Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. Bölüm

@yazarcerenoktay

TEHLİKELİ TOPRAKLAR 1 - KIYAMET
23.08.2024, 14:30 💀
Yeni hikayemize hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Dersin son zilinin ardından koridorda hızla ilerleyen Lily, öğrencilerin kahkahalarını duymazdan gelmeye çalışıyordu. Sesler, sanki bir rüzgar gibi geçip gidiyor, fakat yine de kulaklarının derinliklerinde bir yankı bırakıyordu. Sanki dünyalarında her şey yolundaymış gibi davranmaları son derece can sıkıcıydı. Yüzünü buruşturdu, ortaya çıkan mide bulantısını bastırmaya çalışarak ilerledi.

Bugün, ne yazık ki diğer günlerden pek de farklı değildi. Sanki bu mekan, suçluların içeri tıkıldığı bir hapishaneydi. Böyle düşünmesi çok normaldi. Yaşadıkları kolay değildi sonuçta.

“Burada olmaktan nefret ediyorum! Burada olmaktan nefret ediyordum! Burada olmaktan nefret ediyordum!” diyerek kendi kendine öfke içinde söylendikten sonra zor da olsa yürümeyi sürdürdü.

Sonunda koridor sona erip okulun bahçesine adım attığında, çantasının sapını daha sıkı tuttu ve öğrencilerin seslerini dikkate almamaya çalıştı. Adımları hızlıydı, bu yerden bir an evvel çıkabilmek için can atıyordu.

Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşün ardından sonunda evini görmek, yorgun yüzünde ufak bir gülümseme oluşmasına neden oldu. Kapıyı açmak ve eve girmek için sabırsızlanıyordu.

Derin bir nefes aldıktan sonra, eve açılan kapının merdivenlerini tırmandı ve sağ eli pantolonunun cebine uzandı. Parmakları derinlere doğru kayarken, anahtar avucunun içine düşüyormuş gibi hissetti. Nihayet istediği zaferi kazanmış gibi tutkuyla anahtarı yakaladı. Hatta bu an, sadece zaferin ötesindeymiş gibi hissettirdi. Sanki aradığı bir hazineyi bulmuş gibiydi. Bu düşünce yüzüne hafif bir gülümseme getirdi. Anahtarı cebinden çektikten sonra sıkıca elinde tuttu.

Sanki büyülü bir ritüelin tam ortasındaymış gibi düşünmeye başladı. Hayal kurmayı her an ve her saniye çok severdi. Parmaklarının kavradığı anahtarı cebinden çıkardıktan sonra hayal kurmaya devam ederek kapıyı açmak için harekete geçti. Karşısındaki güvenli limana açılan demir kapıyı iterek içeri adım attığında, bu güvenli limanın sıcak kolları Lily’yi sarıp sarmaladı. Kırılgan ruhu, hayal ettiği bu güvenli alanda bulunmanın huzurunu hissetti. Derin bir nefes aldı.

Daha fazla oyalanmaya izin vermedi. Güvenli alanın kapısını arkasından sertçe kapattıktan sonra çevresine bakındı ve etrafında kimsenin olup olmadığını anlamak için dikkatle göz gezdirdi. Bu çağda, masumiyet kaybolmuştu. Her adımda tehlikenin soğuk nefesini ensesinde hissediyordu. Dolayısıyla kimseye güvenmiyordu.

Kapının kapanmasının ardından ortaya çıkan sessizliğin derinliği tüm benliğini sardı. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini kapadı, hızla tekrar açtı. Kimse peşimde değildi. Sonuçta bir hayal kuruyordu ve kendi kendine hayal dünyasında kurduğu dünyada oyunlar oynuyor, istediği gibi hareket edebiliyordu.

Yeniden derin bir nefes alıp aldıktan sonra aldığı nefesi geri bıraktı. Bunun ardından hayal dünyasından ayrılması gerektiğinin farkına vardı. Çünkü evde kimse yoktu.

Anne ve babasının uzaktaki işi, onların geç dönmesini alışılmış bir durum haline getirmişti. Ancak bu sefer evin içindeki sessizlik diğer günlerden daha yoğundu. Lily’nin onlara ihtiyacı vardı. Yanında olmadıkları gerçeği, canını çok ama çok sıkıyordu.

Düşünmemeye çalıştı. Kendisini daha fazla yıpratmamalı ve her zaman hayatıma nasıl devam ettiyse bugün de öyle devam etmeliydi.

Yorgun bedeni, ağrıyan omzu nedeniyle anahtarı portmantoya asmak için kolunu kaldırmasına engel oldu. Anahtarını kaybetme korkusu, onu tekrar aramak istemediği için dikkatlice çantasının fermuarlı küçük cebine koymasına neden oldu. Çıkarttığı ceketini portmantoya asamadığı için çantasının üzerine bıraktı ve bakışlarını çantadan çekip koridora çevirdi. Sanki evde başka birisi vardı. Bu hissin ortaya çıkardığı korku ve merak kalbini daha da sıkıştırırken, sanki fantastik dünyaların perde arkasında dolaşan gizemli bir karakter gibi hissetti kendisini.

Bir an için duraksadı ve gözlerini kapattı. Elbette evde kimse yoktu. Evde birisinin olmasının imkanı da yoktu zaten. Evde bulunan alarm sistemi bir başkasının eve girmesiyle hemen aktif hale geliyor ve çalışıyor, daha sonra bu duruma dair bildirim güvenlik şirketine iletiliyordu. Öyle filmlerde olduğu gibi kolayca eve giremezlerdi anlayacağınız. Eğer gireceklerse de polisin onları tutuklaması riskini almaları gerekiyordu.

Gözünün önüne düşen bir tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdığında evin içinde hüküm sürmeye devam eden sessizlik, karanlık bir ormanda yankılanan sessizlik gibi hissettirdi. Huzursuz bir nefes aldı ve evin içindeki, özellikle de dikilmeye devam ettiği koridorun içindeki sessizliği derinlemesine dinledi. Bu sessizlik, yalnızlığını fazlasıyla hissetmesine neden olan ve ruhunu doldurup Lily’yi fazlasıyla huzursuz eden, nefret ettiği bir şeydi.

Gözlerini tekrar açtığında, koridorun yarı aydınlık, yarı karanlık atmosferiyle karşılaştı. Ürkütücü sessizlik, etrafa yayılırken adeta Lily’yle dans ediyordu. Gözleri çantasının üzerinde durmakta olan ceketine kaydı.

Yere bıraktığı çantaya doğru eğildi. Ceketi eline alıp omzuna atmasının ardından parmakları çantanın üst kısmındaki tutma yerini sıkıca kavradı. Çantayı yavaşça havaya kaldırırken acı dolu bir inilti koptu dudaklarından. Bedenini doğrulttuğunda, omzunda dolanan sızı kendini daha da belli etti. Bugünkü spor dersinde omzuna çarpan basketbol topu sağ olsun bu durumdaydı. Eline aldığı çanta, acıyı o noktada tetiklemiş, canını fazlasıyla yakmıştı.

Dişlerini sıkarak ortaya çıkan ağrıya direnmeye çalıştı. Adımlarını oldukça sert bir şekilde atarak koridor boyunca ilerledi. Nihayet üst kata çıkan merdivenlerin başında durduğunda ilk basamağa yavaşça adım attı. Gözleri daha sonra merdivenin diğer basamaklarına takıldı. Bugün bir şekilde normalden daha uzun ve uçsuz bucaksız görünüyorlardı. Attığı her adımda, bu basamakların sonsuzluğa uzandığı hissine kapılıyordu.

Sonunda son basamağa ulaştığında, sevinç içinde dans etmek istedi. Lakin bunu yapmadı. Gözlerini koridora çevirdi. Arkasında olan şeyleri göremediği altı kapı çarptı gözlerine. Bu kapıların her biri sanki arkasında pek çok sırrı barındırıyormuş gibi görünüyordu. Sanki bu kapılar, kendi fantastik dünyalarına açılan bir geçit gibiydi. Oysa gerçek çok başkaydı. Bu kapılardan biri tuvalete diğeriyse banyoya açılıyordu. Anne ve babası, evin her köşesini özenle dekore etmişlerdi. Koridordaki bu banyo Lily’nin kişisel Cenneti’ydi. Ondan başka kullanan yoktu.

Geride kalan dört kapıdan biri Lily’nin odasına, diğeri ise ebeveyn odasına açılıyordu. Ebeveynlerinin odası hemen karşısındaki kapının arkasında bulunuyordu. Kapalı olan diğer kapının ardında ise babasının çalışma odası bulunuyordu. Lily’ye göre bu oda, derinliklerinde sırlar ve bilinmeyenler barınıyordu. Böyle düşünmesine sebep olan, babasının hiçbir zaman bu odaya girmesine izin vermemiş olmasıydı. Lily, kendisini bildi bileli odanın kapısı hep kilitliydi ve nedenini sorduğunda, içinde önemli evrak ve belgeler olduğunu, bu yüzden içeriye girmemesi gerektiğini söylemişti. Peki, Lily buna inanmış mıydı? Tabii ki hayır. İzlediği filmler, diziler ve okuduğu kitaplar, bu tür odaların aslında söylenenlerin tam tersini barındırdığını gösteriyordu. Kısacası, bu oda içinde pek çok sırrı ve gizemi barındırıyor olmalıydı.

Başını iki yana salladıktan sonra bakışlarını koridorun sonundaki odaya çevirdi. Bu oda, sadece ardiyeye gidiyordu. Herhangi bir gizemi yoktu. Tabii geceleri içinde bulunduğunu düşündüğü ve hayal dünyasını devreye soktuğunda ortaya çıktığını düşündüğü canavarları saymazsak…

Derin bir nefes aldıktan sonra koridorda yürümeye devam etti. Odasına girip kapıyı sessizce arkasından kapattıktan sonra gözleri hızla odanın içinde dolaştı. Sırt çantası odak noktası haline geldiğinde onu her zamanki yerine bırakarak bir görevi daha tamamlamış gibi hissetti.

Bedenibdeki yorgunluğu hissedince hızla soyunmaya ve rahatlamaya odaklandı. Kıyafetlerini çıkardıktan sonra çamaşır sepetine doğru yöneldi. Bu küçük sepet, kirli kıyafetlerini düzenli bir şekilde saklamasına yardımcı oluyordu. Böylece çevrede bir yığın oluşmuyordu. Sepet dolduğundaysa hemen kıyafetleri yıkıyor, ardından kurutuyor ve dolabına yerleştiriyordu.

Kıyafetlerini sepete bıraktıktan sonra saçlarını topladı ve tepede bir topuzla sabitledi. Ardından pijamalarını giydi ve rahat kumaşın bedenini sarmasıyla iç huzur tüm benliğini sardı.

İşi bitince yerde duran sırt çantasına doğru adım attı ve fermuarını açarak içinden matematik dersine ait kitaplarını ve defterini çıkardı. Kitapları ve defteri sıkıca tutarak çantanın fermuarını zor da olsa kapattığında sanki sağları delmiş gibi bir ağırlık hissetti bedeninde.

Bakışlarını çalışma masasına çevirdiğinde Lily, masanın kendisini çağırdığını hissetti. Kararlı bir şekilde ilerleyerek masaya ulaştığında elinde tuttuğu kitapları ve defteri masanın üzerine yerleştirdi. Cep telefonunu sıkıca kavrayıp kulaklığı takarak müziği açtı. Müzik eşliğinde ders çalışmak konsantrasyonunu artırıyordu.

Açtığı şarkı Gülşen'in en sevdiği ve modasının asla eskimeyeceğini düşündüğü şarkısıydı.

Sandalyeye oturduktan sonra defterini açıp notlarını kontrol etmeye başladı. Bir yandan da şarkıya eşlik ediyordu.

Kaçırma gözlerini.

Dinle, kalp sesini.

Söyle.

Seviyorsan yürekli ol.

 

Çalışırken kendisini tamamen kaybettiği için ne kadar zaman geçtiğini bilemiyordu, ancak çok uzun bir süre geçmediğini düşündü. Konsantrasyonunu kırmadan bir süre daha çalışmaya devam etti. Günün bu saatleri içindeki sessizlik, Lily için en verimli çalışma zamanıydı. Sınıfta derslere bu kadar dikkatini veremiyordu.

Evi her zaman olduğu gibi tenhaydı, odasındaki tek sesse kulaklıktan yükselen müziğe aitti. Bütün bunlar bir araya geldiğinde bilgiye olan açlığıyla birleşerek öğrenmesini daha da pekiştiriyordu.

Birdenbire, kulaklarından kulaklıkları çıkardı ve oturduğu sandalyeden kalkarak masadan uzaklaşmak istedi. Canı dolapta bulunan buz gibi şeftali suyunu aşırı çekmişti. İçmezse aklı onda kalacak, dolayısıyla da derse dikkatini veremeyecekti.

Ayağa kalktığı anda, hafif bir sallantı hissetti ama başının döndüğünü sandı. Sallantı kendini tekrardan gösterince başının dönmediğini anlaması zor olmadı. Saniyeler içinde ortaya çıkan sallantı yerini şiddetli bir sarsıntıya bıraktı ve zaman içinde giderek şiddetlendi. Bu aniden gelen deprem dalgası, Lily’nin yüreğinde endişe yarattı.

Hızla önündeki masaya tutunarak ayakta kalmaya çalıştı. Nitekim odanın duvarları çatırdamaya başladı ve ardından bir gürültü patlamasıyla birlikte çevresindeki eşyalar sarsıldı. Tabii Lily de... Odadaki nesneler yerlerinden fırladığında yere düşen Lily, korku içinde çığlık attı. Kalbi hızla atıyor, yüreği sanki bulunduğu yerden çıkmak için çaba gösteriyordu.

Zar zor hareket edip pencereden dışarı baktığında, hiç görmediği bir manzara ile karşılaştı. Bu manzara yüreğini daha da sıkıştırdı ve nefes almasını güçleştirdi.

Gökyüzünde ürkütücü bir bulut belirmişti. Bulutun kenarları karanlık ve tehditkâr bir siyahla çevriliydi. Ortasında farklı renklerde şimşekler hızla çakıyordu ve bu şimşeklerden dolayı bulut sürekli renk değiştiriyordu.

Bu olağanüstü ve korkutucu görüntü, Lily’nin yüreğini daha da ağırlaştırırken şimşekler çakmaya devam etti. Birkaç saniye içinde öyle güçlü bir şimşek çaktı ki gökyüzü aydınlandı.

Tüm dikkatini gördüğü manzaraya vermişken bir yandan ayakta durmaya çalışıyor, diğer yandan da korkutucu bir şekilde ilerleyen buluta bakmayı sürdürüyordu. Ortaya çıkan bir yıldırım vardı. Bu yıldırım çakan şimşeklerin birleşmesinden ortaya çıkmıştı. Şimşekleri vakumlayarak çekmiş ve kendini göstermişti. Yıldırım bunun ardından hızla hareket ederek tüm insanların ayak bastığı yere doğru ilerlemeye başladı. Zeminle temas ettiğinde büyük bir patlama yaşandı ve zeminde derin bir yarık oluştu.

Devam eden sarsıntıya rağmen bulut hareket etmeye devam etti. Oluşan yarığın ardından biraz daha yükselen bulut, Lily’nin varlığını yeni fark ettiği farklı renklere sahip başka bulutlarla çarpışarak daha da büyüyordu. Bunun olmasıyla ortaya çıkan şimşekler ve yıldırımlar daha da büyük olup evlere ve dört bir yana sıçrıyor, büyük bir yıkıma sebep oluyordu.

"Siktir! Siktir! Siktir! Bu hiç iyi değil!" dediğinde esas dehşete düşmesine sebep olan bambaşka bir şeydi.

Sokakta olan insanlar bu yıldırımlardan kaçmaya çalışırken başarılı olamıyor, yıldırımların kendilerine çarpmasıyla anında toza dönüşüyorlardı ve geride kendilerinden bir iz kalmayarak yok oluyorlardı. Bu manzara Lily’nin midesini bulandırmış, yüreğini fazlasıyla sıkmıştı.

Olan biteni izlemeye devam ederken burada daha fazla durmaması gerektiğini düşündü Lily. Çünkü bulut bulunduğu alana doğru hareket ediyordu ve onu da diğer insanlar gibi yok edip öldürebilirdi.

Devam eden depreme rağmen tutunmayı bıraktı ve yerdeki kırılan eşyalara basmamaya çalışarak hızla hareket etti. Yerdeki sırt çantasını hızla boşalttıktan sonra içine birkaç parça kıyafet koydu ve fermuarını kapattı. Başka bir çantayı eline aldıktan sonra ona cep telefonunu laptopunu ve şarj aletlerini yerleştirdi. Sırt çantasını sırtına takıp boynuna diğer çantayı astıktan sonra can havliyle koşmaya çalıştı. Depremden dolayı bu kolay değildi.

Nihayet merdivenin olduğu yere vardığında karşısına havada süzülen ve çevresinde minik elektrikler bulunan ürkütücü bir şey çıktı Lily’nin. Mavi renkteydi, yuvarlaktı ve parıl parıl parlarken çaktığı elektriklerden dolayı Lily’nin yüreğini ağzına getirmişti. Bu şey, sallantıdan etkilenmiyor, sanki Lily’nin varlığını sezmişçesine ona doğru ilerliyordu.

Lily, merdivenlerden inemeyeceğini anlayınca hızla annesinin ve babasının odasına sığındı. Odada bulunan, herhangi bir tehlikeye karşı inşa edilen geçidi kullanmasının zamanı gelmişti.

Ebeveynlerinin odasına girip giysi dolabını açtıktan sonra elini dolabın içinde gezdirmeye başladı. Birkaç saniyelik arayışın ardından istediği şeyi bulabildi ve dolabın arkasındaki kapağın açılmasını sağladı. Derin bir nefes almasının ardından aldığı nefesi verip hızla kendisini açılan boşluğa doğru sürükledi.

Loş koridorda adımlarını güçlükle atarken kalbi nefes nefese kalmasına sebep oldu. Buna rağmen asla durmadı ve koşmayı sürdürdü. Derin bir soluk aldıktan sonra önünde beliren merdivene heyecanla baktı. Sonrasında hiç vakit kaybetmeden merdivenden inmek için ilk hamlesini gerçekleştirdi. O kadar hızlı hareket etmişti ki ortaya çıkan daha güçlü bir sarsıntıdan dolayı ayağı kaydı ve zar zor merdiveni tutup dengesini sağlayabildi.

Boşlukta kalan eli ve bacakları dengesini sağlamak için çırpınırken merdivenin basamağına basmak bir an için aklına gelmedi Lily’nin. Nitekim duyduğu ses aklını yerine getirip diğer eliyle tutunmasını ve basamağa basmasını sağladığında kalp atışlarını duymazdan gelmek için çabaladı. Hızla basamakları inmeye başladı.

Son basamağa basıp merdivenden indikten sonra ayakları zeminle temas etti. Merdiveni tutmayı bıraktı ve sağa doğru dönerek hız kesmeden koşmayı sürdürdü.

Sadece birkaç adım atmıştı ki tekrar güçlü bir sarsıntı yaşandı. Sarsıntı kesildiğinde ise kulaklarını dolduran şiddetli bir patlama sesi duydu. Bedeni patlamanın etkisiyle savruldu ve duvara çarptı. Çarpmanın etkisiyle tüm bedeninin sızlamaya başladığını hissetti. Acı içindeki bedeninden dolayı gözleri dolmaya başladığında kulaklarının çınlaması bu duruma eşlik etti. Öyle güçlü bir çınlama vardı ki, zar zor kollarını hareket ettirebilmiş ve elleriyle kulaklarını kapatabilmişti. Az önce ne olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Her ne olduysa bir patlama gerçeklemiş ve Lily’ye zarar vermişti.

Acı içinde dişlerini sıkarken toz yığını arasında çevresini görmeye çalıştı. Nitekim hala yanmaya devam eden gözlerini açmakta zorlandığı için bu pek mümkün olmadı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığında kendisini ayağa kaldırması gerektiğinin farkına vardı ancak bunu bir türlü başaramadı. Zorlukla ellerini kulaklarından çekip yere koyduktan sonra güçlü durmaya çalıştı ve ayağa kalkmak için çabaladı. Bütün acılarına rağmen bedeni güç bela ayağa kalktığında, dudaklarından acı dolu bir çığlık yükseldi. Tüm vücudunda hüküm süren acı, şiddetini daha da arttırmıştı.

Sırtını soğuğa yüz tutmuş duvara yeniden sırtını yasladıktan sonra, gözlerini açtı ve çevresini görmek için bir mücadeleye girişti. Toz tabakası etkisini yavaşça kaybettikten sonra acı çeken insanların sesleri kulaklarına ulaştı. Onları görmesinin ardından yıllardır yaşadığı zorbalıklara rağmen hayatta kalmak için savaşan biri olduğunu, ne olursa olsun pes etmemesi gerektiğini anlaması zor olmadı. Gördüğü insanlar ölebilir ya da acı çekebilirdi ama Lily hayatta kalmaya devam etmeliydi.

Düşünceleri bu konuda ne kadar kararlı olsa da, tek bir adım dahi atmaya gücü yetmiyordu. Gözlerinden sızan yaşlar, acının yanı sıra yüreğini de sızlatmaya başlamıştı.

Tam o sırada, bir el Lily’nin bileğini kavradı ve acı içinde kıvranan bedenini kucakladı. Ne olduğunu anlamadan, bu gizemli kişinin yardımıyla yol almaya başlamak hem şaşırmasına hem korkmasına hem de heyecanlanmasına sebep oldu.

Hayatta kalmaya devam edebilmesi için bir kurtarıcı mı gönderilmişti? Öyle olmalıydı. Bu şekilde ilerleyebiliyor oluşunun başka açıklaması yoktu çünkü.

Sahi, kimdi o? Sağ kalan ve yaralı o kadar insana rağmen neden onu kurtarmıştı? Neden Lily’ye yardımcı olmak istiyordu?

Lily aklındaki soru işaretlerine rağmen tek bir kelime dahi edemedi. Vücudu fazlasıyla yorgun düşmüştü. Canı hala yanıyordu ve kulaklarındaki çınlama devam etmekteydi.

Yabancı kişi bir süre daha koştuğunda "Sığınak nerede?" diye sordu.

Ses tonundan erkek olduğunu anladığı bu gizemli kişi, sığınakları olduğunu nereden biliyordu? Daha önce ailesiyle tanışmış olan ama onun tanımadığı birisi miydi? Yoksa sığınağı olduğunu düşünen, Lily’yi yer altı tünelinde gördüğü için bunu söylemesini isteyen, sığınak arayışında olan birisi miydi? Bütün bu düşünceler ve akıl karışıklığı, Lily’nin kaşlarını çatmasına sebep oldu.

Ona güvenmediğini belli eden bir ses tonuyla "Ne demek istiyorsun?" diye sordu Lily. “Benim bir sığınağım yok.”

Ona yalan söylemek konusunda haklıydı. Her ne kadar Lily’yi kurtarıp ilerlemesi konusunda yardımcı olsa da tanımadığı bu yabancıya karşı tedbirli olmak zorunda olduğunu biliyordu. Çünkü onu tanımıyordu. İzlediği korku filmleri ve bilim kurgu filmleri, ayrıca kıyamet sonrası temalarındaki filmler sağ olsun sığınağı olduğunu kimseye söylememesi gerektiğinin bilincindeydi. Eğer ki sığınağı olduğunu söylerse oraya varmadan Lilyı öldürebilirdi. Üstelik bunu yapma konusunda bir an bile tereddütte bulunmazdı.

Adını bilmediği yabancı, Lily’nin söylediğini biliyordu. Bundan dolayı hemen "Bir sığınağınız olduğunu biliyorum," dedi. “Nerede olduğunu söyle. Bir an evvel oraya varmamız şart.”

“Bunu da nereden çıkardın?” diye sorduğunda Lily hala aptalı oynuyor, sığınaklarına dair en ufak bir şey söylememeye çabalıyordu.

Adamın kahkaha sesi sanki alay edercesine kulaklarında yankılandı. Tam o sırada arkalarındaki alandan yükselen ses, Lily’nin zeminin çöktüğünü düşünmesine sebep oldu. Başını hafifçe kaldırıp arkasındaki alana göz atmak istedi, ancak adam bunu yapmasını engelledi.

Bu kişi her kimse onunla birlikte ne olursa olsun koşmaya devam ediyordu. Neden pes etmediğine ve yorulmadığına bir anlam veremese de sığınak konusunun kapanması ve dikkatinin dağılması, Lily’nin fazlasıyla memnun olmasına sebep olmuştu.

"Lanet olsun! İnsanlar hala ölüyor," diye mırıldandığında Lily yaşadığı hüzün ses tonuna yansımıştı. Kimsenin böyle bir ölümü hak etmediğine emindi. Neden bunların olduğuna hala bir anlam veremiyor, insanların ölmesini mantıklı bulmuyordu.

Lily’nin ismini bilmediği adam söylerini duyunca derin bir nefes aldı ve hızını daha da arttırdı. Hala koşmayı sürdürüyordu. Bir süre daha koşmalarının ardından durdu ve Lily’yi kucağından indirdi.

Ayakları yere basan Lily, vücudundaki ağrıların daha iyi durumda olduğunu ve kulağındaki çınlamanın tamamen geçtiğini fark ettiğinde tüm vücudunu saran rahatlığı hissetti. Bakışlarını yabancı adama çevirdikten sonra dikkatli gözlerle gözlerine baktı ve vücudunu incelemeye başladı. Yüzünün bir kısmını puşiyle sarmalamıştı. Üzerindeki gömleğin üstüne bir cübbe, gömleğin altına ise şalvar giymişti. Sırtında Lilyda olduğu gibi bir çanta asılıydı. Hem o çantayı hem de Lilyı eşyalarıyla birlikte taşıyor oluşu oldukça güçlü olduğunu düşündürse de bu düşünceyi hemen aklından kovdu. Bunu nasıl başardığını ve buraya kadar bunca yüke rağmen nasıl koştuğuna anlam veremese de dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Bu konu hakkında konuşmamanın en iyi şey olduğuna karar verdi.

"Sen kimsin?" diye sorduğunda gözlerini yeniden genç adama dikti. Ondan gelecek olan yanıtın önemli olduğunu biliyordu ve doğru söylemesini istiyordu.

“Beni tanıyorsun. Ailemi de tanıyorsun.”

İşte bu Lily için beklenmedik bir yanıttı. Nasıl? Lily onu tanıyor olamazdı ki. Genelde anne ve babasının çevresinden olan insanları çok iyi tanır, çocuklarının da kim olduğunu bilirdi. Lakin bu adamı daha önce hiç görmemişti. Ses tonu bile tanıdık gelmiyordu.

"Öyle mi?" diye sorduktan sonra ellerini beline koydu ve kuşku dolu gözlerle karşısındaki adama bakmayı sürdürdü. "Madem seni tanıyorum, yüzünü göster de seni gerçekten tanıyıp tanımadığıma emin olabileyim.”

Genç adam için bunu yapmak hiç de zor değildi. Anlayışla başını salladı ve elini kaldırıp yüzünü örten puşiyi açtı. Adamın puşisinin açılmasıyla ortaya çıkan yüz, Lily’nin bu zamana kadar gördüğü en güzel yüz olarak gözlerinin önüne serildi. Kalbi heyecandan atış hızını arttırmaya başladığında, nefesinin kesilmemesi için dua etmeye başladı. Bu gerçek olamazdı. Karşısındaki adam ondan başkası değildi. Senelerce hayran olduğu, hatta aşık olduğu adamdı karşısında duran. Ondan başka bir erkeğe hayranlık beslememişti ve hiç kimseye aşık olmamıştı. İlk ve tek aşkı oydu. Onu nasıl tanıyamadığına anlam veremezken hala büyük bir şok içindeydi.

"Sen..." dedi ama konuşmasına devam edecek gücü kendinde bulamadı. Zaman adeta durmuş gibi hissetti. Vücudunu daha önce hiç karşılaşmadığı bir heyecan dalgası sarmaya devam ederken dudaklarından o müthiş isim döküldü.“Niko…”

Niko, başını yavaşça salladıktan sonra gülümsedi. Elini ileri uzatıp yolu işaret etmesinin ardından "Artık sığınağa gitmemiz gerekiyor. Acele etmeliyiz,” dedi ve Lily’yi kolundan tutup yürümeye başladı.

Hala Niko’yu görmenin şokunda olan Lily, adım atmakta zorlanıyordu. Nihayet kendine gelip “Pekala,” dedikten sonra ona ayak uydurmak için çabalamaya çalıştı.

Attığı her adımda kemikleri sızlasa da sesini çıkarmadı. Niko’ya buraya gelene kadar yeterince yük olmuştu zaten. Onu daha fazla yoramazdı ve duraksamasına sebep olamazdı. Buna hakkı olmadığını, sesini çıkarmadan yürümeye devam etmek zorunda olduğunu düşünüyordu.

Yorgunluklarının sınırlara dayanmış olduğunu fark ettikleri birkaç dakikalık yürüyüşün ardından başarılı bir şekilde sığınağa ulaştılar. Lily, derin bir nefes aldıktan sonra, gözlerini karşısındaki kapıya odakladı. Bu kapıyı sadece ebeveynleri ve kendisi açabiliyor, bir başkası açamıyordu.

Bakışlarını kapıdan çektikten sonra Niko’ya baktı, ardından ellerini dizlerinin üstüne koyarak sakinleşmek adına kendisine biraz süre tanıdı. Birkaç kez nefes alıp vermesinin ardından kalp atışını düzene sokabildi. Ellerini dizlerinden çektikten sonra sağ elini kapının hemen sağında bulunan parmak izi okuyucusuna uzattı.

Tanıma işlemi tamamlandıktan sonra kapının açıldığını belli eden ses duyuldu. Kapı yavaşça geriye çekilerek açılmaya başladığında ikisinin bakışları yeniden birbiriyle buluştu. Birkaç saniye birbirlerine bakmalarından sonra ikisi de bakışlarını kaçırdı, yeniden kapıya çevirdiler. Sığınağa girebilecekleri kadar bir aralık açıldıktan sonra yürüyüp içeri girdiler.

Lily, içeri girmelerinin ardından tekrar kapıdan yana döndü ve elini uzatıp sol tarafta yer alan butona bastı. Bu buton kapının solunda, duvarın üstünde yer almaktaydı.

Kapı yavaşça kapanmaya başladığında ikisinin de nefes alma sesi sığınağın içinde yankılanmaya başladı. Lily, yanaklarını kendisini huzursuz eden bir sıcaklığın sardığını hissettiğinde panikledi. Neden bu kadar heyecanlandığını biliyordu ama bu durumu görmezden gelmek istiyordu. Oysa bunu yapmak çok zordu.

Kapının kapanmasının ardından Niko’yu görmezden gelmeye çalıştı ve çantalarını masanın üzerine bırakmasının ardından boştaki sandalyelerden birine oturdu. Hala kemikleri sızlıyordu ve canı acıyordu. Biraz soluklandıktan sonra ağrı kesici içip rahatlasa iyi olacaktı.

Soluklanmaya devam ederken Niko’nun "Ne kadar çok erzak var," dediğini duydu ve bakışlarını Niko’ya doğru çevirdi. Başını sallayarak onu onaylamasına rağmen genç adam bunu görmedi. Ağır adımlarla sığınağın içinde dolaşırken, her köşeyi titizlikle incelemeye devam ediyordu.

Lily, ellerini dizlerine koyarak derin bir nefes aldı ve onu gözlemlemekten vazgeçmedi. Yüzündeki ifade, hem hayrete düştüğünü hem de heyecanlandığını açıkça yansıtıyordu. Gözlerindeki parıltı, gördüğü şeylere karşı duyduğu şaşkınlığı açıkça belli etmekteydi.

Şu anda bulundukları sığınaktaki elektrik, güneş enerjisiyle çalışan bataryalar sayesinde sağlanıyordu. İçerideki havanın temiz olması, sürekli çalışan hava filtreleri ve türbinler sayesinde mümkün oluyordu.

“Buradaki yiyecekler, içecekler ve diğerleri… Vay canına. Cidden böyle bir şeyi beklemiyordum.”

Niko, şaşkınlık içinde konuşmaya devam ettiğinde, Lily gülümsemeden yapamadı. Bu sığınak onlara uzunca bir süre hem koruma hem de yaşama imkanı sağlayacaktı. Geleceğin ne getireceğini bilmeseler de burada güvende olduklarını bilmek onlara güç veriyordu.

Niko’nun sığınaktaki eşyaları incelemesi devam ederken “Bir plan yapmamız gerekiyor,” dedi Lily ve Niko’nun bakışlarının kendisine dönmesine sebep oldu. Daha sonra oturduğu yerden kalktı ve Niko’ya doğru birkaç adım attı. Onun tam önünde durduktan sonra eliyle işaret etti. "Buradaki gıda stoğu, en azından bir yıl yetecek gibi görünüyor. Bu iyi bir şey. Nitekim gelecekteki durumu, yani buradan çıkıp çıkamayacağımızı bilmiyorum. Dolayısıyla sığınak içindeki her şeyi daha uzun süre kullanabilecek şekilde ayarlamamız şart.”

Niko, başını salladıktan sonra kahkaha attı. Hiçbir şey demeden ilerleyip oturduktan sonra ellerini masanın üzerine koydu ve “Ben çoktan hesaplama yaptım,” dedi.

Lily’nin gözleri irileşti duyduklarının ardından. Şaşkınlıkla dudaklarını araladıktan sonra “Nasıl? Yani ne zaman?” diye sordu.

"Çok olmadı,” dedikten sonra tıpkı Lily gibi eliyle yiyecekleri işaret etti. “Bir konserve yiyeceği ikiye böler ve sabah-akşam tüketirsek, bu şekilde bir yıllık stokumuzu üç yıl kullanma imkanı elde ederiz. Bu güzel bir gelişme olsa da bir konserve kutusunun içindeki yiyeceği konserveyi açtığımız günden itibaren en geç altı ay içinde tüketmeliyiz.” Elini konserve yiyeceklerden çektikten sonra odanın başka tarafında bulunan, depolanmış sulara çevirdi. “Paketlenen bir içme suyunun maksimum kullanma süresi iki yıl olduğu için bunu zamana yayma şansımız yok, maalesef.” diyerek Lilyı bilgilendirmeye devam etti.

Bakışlarını sulardan çektikten sonra az ilerisinde bulunan meyve sularına çevirdi. “Ayrıca paketlenmiş meyve sularının ortalama ömrünün altı ay olduğunu da düşünerek, bu süre içinde tüketmemiz gerekiyor," diyerek açıklama yaptı. “Dolaba koysak bile bir süre sonra bozulacaklar. Yani paketi açıp zamana dağıtmamız bir işe yaramaz. Önceliğimiz içecek konusunda meyve suları olmalı. Meyve sularını tüketirken su yerine geçemeyeceği için su tüketimine de özen göstermemiz gerekecek.”

Lily, Niko’nun bütün bunları nereden bildiğini bilmese de söylediklerinde haklı olduğunu düşündü. Onun analiz yeteneği ve mantıklı düşünmesi açıkçası umut vericiydi. Artık belirsizlikle dolu bu dünyada sağduyulu davranmaları ve düzgün bir şekilde yaşamalarını sağlayacak bir yol haritasına ihtiyaçları vardı. Niko’nun onları yönlendirecek bilgileri doğru olsa da içinde ufak tefek hatalar barındırmaktaydı.

“Annem ve babam geldiğinde ne olacak? Bu planlamayı yaparken onları düşündüğünü sanmıyorum. Aynı şekilde senin ailen de buraya gelebilir. Sen buradaysan onların da geleceğini düşünüyorum. Dolayısıyla kalabalık olacağız.”

Lily’nin sözlerinin ardından Niko’nun gözleri dolmaya başladı. Her iki elinin de yumruklarını sıkıca sıkarken “Çok üzgünüm. Gelemeyecekler,” dedi.

Lily, Niko’nun sözleri üzerine donup kaldı. Bu ne demek oluyordu? Onlar gelemeyecekler derken ne demek istiyordu? Boğazından sözcükler zar zor çıkarken konuşabildiği için rahatladı. "Ne demek maalesef gelemeyecekler? Sen ne dediğinin farkında mısın?” diye sordu. Saçmaladığını var saymak istiyordu. Onlara bir şey olmadığını düşünmek…

Niko, başını iki yana salladı. Hala Lily’nin gözlerine bakmıyordu.

"Birkaç senedir ailemden uzakta görev yapmaktayım. Son görevimden dönüşümün ardından komutanımın karşısına çıkıp ailemle vakit geçirmek istediğimi söyledim. Bir süre konuştuk. Beni anlamış olmalı ki, uzun süreli olmasa da onlarla vakit geçirmeme izin verdi.” Konuşmakta zorlandığı için sesi boğuk çıkmaya başladı. Boğazını garip sesler çıkararak temizlemesinin ardından anlatmaya kaldığı yerden devam etti. O konuşurken Lily gıkını çıkarmıyor, pür dikkat dinlemeye devam ediyordu.

“Gerekli işlemlerin yapılmasının ardından birliğimden ayrıldım ve yola çıktım. Eve varmama az bir zaman kala onları aradım ve yolda olduğumu söyledim. İznimin olduğunu ve onları görmek adına yolda olduğumu söyledim. Evde olmadıklarını, bir toplantıya katılacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat konuşmamızın ardından annen ve baban araca bindi. Onlarla da kısa bir görüşme yaptım ve tekrardan anne babamla konuşmaya devam ettim.”

Lily, kaşlarını çattıktan sonra endişe içinde “Ya sonra?” diye sordu. “Sonra ne oldu?”

“Konuşmamızın üzerinden sadece birkaç saniye geçmişti. Daha önce görmediğim büyüklükte ve parlaklıkta olan bir yıldırım aracın çok yakınına düştü ve aracın takla atmasına sebep oldu. Bu taklanın ardından sinyal kesilip görüşme sonlandı.”

Niko’nun gözlerinin kızarıklığı anlatmak için kendisini ne kadar çok zorladığını belli ediyordu. Ses tonu yaşadıklarının canını ne kadar çok yaktığını gözler önüne sermekteydi. Son söylediği cümlenin ardından Lily, göğsünün sıkıştığını hissetti. Canı yanıyordu ve ruhu sızlıyordu. Buraya gelmeden önce odasındayken gördüğü yıldırımlar ve görüntüler asla normal değildi. Dolayısıyla aracın attığı takladan sonra sağ kalmaları kesinlikle imkansızdı. Onlardan ve araçtan geriye bir şey kalmadığına emindi.

“Sağ kalmaları imkansız,” dedikten sonra Lily, bakışlarını Niko’ya çevirdi. “O yıldırımların ve şimşeklerin nasıl olduğunu gözlerimle gördüm. Çok ama çok haklısın.”

Söylediği her sözcükte kalbi göğsünden fırlarcasına çarpıyor, nefesi kesilecekmiş gibi hissediyordu. Gözlerinde ve burnunda saniyeler içerisinde acı verici bir sızı oluşmaya başlamıştı. Bu durumun gerçek olduğunu düşünmek rahatsız hissetmesine sebep olsa da onların öldüğünü kabul etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

Lily, zorlukla titreyen bacaklarını kontrol altına alıp oturduktan sonra karşısındaki duvara bakarak konuşmayı sürdürdü. "Sence acı çekmişler midir?"

“Bilemiyorum. Umarım… umarım çekmemişlerdir,” dediğinde Niko hala konuşmakta zorlanıyordu. Onun da açı çektiği çok belliydi.

Saniyeler sonra Lily’nin acısı baskın çıktı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Aklına annesinin dün akşamki son yemeklerinde sarf ettiği sözcükler gelmişti.

"Bay ve Bayan Barkov’la birlikte bir iş yemeğine katılacağız. Yemek şehir dışında olacağı için ve o bölgeyi en iyi onlar bildiği için onların aracıyla gideceğiz. Bizi bekleme. Yemek konusunda sıkıntı çekeceğini zannetmiyorum. Zaten defalarca yalnız kaldığın için kendi yemeğini yapabiliyor ve karnını doyurabiliyorsun.”

Annesinin bu sıkıcı konuşmalarından ve işten bahsetmesinden rahatsız olan Lily, gözlerini devirdikten sonra “Hallederim,” demiş, ardından sessiz bir şekilde yemeğini yemeye devam etmişti.

O anda yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmeye başladığında görüntülerin kaybolması için başını iki yana salladı. Geçmiş acı vericiydi. Artık düşünmemeli, yaşananları ardında bırakmalıydı. Nitekim bu çok zordu.

Bakışlarını Niko’ya çevirdiğinde kafasını dağıtmak için onun erkek kardeşini düşünmeye çalıştı. Onunla çok yakın olmasalar da Niko’yla aralarında olan iletişimden daha fazla iletişimleri olmuştu. İki kardeş birbirinden oldukça farklı karaktere sahipti. Tıpkı anne ve babaları gibi.

Bayan Barkov, daha sakin ve olayları dalgaya vuran, hiçbir şeyi kafaya takmayan bir karakterken Bay Barkov ise daha sert ve olaylara daha ciddi yaklaşan birisiydi. Niko, daha çok babasına Ivan ise annesine benziyordu.

Ivan da Lily gibi okulda zorbalık görüyordu ve pek çok defa birbirlerine destek olmuşlardı. Nitekim her zorbalık ve şiddet gördüklerinde Ivan bütün yaşananlarla ilgili dalga geçerken Lily’se tam tersi bir yaklaşım sergiliyordu.

Ivan’a göre kötü insanların böyle davranması normaldi ve onlar ömür boyu asla değişmeyeceklerdi. Ne kadar çabalasalar da bu durum devam edecekti. Bu yüzden hiç kafaya takmaya gerek yoktu.

Bütün düşüncelerine rağmen kafası asla dağılmamış, aksine ağlayışı giderek şiddetlenmişti. Saniyeler içinde düşünceleri birbirine girmiş ve hıçkırıkları şiddetini arttırmıştı. Elleriyle yüzünü kapatıp ağlamayı sürdürürken kendisine doğru atılan adım seslerini duyuyor ama hiçbir tepki veremiyordu. Onların ölümünü kabul etmenin ağırlığı zaman geçtikçe kendisini daha da belli ediyor ve canını hiç tahmin edemeyeceği kadar yakıyordu.

Niko, Lily’nin ellerini yüzünden çekmek için ona dokunduğunda, Lily’nin bedenindeki hisler daha da karmaşıklaştı. Ellerini Niko’nun da yardımıyla yüzünden çektiğinde bulanık gözleri hemen ona döndü. Her ikisinin de bakışları birbirine kenetlendi. Lily’nin ağlamaktan dolayı gözleri şişmiş, burnu akmış ve gözyaşları yüzünü tamamen ıslatmıştı.

Niko’ya odaklandığında, yüzünü bulanık bir şekilde görmek içindeki üzüntünün daha da yoğunlaşmasına sebep oldu. Bu doğru değildi. Niko, şu anda yanında olamazdı. Olmamalıydı. Üstelik onu bu halde görmesi Lily’nin kendisini oldukça küçük hissetmesine sebep oldu. Başını iki yana salladı.

Her şeyin karman çorman olduğunu biliyordu. Ne düşünmesi gerektiğinden, nasıl hissetmesi gerektiğinden hatta ve hatta şu anda burada olmalarının gerçek mi yoksa hayal mi olduğundan emin değildi. Kalp atışı dakikada yüz yirmi ile yüz kırk arasında atmaya başladığında, yüreğinin sıkışmaya başladığını hissetti. Bütün bunlar ona çok ağır geliyordu. Nasıl baş edeceğini bilmemekteydi.

Duyguları bastırmak için yumruklarını sıkmak ve dizlerini dövmek, ağlamaya devam etmek istediğini biliyordu. Lakin hala yanında olan ve ellerini tutan Niko ile kalp atışının hızı buna engel oluyordu.

"Ağlama," dediği zaman sesi o kadar yumuşak çıkmıştı ki, sanki içindeki merhameti tüm varlığıyla hissettiriyordu Lily’ye. “Lütfen ağlama Lily.”

Lily, Niko’nun kendisine kızacağını düşünürken böyle davrandığını görünce afallamıştı. Neden kızmıyordu ve bağırmıyordu? Nasıl böylesine soğukkanlı olmayı başarıyordu? O da annesini ve babasını kaybetmişti sonuçta. Böyle olması normal değildi.

"Ağlamam mı gerekiyor?" diye sorduğunda şok içinde Niko’ya bakıyordu. Niko, hızla başını salladı. "Evet," dedi aynı tondaki yumuşak sesiyle. "Gözyaşların onları geri getirmeyecek."

Zaten hızlı atan kalbinin ritmi Niko’nun sözleriyle daha da hızlanmaya başladı. Elleri de bu hıza eşlik etmek ister gibi titremeye başlayınca ne yapacağını bilemedi. Burnunun sızısı daha da artıyor, gözleri sanki bıçak saplanmışçasına acıyordu. Niko’nun sözleri, onu rahatlatmak yerine daha da hüzünlendirmiş ve gözyaşları öncesinden daha hızlı bir şekilde akmaya başlamıştı.

Niko, Lily’nin çenesini tutan elini çektiğinde Lily onu hissedemiyor olmanın verdiği acıyla canının yandığını anladı. Sanki çenesini tutan eli biraz olsun Lily’ye rahatlama sağlıyordu. O el uzaklaştığında kendisini yapayalnız hissediyor ve kimsesizliğinin acısının farkına daha da varıyordu. Gerçi Niko da onun gibi kimsesizdi. Erkek kardeşi Ivan’ın yaşayıp yaşamadığını bilmiyorlardı. Dolayısıyla ikisi de öksüz kalmıştı.

“Sanırım seni biraz yalnız bırakmam gerekiyor,” dedikten sonra Niko ayağa kalktı. “Bazen insanın düşüncelerini dinleyebilmesi ve sakinleşebilmesi için yalnız kalması daha iyi olmakta.”

Niko’nun uzaklaşmak için aldığı karar Lily’nin hiç hoşuna gitmemişti. Elini uzatıp Niko’yu bileğinden yakalamasının ardından “Gitme!” dedi çaresizliğini belli eden bir sesle.

Niko’nun alaycı gülüşü yeniden kulaklarını doldurduğunda Lily’nin kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı.

Niko, kolları ile çevresini işaret edip “Nereye gidebilirim sence? Sığınakta olduğumuzu unutmuş olmalısın. Sadece sana kendini dinlemen adına alan tanımaktı niyetim,” dedi. Bunu söylemesinin ardından Lily’nin bileğini tutan elini çekti ve bileğini kurtardı. Daha sonra yürüyerek Lily’den uzaklaştı.

Lily, Niko kendisinden uzaklaştıktan sonra öfke içinde “Lanet olsun!” dedi. Niko ise bunu duymadı. Lily’nin yalnızlığa ihtiyacı yoktu ki. Onun Niko ile dertleşmeye, kendini anlatmaya ve onun varlığını hissetmeye ihtiyacı vardı.

Gözyaşlarının durmasının ardından elinin tersiyle yüzünde kalan ıslaklıkları sildi. O sırada kulağına çalınan fermuar sesi, bakışlarının Niko’dan tarafa dönmesine sebep oldu.

Bakışları yeniden Niko’ya döndüğünde çantasını karıştırmaya başladığını fark etti. Aradığı şeyi bulmak adına dikkatle çabalıyordu.

Nihayet elini çantadan çektiğinde, bir paket kağıt mendili avucunda tuttuğunu fark etti Lily. Gözleri şaşkınlıkla açıldığında Niko tutmaya devam ettiği çantasını yere bıraktı. Daha sonra Lily’ye döndü. Paketi uzatarak, “Bunu kullanman gerektiğini biliyorsun,” dedi. Sözleri, Lily’nin içinde bulunduğu durumun vahametini bir kez daha belli ediyordu.

Lily, burnunu çektiğinde omuzlarının titrediğini hissetti. Ağlaması sona ermiş olsa da bedeni hala üzüntüyle sarsılıyordu. Uzatılan paket mendil alırken “Teşekkür ederim,” dedi. Niko, Lily ona teşekkür etmesine rağmen hiçbir şey söylenmedi. Sadece omuz silkmekle yetinildi.

Niko’dan paketi alan Lily, içinden bir adet mendil çıkardıktan sonra yüzünde kurumaya yüz tutan gözyaşlarını silmeye başladı. Daha sonra burnunu silip zorlukla ayağa kalktı. Mendili çöp kutusuna atmak için ilerledi. Mendili çöp kutusuna atmasının ardından paketten bir mendil daha alarak yüzünü ve gözlerini temizlemek için harekete geçti. Adımları bu sefer çöp kovasından uzaklaşıp aynaya doğru gidiyordu. Açıkçası nasıl göründüğünü merak etmekteydi. Muhtemelen, lise dizilerindeki ezik öğrenciler gibi bir görüntü sergiliyordu.

Yarım yamalak da olsa gördüğü görüntü, beklentisinin tam da karşılığıydı. Gözleri ağlamaktan şişmişti ve yanaklarının üzerinde ağlamasının sebep olduğu kızarıklıklar vardı. Saçları karışmış, bazı kısımları toz ve topraktan bembeyaz olmuştu. Ancak toz ve toprağın sadece saçlarında olmadığını fark etti. Üzerindeki kıyafetler de toz ve topraktan nasibini almıştı.

Sıkıntılı bir nefes alıp bıraktıktan sonra, kullanacağı banyo alanına doğru ilerledi. Su hafifçe açıldığında yüzünü yıkamaya başladı. Suyu idareli kullanmaları gerektiğini biliyordu, çünkü burada ne kadar kalacaklarını bilmiyorlardı. Kısıtlı olan su kaynağını israf ederek bitiremezlerdi.

Yüzünü ve üstünü başını içesine temizledikten sonra suyu kapattı. Niko'nun yanına geri döndü.

"Teşekkür ederim," dedi çekingen bir ses tonuyla. “İyi ki burada benimlesin. Eğer yanımda olmasaydın ne yapardım hiç bilmiyorum.”

"Aslında esas şanslı olan benim,” diyerek Lily’nin sözlerine yanıt verdiğinde Niko, Lily şaşırmadan yapamadı.

“Nasıl yani?” diye sorduğunda gözleri irice açılmıştı ve şaşkınlığı ses tonunda apaçık belirmişti.

“Şöyle ki…” diyerek açıklamaya başladığında Niko, Lily onun söylediklerine iyice dikkat kesildi. “Eğer ki sen olmasaydın, yani seni göremeseydim hala yer altında olacaktım ama bir sığınağa sığınamayacaktım. Belki bundan dolayı hayatımı kaybedecek ya da en iyi ihtimalle sakat kalacaktım. Sayende bunların ikisi de olmadı ve hayatta kalarak yaşamayı sürdürüyorum.”

Lily, duyduklarının ardından içtenlikle gülümsedi. Üzüldüğü anların ardından ilk defa gülümsüyor olmak cidden iyi gelmişti. Elini yavaşça havaya kaldırıp havada salladıktan sonra “Aman sen de…” dedi. “Asker olduğunu unutmuş olmalısın. Kim bilir ne kadar zorluklar ve nice ölümler görmüşsündür. Belki de pek çok kez ölümün eşiğinden döndün ve yaşamaya devam ettin. Hatta şu anda hayatta olman benimle ilgili değil de daha çok senin hayatta kalma içgüdünle ilgili.” Cümlesini bitirir bitirmez bir gerçek zihninde şimşek gibi çaktı. “Sahi, benim burada olduğumu nasıl bildin?”

“Bilmiyordum. Kendimi korumak için yer altına indiğimde koşmaya devam ettim. Tesadüfen denk geldin. Seni nerede görürsem görüyüm tanırım.”

Son cümlesi Lily’nin o kadar çok mutlu olmasını sağladı ki boynuna sarılmak ve onu doyasıya öpmek istedi. Sevdiği adamın onu her yerde tanıyacağını söylemesi içindeki bütün hüznü alıp götürmüş, yerine coşkulu bir heyecan getirmişti. Nitekim, heyecanını kalbine gömmek zorunda kaldı ve hafifçe gülümsedi.

Bakışlarını Niko’dan çektikten sonra Lily “Anladım,” dedi.

Birkaç dakikalık bir muhabbetin ardından Lily, çantasından laptopunu ve cep telefonunu çıkardı, sonra masanın üzerine yerleştirdi. Laptopu elektrik kaynağına takar takmaz, hızla açtı ve tarayıcılardan birine çift tıkladı. Son dakika haberlerine göz atmaya başladı. Dünyadaki durumu merak ediyordu.

Gözleri, sadece bulundukları yerde değil, tüm dünyada ortaya çıkan tuhaf bulutlara dair haberlere takıldı. Hatta bulutlara dair birkaç görüntü internete düşmüştü ve insanların endişelerini daha da köpürtmüştü. Endişeli olmakta da hakları vardı. Bu bulutlar resmen dünyaya yıkım getirmişlerdi.

Lily, ruhunun derinliklerine işleyen manzaralar karşısında sakin kalmaya çabalarken, hayatta kalan insanların güvenli bölgelere tahliye edilmeye başlandığını ve dünya liderlerinin olağanüstü hal ilan ettiğini öğrendi. Bunu hızla Niko’ya aktardı. Niko, hiç şaşırmış görünmüyordu. “Çok normal,” dedi. “Hükümetler bence bunu yapmakta geç bile kaldılar. Daha olayın ilk saniyesinde bunun yapılması gerekiyordu.

Olağanüstü hal ilanının ardından, dünyayı saran bir panik ortamı hakimdi gördükleri görüntülerde ve okudukları yazılarda. Durumun gördüklerinden ve okuduklarından daha korkunç bir boyutta olduğunu fark etmek, içlerindeki tedirginliğin çalkantılı bir hal almasına sebep oldu.

Lily, sosyal medya hesabına giriş yapmaya çalıştığında, uygulamaların açılmadığını gördü. Hemen ardından Niko da denedi ama o da giriş yapamadı. Sunucular çöktüğü için hiçbir şekilde kullanım sağlayamıyorlardı. Sadece haber sitelerine yapılan yorumlar aracılığı ile insanlar birbiriyle haberleşiyordu. Telefonlar bile çalışmıyordu. Tüm dünya genelinde iletişim kesilmişti.

Yaklaşık beş dakika sonra cep telefonu ve bilgisayarı da karanlığa gömüldüğünde öfkeyle küfretti Lily. Şimdi ne yapacaklardı? Dünyanın durumu hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlayan tek imkan ortadan kalkmıştı.

Dünyada başka insanların yaşadığını öğrenmiş olsalar da bu insanların şuanda ne kadarının hayatta kaldığını ve ne kadarının yaşadığını bilmiyorlardı. Dışarıdaki durum sanılandan daha kötü olabilir, dolayısıyla da pek çoğu hayatını kaybetmiş olabilirdi.

Lily’nin gördüğü görüntüler gözlerinin önüne geldiğinde insanlığın yok oluşuna tanık oluyor olduklarını bilmek canının fazlasıyla yanmasına sebep oldu. Bu gerçekten de korkunç bir durumdu ve geri dönüşünün olup olmayacağını asla bilmiyorlardı.

"Durum tahmin ettiğimden daha da kötü gibi görünüyor," dediğinde Niko, Lily başını sallayarak onu onayladı.

Lily, moral bozukluğu ile ayağa kalktığında Niko elindeki telsizle iletişim kurmaya çalıştı lakin başarılı olamadı. Askeriyeye, diğer emniyet güçlerine ve herhangi bir hükümet yetkilisine ulaşamıyordu. Bu durum zaten bozuk olan morallerinin daha da bozulmasına sebep olurken ikisinin de aklında aynı soru işareti vardı; Bu durum düzelecek mi?

"Burada uzunca bir süre kalacağız gibi görünüyor," dediğinde Niko, Lily her ne kadar istemese de haklı olduğunu biliyordu. Tek kelime etmedi.

***

Nilo ile Lily’nin sığınakta birlikte vakit geçirirken saatlerin günleri, günlerin ise haftaları kovaladığını fark etmeleri hiç zor olmadı. Zamanı duvarda asılı olan saat sayesinde takip ediyor, böylece ne kadar vakit geçtiğini hesaplıyorlardı. Geçen her günün çetelesini ise takvime işaretleyerek tutuyorlardı.

Tehlikenin başladığı gün kendisini gösteren depremler, artık eskisi gibi sarsıcı değildi. Bu durum onların biraz olsun rahatlamasını sağlamıştı. Ayrıca sığınağa girmeden önce duydukları ürkütücü sesler tamamen sessizliğe gömülmüştü. Bu iyi bir şeydi. Artık daha rahat uyuyabiliyorlardı.

Tüm bunlardan sadece iki hafta sonra Lily, yemek yemelerinin ardından ayağa kalktı ve sığınağın kapısını açmak için harekete geçti. Niko, bunu fark ettiğinde endişe içerisinde “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

Lily, hemen açıklama yapmaya başladı. "Burada daha fazla kalmak istemiyorum. Eğer tehlike geçtiyse –ki geçmiş görünüyor- dışarı çıkmalı ve kendimize kaynak aramalıyız. Ayrıca yaşayan başka insanlar var mı bilmiyoruz. Bunu öğrenmemiz gerekiyor. Eğer hayatta kalanlar varsa onlarla iş birliği içinde olup daha kolay bir şekilde kaynak toplayabilir ve rahatça hayatta kalabiliriz.”

Duyduklarının ardından Niko, kaşlarını çattı. “Yaşayan insanlar varsa onlara güvenmek mantıklı olur mu? Bolca kıyamet sonrası filmlerini ve dizilerini izlediğini söyleyen sensin. O dizi ve filmlerde neler olduğunu bana anlattın ki bunlar olması mümkün şeyler. Kimseye güvenemeyiz. Bu yüzden burada kalmaya devam etmeli ya da çıkacaksak bile çıktıktan sonra kimseye güvenmemeliyiz.”

Lily, Niko’nun söylediklerinde haklı olduğunu bilmesine rağmen hiçbir şey söylemedi. Sığınağın kapısını açan butona basıp kapıyı açtıktan sonra ortaya çıkan aralıktan geçti ve dışarı çıktı. Tek istediği sesleri dinlemek, bir sorun olup olmadığını görmek ve dışarı çıkıp çıkamayacaklarını anlamaktı. Nitekim birkaç saniye sonra zorlukla nefes almaya başladı ve ciğerleri sıkışıyormuş gibi hissetti.

Güçlü öksürükler eşliğinde hızla sığınağın içine geri döndü ve kapıyı arkasından kapattı. Nefes alması güçlükle gerçekleşirken öksürükleri şiddetini daha da arttırmıştı.

Niko, Lily’nin halini gördüğünde endişeli bir şekilde ayaklandı. Ona ne olduğunu sormasına rağmen bir türlü yanıt alamadı.

Lily, kapıyı kapatacak olan butona basmasının ardından sadece yürüdü. Adımları gaz maskelerinin bulunduğu alana gitmekteydi. Gördüğü maskelerden birisini alıp taktıktan sonra daha rahat nefes alabildiğini fark etti. Temiz havayı ciğerlerine çekerken hala zorlansa da saniyeler öncesine göre durumu daha iyiydi.

Sığınağın içinde, bu maskeyi takarken kullanabilecekleri birçok filtre bulunuyordu. Eğer dışarı çıkacaklarsa bu filtrelerden yanlarına bolca almaları ve dikkatlice kullanmaları gerekiyordu.

Lily’nin rahatladığını fark eden Niko yeniden “Neler oluyor?” diye sordu. Hala bir açıklama bekliyordu. Endişelenmekte çok haklıydı.

“Dışarıda nefes almak imkansız,” diyerek açıklama yaptı Lily. Hala güç bela konuşuyordu. Eliyle diğer maskelerden birini işaret etmesinin ardından “Benimle gelmek istiyorsan taksan iyi edersin,” dedi.

Niko, Lily’yi ikna edebilmek için dil dökmeye başladıktan bir süre sonra bunun mümkün olmayacağını anladı ve pes etti. Çaresiz kaldığı için genç kız gibi hazırlık yapmaya başladı. Onu yalnız bırakamazdı.

Lily, nefes alış verişi tamamen düzene girdiğinde sırt çantasının içini boşalttı. Çantanın içine konserve gıda, su, bir kaç parça yedek kıyafet, ilk yardım malzemeleri, tuvalet kağıdı ve maske kartuşları gibi hayati şeyleri yerleştirdi. Bu malzemeler, zorlu şartlarda hayatta kalmasına epey yardımcı olacaktı.

Çantasını hazırlamasının ardından hızla silahların bulunduğu alana ilerledi. Anne ve babası, olası tehlikelerden kendisini koruması için silah kullanmayı öğretmişti. Dolayısıyla yanına buradaki silahlardan iki tanesini ve silahlar için yeterli miktarda mermiyi alması iş görecekti.

Lily’nin hazırlığına devam ettiği süre zarfında Niko çoktan hazırlığını tamamlamıştı. Son olarak silahlarını kuşanıp yedek şarjörlerini kemerine yerleştirdi. Maskesini Lily’nin uyarısını duyunca takmış olduğu için bununla vakit kaybetmesine gerek olmadı.

Lily ve Niko, hazırlıklarının tamamen tamamlanmasının ardından birbirlerine güven duyan bakışlarla baktı, ardından sığınaktan çıkmak için yürümeye başladılar. Derin bir nefes almalarının ardından aldıkları nefesi geri bıraktılar ve aralık olan kapıdan dikkatlice dışarı çıktılar.

Lily, kapıyı arkalarından kapattıktan sonra Niko’nun peşinden yürümeye başladı. Çevrelerindeki sessizlik daha ilk saniyeden etkilenmelerine sebep olmuştu. Daha önceki gürültü ve kaosun ardından bu sessizlik oldukça rahatlatıcı olsa da biraz olsun korkmalarını sağlıyordu. Sessizlik çoğu zaman iyi şeylerin habercisi olmazdı.

Lily’nin açtığı el fenerinin ışığı önlerindeki yolu aydınlatarak ilerlemelerini kolaylaştırırken Lily’nin kalbi hızla atmaya devam ediyordu. Attığı her adımda sakin olmaya ve kalp atışını dizginlemeye çalışıyor, adımlarını dikkatle atıyor, her an tetikte olması gerektiğini kendine hatırlatıyordu.

Çevrede pek çok yıkıntı olsa da dolambaçlı yolları tercih ederek yüzeye çıkmalarını sağlayacak merdivene doğru ilerlemeye devam ettiler. Pes etmemeleri gerekiyordu. Sonuçta Lily’nin de dediği gibi ömürlerinin sonuna kadar sığınakta kalamazdılar.

Bir süre daha yürümelerinin ardından karşılarına çıkan su birikintisinin içinden geçtiler. Su birikintisinden çıkmalarının ardından nihayet Lily’nin görmeyi umduğu merdiven karşılarına çıktı. Üstündeki gerginlik biraz olsun azalırken kaşlarını çattı ve basamağa ilk adımını attı. Sakin kalmaya çalışarak basamakları tırmanmaya devam ederken Niko da arkasından geliyordu.

Son birkaç basamağı daha çıktığımda karşısına yüzeye çıkmalarını sağlayacak rögar kapağı çıktı. Tüm gücünü kullanarak kapağı ittikten sonra gözlerini kamaştıracak olan parlak ışıkla karşılaşacağını düşündü ancak beklediği gibi olmadı. Herhangi bir ışık yoktu. Karşısına çıkan karanlığın ta kendisiydi.

Derin bir nefes aldı, aldığı nefesi geri verdi. El fenerini parmakları daha sıkı tuttu ve kendini dışarı çıkmak için hazırlamaya çalıştı. Yaşadığı stresten dolayı hızla çarpan kalbini görmezden gelmek zor olsa da geri kalan basamakları tırmanıp dışarı çıktı. Ayakları zeminle temas ettiğinde ve Niko da dışarı çıktığında ikisinin de görmeyi umduğu manzara kesinlikle bu değildi.

Loading...
0%