12.11.2024, 15:15
Savaşın Gölgesinde'nin yetmişbeşinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Instagram hesabım : yazarcerenoktay
Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
Fırtına Birliği, laboratuvardan elde ettikleri değerli verilerle dolu ekipmanları güvenli bir şekilde topladıktan sonra, hızla tesisten çıktılar ve hızlı adımlarla Hindikuş Dağları’nın zorlu patikalarını tekrar aşmaya başladılar. Gece vakti ağır bir sessizlik vardı; yalnızca rüzgarın ve arada bir işitilen dağ yabanlarının sesleri duyuluyordu.
Ekip, sırt çantalarını dikkatlice omuzlayarak ilerlemeyi sürdürdü. Hepsinin yüzünde görevi elde ettikleri bilgilerin verdiği hafif bir rahatlama olsa da, hiçbirinin aklından geçenlerden tam olarak belli değildi.
Bir süre yürümelerinin ardından Emre'nin işaretiyle küçük bir vadide mola verdiler. Emre, bir yandan elde ettikleri verileri kontrol ederken bir yandan da kafasındaki düşüncelerle boğuşuyordu. İçeriye girebilmelerinin ve ilerlemelerinin bu kadar “kolay” olması, hiç beklemedikleri bir durumdu. Görev sırasında karşılaştıkları en tuhaf şey buydu hiç kuşkusuz.
Emre, birliğine dönüp kaşlarını çatmış bir şekilde konuşmaya başladı.
“Bu görev beklediğimizden daha sessiz geçti. Bir alarm bile çalmadı, içeride tek bir güvenlik, hatta görünen bir çalışan bile yoktu. Bunun arkasında başka bir şey olduğunu düşünüyorum ama ne olduğunda emin olamıyorum."
Ali, onun bu endişesinin farkında olduğu için başını salladı. "Bu kadar büyük ve karmaşık bir yapının boş bırakılması tuhaf. Ya biz gelmeden önce bir olay oldu ya da bizi beklediklerinden dolayı boşaltmışlar."
Elif, endişeli bir ifadeyle onları dinledikten sonra derin bir nefes aldı. “Elimizdeki verilerin ne kadarının yeterli olduğunu bilmiyorum ama bu verilerin bile elde edilebiliyor olması, dediğiniz gibi bir güvenlik alarmı çalmaması, kimseyi göremiyor oluşumuz gerçekten şüphe uyandırıcı. Aranızda hiç kameraları kontrol eden oldu mu? Acaba biz oradayken kameralardan varlığımızı fark etmiş olabilirler mi?"
"Sanmıyorum," diyerek bilgi verdi Emre. "Kameralar devre dışı bırakılmıştı. İlerlerken kontrol ettiğim tüm kameralar kapalıydı. En ufak bir kayıt bile yoktu."
"Neler olduğunu illaki öğreneceğimizi düşünüyorum komutanım," diyerek sessizliğini bozdu Serkan. "Ben burada çok uzun süre kalmamamız gerektiğini düşünüyorum sadece. Bu insanlar öyle insanlar ki, eğer varlığımızdah haberleri varsa baskın yememiz kaçınılmaz."
"Haklısın," dedi Emre. "Toparlanıyoruz. Helikoptere doğru ilerlemeye devam edin."
Hep birlikte yeniden yola koyulup kendilerilerini bekleyen helikopteri gördüklerinde, hızla yürümeyi sürdürdüler ve helikoptere bindiler. Helikopter yeniden havalandığında, hepsinin yüzünde düşünceli bir ifade vardı.
Nihayet eve vardıklarında, hava aydınlanmak üzereydi. Hep birlikte eve girip dinlenmek için kendilerini koltuklara attıklarında, çok yorulduklarının farkına vardılar. Emre, "Size zahmet hepimize bir kahve yapın da azıcık kendimize gelelim," diyerek istekte bulundu. Bunun üzerine Elif "Aslında dinlenmemiz daha iyi olacak komutanım," dedi. "Kahve içmek yerine biraz olsun uyuyup dinlenirsek daha zinde olacağımızı düşünüyorum."
Sırasıyla duş almalarının ardından hepsi dinlenmek için boştaki kanepe ve koltuklara geçtiler. Evin içinde her üyenin dinlenebilmesi adına koltuklar ve yataklar vardı.
Birkaç saat sonra Emre'nin telefonu çaldığında, aralarında ilk uyanan o oldu. Gözlerini zar zor açıp telefonu eline aldığında arayanın Doktor Tarık olduğunu gördü. Hemen telefonu açtı ve doğruldu.
"Tarık!" dedi heyecan içinde. "Şükürler olsun ki aradınız. Ne oldu? Bizim keratanın ameliyatı iyi geçti mi?"
"Ben de bu konu hakkında aramıştım," diyerek konuşmaya başladı Doktor Tarık. "Kerem uyandı. Durumu stabil görünüyor. Yapılan kontrollerde herhangi bir soruna rastlamadık. Uyanınca ilk sorduğu birliğiniz oldu. Sizleri görmeyi çok istiyor."
Emre, duyduklarından sonra omuzlarından büyük bir yük kalktığını hissetti. "Çok şükür," dedi büyük bir rahatlamayla. "Hemen hazırlanıp geliyoruz. Haber verdiğin için çok sağ ol."
Emre, ellerini birbirine vurduktan sonra "Birlik KALK!" diyerek bağırdı. Emre'nin sesini duyan birlik üyelere hızla ayağa kalktı.
"Ne oldu komutanım?" diye sordu Caner esnemesini bastırmaya çalışarak.
"Bu haber neşenizi yerine getirecek!" dediğinde Emre, tüm birlik üyeleri, hatta Hasan'in ekip üyeleri bile Emre'nin söyleyeceklerine kulak kesildi.
İçlerinde en heyecanlısı Elif'ti. "Yoksa Kerem mi uyandı komutanım?" diye sorduğunda heyecan içinde gözleri ışıldıyordu.
"Hemen hazırlanın. Kerem, Elif'in de söylediği gibi uyanmış. Onu görmeye gidiyoruz."
"Emredersiniz komutanım!" demelerinin ardından birlik üyeleri hemen hazırlanmaya koyuldular.
Hazırlanmaları tamamlandığında farklı zamanlarda evden ayrılıp dikkat çekmemek adına farklı araçlara bindiler. Hepsinin istikameti aynıydı. Kerem'i görmek için hastaneye gidiyorlardı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.63k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |