24.10.2024, 22:18
Savaşın Gölgesinde'nin ellibirinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Instagram hesabım : yazarcerenoktay
Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
Yaşlı adam, karısının Hasan’a ilk yardımını tamamlayıp köşeye çekilmesiyle Emre’ye doğru dönüp kaşlarını çattı. "Siz kimsiniz?" dedi sert ama merak dolu bir ses tonuyla. "Buraya neden geldiniz? Arkadaşınız neden yaralı?"
Emre, hafifçe iç çekip adama ne diyeceğini düşündü. Çok fazla detay veremezdi, ama burada neden olduklarına ve neden yaralandıklarına dair bir açıklama yapmak zorundaydı. "Biz, askeriz. Anlayacağınız vatansever insanlarız," dedi sakin ama kararlı bir sesle. "Bir görev esnasında pusuya düştük. Arkadaşım pusu sırasında yaralandı. Bize pusu kuranları öldürdük ama arkadaşım yaralandığı için bir sığınağa, onun tedavisine ihtiyacımız ortaya çıktı. Köyünüzü görünce hemen köyünüze geldik." Duraksadı. "Siz de bilirsiniz ki böyle konularda daha fazla detay vermem doğru olmaz. Ne kadar az şey bilirseniz, o kadar çok güvende olursunuz."
Adam bir süre Emre'yi süzdü, derin bir nefes aldıktan sonra "Biz bu köyde kendi halimizde yaşarız," dedi. "Sorun istemeyiz. Ama gördüğünüz gibi, elimizden gelen yardımı da esirgemeyiz."
Emre, adamın endişesini anlayarak başını onaylarcasına salladı. "Yardımınız için minnettarız," dedi içtenlikle. "Sadece geceyi burada geçireceğiz. Sabaha kadar dinlenip yola çıkacağız. Birliğimizle buluşacak, size bir sorun çıkarmayacağız."
Yaşlı adam, başını yavaşça salladıktan sonra mutfağa yönelirken "Peki," dedi. "Yatabileceğiniz bir yer ayarlarız. Açsınızdır da. Hemen yiyecek bir şeyler hazırlasın kızımla eşim. Karnınızı doyurmanızın ardından sabaha kadar dinlenin." Bakışları eşine yöneldikten sonra "Ama şunu bilin ki burada fazla uzun kalamazsınız. Peşinizde olan teröristlerin başımıza bela olmasını istemiyorum."
Emre, Hasan'ın durumunu bir kez daha kontrol etti. Arkadaşı, acıya rağmen dinlenmeye çalışıyor gibiydi.
Adama tekrar baktıktan sonra "Sabah ilk ışıkla birlikte ayrılacağız," dedi kararlı bir şekilde. "Geceyi burada geçirmemize izin verdiğiniz için size minnettarız. Bu iyiliğinizi asla unutmayacağız. Bir şeye ihtiyacınız varsa söylemeniz yeterli."
Kadın, odaya gelen kızıyla birlikte Emre ile Hasan'ın bulunduğu odaya girdi. Kızıyla birlikte yataklarını yapmaya başladıklarında Emre "Kızınız okuyor mu?" diye sordu.
Adam bu soru karşısında şaşırmış gibiydi. "Okuyor elbette ama okul masrafları o kadar arttı ki, karşılamakta güçlük çekiyoruz. Kendi imkanlarımız yere kadar yetiyor."
Adamdan duyduklarından sonra bakışlarını Hasan'a çevirdi. Hasan ile göz göze geldiklerinde ikisi de aynı şeyi düşünüyor gibiydi.
"Eğer sizin için de uygun olursa kızınızın eğitimi konusunda tüm masraflarını üstlenmek isteriz. İyiliğinizin karşılığını ancak bu şekilde ödememiz mümkün olur."
Adam, Emre'nin sözleri üzerine ona şok içinde baktı. "Olur mu efendim?" dedi şaşkınlık dolu bir sesle. "Size hiç ağırlık vermek istemeyiz."
"O nasıl söz öyle?" dedi Emre. "Eğer siz olmasaydınız arkadaşım ölecekti, ben de sığınacak bir yer bulamayacaktım. Bizim size bir can borcumuz var. Bu vatan, bu topraklar sizin gibi vatan sever insanlara ihtiyaç duyuyor."
Daha sonra bakışlarını anne ile kıza çevirdi. İkisinin de gözleri ışıldıyordu.
"Benim derslerim çok iyidir," dedi kız Emre'ye minnet dolu gözlerle bakmaya devam ederken. "Nitekim babamın da söylediği gibi eğitimime devam etmekte zorluk çekiyordum. Bu benim için o kadar iyi oldu ki, hakkınızı kesinlikle ödeyemem. Çok yaşayın. Allah sizden razı olsun."
Emre, hafifçe güldükten sonra "Allah sizden de razı olsun," dedi.
Konuşmanın sona ermesiyle Emre ve Hasan'ın yemeklerini getirmek için odadan ayrıldılar. İkisi de kendileri için hazırlanan yer sofrasına oturduktan sonra bir güzel karınlarını doyurdular. Ev sahibinin yer sofrasını yeniden toplamasıyla evin sahibi "Bana burada Selahattin Ağa," derler. "Bakmayın öyle dediklerine ama. Geçmişte insanlara yaptığım yardımlar, insanların zor durumlarında onların her türlü sıkıntısını gidermem bana böyle denmesine sebep oldu. İki sene öncesinde köyümüze baskın yapan teröristler oğlumu kaçırıp neyimiz var neyimiz yoksa elimizden alınca beş parasız kaldık. Bunu yapmalarının ardından oğlumu da öldürünce büsbütün hayatımız söndü. Kızım, eşim ve ben burada yaşamaya başladık."
"Daha önce nerede yaşıyordunuz?" diye sorduğunda Emre "Diyarbakır," diyerek yanıt verdi Selahattin Ağa.
"Yoksa siz Şehit edilen Yusuf Karahan'ın mı babasısınız?" dediğinde Emre şok içinde "Evet," yanıtını aldı.
"Oğlumu nereden tanıyorsunuz?"
"O zamanı dün gibi hatırlıyorum," dedi Emre. "Birliğimle gittiğimiz kurtarma operasyonunda Yusuf ile esir alınan üç kişiyi kurtarmış ama Yusuf'u kurtaramamıştık. Yusuf, biz oraya varamadan Şehit olmuştu."
"Demek o şerefsizleri öldüren sizlerdiniz," dediğinde Selahattin Ağa, gözlerinde yaşlar vardı. "Allah sizden bir kez daha razı olsun. Benim oğlum Şehit oldu ama diğer insanlar evlatlarına kavuşunca çok mutlu oldular."
Kader, yıllar sonra iki insanı yeniden bir araya getirmişti. İşte hayat böyle garipti. Kiminle ne zaman, nasıl bir şartta karşılaşılacağı hiç belli olmuyordu.
"Burada dilediğiniz kadar kalabilirsiniz," dedikten sonra Selahattin Ağa, Emre itiraz edecek gibi oldu ama Selahattin Ağa buna engel oldu. "İtiraz kabul etmiyorum. Burası benim evim. Burada benim sözüm geçer.",
"Selahattin abi, Allah razı olsun. Dediğimiz gibi sabah ekibimiz ile buluşacağız. Bu süre zarfında yani gece boyunca burada kalmamız yeterli," dediğinde Hasan zar zor, "Peki," dedi Selahattin Ağa. "Nasıl derseniz gençler. Sabaha kadar rahat etmeye bakın. Dinlenmeye ihtiyacınız var."
Selahattin Ağa'nın da odadan ayrılmasıyla Emre, yorgun ama dikkatli gözlerle evi ve etrafı kolaçan etti. Her an tetikte olmalıydı. Sabaha kadar dinlenmeleri gerekiyordu, ama dışarıda neyin beklediğini, kendilerini bulup bulamayacaklarını kimse bilemezdi.
O gece Emre, yer yatağına uzandı ama gözlerini bir an için olsun kapatmadı. Hasan uykudaydı, ama Emre'nin kulakları ile zihni tetikteydi. Dışarıdaki en ufak bir harekete karşı hazır olmak zorundaydı. Her şeyin yolunda gitmesi için dua etti.
Sabahın ilk ışıkları evin penceresinden içeri süzülmeye başladığında, Emre sessizce ayağa kalktı. Hasan'ı yavaşça uyandırdı. "Hazır ol dostum," dedi hafif bir gülümsemeyle. "Gitme vakti."
Hasan gözlerini yavaşça açıp etrafına baktı. Hâlâ yorgundu ve canı yanıyordu ama Emre'nin kararlılığını görünce başını salladı. İkisi de fazla oyalanmadan, yataklarını toparlamalarının ardından dikkatlice kapıya yöneldiler.
Selahattin Ağa ve karısı, tam onlar dışarı çıkacakken onları gördü. Selahattin Ağa, elindeki kağıdı Emre'ye uzatmasının ardından "Bu benim numaram," dedi. "Neye ihtiyacınız olursa arayın. Bizlerin sizler gibi cesur ve vatansever askerlere yardım etmek boynunun borcudur."
"Aslında," dedi Emre "Buraya birkaç gün sonra tekrar gelmeyi planlıyorum. Bu defa yalnız olmayacağım."
Selahattin Ağa, Emre'nin ne demek istediğini anlayamadı. Emre, bunun üzerine açıklama yaptı. Selahattin Ağa'nın kızının eğitimi ile ilgili tüm bilgileri aldıktan sonra elini uzatıp bir kez daha teşekkür etti. "Yardımınız ve anlayışınız için minnettarız. Birkaç gün sonra görüşeceğiz yeniden," dedikten sonra evden dışarı çıktı. Hasan, ağır adımlarla yanında yürüyordu.
"Vay arkadaş," dedi Hasan evden uzaklaştıklarında. "Kaderi görüyor musun? Kırk yıl düşünsem böyle bir şey olacağı aklıma gelmezdi."
Emre, üzüntü dolu bir ses tonuyla "Benimde," dedi. "Konuşmalarımızı unutma lütfen. Birkaç gün sonra buraya yeniden gelecek ve Zeynep'in daha iyi bir geleceği olması için elimizden geleni yapmaya başlayacağız."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
73.6k Okunma |
3.76k Oy |
0 Takip |
91 Bölümlü Kitap |