29.09.2024, 14:56
Yeni kitabımın ilk bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Bölüm sonundaki soruları lütfen cevaplayınız.
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.
Teğmen Elif Aydın, birliğinde bulunan askerlerle birlikte oluşturulan temsili sınır bölgesinde ilerlerken, geçmişin bir mazi gibi zihninde dolaşmasına engel olamıyordu. Kalbini ve aklını ne kadar çok görevine yöneltmek istese de bu imkansız gibiydi. Zihnindeki düşünceler, ona inat edercesine bir film şeridi gibi akmayı sürdürüyordu.
Bugünden seneler önce, henüz daha çok küçükken babasının eve geldiğini duymuştu. Ayağa fırladıktan sonra dış kapıya doğru koşup “Babacım!” diyerek seslenmişti. “Hoş geldin! Seni çok ama çok özledim.”
Üç yaşında olmasına rağmen Elif, babasının ne kadar zorlu ve tehlikeli bir işi olduğunun farkındaydı. Üzerinde bulunan üniformasına, ülkesine ve bayrağına inanılmaz şekilde bağlı olduğunu biliyordu.
Babası, Türk Bayrağı için ve Türkiye için her an canını vermeye hazırdı. Eşi ve çevresindeki arkadaşlarıyla, hatta akrabalarıyla yaptığı her konuşmada vatanın ve bayrağın her şeyden önce gelmesi gerektiğini söylüyordu. Bu sözünün de ne kadar doğru olduğunu gittiği görevlerde göstermekteydi. Vatan hainlerine ve teröristlere asla göz açtırmıyordu. Kızı, babası olmasa bile büyümeye devam ederdi ama vatanı ve bayrağı olmazsa, esaret altında olurdu. Buna asla izin veremezdi. Ne kendi çocuğu ne de hayatta olan hiçbir Türk evladı, böyle bir yaşamı yaşamamalıydı. Vatanını ve bayrağını korumak, mühimdi. Bu işin şakası asla olmazdı. Gerekirse vatan için ve bayrak için can verilirdi ama o vatanın ve bayrağın düşmesine asla izin verilmezdi.
Babasını görmesiyle ona sıkıca sarılan Elif, babasının “Nasılmış benim kızım?” diye sorduğunu duymuştu. O saniyelerde tüm benliğini saran heyecanla babasının gözlerinin içine bakmıştı. “Seni çokkkk özledim!” diyerek uzatarak konuştuğunda babasının güldüğünü duymuş ve daha da mutlu olmuştu. Babasına gülmenin çok ama çok yakıştığını düşünüyordu.
O sırada mutfaktan çıkan ve eşini gören Aslı Aydın, kızı gibi heyecanlı ve mutlu gözlerle eşine bakmıştı. Annesinin babasını ne kadar çok sevdiğini bilen Elif, annesine kıskanç gözlerle bakarken bu kıskançlığını belli etmemeye çalışmıştı. O yaşlarda babasına duyduğu hayranlıktan dolayı bunun olması çok doğaldı. Pek çok kız çocuğu, babasını annesinden kıskanırdı.
Annesine baktıktan sonra annesinin “Hoş geldin hayatım,” diyerek eşine sarıldığını ve onu öptüğünü görünce kaşlarını çatıp gözlerinin kısılmasına engel olamamıştı. Bunun farkında olmayan annesi, eşine sarılmayı bıraktıktan sonra “Babası,” demişti. “Bizim ufaklığın sana söylemek istediği bir şey varmış.”
Annesinin sözleri üzerine Elif’in yüz ifadesi yumuşamış ve heyecanı daha da artmıştı. Babasının ilgiyle “Neymiş o ufaklık?” diye sorduğunu duyduğunda “Ben de senin gibi asker olacak, ülkemi ve bayrağımı koruyacağım!” demişti. Bu sözünde son derece samimiydi.
Babası, kızının sözleri üzerine çok şaşırmıştı. O anki şaşkınlıkla gözleri irice açılmıştı ve kızına bakmaya devam etmişti. Bu beklemediği bir şeydi. Saniyeler sonra bu şaşkınlığın yerini dolu gözler almıştı. Kızına doğru uzanıp onu kucağına aldıktan sonra oturma odasına geçmiş, kızıyla beraber oturmuştu. “Bu beni çok mutlu eder güzel kızım,” demişti. “Senin asker olduğunu görmeyi çok ama çok isterim.”
O günden üç yıl sonra, Elif evde ders çalışırken kapı çalınmıştı. Elif, annesi gibi gelenin kim olduğunu görmek için ödev yapmayı bırakıp kapıya gitmişti. Annesini yalnız bırakmayı hiç istemezdi. Ne zaman kapı çalsa hemen soluğu kapıda, annesinin yanında alırdı.
Annesi kapıyı açtığında karşına Erzurum Valisi Şahin Ergeç, Belediye Başkanı İsmet Özilhan, Jandarma Komutanı Tuğrul Yaman, babasının birliğinden en yakın arkadaşı Halit İnanç ve birkaç kişi daha çıkmıştı. Elif, hepsini babası sayesinde tanıyordu. Esas dikkatini çeken ve endişeli olmasına sebep olan gördüğü bu kişiler değil, sağlık personelleriydi. “Yoksa!” demişti Elif zihninde. “Sakın babama bir şey olmuş olmasın?”
O saniyelerde Elif’in kalbine bir ağırlık çökmüştü, aklına gelen kötü düşünceleri kabullenmeyi istemiyordu. isyan ediyordu. En kötü senaryoyu, en kötü durumu düşündüğünde bakışlarını annesine çevirmişti. Babası şehit olmuş olamazdı.
Vali Şahin Ergeç’in dudaklarından dökülen “Vatan Sağolsun!” sözcüğünü duyduğunda Elif, kalbinin atma hızını arttırdığını fark etmişti. Korktuğu, asla olmasını istemediği şey gerçek olmuştu. Babası şehit olmuştu ve bu dünyada annesi ile kalmıştı. Bu olamazdı. Olmamalıydı. Elif, babasının şehit olduğunu kabullenmek istemiyordu.
Annesi, aldığı haberden sonra dizlerinin tutmadığını hissetmişti. “Lütfi!” diyerek acı dolu bir yakarış kopardığında, annesinin canının çok yandığını fark etmesine rağmen Elif kılını bile kıpırdatamamıştı. Bu nasıl olmuştu? Babası nasıl şehit olmuştu? Neden şehit olup annesini ve kendisini geride bırakmıştı? Hiç mi düşünmemişti onları?
Gözlerine yaşlar birikmeye başladığında Elif, ağlamamak için kendisini çok kasmıştı. Bir damla dahi gözyaşı dökmemeliydi. Biliyordu. Her ne kadar babasına kızsa da yalnız kalmalarına sebep olduğu için şerefiyle yaşamıştı. Türkiye için, Türk Bayrağı için, en önemlisi de kızı ve hanımı kimseye muhtaç olmasın, başkalarının esareti altında yaşamasın diye can vermişti. “Dik durmalıyım,” diye düşünmüştü bir damla göz yaşı o kadar çabasına rağmen yanağından süzülürken. “Dik durmalıyım ki babam benim ağladığımı görüp üzülmesin. Kızının ne kadar güçlü olduğunu bilsin.”
Ağır adımlarla annesinin yanına yürüdüğünde aklında tek bir düşünce vardı. “Babam gibi asker olacak ve bu dünyayı düşmanlarımıza dar edeceğim! Hiçbir vatan hainine, hiçbir düşmanımıza acımayacağım!”
Babasının cenazesinin olduğu gün de sonraki günlerde de bir damla gözyaşı dökmemişti. İnat edip derslerine sıkıca sarılmış, askeri okulları kazanıp okulları dereceyle bitirmişti. Nihayet Askeri Üniversite’den de dereceyle mezun olduğunda artık bir Teğmen olmuştu. Ancak bu Elif için asla yeterli değildi. Elif, bordo bereli olmak istiyordu. Bunu komutanına söylediğinde komutanı onu vazgeçirmeye çalışsa da Elif, tüm zorluklara direnip başarılı olacağını söylemişti. Öğrendiği kadarıyla Bordo Bereli olan askerlerin eğitimleri çok zorluydu. Bu ise Elif için önemli değildi. Başarılı olacaktı. Bunu biliyordu.
Komutanı Elif’i vazgeçiremeyeceğini fark edince seçmelere katılması için Elif’i yönlendirmeye karar vermişti ve ismini seçmelere katılacaklar listesine eklemişti.
Elif, seçmelere katıldığında pentlantlonu en hızlı bitiren asker olmuştu. Ayrıca gerçek mermilerle yapılan sürünerek ilerleme esnasında sırtını parçalayan dikenli tellerin acısı hala geçmemişken, hayatta kalma becerilerinin ölçüldüğü eğitim için tek başına ormanda iki güç geçirmişti. Yaraları mikrop kapmıştı ve canı çok acıyordu. Buna rağmen asla yılmamıştı.
Aklına gelen tüm geçmiş hatıraları, başını sallayıp zihninden yok ettikten oluşturulan temsili sınır bölgesine yeniden dikkatini verdi Elif. Gözlerindeki bakış tıpkı babasının bakışları gibiydi. Son derece kontrollü, acımasız ve temkinli görünüyordu. Hem kendisinin hem de birliğindeki askerlerin sağ kalması için gözünü dört açmalı, asla zarar görmelerine izin vermemeliydi.
Derin bir nefes aldıktan sonra birliğiyle birlikte bulundukları alanın daha tehlikeli bir noktasına doğru ilerlemeyi sürdürdü. Kalbindeki sıkışma hissi ve zihnindeki karışıklık, onu geçmişteki anılara yeniden sürüklemeye çalıştığında, bunun olmasına izin vermedi. Artık dikkatinin dağılmasına izin veremezdi.
Bakışları çevresinden sonra hızla etrafındaki askerleri taradı. Hepsi, tıpkı onun korkusuz görünüyor ve çevresini dikkatle incelemeyi sürdürüyorlardı. Ellerindeki silahları güçlü bir şekilde tutuyorlardı. O anlarda Elif, babasının ne kadar cesur olduğunu fark etti.
Gerçekte bir sınır bölgesinde olmasa da, temsili bir alanda bulunmak kesinlikle kolay değildi. Oysa Elif, gerçek bir sınır bölgesinden daha kolay olacağını düşünmüştü. Bölgenin bu kadar sarp ve zorlu olacağı, kesinlikle aklında yoktu.
Bir anda duyduğu patlama sesi, dikkatini hemen çekti ve sakin olmaya çalıştı. Patlama sesinin nereden duyulduğunu anlamaya çalışırken çevresini dikkatli gözlerle taramaya başladı. Geçen her saniyede kalbinin hızla atıyor olması Elif’in stresini arttırmaya çalışsa da bu duruma alışıktı. Kolayca üstesinden gelip kalp atışını dizginleyip kendisini sakinleştirebileceğini biliyordu.
Birkaç saniye sonra babasının şehit olduğunu öğrendiği anın görüntüsü yeniden zihninde belirdiğinde, başını iki yana sallayıp “Hayır!” dedi öfkeli bir sesle. Sesi fısıltıdan farksızdı. “Bunun yeniden olmasına ve kafamın karışmasına izin vermeyeceğim. Dikkatimi şu ana vermem gerekiyor.”
BÖLÜM SONU SORULARI
1: Elif'in babası gibi asker olmak istemesi size ne düşündürdü? Siz onun yerinde olsaydınız asker olmak ister miydiniz?
2: Elif'in babasının şehit olduğunu öğrenince ne düşündünüz? Böyle bir durumla karşı karşıya kalsaydınız ne hissederdiniz?
3: Elif'in hırslanması ve başarılı bir asker olması, sonrasında bordo bereli olmak için zorlu eğitimlere katlanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz olsanız onun yerinde katlanabilir miydiniz?
4: Bölümü beğendiniz mi? Düşüncelerinizi benimle paylaşın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
70.68k Okunma |
3.57k Oy |
0 Takip |
89 Bölümlü Kitap |