@yazarcerenoktay
|
25.11.2024, 00:45 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Yorumlarınızı satır aralarına yazmayı ihmal etmeyin. Gözlüklerini düzelten Selin, yeni defterini heyecanla masasına koydu. Dersler başlamadan önce, biraz sohbet etmek için sınıf arkadaşlarını gözden geçirdi. Bütün yaz tatilini ailesiyle geçirmişti. Bu durum onun için çok kötüydü. Ailesinden biraz uzakta olmak istemişti ama bunun mümkün olmadığını söylemek doğru olurdu. Selin, bu senenin bitişiyle birlikte hayalini kurduğu dans okuluna gideceğini ön görmekteydi. Bu hayali onu ayakta tutuyor, güçlü ve dik durmasına sebep oluyordu. Yanındaki masada oturan Barış, çoktan gözlüğünü takıp telefondan bu sene yapacaklarına dair hazırladığı notlarına bakmaya başlamıştı. Rahatına çok düşkün olan ama planlarına son derece sadık olan bir öğrenciydi. Okulun ilk gününde kimseyle pek ilgilenmeden, kendi dünyasında kaybolmayı tercih ediyordu. Arkadaşları, "Barış yine kafasına göre takılıyor," diyerek güldü. Bunu duymasına rağmen Barış, umursamadı. İnsanları görmezden gelmek, en iyi yaptığı şeylerden biriydi. Eylül, sınıfa girerken herkese gülümseyerek baktı. Yaz tatilinde biraz fazla çalışmıştı, ama bu yıl her şeyin farklı olacağına inanıyordu. Çalışkan ve kararlıydı, ama okulun ilk günlerinde biraz eğlenmeye de karar vermişti. Eylül'ün enerjisi sınıfı sardı; herkes onun pozitif enerjisinden etkilenmişti. Zaten etkilenmemek de mümkün değildi. Birkaç sıra ileride, Mert, telefonunu sessize alıp cebine koyarak arka sırada oturmaktaydı. Onun için okul, bir anlam ifade etmemekteydi. Mecburiyetten okuyordu. Eğer imkan verilse asla okumaz, hayatını gezerek geçirmeyi tercih ederdi. Gezmek, onun en çok sevdiği şeyler arasında başı çekiyordu. Başını iki yana salladıktan sonra ellerini göğsünde birleştirdi ve sınıf arkadaşlarının konuşmalarına kulak kabarttı. Selin, Barış’ın telefonunun ekranına bakarak mırıldandı. “Sen yine o ‘yapılacaklar’ listesini hazırladın, değil mi?” dedi gözlerini devirme isteğine mani olmaya çalışırken. Barış, gözlüklerini yukarı doğru itti ve gülümsedi. “Bütün yıl boyunca bu listeyi takip edeceğim. Bu şekilde hayatımı düzene sokabilirim ancak.” Eylül, ikisi arasında geçen konuşmayı duyunca hemen araya girmeden yapamadı. “Bence bu sene biraz eğlenmelisin, Barış. Her zaman plan yapıp duruyorsun. Biraz spontane ol!” Barış gülümseyerek telefonunu kapattı. “Spontane olmak ne demek, Eylül? O kadar hazırlıksızken hayatıma nasıl yön vereceğim?” Mert, Barış’ın konuşmalarına kulak vererek bir kahkaha attı. “O kadar plan yapınca yıl sonundaki mezuniyet partisine vakit ayıramayacağının farkındasın değil mi? Bu kadar sıkıcı bir hayata sahip olduğumu düşünmek dahi istemiyorum.” Eylül, Mert'e hak verdiği için dudaklarını büzdü. Başını iki yana sallarken “Aynen, Mert haklı. Barış’ın her günü tam planlı ve programlı. Belki senin gibi spontane olması gerekir,” dedi tekrardan. Selin, dans okulu hayalini hatırlayarak, başını eğip sessizce mırıldandı. "Benim hayalim dans edebilmek. Bu lanet okula neden geldiğimi hala anlamıyorum." Barış, Selin'in cümlesini duyup kafasını kaldırarak sordu. "Yine mi dans okulu? Bu hayalinden vazgeçmedin mi sen?" Selin, kendini gülmeye zorlayarak başını salladı. “Hayır,” dedi. "Bu hayalimden vazgeçmiş olmamı beklemiyorsun değil mi?" Mert, Barış’la Selin’in arasında geçen sohbeti dinlerken dikkatlice bir şişe suyu açtı ve bir yudum aldı. “Sizi bilmem ama bu yıl benim için hiçbir şey değişmeyecek,” dedi. "Okulumu bitirdikten sonra ailemin yanından ayrılacak ve kendimi dünyayı gezmeye adayacağım. Böyle bir isteğim varken okulda okumak zorunda oluşumun mantığını anlayamıyorum." Somurttuktan sonra “Okuldan sonra nir yere mi gitsek? Ne dersiniz? Sizleri çok özledim.” Eylül neşeyle cevap verdi. “Bence bu yıl herkes biraz daha eğlenmeli! Mert’in dediği gibi, okuldan sonra hep birlikte bir yere gidelim.” Barış, hafifçe gülümseyerek elini masaya koydu. “Üzgünüm diyeceğim ama üzgün değilim. Benim planlarım var. Siz gidin ve takılın," diyerek planlarına yine vurgu yaptı. Mert, Barış’ın son sözleri üzerine dayanamayıp sağ elini alnına vurdu. “Sen adam olmazsın.” Eylül, sınıfın ortasında bir gülüş patlatırken oldukça şen şakrak görünmekteydi. "Yeni bir mekan açılmış. Tatlılar bolca varmış. Biliyorsunuz ki, ben tatlı yemeye bayılıyorum. Ne dersiniz? Önce oraya mı gitsek? Tatlıları çok övülüyor." Eylül'ün sorusunun ardından sınıfın kapısı tekrardan açıldı ve öğretmen içeri girdi. Herkes derin bir nefes alıp yerlerine oturdu, ama sınıftaki neşe, biraz olsun kaybolmuş gibiydi. "Günaydın çocuklar," dedi Edebiyat Öğretmeni Canan Çiçek. "Günaydın öğretmenim," diyerek yanıt verdi birkaç öğrenci. Canan öğretmen, çantasını masaya bırakmasının ardından "Bu sene sizinle ilk defa tanışıyorum," dedi. Arkasını döndü. Tahtaya yazabilmek adına eline bir tebeşir aldı. Edebiyat Öğretmeni Canan Çiçek, yazdıktan sonra tahtaya öğrencilere döndü tekrar. "Bundan sonra edebiyat dersinizi hep beraber işleyeceğiz." Birkan, sınıfın çenebazıydı. "Hocam, umarım diğer hocalar gibi dersi çekilmez kılmazsınız," dediğinde Canan Öğretmen hemen "Hoca tabirini sevmem," diyerek yanıt verdi. "Hayat Bilgisi dizisindeki Afet Hoca gibi Hoca'ların camide olduğunu biliyorum. Bu yüzden bana Öğretmenim diyeceksiniz." diyerek yanıt verdi. Esra, o anda bu öğretmenin diğerleri gibi sıkıcı olacağını düşünmüş ve başını iki yana sallamadan yapamamıştı. Bunun farkına varan Canan Öğretmen "Bir sorun mu var?" diyerek sordu. Esra, başta üstüne alınmadı ama öğretmeni adını söyleyince buna çok şaşırdı. "Adımı nereden biliyorsunuz? Sizinle ilk kez derse giriyoruz," dediğinde "Öğrencilerimi okula gitmeden önce tanırım," dedi. "Böylece okul dönemi daha keyifli geçer. Sizi bilmem ama benim açımdan bu şekilde olur." Tüm öğrenciler, duydukları üzerine şaşırmışlardı. "Nasıl yani?" diye sormadan yapamadı Barış. "Dedektif gibi mi?" "Dedektif olmadığımı biliyorsunuz," dedi Canan Hoca. "Sizlere de dediğim gibi bu benim tercih ettiğim bir şey." "Hoca kafayı sıyırmış galiba," diye mırıldandığında Çimen, "Her insanın aynısı olsaydık hayatın ve kişiliklerin tadı kalır mıydı?" diye sordu edebiyat hocası. "Yok artık," dedi Çimen. "Beni duymanız imkansızdı." "Kulaklarım oldukça hassastır," diyerek yanıt verdi Canan Öğretmen. "Belli ki bu sınıfta çok eğleneceğim." Sınıfta yeniden sessizlik hakim olduğunda Canan Öğretmen, çantasını açtı ve içinden bir kitap çıkardı. Çıkardığı kitap Sefiller'di. Victor Hugo'nun yazdığı. "Aranızdan kaç kişi Sefiller'i okudu?" diye sordu. Bu soru, sınıf için beklenmedikti ama edebiyat hocasının da farklı bir soru sormasını beklemek mantıksız olurdu. Sınıftan çıt çıkmayınca "Hiçbiriniz okumadınız mı?" diye sordu Canan Öğretmen. Birkaç öğrenciden "Hayır," yanıtı gelirken diğerleri sessiz kaldı, birkaç tanesi de başını salladı. "Çok ilginç," dedi Canan Öğretmen. "Sefiller dünya çapında çok sevilen bir eserdir. O halde size bugün için ödev veriyorum. Sefiller romanını alıyorsunuz ve yarına kadar okuyup bitiriyorsunuz. Yarınki dersimizde kitap hakkında tartışacağız." Sınıfta itirazlar yükseldiğinde "Sıfır almak mı istersiniz yoksa okuyup ilk notunuza bir puan ekletmek mi?" diye sorduğunda Canan Öğretmen, itirazlar ortadan kalktı. "Bugünlük serbestsiniz. Arkadaşlarınız ile sohbet edebilir, tatildeki özlemi giderebilirsiniz." Bunun üzerine sınıftaki öğrenciler, çene çalıp birbiri ile sohbet etmeye başladı. Onlar sohbet ederken Canan Öğretmen, çantasındaki diğer kitabı çıkarıp okumaya başladı. Her fırsatı okuyarak değerlendirmeyi tercih ederdi. |
0% |