16.10.2024, 01:58
Savaşın Gölgesinde'nin otuzüçüncü bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.
Emre ve Hasan, içeriye adım attıklarında, loş bir ışıkla aydınlatılan geniş bir koridorda buldular kendilerini. Burası, dışarıdan göründüğünden çok daha büyük ve karmaşık bir yer olduğu izlenimi veriyordu. Duvarlardaki ince, metalik yüzeylerden yayılan soğuk hava, gizli bir operasyonun kalbine girdiklerini hissettiriyordu ikisine de.
Hasan, kararlı bir şekilde önde yürürken Emre, çevresini dikkatle gözlemlemeye başladı. Her köşede yerleştirilmiş güvenlik kameraları, sıkı bir kontrol altında olduklarını belli etmekteydi. İçerideki sessizlik, kulaklarında yankılanan adım seslerini daha da belirgin kılıyordu.
Koridorun sonunda duran siyah kapı dikkatlerini çekti. Hasan, kapıya yaklaşıp derin bir nefes aldı. Yüzündeki gerginlik açıkça belliydi. Emre, onun bu halini fark edince omzuna dokunarak cesaret verdi. "Hazır mısın?" diye sordu.
Hasan, başını salladı. "Hazırım. Uzun zamandır bu anı bekliyordum," dedi. Kapının kenarındaki küçük bir ekrana kendisine verilen kartı okuttu ve kapı ağır ağır açılmaya başladı.
İçeri girdiklerinde, geniş bir ofisle karşılaştılar. Odanın ortasında uzun bir masa, sağ köşede ise duvara monte edilmiş büyük bir ekran vardı. Ekranda, dijital haritalar ve bir takım veriler yer almaktaydı. Odanın en dikkat çekici kısmı ise masanın arkasında oturan kadındı: Sofia Verlaine.
Sofia, zarif ama bir o kadar da tehditkâr bir duruşa sahipti. Siyah deri ceketinin altına giydiği beyaz gömlek, odadaki ışıkla birleşince soğuk bir hava yaratıyordu. Gözleri, dikkatlice onları süzerken, dudaklarında ince bir gülümseme belirdi. "Hoş geldin, Hasan. Ve misafirin kim acaba?" dedi, Emre'yi başıyla işaret ederek.
Hasan, kısa bir tereddütten sonra ileri doğru adım attı. "Bu, Binbaşı Emre Özkan. Ona güveniyorum. Bu yüzden o da burada."
Sofia, bakışlarını Emre'ye çevirdi ve bir süre sessiz kaldı. Emre, kadının gözlerindeki zekâyı ve tehlikeyi hissedebiliyordu. "Güven büyük bir kelimedir, Hasan," dedi Sofia, sakin ama güçlü bir ses tonuyla. "Benden istediğin şeyi halledebilirim," dedi Sofia. "Nitekim bana karşılığında ne elde edeceğimi söylemen gerekiyor."
Emre, boştaki deri koltuklardan birine oturdukten sonra Sofia’nın her hareketini gözlemlemeye devam etti. Kadın, masanın üzerinde duran bir dosyayı eline aldı ve açarak içindeki belgeleri incelemeye başladı. "Biliyorsun ki böyle konularda çıkarım olmazsa ya da bir şey elde etmezsem asla el sürmem," dedi ciddi bir tonla.
Hasan, derin bir nefes aldıktan sonra Sofia’nın gözlerine bakarak konuşmaya başladı. “Bana borçlu olduğunu biliyorsun," dedi. "Bu zamana kadar senden borcunu karşılaman için hiçbir şey istemedim ama artık vakit geldi."
Sofia, dosyaya tekrar göz atıp belgeleri yavaşça masaya bıraktı. Gözleri yeniden Hasan’a döndü. Bu sefer daha ciddi ve odaklanmış görünüyordu. “Bu şey, benim sana borcumun çok ötesinde,” dedi. "Dokuz canım vardı. Biri gitti. Kaldı sekiz. Dolayısı ile geriye kalan sekiz canımın daha da güçlenmesi için karşılığında bir şey almam gerekiyor."
Hasan, Emre ile gözgöze geldi. Emre bir an ağzını açacak gibi oldu ama Hasan onu bakışlarıyla susturdu.
"Biliyorum," dedi Hasan. "Ama bunu yaparsan devletimiz istediğin her neyse sana sağlayacaktır."
"Ölü birini diriltebilir misin?" diye sordu Sofia.
Hasan kısa bir an durakladı. Bunu yapamayacağını çok iyi biliyordu.
"Bunu yapamayacağımı çok iyi biliyorsun," dedi bir adım attıktan sonra. "Seni çok iyi tanıyorum. Benden istediğin bu değil, daha farklı bir şey."
Sofia, Hasan’ın yüzündeki kararlı ifadeyi incelerken hafifçe gülümsedi. "Evet, haklısın," dedi, sandalyesine yaslanarak. "Ölüleri diriltmek benim de işime yaramaz. Ama senin bana sağlayabileceğin başka bir şey var. Öyle bir şey ki, onunla hayatımın geri kalanını güvende geçirebilirim."
Emre, bu sözlerin ardından konuşmalarına daha da dikkat kesildi. Sofia'nın ne istediğini tahmin etmeye çalışıyordu ama kadının zekâsı ve oyunlarını çözmek kolay değildi. Sofia, gözlerini Emre'ye çevirip başını hafifçe eğdi. Daha sonra bakışlarını Hasan’a çevirdi. "Söyle bakalım, Hasan, bana ne vereceksin?"
Hasan, kararlılığını bozmadan ileriye bir adım daha attı. "Sana dilediğin ülkeye çıkış ve tamamen yeni bir kimlik sağlayacağız. İstediğin yerde, istediğin hayatı kurabileceksin. Ayrıca, seni devletin koruması altına alacağız. Senin güvenliğin bizim önceliğimiz olacak."
Sofia, bu teklifi bir süre düşündü. Gözleri odadaki dijital ekrana kayarken yüzündeki ifade biraz daha sertleşti. "Olabilir," dedi alçak bir sesle. "Ama benim beklentilerim bundan daha büyük, Hasan. Bu bilgileri size verirsem, her şeyin çok daha tehlikeli hale geleceğini biliyorsun. Bu yüzden daha fazlasını istiyorum."
Hasan kaşlarını çattı. "Daha fazla ne istiyorsun?"
Sofia yavaşça ayağa kalktı ve odanın ortasında gezinmeye başladı. Ellerini arkasında kavuşturmuş, adımlarını dikkatle atıyordu. "Ben sadece ülkeden gitmek istemiyorum. Aynı zamanda bu oyunun en güçlü oyuncularından biri olmak istiyorum. Bana sadece koruma ve yeni bir hayat vermeniz yetmez. Eğer bu ihanet ağını çökertmenize yardım edeceksem, beni bu oyunun merkezine koyacaksınız. Daha büyük bir rol. Daha büyük bir güç."
Emre, Sofia’nın ne kadar hırslı ve tehlikeli bir kadın olduğunu o anda daha iyi anlamıştı. Bu kadın sadece hayatta kalmak istemiyordu; aynı zamanda her şeyin kontrolünü ele almak istiyordu.
Hasan, Sofia’nın bu isteği karşısında bir an tereddüt etti. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Bu mümkün olabilir," dedi soğukkanlı bir şekilde. "Üslerime muhakkak bu isteğini ileteceğim. Benim bunu yapmam ve onların isteğini gerçekleştirebilmen için elimdeki bu cihazı açmanın bir yolunu bulman ve nasıl çalıştığını bize anlatman gerekiyor."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.59k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |