10.10.2024, 00:35
Savaşın Gölgesi'ndenin onyedinci bölümüne hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!
Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin.
Not : Bu kitap savaş, askeri birlik, askerler, inanç, vatan ve bayrak sevgisi, aşk ve nefret gibi temaları içermektedir. Eğer ki askeri kurgu arayışındaysanız sizin için uygundur.
Fırtına Birliği üyeleri, sessizliğin hâkim olduğu helikopterde birbirlerine bakmadan, tamamen göreve odaklanmış bir şekilde durmaktaydılar. Hepsi, operasyonun ciddiyetini ve karşı karşıya oldukları tehlikenin büyüklüğünü fark etmişti. Emre’nin komutasında birlik üyeleri, daha öncesinde de büyük ve önem arz eden görevlere çıkmışlardı, nitekim bu seferki görevleri hepsinden daha önemli ve tehlikeliydi.
Emre, kendisine verilen koordinatları kontrol ederken diğer yandan da elindeki haritayı gözden geçirmeye devam etti. Düşmanın kim olduğuna dair net bir bilgiye sahip değillerdi ama tespit edilen sinyalin kaynağını bulmaktan başka şanslarının olmadığından da farkındaydı.
"İzmir dışında bir alan, tek katlı bir ev," dedi Emre kendi kendine mırıldanarak. "Bu kadar basit olamaz. Kesinlikle bir tuzak olmalı."
Kerem, Emre’nin elinde tutmaya devam ettiği, haritanın bulunduğu tableti incelemeye başladığında "Bence tuzak ihtimali yüksek komutanım," dedi alçak sesle. "Ama başka çaremiz yok. Ne olursa olsun, oraya gitmeli ve bir tuzak olup olmadığını öğrenmeliyiz."
Helikopter yavaşça alçalmaya başladığında, konumun birkaç kilometre ötesindelerdi. Hepsi son hazırlıklarını gözden geçirdi. Caner, ekipmanlarını kontrol ederken bir yandan diğerlerine sessizce işaret veriyordu. Cengiz, dürbünü ile etrafı gözlemliyor, arazinin güvenli olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ali, telsizi kontrol edip sinyal gücünü ölçerken gözlerini diktiği ufukta bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordu. İç güdüleri ona öyle hissettirmekteydi.
"Bir şeyler yanlış," dedi Ali kendi kendine. Sesi endişeli ve temkinliydi. "Burası çok sessiz… Üstelik çevrede en ufak bir hareket bile yok."
"Öyle bile olsa, bilgilerimize erişmeye çalışan sızmacıları bulmalıyız," dedi Binbaşı Emre, kararlı bir tonla. "Tehlikeli olsa bile buraya geldik, görevimizi tamamlamadan geri dönmeyeceğiz." Daha sonra konuşmasına "İniş yapar yapmaz sessiz olacaksınız. Çevredeki izlere de dikkat edeceksiniz. İzler önemli, dikkatli olun," dedi. Helikopterin pervaneleri yavaşlarken, ekip hızlıca dışarı çıktı ve ormanlık alana dağıldı.
Emre, yere indiğinde dizlerinin üzerine çöktü, tüfeğini önüne alarak çevreyi taradı. Diğerleri de sessizce pozisyon aldı. Ali, ekibin keskin nişancısı olarak en arkada, olası bir tehdit için gözlerini tetikte tuttu.
Sessiz olmaları için Emre, işaret parmağını dudaklarının üzerine götürdü. Ne demek istediğini anlayan Fırtına Birliği askerleri, dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladılar. Etraflarındaki orman derin ve karanlıktı, sadece rüzgarın yapraklarla dans eden sesi duyuluyordu. İleriye doğru yürümeye başladılar, her adımları özenle seçilmişti.
Bir süre ilerledikten sonra, Burak’ın dikkatini çeken bir alan karşısına çıktı. Yerdeki yaprakların doğal olmayan bir şekilde ezildiğini fark etti. Bulduğu alanı işaret ettiğinde, Emre dikkatli bir şekilde yanına geldi.
"Burada tekerlek izleri var," dedi Burak. Sadece Emre'nin duyabileceği bir sesle konuşmuştu. Parmağı ile yeri gösterdi. "Ağır bir araç geçmiş. İzler taze. Çok uzaklaşılmış olamaz.
Emre, bir dizini yere koyarak tekerlek izlerine daha dikkatlice baktı. "Saatler önce," dedi. "Büyük ihtimalle evde hala birileri var."
Caner ise birkaç metre ötede, daha küçük ama önemli bir detay fark etmişti. "Şu kırılan dallara bak," diye düşündü. "Burası aceleyle geçilmiş. İlerlediğimiz yönü doğruluyor."
Cengiz, onların aksine çevreyi izlerken daha geniş bir perspektiften düşündü. "Ormanda beklediğimizin aksine daha fazla iz var. Burası onların geçiş güzergahı olmalı."
Ekip dikkatlice yollarına devam ederken, Kerem izleri daha da ayrıntılı inceledi. "Tekerlek izleri büyük bir araç için değil, ama taşıma kapasitesi yüksek olan bir araç olduğu ortada. Muhtemelen önemli bir ekipman taşıyorlar," diye düşündü. "Her ne planlıyorlarsa ve ne yapmaya çalışıyorlarsa, içimden bir ses bunun iyi olmadığını söylüyor."
Kerem, düşüncelerinde neredeyse yanılmaz, haklı çıkardı.
İlerlemeyi sürdürdüler. Bu sefer daha dikkatli ve temkinli hareket ediyorlardı. Ellerindeki silahları sıkıca tutarken en ufak bir saldırıya karşı hazırlardı.
Emre, eve varmalarına az bir zaman kala birliğine göz attı ve onlara eve yaklaşma sinyali verdi. Her biri dikkatli adımlarla ilerlerken, gözleri her zaman tetikteydi.
Kerem, Binbaşı Emre’nin gerisinden ilerleyip çevresini kolaçan etmeye devam ederken "Burada ters giden bir şeyler var komutanım," dedi alçak bir sesle. "Bu kadar sessiz olmamalı. Bulduğumuz o kadar ize rağmen hiç kimseyi görememiş olmamız normal değil."
Ev, onlara adım adım yaklaşırken, ekibin kalp atışları hızlanmaya başladı. Emre elini kaldırdı ve durmalarını işaret etti. Gözlerini ilerisinde yükselen eve dikkatlice dikerek düşündü. Düşman onları burada mı bekliyordu? Yoksa bu tamamen bir yanlış yönlendirme miydi? Buldukları izler, çevredeki sessizlik tamamen bir tuzak olabilir miydi?
Kerem, bir gözünü dürbününden hiç ayırmadan ilerlemeye devam ediyordu. Keskin nişancı olarak en küçük detayları bile kaçırmaması gerekiyordu. Düşmanın izini bulmak onun işi olabilirdi, ama şu ana kadar etrafta tek bir hareket bile görmemişti. Bu gariplik onu huzursuz ediyordu.
"Kerem," diye fısıldadı Emre, "tepeye çıkıp evi izlemeye başla. Bir şey olursa anında haber ver." Kerem, başıyla onayladı ve hızla en yüksekteki ağaçlardan birine tırmanmaya başladı.
Bu sırada Caner, Cengiz ve Serkan da sessizce etrafı kontrol etmeye başlamıştı.
Yüzbaşı Ali, yerdeki izler dikkatini çekince incelemeye başladı. Yapraklar arasındaki ezilmiş yolları, tekerlek izlerini dikkatle gözden geçirdi. "Biri burada ateş yakmış ama ev varken ateş yakmalarını anlayamıyorum. Belki de önemli bir şeyi yok etmek içindir," diye fısıldadı.
Binbaşı Emre, Yüzbaşı Ali'nin sözlerine dikkat kesildi. Her şey bir tuzak gibi kokuyordu. Evi neredeyse kuşatmışlardı ama ortada ne bir ses ne de bir hareket vardı. "Serkan," dedi Emre kısık bir sesle, "arkada yolu kes. Eğer biri kaçmaya kalkarsa, yakala."
Serkan, hemen geri dönüp verilen görevi yerine getirmek için harekete geçti. Evin etrafında adeta görünmez bir ağ örülüyordu. Herkes kendi pozisyonuna geçtiğinde geriye sadece evin içine girmek kalmıştı.
Emre bir an durdu, etrafına son kez baktı. İçeri girmenin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu ama başka seçenekleri yoktu. Düşman onları tuzağa çekmişse bile hazırlıklı olmalıydılar. Yavaşça ilerleyip kapının önüne geldi. İçeridekilerin onları bekleyip beklemediğini bilmiyordu, ama bir tuzak kurduklarını düşünüyordu kesinlikle.
"Yüzbaşım ve Başçavuşum," diye fısıldadı, "kapıyı patlatacağız. Girer girmez her köşeyi kontrol edin."
Binbaşı Emre, Üsteğmen Burak'ın da yardımıyla patlayıcıyı hazırlarken tüm askerler gergindi. Sonunda Burak Üsteğmen, hazır olduğunu belirttiğinde, kapıdan uzaklaştılar ve kendilerini güvenli bir alana aldılar.
Emre, gözlerini kapıya dikmesinin ardından geriye saymaya başladı. "3... 2... 1..."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
69.09k Okunma |
3.47k Oy |
0 Takip |
87 Bölümlü Kitap |