@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:40 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Lee, Bayan Hale ile Bay Hale’in evden ayrılmasının ardından hızla geçitten çıkmış ve kimseyi görmemeyi umarak odasına girmişti. Onları kurtarmış olmanın verdiği rahatlıkla yatağının üzerine oturduktan sonra Barclay’a bakıp “Başardım,” dedi. “Bayan Hale’e söylediğimi yaptım. Ona olan borcumu ödedim.” Barclay, Lee’nin mutluluğunun ne kadar güçlü olduğunu çok iyi hissediyordu. Lee’nin gülümsemesine karşılık verdikten sonra gülümsemesi silinerek gözleri irileşti. Bir tehlike görünüyordu görüsünde. Bu tehlike Vivianne Risotty’nin ta kendisiydi ve Bay Lee’yi öldürmek üzere buraya geliyordu. Hiçbir şeyden habersiz gülmeye devam eden Lee, Barclay’ın aniden değişen yüz ifadesini fark ettiğinde hemen ayağa kalktı. Çatık kaşlarla Barclay’a doğru birkaç adım attığı sırada onun: “Vivianne geliyor,” dediğini duydu. İlk başta Barclay’ın dediğini yanlış anladığını düşündü ama sonrasında kendisinin de gözlerinin önünde beliren görüntüyle doğru söylediğini anladı. Barclay, gördüğü görüyü onunla paylaşıyordu. Lee, Barclay’ın gösterdiği görü sona erdiğinde gördüklerini sindirmeye çalıştı lâkin bu kolay değildi. “Olamaz! Babam!” dediğinde dudaklarından çıkan kelimeler isyan edişini yansıtıyordu. Hemen ayağa kalkıp odadan çıktığında babasının ve annesinin odasına doğru koşmaya başladı. Koşarken bağırıyor ve ev halkını uyandırmak için çabalıyordu. Tam anne ve babasının odasının önüne geldiğinde duyduğu cam kırılma sesi nefesinin tıkanmasına sebep oldu. O gelmişti, buradaydı ve babasını her an öldürebilirdi. Hiç düşünmeden kapıyı açıp odaya girdiğinde annesinin kanlar içindeki cansız bedenini gördü. Bakışlarını annesinden çekip havada çırpınan babasına doğru çevirdiğinde gözlerinden yaşlar akmaktaydı. “Yapma…” dedi. Vivianne’e neredeyse yalvarırcasına, daha sonra dizlerinin üzerine düştü. Gözlerinden yaşlar sel misali akarken: “Sana yalvarıyorum. Lütfen babama zarar verme.” dedi. Vivianne, ne Lee’yi duyuyordu ne de onu görüyordu. Kendisini Bay Lee’yi öldürme dürtüsüne o kadar kaptırmıştı ki ciğerleri yanıp kavruluyordu. Hiç beklemeden dişlerini Bay Lee’nin boynuna geçirdiğinde kanını içmeye başlamıştı. Üstelik ısırdığı yerden kopardığı parçayı dünyanın en lezzetli etini yiyormuşçasına ağzında çevirirken yüzündeki kan daha da çoğalmıştı. En sonunda silahlanıp saldırıya hazır hale gelen ev halkı, Lee’nin bulunduğu odaya gelmişti. Ellerinde bulunan silahlarla Vivianne’e ateş etmeye başladıklarında, Vivianne elindeki bedeni yere fırlatıp onlardan yana döndü. Bir ejderha kadar öfkeli görünüyordu. Sadece saniyeler içerisinde vücudunun yara almasını umursamadan hareket etmiş ve kendi silahlarıyla avcıların ölmesine sebep olmuştu. Bunu gören ve olanlara daha fazla dayanamayan Lee, güçlü bir çığlık attı. Bu çığlık Vivianne'in tüylerinin ürpermesine hatta rahatsız olmasına sebep oldu. Vivianne, silkinip kendine geldiğinde hemen Bay Lee’nin dibinde bitmiş ve onun iki gözünü alıp kendisini camdan dışarı atmıştı. Artık burada daha fazla durmasının anlamı yoktu. Vivianne’in gidişini seyrederken hiçbir şey yapamayan Lee, titreyen vücuduna rağmen zar zor annesiyle babasının yanında almıştı soluğu. Elleri onların vücudunda gezinirken bu olanlara inanamıyordu. Barclay, Lee’nin yanına vardığında ona sıkıca sarıldı ve genç adamın başını göğsüne bastırdı. Lee, acı içinde ağlıyor, bu güne lanet ediyordu. Vivianne’in ortaya çıkışı, ailesini katledişi hiç beklemediği bir şeydi. Ondan bunun intikamını alacak, onu kendi elleriyle yok edecekti. Vivianne’i öldürmek isteyen kişiler arasına Lee’nin de katıldığını gören Barclay, genç adamın vücudunu daha sıkı sarıp şiddetli şekilde ağlamayı sürdürmesine izin verdi. O ağlamaya devam ettikçe yüreği burkuluyor ama sesini çıkarmıyordu.
*** Efrain, Bay Hale ile Bayan Hale’in tedavisine başladığında onların kısa sürede iyileşmeyeceğinin farkındaydı. İyileşmeleri zaman alacaktı. Maruz kaldıkları eziyetler, vücutlarındaki maddeler ve kurtboğanın etkisi oldukça güçlü görünüyordu. Hemen bir karışım hazırladı ve ikisinin yaralı yerlerine bu karışımı sürdü. Bayan Hale, karışımın rahatlatıcı etkisini hemen hissederken eşinde en ufak bir hareketlenme olmamıştı. O eşinden daha az eziyete maruz kaldığı için, eşi de ondan daha fazla eziyete maruz kaldığından bunun olması beklediği bir şeydi. Efrain, yaptığı karışım haricinde ikisinin de içebileceği bir içecek hazırlamıştı. Bu içecek onları güçsüz düşüren ilaçların ve bitkilerin etkisini azaltıyor, zamanla da yok ediyordu. İçeceği önce Bayan Hale içti. Tadı fırında az pişirilmiş balık gibiydi. Tam pişmiş olsa bile bir türlü sevemediği balık midesini bulandırır, kusmasına sebep olurdu. Zar zor içeceği bitirdikten sonra su içmek için mutfağa ilerledi. Evin içindeki diğer adamlara şöyle bir baktıktan sonra mutfağa girdi. Epey kalabalıklardı, bunu yeni fark etmişti. Suyunu içmeye başladığında yanına siyah tenli, otuzunun başlarında bir adam geldi. Bayan Hale’in bardağı aldığı yerden bir bardak aldıktan sonra o da kendisine bir bardak su doldurdu. Sudan birkaç yudum aldıktan sonra: “Başınıza gelenler için çok üzgünüm,” dedi. Bayan Hale, bakışlarını ona çevirdiğinde gerçekten samimi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Suyu içmeyi bırakıp bakışlarını adamdan çekti, bardağa baktı. Elleri bardağı sıkıca sıkarken bardak çatırdadı, hemen ardından tuzla buz oldu. “Kahretsin!” Adam bardağın kırılmasıyla gayet soğukkanlı bir şekilde çeşmeye uzanıp açtı. Bayan Hale, elini açıp kırılan parçaların bir kısmının yere düşmesini sağladığında adını bilmediği bu adam uzandı ve elini tuttu. Bayan Hale’in tuttuğu elini suyun altına soktuğunda:
“Öfkenizi anlıyorum,” dedi. “Daha öncesinde ben de sizin gibi avcıların eziyetine maruz kaldım ve onlara bunun bedelini ödettim.” Bayan Hale, elinden lavaboya dökülen cam parçalarını ve akan kanını izlerken yeniden bakışlarını konuşan adama çevirdi. “Nasıl kurtuldunuz peki?” diye sorduğunda yardım almadan kurtulmasının imkânı olmadığını düşünüyordu. Adamın sesi sert olmak yerine oldukça neşeli çıkmıştı. Bu Bayan Hale’in şaşırmasına sebep oldu. “Beni Arnold kurtardı. Ben Iustitia Klanı’nın ileri gelenlerindenim. Ailem bu klan kurulduğu ilk günden beri klanda liderlik yaptı. Biri öldüğünde yerine diğeri geçti. En sonunda amcam da öldürülünce yerini ben aldım. En yaşlımız Arnold. O olmasaydı oradan, avcıların işkencelerinden zor kurtulurdum. Ona olan borcumu hâlâ ödeyemedim. Kolay kolay da ödeyebileceğimi düşünmüyorum.” Bayan Hale, elindeki cam parçaları suyla akıp kan akışı yavaşça durmaya başladığında elini sudan çekti. Asılı duran rulo havludan bir parça aldıktan sonra elini yavaşça kurulamaya çalıştı. Eline her dokundurduğunda sızlıyordu. Acıyla inledi. “Ben sana yardım edeyim,” dedikten sonra ismini bilmediği adam elindeki havluyu aldı. Nazik bir şekilde elini kuruladı, eline batan ve derisinin altında kalan bir cam olup olmadığını kontrol etti. İki – üç parça cam bulduğunda camları da nazik bir şekilde elinden çıkardı. Bayan Hale’in kanaması öncesinde olduğu gibi yoğun değildi ama hâlâ devam ediyordu. Henüz bedeni tam anlamıyla iyileşmeyi tamamlamadığı için ikisi de bunun olmasına şaşırmamıştı. “İlk yardım malzemeleri nerede acaba?” Jenny, annesinin sesini duyar duymaz odadan çıktı. İsmini bilmediği adamın annesine yardım ettiğini gördüğünde sessiz bir şekilde onları izledi. Adamın ilk yardım malzemelerinin nerede olduğunu sorduğunu duyduğunda: “Anneme ben yardımcı olurum,” diyerek araya girdi. İlk yardım malzemelerinin bulunduğu dolaba doğru ilerleyip dolabın kapağını açtı. Malzemelerin olduğu kutuyu eline aldıktan sonra dolabın kapağını kapatıp annesine doğru ilerledi. Jenny’nin annesinin yanına gelmesiyle Bayan Hale’e yardım eden ve henüz ismini öğrenmedikleri bu adam yanlarından ayrıldı. İsmini bilmedikleri başka bir adamın yanına gidip oturduğunda hâlâ ikisine bakıyordu. Bayan Hale’in eli iyice temizlendikten sonra sarıldı. Jenny, daha sonra ilk yardım çantasını alıp yeniden dolaba koydu. Acısı zaman geçtikçe hafifleyen Bayan Hale, kendisine yardımcı olan adama teşekkür ettikten sonra ismini sordu. “Benim adım Charlie. Tanıştığımıza memnun oldum.” Bayan Hale de memnun olduğunu söyledikten sonra yeniden eşinin yanına gitmek üzere yürüdü. Charlie’nin bakışlarını hâlâ üzerinde hissediyordu. Bu adamın böylesine yardımsever ve konuşmaya meraklı biri olması pek hoşuna gitmemişti doğrusu. Kendisi insanlara karşı oldukça yardımcı olsa da kendi türünden olanların böyle olmasında hep bit yeniği arıyordu.
***
Vivianne, Lee’nin babasının gözlerini aldıktan sonra ormana doğru hızlıca ilerleyip gözden kaybolmaya çalışıyordu. Nitekim büyücü ile arasında sürekli iletişim olan Alex yüzünden neredeyse yakalanacaktı. Koşmayı sürdürdüğünde karşısına çıkan Alex’ten sıyrılmak için koşuşunu daha da hızlandırmak zorunda kaldı. Alex de onun gibi durmadan koşuyor, karşılarına çıkan ağaçların aralarından çıkıyor, düşen ağaç gövdelerinin üzerinden atlıyor, tümsekleri tırmanıyordu. Yorulsa da durmadı. Vivianne’i yakalamalı ve etkisiz hale getirmeliydi. Vivianne, yanında bulunan son şişeyi eline alıp tozlarını kendi üstüne serptikten sonra az önceki koşusundan daha da hızlı koşmaya başladı. Alexü ne kadar çabalarsa çabalasın ona yetişemiyordu. Vivianne’in bu kadar hızlı koşmasının normal olmadığını bildiği için onun büyü yaptığını anlaması zor olmadı. Ona yetişmeye ne kadar çabalasa da başarılı olamayıp en sonunda koşmayı bıraktı. Vivianne, nihayet izini kaybettirdiğini anladığında gülümsedi. Ormanın içine sakladığı iksiri almak için daha yavaş ama dikkatli bir şekilde koşmayı sürdürdü. İki taşın arasında kalan bir toprak yığınının olduğu yere vardığında: “Bu kadar kolay olacağını tahmin etmiyordum doğrusu,” diyerek kahkaha attı. Çok neşeliydi. Bu neşesine artık kimse gölge düşüremeyecekti. Toprağı eşeleyip sakladığı bir şişeyi çıkardıktan sonra hemen kapağını açtı. Şişenin içerisinde yer alan sıvıyı içtikten sonra bedeninde karıncalanma hissetmeye başladı. Bedeni yavaşça silinip gözden kaybolduğunda içtiği iksirin içindeki büyünün görünmez olmasını sağladığını biliyordu. Artık onu ne büyücüler ne de diğerleri bulamayacak ve amacına daha da yaklaşacaktı.
***
Önce anne ve babasının ölmesi, sonrasında da Vivianne’in kendisine saldırdığı için diğer aile fertlerini öldürmesi Lee’yi deliye döndürmüştü. Kendi başına kalan, hiçbir aile ferdi yaşamadığı için ne yapacağını bilemeyen Lee evinden dışarı çıkmış ve Barclay’ın söylediklerini dahi duymayarak yürümeye başlamıştı. Barclay, onu sakinleştirmek için konuştukça konuşuyor, yeri geliyor onu durduruyordu. Buna rağmen Lee, yine hiçbir şey söylemeden öfkeli gözlerle yürümeye devam ediyordu. “Ondan bunun intikamını alacağım. Yemin ediyorum, bunun intikamını alacağım ve onu öldüreceğim!”
Bir süre daha yürüdükten sonra Vivianne Risotty’nin Jenny’nin büyükannesi olduğunu hatırladı. Ceplerini yokladığında cep telefonunun üzerinde olmadığını fark ederek havaya öfkeli bir yumruk savurdu. Onun ne istediğini anlayan Barclay, cep telefonunu yaptığı büyü ile eline alıp Lee’ye uzattı. Evde bıraktığı telefonunu Barclay’ın elinde gören Lee, uzanıp aldı ve Jenny’yi aradı. Cep telefonunun çaldığını duyan Jenny, telefonunu almak üzere çantasının olduğu yere doğru yürüdü. Çantasının fermuarını açıp telefonu eline aldıktan sonra ekrana baktı. Arayan Lee’ydi. Aramayı hemen yanıtlayıp telefonu kulağına götürdükten sonra: “Ne oldu?” diye sordu. Lee, gözyaşlarının akmasına engel olmaya çalışırken: “Jenny…” dedi ve sustu. Jenny, ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Tekrardan endişeli bir şekilde sordu. Duydukları şok olmasına sebep olmuştu. Bunun olması imkânsızdı. “Büyükannen, Vivianne Risotty evime geldi. Tüm ailemi katletti. Şu anda yaralı. Her nereye gittiyse onu bulmak ve öldürmek istiyorum! Buna sen de dâhil kimse engel olamayacak!” Jenny, afallamış bir halde: “Bi… Bir dakika. Sen ne dediğinin farkında mısın? Benim büyükannem öldü. O yaşamıyor. Cinayetleri onun işlemesinin imkânı yok. Hem nereden biliyorsun ki cinayetleri işleyenin o olduğunu?” diye sordu. Jenny’nin konuşmasını duyan herkes konuşmaya kulak kesilmişti. Jenny, diğerleri de duysun diye telefon görüşmesini hoparlöre verdikten sonra Lee’nin konuşması odanın içinde yankılandı. “Oydu diyorum sana işte. Bu kasabada onun haricinde cinayet işleyen biri olmadı! Geçmişte de şimdi de cinayetleri o işliyor. Kasaba halkından kime sorarsan sor, bu cinayetleri onun işlediğini söyleyecekler. O yaşıyor ve tüm kasaba halkını yok etmeden durmayacak.” Bayan Hale ve klanın ileri gelenleri duydukları ile şok olmuşlardı. Arnold, ayağa kalkıp Jenny’nin elinden telefonu aldıktan sonra: “Sen kimsin ufaklık?” diye sordu. “Eviniz tam olarak nerede? Cinayetin nerede işlendiğini bana söyle. Oraya gelip hemen inceleme yapmamız gerekiyor.” Lee, Barclay’a baktığında kafası karışmış gibiydi. O adamların kim olduğunu, neden inceleme yapmak istediklerini anlamamıştı. “Ne alaka? Sizi tanımıyorum ben. Ayrıca ben Jenny’yi aramıştım. Siz de kimsiniz?” Arnold, hemen kendisini tanıttı ve FBI ajanı olduklarını söyledi. Kasabaya geldiklerinde işlenen cinayetlerden Hale ailesi sorumlu tutulduğu için onlarda olduklarını ve Jenny ile konuştuklarını anlattı. “Anlıyorum ama evime gelseniz ne anlamı olacak ki? Tüm ailemi katletti Vivianne. Yaşayan tek ben kaldım. Size olan biteni anlattığımda ya da inceleme yaptığınızda hiçbiri geri gelmeyecek.” Arnold, anlayışlı bir ses tonuyla “Haklısın. Seni çok iyi anlıyorum. Hiçbiri geri gelmeyecek ama eğer ki inceleme yapıp ne olduğunu anlarsak onu daha çabuk yakalayabiliriz,” dedi. Jenny, onlar konuşmaya devam ederken: “Lee, gerçek kimliğimizi biliyor,” diyerek araya girdi. “Bu yüzden sizin de ondan gerçek kimliğinizi saklamanıza gerek yok.” “Jenny’yi duymuş olmalısın,” dedikten sonra Arnold, Lee’den onay aldı. Birlikte Lee’nin evinin önünde buluşmak üzere anlaştılar. Jenny ve Bayan Hale, Lee’nin evinin nerede olduğunu bildiğinden oraya varmak sorun olmayacaktı. Lee, telefonu kapattıktan sonra yeniden evine gitmek üzere hareket etti. Evine vardığında çoktan Bayan Hale, Jenny ve bir grup insan topluluğunun evinin önünde olduğunu görmek onu şaşırtmıştı. Sonra şaşırmaktan vazgeçti. Onlar elbette ki buraya çabucak gelecek ve incelemeye başlayacaklardı. Kurt adam ve kurt kadın olduklarından bir insandan daha çevik ve hızlı hareket ediyorlardı.
|
0% |