Yeni Üyelik
10.
Bölüm

7. Bölüm

@yazarcerenoktay

06.10.2024, 18:17
Savaşın Gölgesinde'nin yedinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.

Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.

 

Binbaşı Emre, adımlarını hızlandırarak Sarp Karaman’ın peşine düştü. İçini kemiren sorular, zihninde adeta yankılanıyordu. Hasan’ın geri dönüşü ve Sarp Karaman’ın gizemli tavrı, daha önce karşılaştığı hiçbir duruma benzemiyordu. Yıllarını sahada geçiren bir subay olarak her türlü beklenmedik olaya hazırlıklıydı, ama bu durum bambaşkaydı.

Sarp, üssün kalbine doğru ilerlerken etraftaki diğer askerler onları sessizce izliyordu. Herkes bir şeylerin ters gittiğini fark etmişti. İçlerinde büyüyen gerilim, ortamın havasını daha da kasvetli hale getiriyordu.

İstihbarat Birimi’nin bulunduğu binaya girdiklerinde, Sarp sessizce kapıyı kapattı ve masanın başındaki koltuğa oturdu. Emre de karşısına geçti, elleri masanın kenarında, gerilim dolu bir şekilde komutanın gözlerine bakıyordu.

Sarp derin bir nefes aldı ve ağır bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Emre, şimdi söyleyeceğim şeyler seni şok edebilir, ama bunları bilmek zorundasın. Hasan’ın Şehit olması… ya da Şehit olduğunu sandığımız olay… tamamıyla yalandı. Onu özel olarak görevlendirdiğimiz için hayata dönmesinden sonra Şehit oldu olarak göstermek zorunda kaldık."

Emre'nin gözleri bir anlığına büyüdü. Söylenenlere bir anlam veremiyordu. Şehit oldu gibi göstermek zorunda kaldık, derken ne demek istiyordu?

"Nasıl yani? O gün hepimiz oradaydık. Gözlerimizin önünde vurulmuştu. Sonra da hastanede hayatını kaybettiğini söylediler. Bu konuda bir yanlışlık olamaz," diye çıkıştı Binbaşı Emre. Gözlerini şaşkınlıkla karışık öfke bürümüştü.

Sarp, bakışlarını Emre'den ayırmadan sakin bir şekilde devam etti. "Hasan, o gün gerçekten vuruldu ve hastaneye kaldırıldı. Ama durumu size söylendiği gibi ağır değildi. Kısa sürede toparlandı. Hemen ardından gizli bir istihbarat operasyonu için görevlendirildi. O gün terörist sandığınız ve Hasan'ı menzilli tüfekle vuran kişi aslında bize çalışıyordu."

Emre’nin gözleri bir anlık şaşkınlıkla büyüdü. "Nasıl yani? O adam bir düşmandı, nasıl olur?"

Sarp derin bir nefes aldı. "O kişi, sizin görevinizden bir yıl önce teröristlerin arasına sızmış bir ajanımızdı. Orada edindiği her türlü bilgiyi bize aktarıyordu. Rehineler ve oradaki teröristler tamamen gerçekti ama Hasan’ın vurulması ve hastaneye kaldırılması bir paravan operasyondu. Hasan'ı bu göreve gönderebilmek için uygun bir ortam gerekiyordu, o gün olanlar da bize bu imkanı sağladı. Hasan, iyileşir iyileşmez gizli bir göreve gönderildi ve Şehit olduğu ilan edildi. Bunu yapmak zorundaydık, çünkü bu görevde onun varlığını kimsenin bilmemesi gerekiyordu."

Emre, duyduklarını sindirmeye çalışırken ellerini masanın üzerine koyup yavaşça doğruldu. "Yani, Hasan yıllarca hayatta mıydı? Ve hiçbirimiz bunu bilmiyorduk?"

"Öyle diyebiliriz. Ancak o görev sırasında bazı şeyler ters gitti ve Hasan ile iletişimimiz kesildi. Bu nedenle uzun bir süre boyunca gerçekten Şehit olduğunu düşündük. Tam bir ay önce Hasan ile ilk iletişimimizi sağlandı. Bunu hiçbirimiz beklemiyorduk. Meğerse Hasan, büyük bir risk alıp görevi riske girmesin diye tüm iletşimi kesmiş. Bizlere bunu yapmaktan başka bir şansı olmadığını söylediğinde hepimiz şaşırmıştık. O zamanlarda neler olduğunu bilmiyoruz. Neler yaşandığına dair elimizde bir bilgi yok. Nitekim Hasan her ne yaptıysa bu işe yaramış durumda. Görevini başarıyla tamamlamış bir şekilde buraya geliyor."

Emre gibi Binbaşı olan Sarp Komutan, Emre’nin gözlerindeki öfkeyi fark edebiliyordu. Nitekim görmezden gelmeye devam etti.

Emre, Sarp’ın söylediklerini sindirmeye çalışırken, beyninde farklı sorular belirdi. "Bu görev neydi? Hasan'ın hayatından daha değerli olan bu operasyon, tam olarak neyle ilgiliydi?"

Sarp kaşlarını çatarak cevap verdi. "Hasan ve kendisinin oluşturduğu ekibi, çok önemli ve çok tehlikeli bir teknoloji hakkında bilgi topluyordu. Görevini yapmasının zor olacağını biliyorduk ama yapmaktan, başarılı olmaktan başka şansı yoktu. Yanında olan yiğitleri gördün değil mi? Hepsi onun birliğinin parçası."

Emre, derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. "Teknoloji mi?" diye sordu. "Bir teknoloji ne kadar tehlikeli olabilir ki? Daha önce pek çok şey gördüm ve duydum. Ama hiçbir teknolojinin bu kadar ön plana çıktığını bilmiyordum."

Sarp, ellerini masanın üzerine koyarak ciddi bir ifade takındı. "Bu teknoloji, sadece Türkiye’ye yönelik bir tehdit değil, tüm dünya için büyük bir tehlike. Bahsettiğimiz düşmanlar, yani bu teknolojiyi üretenler hem teknolojiyi hem de istihbarat ağını çok iyi kullanıyorlar. Üssümüze yakınlaşan o dronlar var ya, işte bu dronlar onlara aitti. Hasan ve birliğinin öldürdüğü teröristler de onlara çalışmaktaydı. Daha detaylı bilgiyi Hasan'dan alacağız. O bizden daha çok şey biliyor."

Emre’nin duyduklarıyla içindeki gerginlik iyice artmıştı. "Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu.

Sarp, kararlı bir şekilde Emre’ye baktı. "Öncelikle Hasan ile konuşacağız. Ondan öğrendiklerimize göre hareket edeceğiz. Ancak şunu bil ki, bu durum çok daha derin ve karmaşık. Ülkemizdeki her insanın hayatını kurtarmak bizlerin elinde, bizlere bağlı."

Tam o sırada kapı yavaşça açıldı ve Hasan içeri girdi. Yüzündeki yorgunluk ve ciddiyet ifadesi, hala silinmemişti.

Emre'ye, eski dostuna baktığında, onu ne kadar çok özlediğini fark etti. Elindeki şeyi sıkıca tutmaya devam ederek Emre'ye sıkıca sarıldı. Emre de ona sıkıca sarıldıktan sonra "Yaşadığına inanamıyorum!" dedi. "Hepimiz seni Şehit oldu biliyorduk."

"Bunları sonra konuşuruz devrem," dedikten sonra Hasan, Emre'ye sarılmayı bıraktı. Gözlerini komutanına dikmesinin ardından "Düşman bildiğimiz gibi değil. Tüm dünyaya yayılmış haldeler. Daha önce karşılaşmadığımız türde bir güçle karşı karşıyayız. Ve ne yazık ki, bizden biri onları destekliyor."

Emre, gözlerini kısmış, her kelimeyi dikkatle dinliyordu. "Kim?" diye sordu kısa ve keskin bir şekilde. "Bizim aramızdan asla hain çıkmaz. Bizim askerimiz asla ülkesine, bayrağına ve insanına ihanet etmez."

Hasan, ağır ağır bir nefes aldıktan sonra bu ismi nasıl dile getirebileceğini düşündü. Bu kişi şimdi ise emekli olup elini ayağını askeriyeden çekmiş bir komutan olarak biliniyordu. Emre'ye yanıt vermeden önce "Bu ülkede o kadar çok ihanet var ki," dedi. "Pek çoğu dile getirilmiyor ve üstü kapatılıyor."

"Kim o kişi?" diye sordu yeniden Emre. Çok ciddi ve öfkeli görünüyordu. Vatana ihaneti asla affetmezdi. Bir şeyi çok iyi biliyordu ki, vatana ihanet edenin cezası ölümdü. Başka türlüsünü kabul edemezdi.

Loading...
0%