13.11.2024, 13:28
Savaşın Gölgesinde'nin seksenaltıncı bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Instagram hesabım : yazarcerenoktay
Hepinizin takiplerini, videolarıma beğeni, kaydet, yorum ve anket desteklerini bekliyorum. :)
Emre ve ekibi, hızla hazırlıklarını tamamladı. Zırhlı araçlara yerleşen ekip, sessizlik içinde yola koyuldu. Herkes, ne olacağını tahmin edemediği bir görevin ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Emre, direksiyondaki Ali’ye dönerek, “Sessiz bir giriş yapmamız gerek. Bizi kimse fark etmeden bu işi halletmeliyiz,” dedi.
Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra Erhan Timur’un gösterilen adresine ulaştılar. Villa, geniş bir bahçe içinde, yüksek duvarlarla çevriliydi. Güvenlik kameraları dikkat çekse de, Sertaç’ın siber becerileri sayesinde sistemlerin büyük bir kısmı devre dışı bırakılmıştı.
“Tamam çocuklar,” dedi Emre, telsizine konuşarak. “Sessizce hareket edin. Gerekirse saldırmaktan ve kendinizi korumaktan çekinmeyin. Ama bu adamı sağ salim ele geçirmemiz lazım. Bunu sakın unutmayın.”
Ekip, profesyonelce ilerledi. Sessiz adımlarla villanın arka tarafındaki bir girişe ulaştılar. Kapı, Ali’nin elindeki özel cihaz sayesinde hızla açıldı. İçeri girdiklerinde, herkes tetikteydi.
Bahçeyi dikkatle gözlemlediler ama en ufak bir hareket dahi olmadığını fark edince ilerlemeye devam ettiler. İlerlemeleri villaya girene kadar devam etti.
Villanın içinde bir hareket sesi duyuldu. Emre, öne çıkarak odaları teker teker kontrol etmeye başladı. Sonunda geniş bir salona ulaştılar ve Erhan Timur, elinde bir içkiyle kanepede oturuyordu.
“Bekliyordum,” dedi Erhan, soğukkanlı bir şekilde. “Ama bu kadar hızlı hareket edeceğinizi tahmin etmemiştim.”
“Sus!” diye emretti Emre, silahını doğrultarak. “Ayağa kalk ve bizimle gel!”
Erhan, bir an bile korkmuş gibi görünmedi. Ağır hareketlerle ayağa kalktı ve ekibe teslim oldu. “Her şeyi öğreneceksiniz. Ama sizin düşündüğünüz gibi olmayacak,” dedi, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle.
Ali, Erhan’ın ellerini kelepçelerken Emre, “Bu sefer oyun oynayamayacaksın. Tüm verileri senin üzerinden toplayacağız,” dedi.
Erhan Timur’u güvenli bir şekilde araçlarına yerleştiren ekip, hızla Ankara’ya doğru yola koyuldu. Araçtaki herkes temkinliydi, ancak işler yolunda gibi görünüyordu.
Ceren, ekip ilerlemeye devam ederken çalışmalarını sürdürüyor, Sertaç ise bilgisayarından elde ettikleri tüm verileri güvenli bir şekilde depoluyordu.
“Her şey kontrol altında gibi görünüyor,” dedi Sertaç, Emre’ye telsizini kullanarak. "Bu zamana kadar herhangi bir sorunla karşılaşmadınız. Ben de çevrede tarama yaptığımda -uydu görüntülerine erişip çevreyi taramıştı- bir sorunla karşılaşmadım."
Emre, başını salladı. “Henüz değil. Erhan Timur’un elinde ne olduğunu ve kimlerle bağlantılı olduğunu tam olarak bilmiyoruz.”
O saniyelerde Erhan Timur, koltukta kolları kelepçeli bir şekilde oturmaya devam ediyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.
Yolun kapatıldığını söyleyen Ali'yi duyduğunda “Beni bu kadar kolay alt edebileceğinizi mi sandınız, komutan?” dedi. Sesindeki küçümseme belirgin bir şekilde hissediliyordu.
Emre, ona dönüp sert bir bakış attı. “Sana konuşmanı söyleyen olmadı.”
Erhan, omuz silkti. “Siz hâlâ her şeyin bizim kontrolümüzde olduğunu anlamadınız mı? Şu an bu aracın içindesiniz, beni tutukladığınızı sanıyorsunuz ama sadece bizim planlarımızın bir parçasısınız.”
“Kapa çeneni!” diye çıkıştı Ali, direksiyon başında öfkeyle. “Bir adım daha ileri gidersen, seni buradan canlı çıkarmayacağım.”
“Ali, sakin ol,” dedi Emre, durumu kontrol altına almak için. “Bunun amacı bu zaten. Bizi provoke etmeye çalışıyor.”
Elif, oturduğu yerden dikkatlice Erhan’a baktı. “Bu kadar kendinden emin olman... Amacının sadece bizi sinirlendirmek olduğuna kalıbımı basarım.”
Erhan, bir kahkaha attı. “Siz kimsiniz ki sizi sinirlendirmeye çalışayım?" Aşağılayan bir bakışla hepsine bakmasının ardından "Ama şunu söyleyebilirim. Siz her neye inanıyorsanız inanın, Neogate’in ve diğerlerinin bir adım gerisinde olacaksınız." diyerek konuşmasını sürdürdü.
O sırada onları dinlemeye devam eden Cengiz, sinirle derin bir nefes aldı. Burak'ın öfkeden çenesinin seğirmeye başladığını fark eden Emre bir el hareketiyle ona durmasını işaret etti. “Onu dinlemeyin. Yolumuza devam edelim.”
Dağlık bir bölgeden geçerken yolun kapanmış olduğunu gördüler.
“Komutanım, yol kapanmış,” dedi Ali. Erhan'ın sözlerinden sonra bunun olması kesinlikle hayra alamet değildi.
Emre, çevresine bakındı. Yüksek kayalıklar ve sık çalılıklarla çevrili bu dar yol, pusular için ideal bir yerdi. "Burada bir gariplik var. Ali, hemen geri dönmek için manevra yap."
Ali, motoru geriye almak için vitesi değiştirdiği sırada, çevredeki sessizlik aniden silah sesleriyle parçalandı. Her yandan çıkan silahlı adamlar, zırhlı araca doğru yoğun bir şekilde ateş etmeye başladı.
“Pozisyon alın! Bu bir pusu!” diye bağırdı Emre, hızla silahını çekerek kapıyı açtı ve siper aldı.
Ali, aracı geri kaçırmaya çalışsa da lastiklere isabet eden mermiler, hareketi imkânsız hale getirdi. "Lastikler patladı, hareket edemiyoruz!" diye bağırdı.
“Serkan! Erhan’ı koruyun! Onu bu adamlara kaptıramayız!” diye bağırdı Emre, etrafını hızla gözden geçirirken.
Düşmanlar sayıca üstündü ve çevrenin avantajını kullanıyorlardı. Emre ve Elif, siper alarak karşılık verirken, Serkan ve Burak, Erhan Timur’u aracın içinde tutmaya çalışıyordu. Kurşunlar, aracın zırhına çarptıkça metalik sesler yankılanıyordu.
"Ali komutanım, sağ taraftaki kayalıklarda bir keskin nişancı var!" diye uyardı Elif, ateş etmeye devam ederken.
Ali, hızla araçtan indi ve yere yatarak silahını kayalıklara doğrulttu. "Bu adamlar profesyonel. Bizim seviyemizde eğitilmişler!" diye bağırdı, tetiği çekerken.
Düşmanlar stratejik bir şekilde hareket ediyor, baskıyı artırıyordu. Emre, telsizi eline alarak destek çağrısı yapmak istedi, ancak sinyal kesilmişti. "Telsizler çalışmıyor. Bunlar her şeyi planlamış!"
Serkan, aracın kapısını kapatarak Erhan’a döndü. "Sakın bir yere kıpırdama. Gıkını çıkarayım deme!"
Ancak Erhan’ın yüzündeki alaycı gülümseme, Serkan’ı rahatsız etti. Tam bir şey söylemek üzereydi ki, aracın içinden gelen bir tıkırtı sesiyle dikkatini kaybetti.
Düşmanlar araçtan birini dışarı çıkarmaya çalışırken Emre, ekibini motive etmeye çalışıyordu. "Elif, dikkatli bir şekilde sol taraftan saldırmaya devam et! Her mermi bir leş bırakacak arkasında. Bunu yapamayan olursa canını yakarım! Ali, sen de sağ taraftan saldırmaya devam ederek dikkatlerini dağıt!"
Yapılan bütün saldırılara rağmen, mermiler tükenmeye başladığında işler daha da kötüleşti. Serkan, Erhan’ı kontrol etmek için döndüğünde, kelepçelerin açılmış olduğunu fark etti.
"Nasıl..." diye fısıldadı, şaşkınlık içinde.
Erhan, fırsatı değerlendirerek Serkan’ı itti ve Burak'a bir yumruk savurdu. Araö içinde Burak ve Erhan arasında başlayan dövüş, Burak'ın Erhan'ı vurmasıyla farklı bir ivme kazandı.
"Komutanım!" dedi dışarıda çatışma konusunda onlara yardımcı olmaya devam eden Caner. "Sesi siz de duydunuz mu?"
Burak tarafından yaralanmasına rağmen, pes etmeyen Erhan, Burak'ın elindeki silahı aldı ve onun kafasına vurarak Burak'ın bayılmasına sebep oldu. Serkan, hala olayın şokundaydı. Durumdan istifade eden Erhan, hızla aracın kapısını açıp araçtan indi ve düşmanların olduğu tarafa doğru koşmaya başladı. Onun ardından araçtan inen Serkan "Ne yapıyorsun?! Geri dön!" diye bağırdı.
Emre, bu sahneyi gördüğünde adeta donup kaldı. "Ne?!" diye bağırdı öfkeyle. "Bu adamı nasıl kaçırırsınız! Size emanet etmiştim!"
Ekipten kurtulan Erhan Timur, koşmaya devam ederken birkaç zırhlı asker, Erhan'ı korumak amacıyla ilerledi ve Erhan'ı arkalarına aldılar. Daha sonra Erhan ile birlikte dağlık alana doğru geri çekilmeye başladılar.
Bunun ardından Erhan Timur, düşman grubunun lideri gibi görünen biriyle kısa bir şeyler konuştu ve onun yanına geçti. Düşmanlar daha agresif bir şekilde saldırmaya başladı, sanki bu defa gerçek emirlerini almış gibi.
Sadece birkaç saniye sonra Ali vuruldu ve yere düştü. "Komutanım... bu adamlar bizi tuzağa çekti," dedi zorlukla.
Caner, yere düşen Ali’yi korumaya çalışırken bağırdı. "Komutanım, burada fazla kalamayız. Geri çekilmemiz gerek! Ama geri çekilebilecek bir alan da yok!"
"Hayır," diye kükredi Emre. "Erhan’ı bunlara bırakamayız!"
Fakat durum hızla kötüleşti. Düşmanlar ekip üyelerini teker teker etkisiz hale getirirken, Erhan Timur gayet soğukkanlı bir şekilde olanları izliyordu. Mermilerin azaldığının farkında olan düşman grubu, bu defa dağlık alandan inip ekibi indirmek adına ilerlemeyi sürdürdüler.
O saniyelerde Elif, komutanı Ali'ye sesleniyor ama ondan bir türlü yanıt alamıyordu.
Ellerinde kalan son şarjörler ile kendilerini korumak ve düşmanı etkisiz hale getirmek için çabalayan Fırtına Birliği, ellerinde mermilerin kalmamasıyla diğer silahlarına sarıldı.
Ellerinde bulunan sis bombası gibi materyalleri kullanmalarına rağmen düşman bundan hiç etkilenmemiş gibi ilerlemeye devam ediyordu.
"Lanet olsun!" dedi Emre. Birlik üyeleri bir aradaydı. Hepsi birbirini korumak için çabalıyordu ama bu çabalar boşuna görünmekteydi.
"Beni dinleyin!" diye bağırdı Emre. "Türk askeri esir olmaz! Sakın ama sakın esir olayım demeyin!"
Düşman askerleri, hiç acele etmeden Emre'ye, Elif'e, Serkan'a, Caner'e ve Burak'a ateş ettiğinde, geride hiçbir şey kalmamıştı. En ufak bir nefes sesi duyulmuyordu.
Birliğin tamamen imha edildiğinden emin olmalarının ardından onların elinde bulunan tüm verileri ve belgeleri ele geçirdiler. Geride hiçbir şey bırakmadıklarından emin olmalarının ardından Erhan'ın ve liderlerinin yanına doğru yürümeye devam ettiler.
Erhan, tiksinti dolu bir yüzle birliğin cansız bedenlerinin yattığı yere bakarken "Onları uyardım ama beni dinlemediler," dedi. "Bunun bedelini de ölerek ödediler. Gidelim."
Erhan Timur, düşmanlar ile uzaklaşırken Cengiz, birliğe ulaşmaya çalışıyor nitekim ulaşamıyordu. Uydu kameraları ile onların bulunduğu alana erişmek de etkisiz hale gelmiş gibiydi.
Ceren ve Sertaç, pes etmeden çalışmaya devam ederken en sonunda Sertaç uydu kameralarına erişebildi. Ekibin bulunduğu alandan görüntü elde ettiğinde ekibin cansız bedenlerini görmek, hepsinin donup kalmasına sebep oldu.
Cengiz, ellerini yumruk yapıp dolan gözlerini bastırmaya çalışırken "Bu olamaz!" diye bağırdı. "Bu olamaz. Onları kaybetmiş olamayız."
Canı acıyor, yüreği kanıyordu. Gördüklerine inanmak istemiyordu.
1. kitabın sonu.
DEVAM EDECEK.
Korkusuzlar Serisi 1 - Savaşın Gölgesinde kitabı, an itibari ile sona erdi. Çok duygusalım. Fırtına Birliği, ne kadar azimle bu düşmanlarla mücadele etmek için çabalasa da böyle olacağını en başından planlamıştım.
İlk kitabın düzenlemesini yapıp bitirdikten sonra ikinci kitabı hızla sizler için yayımlamaya devam edeceğim.
Umarım, bu zamana kadar okuduğunuz bölümler ve final bölümü sizi tatmin etmiştir.
Yanımda olduğunuz ve beni yalnız bırakmadığınız için hepinize çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. <3 Çok yakında yeni kitapla sizlerle görüşmek üzere. :)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.63k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |