30.10.2024, 22:35
Savaşın Gölgesinde'nin altmışikinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Instagram hesabım : yazarcerenoktay
Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
Kerem, vücuduna isabet eden kurşunların acısıyla hafifçe sendeledi ama Elif'in güvenliğinden emin olabilmek için kendini zorlayarak ayakta kalmaya çalıştı. Serkan'ın flashbang ve el bombalarıyla oluşturduğu kaos ortamında, düşmanlar bir an için şaşkına döndüler. Bu fırsatı değerlendiren Elif, gözyaşlarını silip kendini toparladı ve Kerem'in koluna sarıldı.
"Üsteğmenim seni buradan çıkarmam lazım!" diye fısıldadı endişe içinde. Kerem, zorlukla gülümseyerek Elif'e baktı. "Sen beni bırak da kendini kurtar," dedi. Ama Elif, bu sözleri duymazdan gelerek onun koluna sıkıca tutundu ve Serkan'ın açtığı yoldan ilerlemeye başladı.
Serkan, çevrede kalan birkaç düşmana hızla müdahale ederken, kulaklıktan Binbaşı Emre'nin sesini duydular. "Çocuklar, neler oluyor?"
"Üsteğmen Kerem vuruldu. Onu güvenli bir alana götürmeye çalışıyorum," diyerek bilgilendirme yaptı Elif. Konuşurken sesi titriyordu ve zar zor nefes alıyordu endişesinden kaynaklı.
"Lanet olsun!" dedi Emre endişe içinde. "Güvenli bir noktaya ulaştığınızda hemen bana bilgi verin." Emre'nin sesi ciddi ama bir o kadar da endişeliydi.
Serkan, düşmanlarla çatışmaya devam ederken ellerindeki tüm mühimmatları kullanıyordu. Önceliği onları etkisiz hale getirmek yerine Elif ve yaralı haldeki Kerem'in güvenli bir alana ulaşmasını sağlamaktı. Bu yüzden hem onlarla çatışıyor hem de ilerledikleri yolun görünmesini engellemek için gerekli ekipmanları kullanmaya devam ediyordu.
Birlikte zar zor ilerleyip güvenli bir noktaya ulaşmalarının ardından, Elif "Komutanım, şu anda güvenli bir alandayız ama çevremiz sarılı," diyerek bilgilendirme yaptı.
Emre, Elif'in sözleri üzerine Burak ile iletişim kurdu. "Kerem yaralandı! Tekrar ediyorum. Kerem yaralandı. Yardımına ihtiyaçları var!"
Emre'nin sözünü duyan Burak, çatışma seslerini işittiği için bir şeylerin ters gittiğini hissetmiş ve çoktan onlara yardımcı olmak için yola çıkmıştı. "Komutanım desteğe gidiyorum. Caner ile Yüzbaşı Ali'yi de alana yönlendirmemi ister misiniz? Durum nasıl bilmiyorum," dediğinde Emre "Çevreleri sarılmış durumda. Acil destek gerekiyor. Mühimmat deposunda bulunan silahları kullanarak düşman askerlerine saldırmanız şart! Bölgeyi zaten imha etmeyi düşünüyorduk. Bu yüzden en güçlü silahları kullanarak saldırmanız gerekiyor," diyerek konuştu.
"Emredersiniz komutanım!" dedikten sonra Burak, Yüzbaşı Ali ve Caner ile iletişim kurdu.
"Acil desteğiniz gerekiyor. Kerem yaralanmış. Durumu nasıl bilmiyorum. Onlarla ne kadar denersem deneyim iletişim kuramıyorum. Bağlantımızı kesmiş olmalılar. Mühimmat deposundaki en güçlü silahları alıp desteğe gelmeniz şart!" diyerek bilgilendirme yaptığımda Burak, Ali ve Caner, beyninden vurulmuşa döndüler. İkisi de bir şeylerin ters gittiğini biliyorlardı ama bunu beklemiyorlardı.
Hemen silah deposundaki en güçlü ve düşmanı tek hamlede etkisiz bırakacak silahları almalarının ardından yanlarına yola koyuldular. Son derece dikkatli ve kontrollü şekilde ilerliyorlardı.
Onlar ilerlemeye devam ederken Kerem'in yanı başında olan ve kanamasını durdurmaya çalışan Elif, gözlerinin dolmasına engel olmaya çalıştı. "Komutanım, güçlü kalın. Buradan sağ çıkacağız, söz veriyorum," dedi. Kerem, acısından dolayı başını zar zor sallayabildi. Gözlerini kapatıp acısını bastırmaya çalışırken bir yandan Elif'in sözleriyle güç buluyordu.
Elif, Kerem'in kanamasını durdurmaya çalışırken çatışma sesleri hâlâ yankılanıyor, Serkan’ın düşmanlara karşı verdiği mücadele biraz olsun güven veriyordu. Ama her geçen saniye, düşmanın daha fazla güçle üzerlerine doğru geldiğini hissedebiliyorlardı. Bu hiç iyi değildi. Daha önce bölgeyi analiz ederken bu askerleri görmemişlerdi. Onların nereden çıktığına bir anlam veremiyorlardı.
Elif, Kerem’in kanamasını durdurmak için elinden geleni yapmaya devam ederken "Bu durumda seni burada bırakmamı bekleyemezsin, komutanım," diyerek konuşmaya devam etti. Gözlerinde beliren kararlılık ile Kerem'e baktı.
Kerem, gözlerini zar zor açtığında "Yeter ki sen üzülme," dedi. "Ben sağ kalmak için elimden geleni yapıyorum." Hayran olduğu, gördüğü ilk andan beri aklında çıkaramadığı, yanında sakin kalmakta zorlandığı bu kadının üzülmesine dayanamıyordu. Keşke bu durumda olmasaydı ama olan olmuştu.
Bu sırada Serkan, Kerem ve Elif’in bulunduğu bölgeye doğru hızla geri çekildi. Onların durumunu görür görmez yanlarına çömeldi. "Zamanımız azalıyor. Düşmanlar burada olduğumuzu fark etti, bu yüzden bulunduğumuz alanı terk etmeliyiz," dediğinde gözlerinde beliren telaş açıkça görünüyordu. Bu telaş, ölmekten korkuyor olmasından değildi. Komutanına bir şey olacak olmasından dolayı duyduğu endişeydi. Onu kaybetmeyi kesinlikle istemiyordu.
Onlar konuşmaya devam ederken Burak, iletişim kurmak için çabalamaya devam etti. Birkaç kez çabalamasının ardından sesi, Elif, Kerem ve Serkan'ın taktığı kulaklıklarda yankılandı. "Bulunduğunuz alana yaklaşmak üzereyiz. Desteğe geliyoruz. Dayanın ne olur!" dediğinde sesindeki endişe açıkça belliydi.
Serkan, Burak'ın sesini duyduğunda bir an için rahatladı. "Komutanım, acele edin," dedi. "Üsteğmenim yaralandı. Onu buradan bir önce çıkarıp hastaneye götürmeliyiz. Nitekim bu düşman askerlerini yok etmeden bunu yapabilmek imkansız. Mühimmatlarımız bitmek üzere. Elimizdeki silahlar, bir yere kadar bizi onlardan koruyacaktır."
Serkan, Kerem ve Elif'i korumak için çabalamaya devam ederken bir süre sonra Burak, Ali ve Caner’in sesini duydu. Üçü, ellerinde bulunan güçlü silahları kullanarak düşmanları birer birer etkisiz hale getiriyordu. Burak, Serkan'a seslendi, "Yettik kardeşim! Şu şerefsizleri öldürüp hemen yanınıza geleceğiz!" dedi.
Bu destekle birlikte, Elif ve Serkan, Kerem'e daha sağlıklı müdahele edip onu yaşatabilmek için fırsat buldular. Nitekim biliyorlardı ki Kerem'in bir an evvel buradan çıkarılıp acil bir şekilde en yakın hastaneye yetiştirilmesi gerekiyordu.
Kerem'in kanamasını durdurmak için ellerinde bulunan tüm imkanları seferber etmelerinin ardından kanamanın öncesinden daha az aktığını fark ettiler ve Kerem'i alandan çıkarmak için çevrede sedye aramaya başladılar. Sedye bulamamışlardı ama bulundukları yerin biraz ilerisinde birkaç tane katlanır sedye bulmuşlardı. Bunun ne işe yaradığını bildiklerinden hemen bir tanesini alıp içeriye doğru koştular. Kerem'i dikkatli bir şekilde sedyeye yatırmalarının ardından bulundukları alandan çıkmak için harekete geçtiler. Onlar ilerlemeye devam ederken Burak, peşlerinden gelmiş ve karşılarına çıkabilecek herhangi bir düşmana karşı onları korumak için çevreyi kolaçan ediyordu.
Birlikte dikkatli bir şekilde ilerleyip girdikleri alana varmalarına az bir zaman kala, daha da dikkatli hareket ettiler. Kerem'i el birliği ile bu alandan çıkardıklarında Burak "Dayan Devrem!" dedi. "Dayan. Seni buradan kurtardık. Az daha sık dişini."
Helikopter, bulundukları alandan birkaç kilometre ötedeydi. Hızla hareket edip dikkatli adımlarla helikoptere varmalarının ardından durumu anlattılar. Pilot, helikopteri havalandırıp onları en yakın hastaneye ulaştırmak için harekete geçti.
Onlar ilerlemeye başladığında, Yüzbaşı Ali ve Caner, düşman askerlerinin büyük çoğunluğunu temizlemişlerdi. Kalanları da ellerindeki silahlarla indirmelerinin ardından hiç vakit kaybetmeden alanı kontrol ettiler. Birlik elemanlarının alanda olmadığını anladıklarında bölgeyi patlatmak için bombaları dört bir yana yerleştirdiler. Bunu yapmalarının ardından kendilerini alandan dışarı çıkarıp bombaları patlattılar. Çıkan patlama sesi rahatlamalarını sağlarken akılları Kerem'deydi. Yaşaması için dua ederken, kendilerini güvenli bir alana alabilmek ve gözden uzak kalabilmek için ilerlemeye devam ettiler.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.57k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |