98. Bölüm

2. KİTAP | BÖLÜM 8

Ceren Oktay
yazarcerenoktay
(©Kıdemli Yazar)

15.01.2025, 16:04

Savaşın Gölgesinde'nin ikinci kitabının sekizinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,

ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.

Instagram hesabım : yazarcerenoktay

Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)

Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur. Bilimkurgu teması barındırmaktadır.

 

Cumhurbaşkanı’nın ofisine doğru ilerlerken, Emre Erhan Timur’un söylediklerini düşünüyordu. Sözleri daha öncelerinde de olduğu gibi açıkça bir tehdit içeriyordu, ancak bu tehdit ne kadar gerçekti? Daha önce yaşananlar tehditlerin gerçek olduğunu ortaya koymuştu nitekim bu defa emin olamıyordu.

Cumhurbaşkanı'nın ofisine vardıklarında, danışman kapıyı açarak onlara içeri girmelerini işaret etti. İçeri girdiklerinde, Cumhurbaşkanı masasında oturuyordu. Yüzündeki ciddi ifade, sorguya tüm dikkatini verdiğini belli etmekteydi. Bir süre daha ekrana baktıktan sonra Fırtına Birliği'ne döndü bakışları.

“Hoş geldiniz yiğitler," dedi. "Hadi oturun."

Bir süre birlikte sorguyu izlemeye devam ettiler. Daha sonra Emre "Erhan Timur'un bütün bu sözleri boşuna sarf ettiğini ve tehditlerinin boşa olduğunu düşünmüyorum," dedi.

Cumhurbaşkanı başını salladı. “Evet, söyledikleri beni de düşündürüyor. Ancak elimizdeki kanıtlar ve şu an yürüttüğümüz operasyonlarla onun blöf yapıp yapmadığını kısa sürede öğreneceğiz. Sizden ricam, ekibinizle birlikte bu tehditlere karşı hazır olmanız. Eğer söylediği gibi bir plan devredeyse, bunu bozmak için siz öncülük edeceksiniz.”

"Bunun için ekibim hazır," dedi Emre. "Ne emrederseniz yapmaya hazırız."

Tüm çabalara ve agresif davranmalara, hatta ağzından laf alabilmek için özel teknikler kullanılmasına rağmen Erhan Timur başka hiçbir şey söylememişti. Burak, ondan başka bir bilgi alınamayağını fark edince "Sanırım cihazı kullanmanın vakti geldi komutanım," dedi. "Eğer siz de izin verirseniz Cumhurbaşkanım şu cihazı kullanarak Erhan Timur'un bahsettiği planlara dair bir araştırma yapalım."

"Cihaz üzerinde inceleme yapmaya başladı zaten özel bir ekip," dedi. "Yakın zamanda ülkemiz için başka bir tehdit var mı yok mu bunu öğrenmek adına canla başla çalışıyorlar."

"İzin verin, biz de bu araştırmada onlara destek olalım. Cihaz hakkında hiçbiri bizim kadar ve Hasan kadar bilgi sahibi değil," dedi Emre.

Cumhurbaşkanı, bir an için düşündü. Daha sonra "Pekala," dedi. "Lütfen dikkatli olun ve gözünüzü dört açın."

Emre ve ekibi, Cumhurbaşkanı'nın izniyle analiz merkezine gitmek üzere dışarı çıktı.

Emre ve ekibi, analiz merkezine doğru yola çıktıklarında araçtaki atmosfer gerginlik içeriyordu. Ali, direksiyondaydı ve sessizce yola odaklanmıştı. Duyduğu, arkadan gelen sohbetler bir nebze olsun gerilimini azaltıyordu.

“Bu kadar çabuk bir merkez kurmaları inanılmaz,” dedi Caner, yanındaki Elif’e dönerek. “Eminim ki fazlasıyla korunaklı bir yerdir ama dikkat çekmeyeçek şekilde ayarlanmıştır.”

Elif, ellerini bilemiyorum dercesine kaldırdı. Daha sonra “Bildiğim kadarıyla bu tip yerler genelde böyle olur. Yüksek güvenlik önlemleri ve erişim kısıtlamaları barındırır. İç alanıysa daha dikkat çekicidir. Gerçi ben böyle diyorum demesine ama benimki bilimkurgu filmlerinden gördüğüm kadarıyla bir söylem. Gerçekte nasıldır hiçbir fikrim yok,” dedi.

Serkan, oturduğu koltukta hafifçe kıpırdandıktan sonra “Beni asıl ilgilendiren şey, teslim ettiğimiz cihazda yapılan incelemeler sonucunda ne çıkacağı. Erhan Timur'un boşa çene yaptığını düşünmüyorum. Bence bu cihazın içinde bir takım bilgiler olacak. Ayrıca şu dinleme durumunu da aktif hale getirdiklerse planlara daha sağlıklı ulaşabileceklerini düşünüyorum. Şahsen bunu nasıl sağladığını anlayamadım. Şu küçücük cihaz, nasıl bunu yapabilir ki? Çok ilginç ve çok garip bir teknoloji."

Ali, dikiz aynasından Serkan'a bakarak gülümsedi. “Aman gözünü seveyim ağzını hayra aç Serkan. Bizi dinliyor olabilirler bile. Bir süre sessiz olup ilerlemeye devam edelim.”

Serkan, Ali'nin sözleri üzerine panikledi. Panik içinde “Komutanım lütfen beni tedirgin etmeyin," dedi. "Zaten fazlasıyla heyecanlı ve gerginim. Yapmayın böyle."

Emre, aralarındaki sohbeti dinlerken konuştu. "Ali haklı," dedi. "Oraya vardığımızda herkes görevine odaklanmalı. Bu iş, geçmişte yaptıklarımızdan çok daha hassas. Her detay önemli.”

Ali, hafif bir kahkaha atarak direksiyonu kırdı. “Emre, sen ciddi havaya girince hep böyle konuşuyorsun. Biraz gevşe. Şimdi bizden daha sıkı çalışan biri varsa o da sen olursun.”

“Ali komutanım haklı,” dedi Elif. “Geriliminiz olunca doğru düşünemezsiniz. Kendinizi biraz rahatlatmalısınız. En azından bir süre...”

Emre, arkadaşlarının rahat tavırlarını görünce yüzünde belli belirsiz bir tebessüm belirdi. “Tamam, anlaşıldı."

Bir süre daha ilerlediler. Araç, dağlık bir bölgenin içinden geçerken yolda yalnızca birkaç aracın olması dikkatlerini çekti. Emre, sessizce dışarıyı izlerken ekibin enerjisinden memnun olduğunu düşündü. Bu görevin onları zorlayacağını biliyordu, ama birbirlerine olan güvenleri her şeyin üstesinden gelmelerini sağlayacaktı. Daha önce böyle olmuştu, olmaya da devam edecekti. Tersi bir durumun olması söz konusu olamazdı.

“Hazır olun,” dedi Emre, yolu işaret ederek. “Yaklaşıyoruz. Orası sıradan bir yer değil, unutmayın. Protokollerçok mühim. Bu yüzden her zamankinden daha disiplinli olmamız gerekiyor.”

Ali, hafif bir ıslık çalarak, “Emre, komutan moduna geri döndü,” dedi. Ama bu sefer, herkes gülüyordu. Hem gerginliklerini azaltıyorlar hem de birlikte olmanın verdiği güvenle yolculuğa devam ediyorlardı.

Görevlendirildikleri alana vardıklarında dikkatli bir şekilde araçtan indiler. Onları girişte ağır silahlı özel güvenlik personeli karşıladı. Giriş kontrolünden geçtikten sonra, çalışmaların yapıldığı alana doğru ilerlemeye başladılar.

Kapının önünde bekleyen uzun boylu, sert bakışlı bir adam, Emre ve ekibini dikkatle inceledi. Üniformasının göğsündeki işaret, onun Cumhurbaşkanı’nın en güvenilir adamlarından biri olduğunu açıkça gösteriyordu. Adımını öne atarak ekibi selamladı.

“Binbaşı Emre,” dedi, tok bir sesle. “Hoş geldiniz. Gelmeniz bekleniyordu. Ben Albay Fikret Tekin. Cumhurbaşkanımız size ve ekibinize büyük bir güven duyuyor." Ekibi tekrar dikkatli gözlerle inceledikten sonra "Şimdi sizi içeri alacağım, ancak bilmenizi isterim ki buradaki tüm süreçler sıkı bir denetim altında. Her adımınızda protokollere uymanız gerekiyor,” diyerek konuşmasına devam etti.

Emre, disiplinli bir şekilde selam vererek, “Anlaşıldı Albayım,” dedi. “Kurallara dikkatle uyacağız.”

Fikret Tekin başıyla onayladı ve onlara önden yürümelerini işaret etti. Dar bir koridordan geçip ağır kapılardan içeri girdiklerinde, karşılarına geniş ve yüksek teknolojili bir laboratuvar çıktı. Oda, ışıl ışıl parlayan ekranlarla, karmaşık cihazlarla ve masaların üzerinde duran teknik ekipmanlarla doluydu. Burada çalışan personelin hepsi askeri disiplin içinde hareket ediyordu.

Fikret Tekin, ekibe dönerek konuşmaya başladı: “Bu merkezde, sizin teslim ettiğiniz cihazın üzerinde çalışıyoruz. Amacımız cihazın nasıl çalıştığını tam olarak anlayabilmek, içindeki bilgileri analiz etmek ve bunları tam olarak anladığımızda cihazdan birkaç kopya üretmek. Eğer bunu yapabilirsek daha hızlı ve sağlıklı araştırma / farklı alanlarda kullanma imkanı elde edebiliriz."

Elif, kaşlarını çattı. "Albayım, yapmayın bunu derim," dedi. "Bu cihaz sadece bir taneneyken bile son derece tehlikeliyken elinizde birkaç tane daha olmasının nasıl sorunlar çıkaracağını hiç düşündünüz mü?"

"Öyle ya da böyle bunu yapmak durumundayız," dedi Albay Fikret Tekin. "Başka bir şansımız yok. Düşmanda kim bilir ne kadar var. Bizim de kendi güvenliğimizi ele almamız gerekiyor. Bunu da ancak bunu yaparak sağlayabiliriz."

"Ya tam tersi olursa ve cihazların kontrolünü ele geçirirlerse o zaman ne olacak?"

"Onu o zaman düşünürüz," diyerek yanıt verdi Fikret Tekin.

Bakışları odada dolaştıktan sonra tekrar yürümeye başladı. "Getirdiğiniz cihazı kullanarak bazı bilgiler elde ettik, ancak şifreleme sistemleri çok karmaşık. Şimdiye kadar yalnızca yüzeysel verilere erişebildik. Sizin bu konuda uzmanlığınızdan yararlanmamız şart.”

Bakışları, Hasan'a kaydı. "Sizdiniz değil mi bu cihazı ele geçiren?" diye sordu. Hasan "Evet komutanım," dedi.

"O halde bize bu konuda en çok yardımı dokunacak sen olacaksın."

Hasan, nazikçe başını eğdi. “Elimden geleni yapacağım, Albay,” dedi.

Fikret Tekin onları cihazın bulunduğu ana bölüme götürdü. Üç katmanlı güvenlik kapısından geçtikten sonra, ortada dikkatlice korunan bir masada duran cihazı gördüler. Üzerinde birkaç kablo bağlıydı ve bu kablolar büyük bir analiz makinesine uzanıyordu. Laboratuvarın diğer ucundaki teknisyenler, ekrana odaklanmış bir şekilde çalışıyordu.

“Cihaz burada,” dedi. “Erhan Timur’un planlarına erişmek adına çalışmalar devam ediyor. Ancak cihazda kurulu olan savunma protokolleri, her yanlış hamlede tüm veriyi yok edebilecek şekilde tasarlanmış. Bu yüzden aşırı dikkatliyiz.”

Emre, "Aslında biz bu cihazı açmıştık," dedi. "Tüm kontrolü ele geçirmiştik. Sanırım Hasan ile bana güveniyor sadece," dedi. "Bu yüzden sizlere uyarı vermiş."

"Nasıl yani?" diye sordu Albay Fikret Tekin. "Bu ne demek oluyor?"

"Bırakın cihaz ile biz teması gerçekleştirelim," dedi Hasan. "Birliğimiz daha önce cihaz ile çalıştığı için sizlerden daha başarılı olacağımıza inanıyorum."

Bunu söylemesinin ardından Sofia ile yaşananları özetledi. Albay Fikret Tekin, yaşananları öğrenince Hasan'ın ve Emre'nin neden bahsettiğini daha iyi anlamış oldu.

"O halde geçin bakalım iş başına," dedi. "Ne yapabileceksiniz bir görelim."

Bölüm : 15.01.2025 16:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...