neyse işe yaramıştı. Arnold’un nefes alışverişi daha da rahatlamıştı ama bu tehlikenin tamamen sona erdiği anlamına gelmiyordu. “O iyi olacak mı?” “İyi olması için elimden geleni yapıyorum. O kişinin fırlattığı şeyin ne olduğunu öğrenirsek daha iyi olacak.” Jenny ile ismini bilmediği adam konuşmaya devam ederken Arnold, hafifçe kıpırdanmış, ardından da gözlerini açmıştı. Hâlâ az da olsa acı çeker gibi bir hali vardı. İkisinin de bakışları kendisine döndüğü vakit derince bir nefes alıp yutkundu, ardından: “Buraya nasıl geldim?” diye sordu. “Neredeyim ben?” Adam, Arnold’un elini sıkıca tuttuktan sonra Jenny’yi işaret etti. “Bu genç hanım uğradığın saldırıdan sonra seni buraya, kendi evine getirmiş. Şimdi bunu boş ver. Kendini nasıl hissediyorsun?” Arnold, kendine biraz daha gelmeye başladığında buraya gelmeden önce olanlar zihninde belirdi. Jenny ile Vivianne Risotty’nin evinin önündeydi. Konuşuyorlardı. Sonrasında olanlara dairse hiçbir şey hatırlamıyordu. “Tam olarak ne oldu? Jenny? Beni neden buraya getirdin? Sen beni buraya getirmeden önce Vivianne hakkında konuştuğumuzu hatırlıyorum. Daha sonrasında olanlar sanki bir engele takılmış gibi zihnimde yok.” “Bir saldırı gerçekleştirdiler,” diyerek anlatmaya başladı Jenny olanları. Hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatmaya çalışıyordu. Bazı yerlerdeyse ismini bilmediği adam araya girdi ve sözünün kesilmesine sebep oldu. O ana dair olanları gördüğü için Jenny’den daha sağlıklı bir anlatım sergiliyordu aslında. Bunun üzerine Jenny, anlatmayı kesip sözü ona bıraktı. Arnold, neler olduğunu tamamen anladığı vakit: “Buna hiç şaşırmadım,” dedi ve öfkeyle yumruğunu sıkıp alt dudağını dişledi. Yattığı yerde hafifçe doğrulmaya çalıştığında Jenny ‘den önce gizemli yabancı davranıp ona yardımcı oldu. Arnold, sırtını kanepenin kenarına dayadığı vakit: “Yine o iyileştirici şeylerinden yapman beni hiç şaşırtmadı. Senin gibi bir şifacıya sahip olduğumuz için çok şanslıyız,” dedi ve zorlukla kıkırdadı. Hâlâ tüm kemiklerinin kırılmışçasına ağrıdığını hissediyordu. Sanırım iyileşme süreci maruz kaldığı şeyden dolayı biraz zaman alacaktı. Jenny, ifadesiz bir suratla ikisini seyretmeyi sürdürdü. Aralarındaki konuşmaya bakılırsa birbirlerini uzun zamandır tanıyor olmalıydılar. İsmini bilmediği gizemli yabancının adını bu konuşma sırasında öğrenmişti. Efrain’di adı. Tam bir Amerikalı adı, diye düşündü ve sessizliğini: “İzninizle,” diyerek böldü. Ayağa kalktı. İlk kez büyünün etkisinde kaldığı pencereye doğru yürümeye başladı. Bu kasaba sıradan görünüşünün altında binlerce gizemi barındırıyordu ve daha nelerle karşılaşacağını çok merak etmekteydi. |
0% |