07.10.2024, 00:53
Savaşın Gölgesi'ndenin dokuzuncu bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.
Emre, Hasan'ın söylediklerini hazmetmeye çalışırken aklı hala sisle kaplanmış haldeydi. Aklına takılan her soru, bir başka soruyu doğuruyordu. Düşmanlar bu kadar güçlü hazırlıklar yapıyorsa ve bu teknoloji onların elindeyse, ellerinde ne tür bir koz vardı? Daha da kötüsü, düşman onların her hamlesini önceden mi biliyordu?
"Hasan, bu cihazla ilgili elimizde daha ne var? Yani... Bu kadar küçük bir cihaz nasıl bu kadar büyük bir etki yaratabilir? Tüm bunları çözene kadar kimseye güvenmememiz mi gerekiyor?" diye sordu. Sesindeki endişeyi saklayamıyordu.
Hasan, gözlerini bir anlığına kapattı. "Maalesef durum tam olarak öyle, Emre. Güvenebileceğimiz kimse yok gibi görünüyor. Askeriyenin bile en gizli noktalarına sızmış olabileceklerinden şüpheleniyoruz. Şu ana kadar bulabildiğimiz tek şey bu cihaz, ama bunun sadece buzdağının görünen yüzü olduğundan eminiz. Daha fazlası var, bu sadece bir başlangıç. Arka planda bu cihazı kontrol eden bir merkez, bir ağ olmalı. Bunu çözene kadar dikkatli olmak zorundayız."
Sarp sessizce dinliyordu ama yüzündeki gergin ifade, onun da bu durumun ciddiyetini tam anlamıyla kavradığını gösteriyordu. "Yani... Askeriyede ya da istihbarat birimlerinde kimlerin bu işin içinde olduğunu bilmiyoruz," diye düşündü seslice. "Bu cihazı bulan başka biri olsaydı, belki de elimizdeki tek kanıtı bile kaybedebilirdik."
Hasan, Sarp'a döndü ve başını onaylayarak salladı. "Aynen öyle. Bu yüzden bu cihazı ve sahip olduğumuz bilgiyi çok dikkatli kullanmak zorundayız. Eğer yanlış bir hamle yaparsak, tüm operasyonlarımız ifşa olabilir. Belki de düşmanlarımız her an bizi izliyordur."
Emre derin bir nefes aldı ve ellerini masanın üzerine koyarak iyice Hasan’a yaklaştı. "Peki ya ekibin? Bu teknolojiyi çözmek için güvenebileceğin birileri var mı? Eğer şarj teknolojisi bu kadar gelişmişse ve sen ona ulaşamıyorsan, kim ulaşabilir?"
Hasan gözlerini Emre'ye dikti. "Birkaç isim var. Eski bir dostum var, özel teknolojiler üzerine çalışan bir bilim insanı. İsmi Sofia Verlaine. Ona ulaşmayı düşünüyorum. Bu cihazın nasıl çalıştığını anlayabilecek birkaç kişiden biri olduğunu düşünüyorum."
Sarp kaşlarını çatarak sordu, "Sofia Verlaine mi? Ona güvenebilir misin? Bu durumda, işin içine ne kadar çok insan girerse o kadar riskli hale geliyor. Ya düşmanlar Sofia'nın peşine düşerse? Ya o da onlarla birlikte çalışıyorsa?"
Hasan duraksadı. "Haklısın. Bu bir risk, ama başka seçeneğimiz yok. Bu cihazın sırrını çözmeliyiz. Bunun için de cihazı çalıştırmanın bir yolunu bulmalıyız. Yoksa bizden önce onlar kullanmaya devam edecek ve olan biten her şeyden haberleri olacak. Onlara karşı bir adım öne geçmemiz gerekiyor."
Bir süre sessizlik hâkim oldu. Herkes düşüncelerine dalmışken, Emre yavaşça doğruldu. "O zaman Sofia'yı bul ve gereken neyse yap. Biz de bu süre zarfında gözümüzü dört açacağız. Kimseye güvenmeyeceğiz. Düşman her yerde olabilir. Sadece kendimize ve bu odada bulunan bizlere güvenebiliriz."
Hasan, Emre'nin kararlılığını görünce başını salladı. "Bunu biraz düşüneceğim," dedikten sonra odadan dışarı çıktı. Odadan çıkarken yanında cihazı da götürmüştü.
Odada kalan Emre ve Sarp, endişe dolu bakışlarla birbirine baktı. Ardından Emre de odayı terk etti. Öğrendiklerini hala sindirmekte zorlanıyordu. Kolay kolay da sindiremeyecekti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.57k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
88 Bölümlü Kitap |