14.10.2024, 02:44
Savaşın Gölgesi'ndenin otuzuncu bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.
Sabahın erken saatlerinde Elif, koğuşun serin havasında gözlerini araladı. Henüz gün doğmamıştı, ama askeriyede güneş doğmadan önce başlamak her zaman alışılmış bir durumdu. Hafif bir esneme ile yatağında doğruldu, etrafına bakındı. Odanın sessizliği içinde bir süre düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Dünkü karmaşa, Kerem’e dair hissettiği o karışık duygular hala zihnini kurcalıyordu, ama bugün tamamen çıkabilecek olan görevlere ve Fırtına Birliği’ne uyuma odaklanması gerekiyordu. Bu birliğin bir parçası olmanın sorumluluğunu iliklerine kadar hissetmekten başka bir şansı yoktu.
Bir süre kendi kendine oturduktan sonra hızla toparlanmaya başladı. Askerde zamanın ne kadar değerli olduğunu biliyordu, bu yüzden seri ve düzenli olmalıydı. Üzerine rahat kıyafetler giyerken -bunlar spor yaparken kullandıkları eşofmanlardı-, zihninde birliğin diğer üyeleriyle geçireceği günü planlamaya çalıştı. Kahvaltıdan sonra yapılacak sabah sporu onu bekliyordu ve Elif, ekiple birlikte yapacağı bu sporda iyi bir performans sergilemek istiyordu.
Bir an Kerem’in de bu sabah sporda olacağını düşündü ve bu düşünce içini garip bir heyecanla doldurdu.
Odadan çıkıp koridordan yemekhane bölümüne ilerlerken adımları hızlı ve kararlıydı. Diğer birlik üyelerinin çoktan yemekhaneye varmış olduklarını biliyordu, çünkü askeri disiplin asla geç kalmayı kabul etmezdi. Yemekhaneye girdiğinde masalarda oturan Fırtına Birliği üyelerini gördü. Ali, Burak, Caner ve diğerleri kahvaltılarına başlamıştı. Hemen sıraya girdi ve sıranın kendisine gelmesin bekledi. Daha sonra eline aldığı tepsiye zeytin, beyaz peynir, haşlanmış yumurta, domates ve salatalık ve reçel konulduğunu gördü. Bunların ardından ilerledi, biraz ekmek aldıktan sonra kendisine uzatılan çayı aldı. Tepsisiyle birlikte birliğinin oturduğu masaya doğru yürümeyi sürdürdü.
Ali Yüzbaşı, Elif’i görünce başını kaldırdı ve ona dostça bir gülümsemeyle selam verdi. “Günaydın, Teğmen. Haydi, otur da kahvaltını yap. Bugün seni biraz zorlayacağız, hazır ol,” dedi esprili bir şekilde. Ali’nin bu rahat tavrı Elif’in üzerindeki gerginliği hafifletmişti. O da karşılık olarak gülümsedi ve boş bir sandalyeye oturdu.
Elif, kahvaltıya başlarken Burak da ona dönüp laf attı. “Teğmen, senin nasıl bir tempoya alışkın olduğunu merak ediyoruz,” dedi. “Eğer bize ayak uydurabilirsen gerçekten de başarılı olduğunu kabul ederim. Bize kimse kolay kolay ayak uyduramaz. Özellikle yılların birikimini de düşünürsek,” diyerek şaka yaptı. Burak’ın yaptığı espiri ekip üyelerinin kahkaha atmasına sebep oldu ama Elif biraz utandığı ve gerildiği için ses etmedi. Birkaç saniye sessiz kalmayı sürdürüp daha sonra “Sizin temponuzla başa çıkabileceğimi biliyorum Üsteğmen'im,” diyerek karşılık verdi.
Masada kahvaltı devam ederken bir yandan da sohbet koyulaşmaya başlamıştı. Cengiz, Emre, Burak ve diğerleri Elif’e çeşitli sorular yöneltiyor, onu daha yakından tanımaya çalışıyorlardı. Elif, bu soruları samimiyetle yanıtlıyor, ama aynı zamanda dikkatli olmaya özen gösteriyordu. Her biriyle profesyonel biri olduğu için mesafeyi koruyarak konuşuyordu. Çünkü birliğin disiplini ve hiyerarşisine saygı duymaktaydı.
Bu sohbet dolu atmosferin içinde, Kerem’in sessizliği ve mesafeli duruşu dikkatini çekmişti. Onun neden bu kadar sessiz olduğunu anlamaya çalışıyor, bir yandan da kendisini aklına gelen kötü düşüncelerden uzak tutmaya çalışıyordu.
Bir süre sonra kahvaltıları bittiğinde Binbaşı Emre, masanın çevresinde oturan herkese dönerek emir verdi.
“Kahvaltınız bittiğine göre şimdi hareket zamanı. Sabah sporuna geçiyoruz, toparlanın,” dedi.
Herkes hızla masadan kalktı, tepsilerini olması gereken yere bırakmalarının ardından disiplinli bir şekilde dışarı yöneldiler. Elif, onların peşine takılarak yürümeye başladığında onlara ayak uydurup uyduramayacağını merak ettiğini hissetti. Ayak uyduracağını söylemişti ama bunu yapamayabilirdi de. Eğer yapamazsa başarılı bir asker olarak görmeyecekti kendisini. Ne yapıp edip başarılı olması gerekiyordu.
Askeriyenin açık alanına çıktıklarında sabah serinliği yüzlerine vurdu. Gün henüz yeni doğuyordu. Hep birlikte sabahın o temiz ve ferah havasını ciğerlerine çektiler.
Fırtına Birliği, askeri spor alanında sıraya dizildi. Binbaşı Emre, hepsine spor programını anlatırken, Elif dikkatle dinliyordu. Sabah sporunun temeli, dayanıklılığı artırmak ve her bir askerin hem fiziksel hem de zihinsel olarak güçlü kalmasını sağlamaktı.
Daha sonra Emre, hızlıca ısınma hareketleriyle başlamalarını emretti. Herkes bir çember oluşturdu ve kollarını, bacaklarını açarak esneme hareketlerine geçti. Elif de onlarla birlikte disiplinli bir şekilde hareket etmeye başladı.
Isınma hareketleri birkaç dakika sürdü ve herkesin kasları yavaş yavaş açıldı. Ardından Emre, dayanıklılık koşusuna geçmelerini söyledi. “Koşu pozisyonuna geçin! Parkurumuz hazır, herkes sırayla arkamdan gelsin,” diye komut verdi. Birlik hızla dizildi ve koşuya başladı. Elif, parkurun uzun ve engebeli olduğunu fark etti. Karşılarında farklı yükseklikler vardı ve bazı bölümler daha dikkat etmelerini gerektirecek zorluklara sahipti.
Fırtına Birliği, askeri koşu disipliniyle belirli bir tempoda ilerlerken Elif, bu koşuya hızlıca adapte olmaya çalışıyordu.
Bir yandan nefesini düzenli tutmaya çalışırken, diğer yandan koşu temposunu kontrol altında tutmaya çalıştı. Koşu sırasında Üsteğmen Burak’ın yine esprili tavırları kendisini göstermişti. “Teğmen, bizle koşmaya alışman zor olmayacak, değil mi? Geride kalıp da sakın ola ki güçsüz düştüğünü belli etme,” diyerek hafif bir kahkaha attı. Elif, bu şakaya gülmedi. Aksine Burak Üsteğmen'in yaptığı şaka, Elif'in daha da hırslanmasına sebep oldu.
Elif hepsini şaşırtarak parkuru onlardan önce bitirdiğinde, hiç yorgun görünmüyordu ya da yorgunluğunu belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. "Bak sen," dedi Emre Binbaşı. "Bu kadar hırslı ve güçlü olmanı beklemezdim. Seninle gurur duydum Elif Teğmen. Hep böyle devam et."
"Emredersiniz komutanım," dedikten sonra Elif, Emre Binbaşı'nın komutuyla şınav pozisyonuna geçti. Ali, koşu sonrası güç egzersizlerine geçmeleri için bir komut verdi. Herkes sırayla yere uzandı ve şınav pozisyonuna geçti. Şınavlar bittiğinde mekik hareketlerine geçtiler. Her bir egzersiz, bedenlerinin sınırlarını zorlamaları için tasarlanmıştı. Elif, bu tempoya ayak uydurmakta zorlanmıyordu. Bordo bereli eğitimi, onun bu tür fiziksel zorluklara karşı dirençli olmasını sağlamıştı. Üstelik babası gibiydi. Genlerini ondan almıştı. Hırslandığında kimse onu geçemez, herkesten önde ve başarılı olmak için elinden geleni yapardı.
Binbaşı Emre'nin komutlarıyla barfiksler, plankler ve daha birçok güç egzersizi yapıldı. Her bir hareket, askeri disiplini pekiştiriyor ve takımın birlikte uyum içinde hareket etmesini sağlıyordu. Burak’ın aralarda söylemeye devam ettiği şakalar ve Ali’nin otoriter ama dostane tavrı, Elif’in bu birliğe tahmin ettiğinden daha hızlı adapte olmasını sağlayacak gibiydi.
En sonunda Emre, birlik üyelerinin hızla toplanmasını emretti. Herkes toparlanıp Binbaşı Emre'nin karşısına geçtiğinde, Emre oldukça ciddi görünüyordu. “Bugün iyi bir iş çıkardınız, çocuklar. Hepinizin formu yerinde." Bakışları Elif'e döndü. "Bir kadın olarak azmini taktir ediyorum. Hep böyle devam et."
Elif, Emre’den gelen bu övgü dolu sözleri duyunca gururla başını salladı. Daha sonra tekrardan "Emredersiniz komutanım!" dedi.
Sabah sporunun ardından birlik üyeleri kısa bir süre dinlenme molası verdiler. Temel ihtiyaçlarını karşılamalarının ardından yeniden üstlerini giyindiler. Bunun ardından Elif, bu arada etrafını gözlemlemek adına üs içinde gezmeye başladı.
Fırtına Birliği, disiplinli ama bir o kadar da birbirine bağlı bir ekipti. Birbirlerine destek olmaları, aynı zamanda karşılıklı saygı çerçevesinde hareket etmeleri, Elif’in kendini bu birliğin bir parçası gibi hissetmesini sağlıyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.59k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |