@yazarcerenoktay
|
30.10.2024, 00:17 🐺 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Instagram : yazarcerenoktay Hepinizin profilimi takip etmesini, videolarım ve paylaşımlarıma beğeni, yorumlarını bırakmasını bekliyorum. Marie, kapıyı açmasının ardından karşısına çıkan adama temkinli gözlerle bakmaya başladı. Bu adam kimdi? Onu ilk defa görüyordu. "Buyrun? Kime bakmıştınız?" diye sorarken ses tonundaki sorgulayıcı tını adamı tanımadığını apaçık belli ediyordu. Arnold, Marie’nin hızlanmaya başlayan atardamarının sesinin kulaklarında yankılandığını duydu. Eğer ki onun yerinde acemi bir kurt adam olsaydı bu ses karşısında kayıtsız kalmaz ve onu öldürmek için hemen saldırırdı. Ama ne Arnold ne de onunla birlikte gelen klanın ileri gelenleri bu konuda sorun yaşamıyordu. Kendilerini kontrol etmeyi uzunca bir zaman önce öğrenmişlerdi. Arnold, ses tonunu düzene sokup elinde tutmaya devam ettiği kimliğini Marie’ye gösterdi. "Ben FBI Ajanı Arnold Cox. Kasabanızda işlenen cinayetlerle ilgili bilgi almak ve inceleme yapmak için gelmiş bulunuyorum." Marie, bakışlarını Arnold’un parmaklarının arasında duran kimliğe kaydırdı. Evet, bu adam doğru söylüyordu. "Lütfen, içeri gelin," dedikten sonra Marie kendisini geriye doğru çekti ve içeri girebilmesi için Arnold’a yol verdi. Arnold, Marie’nin izni üzerine ilk adımlarını attı ve soluğu koridorda aldı. Bu kadınla çalışmak işlenen cinayetler üzerinde inceleme yapmalarını fazlasıyla kolaylaştıracaktı. Arnold, koridoru geçip salona doğru ilerlerken Marie’nin kendisini takip eden ayaklarının sesini duyuyordu. Birlikte salona varıp oturmalarının ardından genç kadına yeniden baktı. "Bundan sonra kasabanızdaki cinayetlerle ilgili soruşturmaları ve incelemeleri birlikte gerçekleştireceğiz. Cinayetleri işleyen her kimse onu bulmak için birlikte çalışmamız gerek." Bu Marie’nin beklemediği bir şey değildi elbette. Bugün olmasa yarın bir FBI memuru gelecek ve kasabada işlenen bu cinayetlerle ilgili inceleme yapacaktı. "Pekâlâ," dedi Marie gözlerini Arnold’dan ayırmayarak. Ellerini birbirine kavuşturdu. "İşlenen cinayetlerle ilgili tam olarak ne biliyorsunuz?" Arnold, işlenen cinayetlerle ilgili hemen hemen her şeyi biliyordu ama cinayetleri işleyen kişinin kimliğini Marie gibi merak etmekteydi. Kıvırcık kahverengi saçları açık olan camdan içeriye doğru esen rüzgârdan dolayı hafifçe dalgalandığında "Aslında tek bildiğim iki cesedin olduğu yönünde. İlk bulduğunuz ceset ortadan ikiye ayrılmışken diğer kurbanın parçalanan bedeninden ayrılan birkaç uzuv çevrede dağılmış bir şekilde durmaktaydı. Bağırsakları dışarı fırlamıştı ve kalbi elindeydi. Bana gelen bilgi bu şekilde. Doğru biliyorum, değil mi?” diye sordu. Marie bilmiş bilmiş Arnold’a baktı. "Evet," dedi. "İlk bulmuş olduğumuz ceset ortadan ikiye bölünmüştü. Ölen kişi, kasaba halkının ve benim çok sevdiğim, aslında kimse ile en ufak bir sorunu olmayan Richard Leon’du. Tanrı, günahlarını affetsin. Bu hepimiz için büyük bir şok oldu. İkinci cesedin kimliği ise henüz teşhis edilmiş değil. Üzerinde kimliğinin teşhisi için gereken incelemeler devam ediyor." Arnold, Marie’yi dikkatli bir şekilde dinlediğini belli ettikten sonra koltuğa daha da yaslandı. "Anlıyorum," dedi. "Belli ki Bay Richard’ın ölümü sizi de sarsmış. Onu çok yakından tanıyor olmalısınız. Peki, olay yerinde bulunan deliller üzerinde yapılan incelemeler ne durumda? DNA analizleri tamamlandı mı?" Marie, Arnold’un sorduğu bu soruların üzerine omuriliğinden aşağıya doğru garip bir soğukluğun indiğini hissetti. Aklına birkaç dakika öncesinde erkek arkadaşının telefon edip söyledikleri gelmişti. Bunu söylese mi yoksa söylemese mi emin olamıyordu. Arnold, bunu söylediğinde nasıl bir tepki verirdi? Kendisiyle dalga geçtiğini düşünüp kızar mıydı yoksa söylediğinde gerçeklik payı olduğunu düşünüp de üzerine mi giderdi? Öyle ya da böyle dillendirmesi gerekiyordu. Arnold sonuçları er ya da geç öğrenecekti. "Bunu söylediğimde umarım bana deli gözüyle bakmazsınız. Çünkü söyleyeceğim şey ne kadar imkânsız görünse de tamamen gerçektir." Arnold, Marie’nin bu kadar gizemli konuşması üzerine "Daha açık konuşur musunuz?" diye sordu. "Tam olarak neden bahsediyorsunuz?" Marie, parmaklarını birbirine kenetledikten sonra hissettiği kararsızlığı bastırmaya çalıştı. "Yapılan DNA incelemesi sonucunda, kurbanın üzerinde bulunan kıl ya da tüylerde iki adet DNA’ya rastlanmış. Bu DNA hem hayvana hem de insana aitmiş. Şey, erkek arkadaşıma bunun imkânsız bir şey olduğunu söylediğimde bana verdiği yanıt daha öncesinde bu tarzda vakalar olduğu yönünde oldu. Ona ilk başta inanmak istemedim. Birlikte bu DNA incelemelerinin bulunduğu vakalara bakalım dediğindeyse ona inanmaktan başka bir şansım olmadığının farkına vardım." Arnold, Marie’nin sözleri üzerine sol elinin yüzük parmağında takılı duran yüzüğüne çevirdi bakışlarını. Yüzüğü parmaklarının arasına alıp çevirirken:
"Nasıl? Anlamadım?" dedi. "Böyle bir şey olmasının imkânı yok. İnsan ve hayvan DNA’sının bir arada olduğu görülmüş bir şey değil." Arnold, bunu söylüyordu söylemesine ama gerçeği biliyordu aslında. Louis'in de dediği gibi daha önceleri pek çok DNA analizinde hem hayvan hem de insan DNA’sına rastlanmıştı. Üstelik kendisi de bu davalar ve DNA’lar üzerinde inceleme yapmıştı. Kimliğini, gerçekte ne olduğunu ancak bu şekilde gizleyebiliyordu. Marie, başını hafifçe eğdi. "Size de dediğim gibi inanması gerçekten güç ama ona inanmaktan başka bir çarem yok. Büyük olasılıkla bugün, bugün olmazsa da yarın bu bahsettiği vakaların dosyalarını inceleyeceğiz. İnceleme sonucunda da nasıl bir yol izleyeceğimizi belirleyeceğiz."
***
Barclay, eve varmasının ardından üzerini değiştirdi ve cep telefonunu eline alarak televizyon izlerken oturduğu tekli koltuğuna doğru yürüdü. Kasabada gerçekleşen cinayetlerden haberi vardı ve bu cinayetleri işleyenin kim olduğunu biliyordu. Buna rağmen hiç kimseye tek bir söz etmeyecek, olması gerekenlerin olması için sessiz kalmayı sürdürecekti. Barclay, uzunca, çok uzunca bir süredir kimliğini insanlardan ve doğaüstü varlıklardan gizliyordu. Psikolog mesleğini boşuna seçmemişti. Bu meslek onun üzerine giydiği bir kılıftı. Bu kılıfı da ustalıkla taşımayı başarıyordu. Hakkını vermek gerekirdi. Tekli koltuğa oturduktan sonra telefonunun ekranını açıp Bay Hale’in numarasını kaydetti. Kayıt işleminin ardından ekranı kapattı ve telefonu hemen yanında duran sehpanın üzerine bıraktı. Bakışlarını telefondan çekip de eline almış olduğu kumandaya yönelttiğinde acaba bugün hangi filmi izlesem? diye düşünüyordu. Bir sürü kanal gezmesine rağmen izleyebileceği hiçbir şey bulamadı. Netflix’i açtı, orada da bir süre dolaştı ama tek yaptığı sonrasında televizyonu kapatmak oldu. Film izlemek istemiyordu belli ki. Kumandayı telefonunun yanına bırakıp ayağa kalktıktan sonra mutfağa doğru yöneldi. Buzdolabını açıp yiyebileceği şeylere göz attı. Canı hem soğuk hem de tatlı bir şey istiyordu. Birkaç saniye sonra onu gördü. Gözüne çarpan sade dondurma iştahını kabartmıştı ve bu sıcak günde serinlemesine epey yardımcı olacaktı. Dondurma kabını eline alıp buzdolabının kapağını kapattıktan sonra az ilerideki dolaptan dondurmayı koyabileceği bir kase aldı. Dondurmayı çekmeceden aldığı kaşık yardımıyla kaseye koyduktan sonra yeniden buzdolabına koydu. Eline aldığı kaseyle birlikte balkona doğru yürümeye başladı. Barclay, hep böyleydi. Tüm gün boyunca kendisine gelen hastalarından dolayı hareketsiz olduğundan evde bir türlü oturmayı bilmezdi. Çok nadir film ve dizi izlemek için oturduğu görülmüştü. Bugün de bir şeyler izleyemediği günlerden birini yaşıyordu ve bu durum diğer günlerde de olduğu gibi hiç garibine gitmemişti. Balkona çıkmasının ardından gördüğü bambu sandalyeye oturdu. Dondurmasından daha bir kaşık aldığı sırada içeride bıraktığı telefonunun çaldığını duydu. Sağ elini yere doğru hafifçe uzatıp çevresinin kararmasını sağladıktan sonra kimsenin kendisini görmediğinden emin oldu. Evet, kimse onu görmüyordu. Bu iyiydi. Tekrardan sağ elini hareket ettirdi ve göz rengi değişip kızıllaştı. Kendisini gizleyen sırtındaki kanatları ortaya çıkmak için harekete geçmek istediğinde bedenini silkeledi. Bunu şu an için istemiyordu. Tek istediği telefonunun içeriye gitmeden elinde belirmesiydi. Göz rengi daha da değişip kıpkırmızı olduğunda sağ elinde cep telefonu belirmişti. Sadece göz rengini değiştirerek o an aklından geçirdiği cismin yanında bulunmasını sağlayabiliyordu. Kıpkırmızı gözleri parmaklarının arasında beliren cep telefonunun ekranına yöneldiğinde arayan kişinin yeniden Bay Hale olduğunu gördü. Telefona tekrardan yanıt vermedi. Hâlâ onlarla konuşmak istemiyordu. Yeniden kendisini eski haline çevirip -tam olarak dönüşüm geçirmemişti- çevresini saran karartıyı ortadan kaldırdı. Telefonunu hemen önündeki masanın üzerine bırakmasının ardından dondurmasını tekrardan yemeye başladı. Geçen süre zarfında rüzgâr esmeye başlamış ve hava serinliği ortaya çıkmıştı. Tam da Barclay’ın istediği gibi bir serinlikti ortaya çıkan. Barclay ortaya çıkan serinlik eşliğinde dondurma yeme keyfini sürdürürken gözlerinin önüne düşen kanla kaplı insan bedenlerinin görüntüsü tüm keyfini kaçırmıştı. Bu kanla kaplı bedenler, Kantoga Kasabası’nda ölen insanlara aitti. Kasabayı yeniden kanlı günlerin saracağını hiç düşünmemişti doğrusu. Alt dudağını dişledikten sonra kasabaya gitmek dışında başka bir seçeneği olmadığının farkına varmış ve yeniden dönüşüm geçirmeye başlamıştı. Kendisine hiç seçim şansı bırakmıyorlardı. Bu durumdan nefret ediyordu. Barclay’ın çevresi yeniden karardıktan sonra gözleri kırmızılaşmış, sırtında ortaya çıkmak için çırpınan kanatları kıyafetini yırtarak ortaya çıkmıştı. Simsiyah kanatları vardı ve kanatlarının kenarını çevreleyen kemikler oldukça güçlü görünüyordu. Her iki kanadının ucunda sivri boynuzlar vardı. Tıpkı saniyeler sonra başının üzerinde çıkacak olan simsiyah boynuzlar gibi. Başının üzerindeki boynuzlar da ortaya çıkıp dönüşümünü büyük ölçüde tamamladığında sağ elini hareket ettirdi ve elinin tam karşısında büyükçe bir çember belirdi. Çemberin rengi açık maviydi ve bazı yerleri şeffaftı. Şeffaf olan yerlerde garip simgeler kendini gösterirken zamanın geldiğini anlamıştı. Bu garip simgeler titreşip hareket etmeye başladığında silüeti de titremeye başlamıştı. Saniyeler sonra bulunduğu yerden Kantoga Kasabası’na ışınlanmış olacaktı. Artık ne Hale ailesinden ne de sonrasında olacaklardan kaçışı yoktu. |
0% |