Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. Bölüm

@yazarcerenoktay

TEHLİKELİ TOPRAKLAR 1 - KIYAMET

29.08.2024, 23:48 💀

Yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz,

ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

 

 

Lily, hafifçe titremeye devam eden ses tonuyla sorduğunda, kelimeleri kendi kulağına bile zayıf gelmişti. "Bunu sen de görüyor musun?" O sırada dünyada yaşananların ne denli büyük bir felaket olduğunu görüyordu ve yaşadığı şoku tarif etmesi imkansızdı.

"Görüyorum. Tanrım!" dediğinde Niko, sesindeki şaşkınlık ve endişe, Lily’nin daha da tedirgin olmasına sebep oldu.

İkisi de gözleriyle karşılarındaki manzarayı incelemeye devam etti. Gördükleri manzara gerçekten de şok ediciydi. Yollar darmadağın olmuş, köprüler yerle bir edilmiş, evler ise adeta onları yutan bir karanlığın içine gömülmüş gibi görünüyordu. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Bu manzara kocaman olan bir ölüm vadisine benziyordu.

Lily, gördüklerinin ardından “Sığınakta olduğumuz için kendimizi çok şanslı saymalı ve bu gerçeği bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız. Her an, her saniye şükretmeliyiz. Kim bilir ne kadar çok insan bu felaket sırasında hayatını kaybetti.” dese de Niko’dan yanıt alamadı. Bunun üzerine gözlerini kısarak ona döndü. Niko’nun yüzündeki dehşet ifadesi Lily’nin endişesini daha da derinleştirdi. O da Lily gibi böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyordu.

Devam eden sessizlik içinde kendi nefes alış verişlerini duyuyorlardı. Çok gergindiler ve ilerleyip ilerlememek konusunda tereddüt ediyorlardı. Nitekim tereddütlerine keşfetme arzusu daha ağır basınca, ağır adımlarla ilerlemeye başladılar. Attıkları her adımda dikkatli olmaları gerekiyordu. Çünkü yol yürümek için son derece zorlu hale gelmişti. Sadece el fenerinin ışığıyla sınırlı bir görüşe sahip olmak, korkutucu bir deneyimdi.

"Ne yapacağız? Sanırım tek sağ kalan biziz," dedi Lily kaşlarını çatarken. Niko başını salladı ve ciddiyetle, "Bilmiyorum," diyerek yanıt verdi.

Lily, ilerledikçe algılarının keskinleştiğini fark etmeye başladı. Daha önce hiç bu kadar güçlü bir şekilde çevresinde olanları hissettiğini hatırlamıyordu. Üstelik şimdi hırıltıya benzer bir ses işitiyordu, bu da tedirginliğini arttırıyordu.

"Nico, sen de duyuyor musun?" diye sorduğunda "Evet," dediğini işitti. "Hırıltıya benzer bir ses duyuyorum."

Lily, Niko’nun cümlesinin ardından zorlukla yutkundu. Elinde tuttuğu feneri daha sıkı kavradı. Karanlığın hüküm sürdüğü yolda birlikte ilerlemeye devam ettiler.

Niko, eline aldığı silahını daha sıkı kavradıktan sonra kararlı ve dikkatli gözlerle çevresini gözetlemeye devam etti. Fiziksel olarak zarar verebilecek herhangi bir tehlikeyle karşılaşmaları durumunda, o şeyle yüzleşmek ve onu geçmek için hazır olmaları gerektiğini biliyordu. O da Lily gibi tüm algılarının keskinleştiğini hissettiği için sırtında sürekli kendisini belli eden ürpertiden rahatsız olsa da şu an için yapabileceği bir şey olmadığının farkındaydı.

Karşılarına çıkan yıkıntıların üzerinden zorlukla geçmelerinin ardından hırıltının daha da yaklaştığını hissettiler. Neredeyse nefes alışını hissedebilecekleri kadar yakındı o şey her neyse. Nitekim onu göremiyorlardı.

Lily, aniden durduktan sonra Niko da ona ayak uydurdu. Gerginlikleri devam ederken Niko, "Herhangi bir şey görüyor musun?" diye sordu.

O sırada gökyüzünden kül olduğunu düşündükleri şeyler üzerlerine yağmaya başladı. İkisi de el fenerinin ışığında biraz olsun birbirlerini görebildikleri için ve bakışları birbirlerine kenetlendiğinden bunu fark etmeleri zor olmadı. Üstelik hava hala zehirli olduğu için bu şaşılacak bir şey değildi. Hala maske sayesinde nefes alıyorlardı.

O andan sadece birkaç saniye sonra, ne olduğunu anlayamadan Lily kendisini yerde buldu. Bir şey onu itmişti. O şeyin ağırlığını hala üzerinde hissediyor ama göremiyordu.

Ayağa kalkmaya çabalasa da kalkamadı. Üzerindeki şey her neyse çok ağırdı, nefesini Lily’nin boynuna doğru üflüyor ve salyasını yüzüne damlatıyordu.

Yüzüne damlayan salyalar Lily’nin midesini bulandırsa da kusmamak için kendisini zorladı. Midesi ağzına gelmek için çabalasa da Lily güç gerektiren bir çabayla bunu engelliyordu. Üstelik yaratığın pis nefesi bu süreci hiç de kolaylaştırmıyordu.

Saniyeler geçmesine rağmen göremediği ağırlığı altında ezilmeye başladığını hissetmesi zor olmadı. Güç bela ellerini uzatıp yaratığı kendisinden uzak tutmaya çalıştığında Niko durumu fark etti ve tereddüt etmeden ateş etti.

Duyduğu silah sesiyle korkan Lily, göğsünün sıkıştığını ve nefes almakta zorluk çektiğini fark etti. Bilinçaltı ona kendisine gelmesini defalarca kez söylemesine rağmen bu hiç de kolay değildi.

Göremediği şey her neyse acı dolu inlemeleri kulaklarını doldurduğunda donup kaldı. Yaşadığı şok henüz geçmemişken elleriyle o şeyi engellemek için çabalamaya devam etti, lakin başarılı olamadı. O şey birkaç saniye öncesinde zaten yeterince ağırken bir de tüm bedeninin üzerinde yatıyor olması, Lily’nin durumunu fazlasıyla zorlu hale getiriyordu.

Lily’nin bedeni korkusundan dolayı zangır zangır titremeye devam ederken, Niko ilerledi. Hiç zorlanmadan görünen bedeni Lily’nin üzerinden kaldırdı ve onlardan biraz uzağa fırlattı. Bu şey bir kurt adama benziyordu. Oysa kurt adam denen şey sadece filmlerde olurdu. Gerçek olmasının imkanı yoktu. Neler oluyordu?

İkisinin yaşadığı şok, birkaç saniye daha devam etti. Niko, Lily'den daha sakin ve kontrollü olduğu için yardım etmek amacıyla elini uzattı. Lily, kendisine uzatılan eli fark ettiğinde, gözlerini cansız gibi duran kurt adamdan çekti. Hala endişeyle bakmaya devam eden gözlerini Niko'ya çevirdi. Genç adamın uzattığı eli tuttu ve onun desteğiyle ayağa kalktı. Tek başına bunu yapabilmesi, yaşadığı şoktan dolayı imkansızdı.

Lily’nin ayağa kalkmasının ardından Niko "İyi misin?" diye sordu. Sesi yumuşak çıkmıştı ama içinde belirgin bir endişe barındırıyordu.

Niko’nun sorusunu duymasının ardından Lily yanıt vermedi. Endişe içinde genç adamın yüzüne bakmaya devam etti. Kelimeler dilinin ucuna gelse de ağzından tek bir kelime bile çıkmıyordu.

Dünya ortaya çıkan bu felaketlerle birlikte nasıl böyle bir yer haline gelmişti? Neden insanlar ölüyordu? Evinde gördüğü korkunç şeyin ve bu bulutların anlamı neydi? Sorular Lily’nin zihninde bir labirent gibi dönüp dururken, mantıklı bir açıklama bulamıyordu.

Acaba dünya onlardan intikam mı alıyordu? Sonuçta insan nüfusu arttıkça, doğaya verilen zarar da artmıştı. Belki de doğanın dengesini bozdukları için şimdi de bunun bedelini ödüyorlardı.

Niko'nun eli, titremeye devam eden eline kaydığında Lily fark etti ki, hala onun elini sıkıca tutuyordu. Baskının etkisiyle parmak boğumları morarmaya başlamıştı.

"Bu da neyin nesi?" dedikten sonra Lily, Niko Lily elini bıraksın diye yavaşça salladı. Daha sonra baktı bırakmıyor, düşünceli sesiyle "Kurt adama benziyor," dedi.

Bakışlarını yeniden yaratığa çevirmesinin ardından Niko’nun elini bıraktı. Bakışlarını çevresinde dolaştırdığında yere düşen el fenerini gördü. Yürüyüp feneri yerden aldığında bile kalbi şiddetli bir şekilde çarpıyordu. Anlaşılan sakinleşmesi kolay olmayacaktı. Gözlerindeki titreyen ifade, bu karanlık ve gizemli dünyadan ne kadar çok korktuğunu yansıtıyordu.

Niko'ya tekrardan döndü. Sükûnetini korumaya çalışırken hala endişeli görünüyordu. "O öldü mü dersin?" diye sorduğunda kurt adamı kastediyordu. Sesinde hâlâ titrek bir ton vardı, sanki kelimeler boğazında sıkışıp kalmıştı.

"Öldü gibi görünüyor, ama bundan emin değilim."

Niko, elindeki tüfeğin namlusuyla yaratığın bedenini nazikçe dürttüğünde Lily, nefesini tuttu. Korkuyordu. Kurt adamın aniden hareketlenmesinden veya gözlerini açmasından, Niko’ya ve kendisine zarar vermesinden endişe ediyordu. Neyse ki, kurt adam herhangi bir tepki vermedi ve hareketsiz bir şekilde yerde yatmaya devam etti.

Lily, bunun ardından içindeki gerginliğin ortadan kalmasını ve tüm vücudunun rahatlamasını arzu etti. Yaşadığı stresten dolayı tüm bedeni kasılmıştı ve kemikleri zonkluyordu. Üstelik kurt adamın ağırlığının da bunda payı vardı. Bu gerginlik ve korku, onu adım atmaktan alıkoyuyordu. Nasıl ilerleyebileceğini bilemiyordu.

"Tepki yok," dedikten sonra Niko, kurt adama doğru eğildi. Sağ elinin parmaklarını uzatarak nabzını kontrol etti. Belli ki o da Lily gibi risk almamak, daha da önemlisi ölümle yüzleşmek istemiyordu.

Saniyeler sanki kurşun gibi ağırdı. Lily, el fenerini o kadar sıkı tutuyordu ki, parmaklarının ağrıdığını hissedince feneri saran parmaklarını gevşetme kararı aldı.

"Lütfen bana yaşamadığını söyle," dedi umut dolu gözlerle Niko'ya bakarak. İçinin rahatlaması için bu yanıtı duyması gerekiyordu.

"Nabzı atmıyor."

Lily’nin rahatlamasıyla dizlerinin bağı çözülecek gibi oldu, ancak hızla kendisini toparladı. Kurt adam dışında karşılarına çıkacak başka yaratıklar olabilir miydi, bilmiyordu. Dolayısıyla gözlerini açık tutmalıydı. Hem kendini hem de Niko'yu koruması için bu şarttı. Niko’nun da kendisi gibi düşündüğünden emindi.

İkisi de elindeki silahı sıkıca tutmaya devam ederek temkinli adımlarla yeniden ilerlemeye başladı. Çevrelerindeki yıkıntılar nedeniyle ilerlemek oldukça zordu, bu yüzden attıkları her adımda dikkatli olmaları gerekiyordu.

Bu karanlık ve fantastik öğelerle süslü dünyada, tehlikelerin her köşede gizlendiği bir gerçeklikte ilerlerken gözlerini her an açık tutuyor, sağlam adımlar atmaya özen gösteriyorlardı.

"Şu taraftan," dediğinde Niko, Lily onun ilerlediği yolu takip etmeye devam etti. Her adımlarında sessizlik içinde olmaları zamanla Lily’nin sinirini bozmaya başlamıştı. Sadece birbirlerinin ve adımlarının sesini duyuyor, arada da esen rüzgarın kulaklarını dolduran sesini fark ediyorlardı. Zaten ayaklarının altında ezilen molozların çıtırtısını sürekli duydukları için bu alışılmış bir şeydi. Dolayısıyla da sıradan seslerden biri gibi geliyordu onlara.

Lily, ilerleyişleri boyunca çevresine dikkatli gözlerle bakmaya devam ederken yüzünden düşen bin parçaydı. Yıkılmış birkaç apartman bloğu gözüne çarptığında içindeki hüzün daha da körüklendi.

Daha önce modern bir yapı olan bu bloklar şimdi yıkık bir enkaz haline gelmişti. Beton duvarları, büyük çatlaklarla dolu ve bazı bölümleri tamamen yıkılmış durumdaydı. Çok katlı yapının bir kısmı çökmüş, diğer kısımları ise yalnızca dökülmüş moloz yığınları olarak kalmıştı. Balkonlar, merdivenler ve asansör şaftları yok hiç kuşkusuz yok olmuş veya tehlikeli bir şekilde sallanan demir iskeletlere dönüşmüştü. Bina çevresindeki toprak yığınlarına gömülmüş araçların parçaları ve çatlak beton blokları, yıkımın büyüklüğünü oldukça belli ediyordu.

Bu bir zamanlar canlı ve işlek olan bir ticarethane, şimdi yıkıntılar arasında unutulup kalmış gibi görünüyordu. İnce cam vitrinleri kırılmış, raflar çökmüş ve ürünler paramparça olmuştu. İç mekan tamamen güneş ışığını içine çekebiliyordu. Çünkü çatlamış tavan, kırık duvarlar ve yerdeki enkazlar, bunun olmasına imkan sağlıyordu. Eskiden canlı renklere sahip olan döşemeleri, şimdi yıpranmış, yırtılmış ve çamurun altında kalmıştı. Gerçekten de bu manzaralar çok üzücüydü.

Lily, başını sallamadan yapamadı.

Birkaç dakika sonra karşılarına bir apartman çıktı. Bu apartman, kıyamet sonrası şehirde çürümeye terk edilmiş bir hâlde yükselen izbe bir yapı gibi görünüyordu. Beton duvarları yarı çökmüş durumdaydı ve birçok pencereleri kırılmış ya da yaşananların etkisiyle tamamen yok olmuştu. Binanın dış cephesi, yosunlar ve küflerle kaplanmış; yaşananların ağırlığı altında çatlamıştı.

Yarı açık halde asılı kalan kapılar ve kırık camlar, binanın içinden geçmişe dair bir bakış açısı sunuyordu. İçindeki bazı eski eşyaların yerlere dağılması, çürümüş ahşap zeminlerin üzerine serpilmiş toz tabakasıyla kaplanmıştı. Merdivenlerin bir bölümü yıkılmış, bir kısmı ise tehlikeli bir şekilde sallanmaktaydı. Böylece binanın üst katlarına erişim zor görünüyordu. Bütün gördükleri Lily’nin hüzünlenmesine sebep oluyordu.

Lily çevresine bakmayı kesip yeniden Niko’ya döndüğünde, Niko ona ilerlemeleri gereken rotayı tarif etmeye devam etti. İçlerindeki korku ve endişe, adımlarıyla birleşerek dört bir yanlarını sarıyordu.

Biraz daha ilerlediklerinde Lily’nin aklına Niko’nun erkek kardeşi Ivan geldi. Niko'nun onun hakkında bir şey dememesi, acaba ondan neden söz etmiyor diye düşünmesine sebep olmuştu.

"Ivan," dediğinde Niko birden adımlarını kesiverdi. Başını yavaşça Lily’ye çevirirken kaşları çatılmıştı. Yüzünde beliren ifade, bu isimden hoşnutsuz olduğunu açıkça gösteriyordu. İsmini söylüyor oluşu onu rahatsız etmişti. “O yaşıyor mu peki?”

Çenesindeki kasılmayla birlikte gözlerinde derin bir karanlık belirdi. Lily’ye öfke dolu bir bakış atarken Lily’nin bedeninin derinden ürpermesine sebep oldu. Sanki içindeki karanlık bir varlık uyanmış, ruhunda bir yerlerden fısıltılar yükselmişti. Sözleri keskin bir hançer gibi Lily’nin beynine saplandı. Onu fazlasıyla rahatsız ederken canını yakıyordu.

Ciddi miydi söyledikleri? Lily’nin ona odaklanan gözleri, kaçış arayan bir hayvanın bakışlarıyla bakıyor gibiydi. Ivan'ın hayatta olup olmadığı Lily’yi ama çok ilgilendiriyordu. Aynı okula gidiyorlardı, birbirleriyle çok yakın olmasalar da pek çok zorluğu paylaşmışlardı.

"Dünyanın karanlığının içinde nasıl bir zorlukla mücadele ettiğimizi görmüyor musun?" dedi Lily. Sesindeki titreme ölümün soğuk nefesini yansıtıyordu. "Aranızdaki geçmiş önemsiz. Artık tamamen farklı bir dünyadayız. Eğer o hayattaysa, onu bulmalı ve gücümüzü birleştirerek karanlığa, bu lanet olasıca dünyaya birlikte meydan okumalıyız. Ayrıca, Ivan'ı ölümün pençelerine teslim edemeyiz."

Niko, Lily’nin söylediklerini düşünmeye başladığında Lily onun lanet olasıca aklından neler geçtiğini anlamakta zorluk çekmeye başladı. Yüzündeki ifade ne düşündüğünü asla belli etmiyordu. Dolayısıyla konuşana kadar ne düşündüğünü bilemeyecekti.

İsteksizce "Tamam," dedikten sonra tekrardan yürümeye başladı. Lily, bunun üzerine İçinden öfkeyle küfretti. Derdi neydi? Neden Ivan’ı istemiyordu? Neden böylesine gönülsüzdü? Dahası geçmişte ne olmuştu? gibi pek çok düşünce zihninde dolaşırken ilerlemeyi sürdürdü.

Bu karanlık yolculukta tek başına değildi. Onunla birlikte ilerlemeye devam ederken ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güçlü bir duruş sergileyeceklerine dair olan düşüncesi asla değişmemişti.

"Yolumuz uzun ve çıkmazlarla dolu. Gözlerini dört aç, her adımımızda karanlığın tuzağına düşebiliriz. Tekrar seni kurtarmak için uğraşmak istemem. Ayrıca, geride kalmamanı sağlamalıyım. Buraları senden daha iyi biliyorum. Dolayısıyla sana rehberlik etmeye devam edeceğim."

Lily, Niko’nun emri vaki yapmasını ve sinirini bozan sözcüklerini görmezden gelerek sessizce ilerlemeye devam etti. Molozlar ve enkazlar arasından zorlukla atlayarak, yıkılmış araçların üzerine tırmanarak ilerlemeye çalıştılar. Attıkları her adımda tozlar havada dans ediyor, dökülen molozların çıkardığı gıcırtılarla birlikte karanlık atmosfer daha da boğucu hâle geliyordu.

Niko'nun yüz ifadesi, konuşmaktan kaçındığını ve içindeki endişenin büyüdüğünü gösteriyordu. Kaşları hala çatıktı, elindeki silahı sıkıca tutuyor ve çevresine gözleriyle sürekli teyakkuz halinde bakıyordu.

Araçların ve binaların yıkıntıları, koca gövdeleriyle etrafa saçılmış durumdaydı. Camlar kırık, metal parçaları yamuk yumuk ve binaların çatıları çökmüş vaziyetteydi. Bir zamanlar ev olan yapılar, şimdi sadece hayaletvari gölgelerdi. Pencerelerinden içeri giren hafif bir rüzgar, sallanan perde parçalarını dans ettiriyordu. Sokaklar bomboştu, sessizlik sadece yıkılmışlığın ve yalnızlığın hakimi olmuştu.

Sonunda hedefe vardılar. Niko ve ailesinin yaşadığı yere. O sırada hava henüz solgun bir aydınlıkla belirsizce aydınlanıyordu. Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı, güneşin ışığına engel oluyor ve atmosfere karanlık bir hava yayıyordu. Evlerin kalıntıları, yıkıntıların arasından belirsiz bir siluet olarak yükseliyordu. Duvarları çatlak, pencereleri kırık, çatıları yarılmış ve balkonları çöküntü halindeydi. İçlerinde bir zamanlar sıcacık ailelerin yaşadığı düşünülen odalar, şimdi karanlık ve sessiz birer hayalet yuvasıydı. Evlerin kapısını aralayıp içeri giren esintiler, yıkıntıların içinde yankılanarak hüzünlü bir melodiye dönüşüyordu.

Niko, adım atmaya son verip karşısında yükselen binaya bakarken, nefes alışverişinin hızlandığını fark etti. Kaşları hâlâ çatıktı, sıkıca tuttuğu silahı elinden bırakmıyor ve dikkatle çevresine göz gezdiriyordu. Lily de istemsizce aynı şekilde davrandı.

Dökülen tozlar ve molozların arasında gözüne çarpan evler, adeta yıkıntıların pençesindeki hayaletler gibiydi. Binaların çürümüş kapıları, kırık camları ve dökülen harçlarıyla, geçmişin izlerini taşıyan anıtlara dönüşmüştü. Yıkılmış evler, içlerinde sakladıkları hikayelerle beraber sessizce yardım dilenir gibiydi.

Eliyle evi işaret ettikten sonra hızla adımlarla yürümeye başladı. Göz ucuyla etrafı taradığını fark ettiğinde Lily’ye hafifçe gülümsedi. Lily, bunu henüz fark etmediği için sessizce onun peşinden ilerlemeye devam ediyordu. Adımları onunla uyumlu haldeydi.

Niko, binanın kapısını açmadan önce, sırtını duvara yasladı ve birkaç saniye bekledi. Yüzündeki ifade, çevreyi kontrol etme ve tehlikeleri hissetme isteğinin bir göstergesiydi. Lily, nefesini tutup Niko’nun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştı.

“Ses yok,” dedikten sonra Niko, duvara yaslanmayı bırakıp kapıyı açmak için hareketlendi. Kapıyı itip dikkatli gözlerle karanlığa göz attığında, bu ciddi hali Lily'yi daha da tedirgin etti. Gözleri darbeler ve tehlikeler için eğitilmiş gibiydi.

“Kimseyi görmüyorum,” dedikten sonra Niko içeri girdi. Lily de peşinden binaya adımını attı.

Hemen kapının ardındaki koridorda bulunan havanın yoğunluğu, içerideki yaşanmışlıkları yansıtıyordu. Koridor, bir zamanlar ailelerin geçtiği, sevgi ve neşe dolu bir mekan olmalıydı. Ancak şimdi, her adımda yankılanan sessizlik, ıssızlığı hissettiriyordu. Duvarlar kabarmış, boyalar soyulmuş ve nemden sararmıştı. Zemindeki halılar parçalanmış ve toz tabakasıyla kaplanmıştı.

Lily’nin gözleri, koridor boyunca süzülürken birçok kapının kırık olduğunu ve açık durumda olduğunu fark etti. İçeriden dışarıya sızan zayıf ışık, koridorun sonundaki kapının aralığından süzülüyordu. Eşyalar dağılmış, yerlere düşmüş ve kırılmıştı. Kırık camlar, eşyaların üzerine yığılmış toz ve çatlak duvarlar, yaşanan kaosu hatırlatan izlerdi.

Niko ile birlikte merdivenleri tırmanmaya başladıklarında, açık olan dairelere göz ucuyla bakmaya devam etti. Bu daireler bir zamanlar insanların yaşadığı yerlerdi ve geçmişte hayat dolu bir mekan olmalıydı. Ancak şimdi, dairelerin kapıları yarı aralık, bazıları ise tamamen açıktı.

Lily, hiç düşünmeden içlerinden birine girdiğinde fazlasıyla dikkatli ve temkinliydi. İçerideki eşyalar dağılmış, yerlere düşmüş ve bazı şeyler kırılmıştı. Mobilyalar devrilmiş, eşyalar parçalanmış ve dairelerde bir zamanlar yaşanmış olan hikayelerin izleri kalmıştı. Duvarlar ve tavanlar çatlaklarla doluydu. Duvarlardaki fotoğraflar yarı yamalak asılı duruyor, unutulmuş anıları hatırlatıyordu.

İnsanların telaşla ayrıldığı izlenimini veren eşyalar, izler ve döküntüler hala yerinde duruyordu. Dolapların kapakları açılmış, içindeki giysiler dağılmış ve yırtılmıştı. Kitaplar yerlere saçılmış, sayfaları parçalanmıştı. Her adımda ayaklarının altındaki kırılmış cam ve çatlak zeminin sesleri duyuluyor, evin sessizliğini ve kıyametin izlerini daha da vurguluyordu.

Yerdeki kırık tabaklar, çatal bıçak gibi şeylerden dolayı çok gürültü çıktığı için kimse olmasa bile içindeki ses dikkatli olmalarını söylüyordu. Kontrollerine devam ederken çekmecelerden birini daha açtı ve içini karıştırmaya koyuldu. Birkaç tane mermi ve ıvır zıvırlar harici bir şey bulamadı. Mermiyi cebine yerleştirirken, soğuk metalin tenine değdiği hissiyatı ürpertmesine sebep oldu.

Mutfaktan adımlarını dışarı taşıdığında, gözleri salona çevrildi ve gördüğü manzara dehşete düşmesine sebep oldu. Kırık çerçevelerin altında sıkışmış fotoğraflar, bir zamanlar gülümseyen yüzlerin hüzünlü anılarını sergiliyordu. Parçalanmış koltuklar ve düşmüş avize, salonun bir zamanlar sıcaklık ve huzur dolu bir yaşam alanı olduğunu hatırlatan hüzünlü simgelerdi. İnsanların hayat hikayeleri, bu kırık eşyaların ardında saklıydı. Bu fotoğraflarda gördüğü insanların cansız bedenleri ise hemen yerde yatıyordu. Çevrelerindeki kan gölü çoktan kurumuş ve bedenleri çürümeye yüz tutmuştu.

Öğürmemeye çalıştı ve hemen salondan ayrılıp banyoyu bulmak için yol almaya başladı. Açıkçası ölü insanları görmeyi beklemiyordu. Ya birileri onları öldürmüştü ya da intihar etmişlerdi. Sonuç ne olursa olsun onların öldüğü gerçeği asla değişmeyecekti.

Kapının koluna bastırmasıyla birlikte karşılaştığı direnç, Lily'yi hayal kırıklığına uğrattı. Bu direnç, kapının arkasında gizlenen sırların onu çektiğini hissettiriyordu. Ancak Lily, kararlılıkla diğer odalara yönelmeye devam etti. Kapının ardında ya bir şeyin olduğunu ya da kapının kilitli olduğunu düşünerek, anahtarı bulmak istedi ama sonra bundan vazgeçti. Bulsa ne olacaktı ki? Belki de içeride koca bir hiç vardı.

Ahşap zeminde yankılanan adımlarıyla, evin sessizliğini yarıp geçti. Lily, yatak odası ve çocuk odası olduğunu tahmin ettiği odalarda, perdelere dokunan hafif bir esintiyle karşılaştı. Bu esintinin ardından geçmişin sıcak yaşamını anımsatan bir nostalji hissi yaşadı.

Dolapların içini araştırırken dolgulu oyuncakları görmesi, burada bir zamanlar sevgi dolu bir yaşamın var olduğunu düşünmesine sebep oldu. Daha sonra kulağına Niko'nun uyarı dolu sesi çalındı. “Gitmemiz gerek,” diyordu. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefesi bırakmasının ardından umutsuzluğa kapılmadan bu odadan uzaklaşıp adım atmaya devam etti.

Dışarı çıktığında, evin karşısındaki daireye odaklandı. Kapının kilitli olması, Lily'nin merakını daha da kamçıladı. Dairenin solgun renklere bürünmüş dış cephesi, çatlaklarla doluydu. Adeta hapsedilmiş sırların tanığı gibiydi. Gözleri yavaşça dairenin kapalı kapısını taradı. Eve girişin engellenmiş olması, Lily'yi daha fazla meraklandırdı.

Başını iki yana salladıktan sonra, Niko'nun peşinden istemese de ilerlemeye devam etti. Merdivenleri tırmanırken, her adımda tahta basamakların cızırtısını duyuyordu. Üst kata doğru ilerledikçe, kapıların ağır ve eski demirik seslerle açılıp kapandığını fark etti.

Lily, Niko'nun ailesinin yaşadığı daire olduğunu düşündüğü bir dairenin önünde durduğunda, içinde daha önce hissetmediği bir heyecan belirdi. Gözleri Niko'ya doğru kaydı ve içten bir kaygıyla, "Sen iyi misin?" diye sordu. Ses tonundaki titreme, derin bir endişe ve paylaşılan bu karanlık dünyada birbirlerine tutunma arzusunu yansıtıyordu.

Niko, ciddi bir ifadeyle yüz ifadesini koruyarak, "İyiyim" dedi. Sesindeki çatışma ve gözlerindeki yorgunluk, bu zorlu dünyada ayakta kalmaya çalışmanın verdiği bir ağırlığı taşıyordu. “Neden iyi olmayayım ki?” diyerek konuşmayı sürdürdü. İşin aslının öyle olmadığını bilmesine rağmen Lily, üzerine gitmedi.

Evin içine girdiklerinde oldukça soğuk olduğunu fark ettiği için Lily ürpermeden yapamadı. Niko’nun güçlü adımlarını takip ederek peşinden ilerledi. Ivan’ın odası olduğunu düşündüğü bir odaya girdiğinde oda diğer alanlara nazaran daha soğuktu.

Eski ahşap mobilyaların üzerine biriken toz, yerdeki izler ve duvarlardaki çizikler geçmişin acı hatıralarını yansıtıyordu. Ivan'ın odasında bir zamanlar renkli tablolar ve fotoğraflar asılıydı, şimdi ise yıpranmış ve parçalanmış halde duvara dayanıyorlardı. Bu manzaraya tanıklık etmek, Lily’nin içini hüzün ve boşluk duygusuyla dolduruyordu.

Niko'nun kalbiyse gördüğü manzaradan dolayı hızlı bir şekilde çarpıyordu. Heyecan ve endişe şu bir araya gelmiş, yüreğini daraltmıştı. O kadar titriyordu ki, masanın üzerine yapıştırılmış kağıdı gördüğünde bu titreme daha da arttı. Kağıda dokunurken eli hafifçe sarsılıyordu. Parmakları yavaşça kağıdın yıpranmış kenarlarına dokundu ve bir an için kağıdın yaşadığı zorlu süreci hissetti. Gözleri, soluk yazıları takip ederken, kalbi gülle gibi atmayı sürdürdü.

Kağıdı ellerinin arasına alıp sıkıca tuttuktan sonra yazanları okumaya başladı. Bunu yaparken Niko'nun sesi hafifçe titriyordu.

Kendimi güvende hissetmek için New Jersey'deki Shoeld'a gidiyorum.

Niko, Ivan'ın endişesini ve umutlarını bir arada taşıyan bu yazıyı okumasının ardından kardeşinin neler hissettiğini anlamaya çalıştı. Kağıdın üzerindeki çizikler ve buruşmuş noktalar, Ivan'ın iç dünyasındaki sarsıntıyı açıkça belli ediyordu. Niko, bu küçük ayrıntılara odaklandıkça, Ivan'ın ne kadar zor bir karar aldığını daha iyi anladı.

Lily’nin gözleri odadaki yıkıntıları taramaya başladığında, özel figür ve oyuncaklarla dolu alan gözüne çarptı. Bu figür ve oyuncakların posterlerinin yırtılmış ve geride kalan parçalarından bazıları, figürlerin üzerini kapatmış, adeta görünmelerini engellemek için çabalar hale gelmişti. Ivan’ın figürlere ve oyuncaklara bu kadar değer verdiğini bilmiyordu. Bilse kendisini ona daha yakın hissederdi. Çünkü Lily’nin küçük de olsa bir koleksiyonu bulunuyordu. Geçmişte burada neler yaşandığını, Ivan’ın bu figürlerle geçirdiği zamanları hayal ettikçe kalbi üzüntüyle doldu. Bir zamanlar belli ki bu oda capcanlıydı. Şimdi ise bundan eser yoktu.

Lily, Ivan'ın neden New Jersey'deki Shoeld'a gittiğini anladığında buruk bir gülümsemenin dudağında belirdiğini hissetti. Hayatta kalan her insan gibi yaşama hissiyatına daha da tutunmuş ve oranın kendisini koruyacağına inanmıştı. Eğer orada bir sığınak varsa –ki var olduğu düşünüyordu- gayet mantıklı bir hareketti bunu yapması.

Derin bir nefes aldıktan sonra aldığı nefesi geri bıraktı. Yıkıntılar arasında saklı olan her bir eşyayı incelemek istedi. Her eşya, her bir çatlak ve her bir iz, Ivan’ın geçmişini anlatıyordu.

"Bu yeri biliyor musun?" diye sorduğunda Niko’ya içinde garip bir ürperti hissetti. Yıkımın pençesine düşmüş olan bu alanı gözleriyle tararken, yıpranmış binaların çatılarından sarkan demir parçaları ve enkaz yığınları gözlerinin önünde belirdi. Başını tekrardan salladı. Niko’dan yanıt beklerken yürüdü ve yerde olan figürlerden bir kaçını almasının ardından çantasının içine attı. Eğer Ivan yaşıyorsa, bu figürleri ona verecek ve mutlu olmasını sağlayacaktı.

Niko, Lily’nin sorusunun ardından bir süre düşündü ardından başını hafifçe salladı. Kaşlarını hafifçe çatmasının ardından "Bilmiyorum," dedi. “Ama öğrenebilirim.” Lily’ye döndükten sonra “Bu kadar yeter! Çantanı gereksiz şeylerle doldurma!” diyerek bağırdı.

Lily, kaşlarını çattıktan sonra “Hey!” dedi kendisini savunmak için. “Bunu Ivan için yapıyorum. Eğer yaşıyorsa figürlerini görmek onu mutlu edecektir.” Ellerini beline koymasının ardından gözlerini bölertti ve sesini daha da öfkeli kıldı. “Ayrıca benimle uğraşacağına şu ulaşım sorununu halledebilmemiz için çabalasan iyi edersin.”

Niko, Lily’den yediği fırçanın ardından belinden çıkardığı telsizi sıkıca tuttu. Parmakları, telsizin düğmelerine dokunurken, gözlerinde kararlılıkla parlayan bir ışıltı vardı. Telsizin soğuk metal yüzeyine temas ettiğinde, ellerindeki titreme hafifledi ve kendini daha güçlü hissetti.

"Bu telsiz, askeri birlik tarafından kullanılıyor," diyerek açıkladı Niko. Sesindeki ciddiyet hissediliyordu. "Bize iletişim imkanı sağlayacak bir araç. Ancak buradaki antenler zarar gördü, yani sağlam bir anten bulmamız gerekecek."

Lily’nin düşünceleri hızla zihninde dönmeye başladı, çevredeki en sağlam anten noktasını düşünmeye koyuldu. Gözleri, en yüksek binaların çatılarına, uçurum kenarlarına ve tepe noktalarına odaklandı. Belki de yüksek bir bina çatısı, iletişim sinyallerini daha geniş bir alana yaymak için uygun olabilirdi. Ya da uzak bir tepe, iletişimi kesintisiz hale getirebilirdi. Zihni birkaç potansiyel nokta belirledi, ancak gerçekçi bir seçim yapmaları gerekecekti. Bu, hayatta kalma mücadelesinin bir parçasıydı.

Gökyüzündeki bulutların arasında yükselen bir bina, çatısındaki sağlam bir antenle göz kırpmaya başladı. O bina, ulaşabilecekleri bir hedef gibi görünüyordu. Yükseklik korkusunun heyecanını hissederek, yavaşça aklında bir plan oluşturmaya başladı.

Bina çevresindeki enkazın arasından geçerek çatıya ulaşmanın zorluklarını düşündü. Belki de bir merdiven veya güvenli bir geçit bulabilirlerdi. Her durumda oraya gidip denemeleri gerekiyordu.

Gözleri, güçlü rüzgarın ve ortaya çıkan bulutların bina cephesindeki hasarlı yerlere nasıl etki ettiğini gözlemledi. Çatının dayanıklılığını ve antenin sağlamlığını kafasında değerlendirmeye başladı.

Niko, Lily’nin ne düşündüğünü hissetmiş gibiydi. Güven verici bir şekilde başını salladı. "Bu zorluğun üstesinden gelebiliriz," dedi. "Birlikte hareket eder, birbirimize destek oluruz. Oraya ulaşabiliriz. En mantıklı bölge orası olarak görünmekte.”

Bu sözlerle içindeki umut yeniden yeşerdi. Yıkıntılar arasında, sağlam bir iletişim noktası bulma çabalarının, hayatta kalma ve kurtuluşlarının anahtarı olabileceğini düşündü. Kendilerine güvenmeli, cesaretlerini toplamalı ve risk almaktan kaçınmamalıydılar.

Niko'nun peşinden odadan çıktı ve onu takip etmeye devam etti. Niko, durduktan sonra eline aldığı anahtar ile kapalı kapılardan birini açtı. Lily, merakla genç adamın yanına vardığında içerideki eşyalar karşısında şaşkınlık yaşadı. Bu oda, kıyamet sonrası hayatta kalma için oldukça önemli malzemelerle doluydu. Her biri avantaj sağlayacak ve hayatta kalma şanslarını artıracaktı.

Niko'nun askeri geçmişi, ilerleyişlerinde önemli ve gerekli eşyaları seçmede büyük bir avantaj sağlıyordu. Evin dışına çıkmadan önce, ağırlığı taşıyabilecekleri sınırlar içinde en kritik eşyaları seçmekte çok dikkatli davrandı.

Öncelikle, hayatta kalmaları için en temel ihtiyaçlardan biri olan su ve gıda stoklarına özen gösterildi. Su arıtma tabletleri ve önceden paketlenmiş gıda, su kaynaklarını temizlemelerine ve enerji sağlayıcı bir besin kaynağına sahip olmalarına yardımcı olacaktı.

İkincil olarak, güvenlik ve korunma önemli bir faktördü. Bu nedenle, taktik el feneri, dürbün ve gece görüş cihazı gibi eşyalar seçildi. Bu araçlar, tehlikeleri gözlemlemelerine ve potansiyel tehditleri önceden tespit etmelerine yardımcı olacaktı.

Ayrıca, iletişim ve navigasyon için gerekli olan ekipmanlara da öncelik verdi. Pusula, haritalar ve telsiz dedektörü, rotayı takip etmelerini ve iletişim kurmalarını sağlayan önemli araçlardı. Bu sayede, belirlenmiş hedeflere ulaşmaları ve yardım çağrısı yapmaları daha kolay olacaktı.

Hayatta kalma becerilerini artırmak için kullanılabilecek araçlara da dikkat etti. Hayatta kalma seti, ateş yakma malzemeleri, bıçak ve taktik eldivenler gibi eşyalar, çeşitli zorlu durumlarla başa çıkmayı sağlayacak becerileri destekleyecekti.

Niko'nun deneyimi ve profesyonelliği, sadece en gerekli ve hayati eşyaları seçmekle kalmadı, aynı zamanda taşınabilirlik ve hareketlilik açısından da avantaj sağladı. Aşırı ağırlık taşımak yerine, hızlı ve çevik olabilmek için gereksiz eşyaları elemek önemliydi. Bu şekilde, zorlu alanlarda ilerlerken daha fazla manevra kabiliyeti elde edebileceklerdi.

Niko, hazırlıklarını tamamladıklarında kararlı bir şekilde "Gidelim" dedi ve evden çıkmak için ilk adımı attı. Kapıyı arkasından kilitledikten sonra yürümeyi sürdürdü.

Dışarı adım attıklarında, çevrelerini dikkatlice gözlemlemeye başladılar. Artık kıyamet sonrası dünyadaydılar ve her an her şey olabilirdi. Bu yüzden her adımı dikkatle atmaları önem arz ediyordu.

Niko'nun liderliğinde, çevrelerini sürekli gözetleyerek ilerlemeye devam ettiler. Yıkıntıların arasında yürürken, adımlarını dikkatlice atarak her adımın sağlam olmasına çaba gösterdiler. Enkazlar, tehlikeli tuzaklar ve geçilemez alanlarla karşılaşma ihtimaline karşı tedbiri elden bırakmadılar.

Sessizliği bozmamak ve dikkati üzerlerine çekmemek için adımlarını daha dikkatli atıyor ve birbirleriyle el işaretleriyle iletişim kuruyorlardı.

Lily, zaman geçtikçe Niko’nun yönlendirmesine ve hareketlerine alışmaya başlamıştı. Bu yüzden ilk zamanlardaki gibi zorlanmıyordu. Herhangi bir tehlike veya farklılık fark ettiklerinde hızlıca tepki vermeleri gerektiğinin farkındaydı.

Gözleri sürekli çevrelerini tararken, kulakları açık bir şekilde ilerlediler. Herhangi bir tehlike veya yaklaşan tehlike işareti aldıklarında, birbirleriyle göz teması kurarak hızla tepki vermek için hazır oluyorlardı.

Niko'nun askeri disiplin ve tecrübesi, ilerlemelerini düzenli ve koordineli bir şekilde yönlendirmelerine yardımcı oldu. Tehlikeli bölgeleri atlatırken, çevrelerindeki potansiyel tehditleri önceden tespit etmek için birlikte çalışmayı sürdürdüler. Birbirlerinin güvenliğini önemseyerek, güvenli bir rotada ilerlemek için her an birlikte hareket ettiler.

Etrafta sessizlik hakimdi, sadece yıkıntıların arasından geçerken çıkan hafif tınılar ve rüzgarın hışırtısı duyuluyordu. O yaratık dışında henüz başka bir yaratık karşılarına çıkmamıştı, ama çıkmayacağı anlamına gelmiyordu. Bu yaratık sinirlerini bozup gerginleştirmiş ve korkutmayı başarmıştı.

Karşılarına çıkan su birikintisi karşısında bir an duraksadılar ve endişeli bakışları birbirleriyle kesişti. Bakışlarını birbirlerinden çekip çevrelerini tarayarak, su birikintisinin içine girmeden ilerlemenin bir yolunun olup olmadığını anlamaya çalıştılar, ancak bu mümkün değildi. Zorunlu olarak su birikintisinin içine adım atmaları gerekiyordu.

Niko, su birikintisinin içine girmelerinden önce herhangi bir tehlikeli olup olmadığını kontrol etmek adına suya önce bir taş attı. Attığı taş, herhangi bir hareketliliğe sebep olmadı yaydığı titreşim haricinde. Daha sonra çevresine dikkatle göz attı. Eline aldığı uzunca bir metalle suyun derinliğini anlamaya çalıştı. Su çok derin görünmüyordu.

Niko, dudaklarını hareket ettirerek “Güvenli,” dedikten sonra ilerledi.

İçine girdikleri su birikintisi, diz kapaklarının hemen üzerine kadar yükseliyordu; bu da içinde bulunabilecek muhtemel riskleri –risk var gibi görünmese de- göze almaları gerektiği anlamına geliyordu. Bu durumdan hiç hoşnut değillerdi.

Adımlarını suyun içinde dikkatlice atarlarken, su birikintisinin soğukluğu bedenlerini sarıp sarmalıyordu. Her adımda suyun hareketi ve etrafındaki tuhaf sesler, onları tedirgin etmeye başlamıştı.

Su birikintisinin dibindeki çamurun kayganlığı da adımlarını daha dikkatli atmalarını gerektiriyordu. Buna rağmen pes etmeden ilerlemeye devam ettiler, çünkü bir an önce buradan çıkmaları gerekiyordu.

İlerlemeyi sürdürdükçe, her adımda suyun serinliği bacaklarına dokunuyor ve onları ürkütüyordu. Gözleri sürekli olarak etraflarını tarıyor, suyun yüzeyindeki hareketleri yakalamaya çalışıyorlardı. Her an, suyun derinliklerinde saklanmış bir yaratığın ansızın ortaya çıkabileceği düşüncesi sinirlerini germeye başlamıştı.

Su birikintisinin karanlık derinliklerinde, görünmeyen tehlikelerin barınabileceğini düşünerek adımlarını daha da dikkatli atmaya devam ettiler. Suyun içindeki sıra dışı hareketler, ara sıra birbirlerine bakmalarına sebep oluyor ve kalp atışlarını hızlandırıyordu. Sanki suyun derinliklerinde bir şeyler nefes alıyor, sessizce bekliyordu. Her adımda suyun altında saklı olan gizemli yaratıkların onlara saldırma ihtimali, içlerinde bulunan gerilimi daha da tetikliyordu. Ancak bu gerilim, onların daha dikkatli olmasını sağlıyor, daha tetikte olmaya yönlendiriyordu.

Su birikintisinin içinde ilerlemeleri hala devam ediyordu. Herhangi bir zarar görmek istemiyor, birbirlerini korumak ve desteklemek için birlikte çalışıyorlardı. Göz göze geldiklerinde anlaşarak, sessiz bir işaret diliyle haberleşiyorlardı. Her adımda birbirlerinin yanında olmanın ve güvenin verdiği bir rahatlama hissi içlerini sarıyor, hayatta kalma mücadelelerinde güçlü bir dayanışma duygusuyla ilerliyorlardı.

Su, ayaklarının altında hafifçe çalkalanırken, su birikintisinin içindeki belirsizliklerle karşılaşma olasılığı düşüncelerini sürekli meşgul ediyordu. Her adımda suyun hareketi, çırpınışları ve etrafta duyulan gizemli sesler, hiç kuşkusuz ikisinin de kalbini hızlandırıyordu.

Su birikintisinin sonlarına doğru yaklaştıklarında, Niko beklenmedik bir şey yaparak Lily'yi şaşırttı. O kadar uzun zamandır konuşmuyorlardı ki, sesini duymak Lily’nin neredeyse nefesini kesecekti.

"Bu günler eğer sona erer ve eski yaşantımıza dönebilirsek, ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu.

Bu soru karşısında Lily bir an için duraksadı, düşünceleri adım atmasını engelledi. Sahi, ne yapmak istiyordu? Bu yenidünya düzeni ortadan kalkar ve eski hayatlarına dönerlerse, yaşamları güzel olursa, kısacası hayatta kalır ve o günlere ulaşırlarsa neye yönelmek istiyordu?

Duraksamasına son verip zor da olsa adım atmaya devam etti. Eli silahının kabzasına daha sıkı bir şekilde sarıldı. Karanlık suyun yansımasında kendini görebilmeyi umut etti ama göremedi. Düşünceleri dağınık bir şekilde zihninde dolaşmayı sürdürdü. Ne yapmak istediğine dair bir fikri yoktu maalesef. Aklına hiçbir şey gelmiyordu.

Niko’nun gözlerine bakıp, kendisinden yanıt beklediğini gördüğünde içindeki karmaşayı dile getirdi. "Aslında, bunu hiç düşünmedim," dedi gerçeği dile getirerek. "Ne yapmak istediğime dair hiçbir fikrim yok. Bu yeni dünyada hayatta kalmaya odaklanmak önceliğim. Ancak bunu başarabilirsem, işte o zaman bir şeyler düşünebilirim. Şu an için hayatta kalmak için mücadele etmek dışında, ne yapmak istediğime dair bir vizyonum yok."

Lily, konuşurken adımlarını sıklaştırdı. İlerleyen günlerde, bu yeni dünyada var olmanın anlamını ve ne yapmak istediğini yeniden keşfetmek için bir fırsatı olabilirdi. Belki de birlikte yeni bir toplum inşa etmek, barış ve umut dolu bir gelecek için mücadele etmek isteyenler arasına katılırlardı. Tabii yaşayan varsa…

Niko, Lily’nin sözleri üzerine başını anlayışla salladı. "Bir gün gelecek," dedi ve konuşmayı sürdürdü. "Bu günleri gülerek hatırlayacağız. Şimdilik hayatta kalmak için mücadele etmeye devam edelim."

Lily, Niko’nun sözleri üzerine belli belirsiz gülümsedi. Son adımlarını atarken buradan sağ salim çıkabilmeyi, sonrasında da şükretmeyi isterken buldu kendini. Gerçi şükretmek bu zamanda mantıklı mıydı, bilmiyordu. Dahası Tanrı var mıydı ve onları görüyor muydu? Bunu da bilmiyordu. Tek hissettiği ve bildiği bu dünyada terk edilmiş olmalarıydı.

Nihayet su birikintisinin içinden çıktıklarında, rahatlıkla derin bir nefes alabildi. Nefesi geri verirken, Niko’nun “Hatırlıyor musun gördüğümüz gökdeleni?” diye sorduğunu duydu. Kaşları hafifçe çatıldı. Elbette hatırlıyordu. Hatta gökdelenin tepesinde telsizi kullanabilmelerini sağlayacak bir anten de vardı. Eğer ki zarar görmemişse oraya çıkıp iletişim kurabiliriz diye düşünmüştü. Bu yüzden de oraya doğru yola çıkmışlardı.

“Evet. Şahsen ben oraya gittiğimizi düşünüyordum,” dediğinde Niko onu, “Evet,” diyerek onayladı.

Adımlarını zorlukla atmaya devam ederlerken çatlayan zeminin her adımda ses çıkaran yankısını duydular. Gözleri, yıkıntılarla dolu çevreyi taramaya devam etti. Evler sadece birer gövde iskeleti haline gelmişti, camlar kırık dökük bir şekilde her yere saçılmıştı. Sert rüzgar, çatlaklarla dolu yollarda toz bulutları yaratıyor ve gökyüzünü gri bir örtüyle örtüyordu.

Doğa ve dünya adeta yerle bir olmuştu. Ağaçlar kökünden sökülmüş, parçalanmış bir halde dört bir yana dağılmıştı. Göz alabildiğine uzanan yollar, şimdi çatlamış ve çökmüş haldeydi. Sadece kahverengi toprak yığınları ve yok olmuş bitki örtüsü geriye kalmıştı.

Bu kıyamet sonrası manzara, insanlığın yok oluşunun bir yansıması gibiydi. Yıkımın izleri her adımda daha da belirginleşiyordu.

Sağ tarafta kalan metropolün karmaşası artık sessizliğe gömülmüş, yerini yıkıntılarla dolu sessizliğe bırakmıştı. Sadece rüzgarın hışırtısı ve yıkıntıların arasından geçen birkaç uğultu duyuluyordu.

Lily ve Niko, çatlaklarla dolu yollarda adımlarını atmaya devam ederken her adımda dengelerini kaybetme riskiyle karşı karşıyaydılar. Yıkıntılar arasında ilerlemek, devrilen beton blokların, demir iskeletlerin ve çürümüş enkazların arasında manevra yapmayı gerektiriyordu. Gözleri sürekli dört bir yanı tarıyordu, çünkü bir adımı bile yanlış atmaları, daha kötü ve içinden çıkılmayan sonuçlara götürebilirdi.

Gökyüzü, gri bir sis tabakasıyla kaplanmıştı. Güneşin ışığı zorlukla bulutlar arasından sızarak yeryüzünü aydınlatıyordu. Bu ise onlar için hiç umut verici değildi.

Kıyamet sonrasındaki bu dünyada karşılarına çıkan yıkılmış köprü, yolculuklarının oldukça zorlu geçeceğini belli etmekteydi. Zaten yeterince zorluyken, şimdi zorluk ikiye katlanmıştı. Çevrede kullanabilecekleri herhangi bir alternatif yol yoktu. Dolayısı ile bu köprüden geçmekten başka bir şey yapmaları mümkün değildi.

İkisinin hayatta kalma mücadelesi adeta bir destanın sayfalarından fırlamış gibiydi. Lily ve Niko, gökdelene ulaşmak için bu köprüyü geçmeli ve asla düşmemeliydi. Açıkçası ilerlerken altlarında bulunan boşluğun derinliği, adımlarını daha dikkatli atmalarına sebep olurken adrenalinle dolmalarına sebep oluyor ve kalplerini delice çarptırıyordu.

Lily'nin kararlı adımlarıyla başlayan ilerleyişi, su birikintileri ve çamurların kayganlaştırdığı metalin üzerine basmasıyla daha da zorlaştı. Her adım, hayatta kalmak için verilen bir savaş gibiydi. Metal enkazlarının keskin kenarları, ayaklarını yerinde tutmaya çalışan Lily için bir başka tehlikeli unsuru oluşturuyordu.

Ancak zorluklara rağmen, Lily ve Niko kararlılıkla ilerliyorlardı. Adımlarını doğru yerlere yerleştirmek, çatlaklara ve demir parçalarına dikkat etmek için sürekli tetikteydiler. Ancak her ne kadar dikkat etseler de, bir anlık dalgınlık Lily için tehlikeli olacaktı.

Lily'nin ayakları kaydığında, düşüşünü yavaşlatmak için verdiği çaba, onun umutsuzluğa kapılmasına yetmedi. Niko hızla harekete geçti, ancak zamana karşı yarışmasına rağmen Lily'yi kurtaramadı. Lily, boşluğa doğru kayarken çevresindeki çıkıntılara ve enkaz parçalarına tutunmaya çalıştı, ancak başarılı olamadı. Derinlik onu içine çekmeye devam ederken, umutsuz bir durumdaydı.

Ancak bir çıkıntıyı son anda fark etti. Hiç düşünmeden uzanıp parmaklarıyla sıkıca tuttuğu bu çıkıntı, ona hayatta kalma şansı tanıdı. Derin bir nefes aldı ve ayaklarını altındaki topraüa bastırdı. Pes etmemeye çalışıyor ve ellerinin, ayaklarının kaymaması için dua ediyordu.

Birkaç saniye süren dinlenme, onun kendini toparlaması için yeterli oldu. Önünde bedeni dayanabilirse onu zorlu bir tırmanma süreci bekliyordu.

Lily, yorgun bedeniyle çıkıntılara tutunup yukarı çıkmaya çalıştığında alnında ter damlacıkları birikmişti ve nefesini kesilecekmiş gibi hissediyordu. Zorluklarla dolu bu tırmanış sırasında defalarca kaydı, dengesini kaybetti, ancak her seferinde tekrar toparlandı. Gözleri karardıkça ve ter gözlerini yaktıkça, kendisini yukarı doğru itmeye devam etti.

“Duramam,” diyordu. “Duramam. Eğer durursam bu sonum olur. Pes edemem.”

Sonunda, köprünün üst üste yığılmış demirlerinin bulunduğu bir alana ulaştı. Sağlam olduğunu düşündüğü bu demir parçalarından birine tutundu, gücünü topladı, son bir çaba sarf etti ve kendisini yukarı doğru çekti. Kasları ağrıyordu, nefesi sanki tüm bedeni bıçaklanmışçasına canını yakıyordu. Buna rağmen pes etmedi.

Sonunda, kalın demirlerden birisine daha tutunup sağlam bir zemine basabildi. Derin bir nefes aldı ve yorgunlukla savaşan bedeniyle gurur duydu.

Hala soluk soluğaydı ve titremeyi sürdürüyordu. Zor da olsa ayakta durmaya devam etti. Boğazı kurumuştu ve teni alev alev yanıyordu. Düşme tehlikesini atlatıp güvenli alanda olduğunu tamamen fark edince Niko’ya döndürdü bakışlarını. Niko, o kadar endişeli görünüyordu ki kurtuluşunun verdiği rahatlık bir an için ortadan kalktı.

“Tanrım!” dedi Niko öfkeyle. “Neden dikkatli olmuyorsun?”

Bakışları Lily’nin yaralanan parmaklarına, yırtılmış olan kıyafetlerine odaklandı. Tekrardan bir şey söylememek için öfkeyle yutkundu. Lily’nin kısa bir süre daha dinlenmesine imkan tanıdı. Çünkü köprünün çıkışına çok az bir zaman kalmıştı ve ilerleyişlerine devam etmeleri gerekiyordu.

Nihayet köprüden kurtulup zemine ayak bastıklarında Lily, ellerini dizlerinin üzerine koydu. Birkaç saniye soluklanma kararı aldıktan sonra daha fazla dayanamayarak sırt üstü yere yattı. O kadar kötü durumdaydı ki tüm vücudunun iflas ettiğini hissediyordu.

Niko, vakit kaybetmeden çantasını yere koydu ve içinden ilk yardım setini çıkardı. Gözleri dikkatle Lily’nin yaralı ellerine odaklandı. Kanlar içinde kalmış ve yaralanmış olan elleri titriyordu. Sadece elleri de değil, vücudunun pek çok yeri yara bere içerisindeydi.

Lily, acısını belli eden sarsıntılı bir nefes aldı, ancak Niko'nun sakin ve kararlı duruşu içini biraz olsun rahatlattığı için acısına göğüs germeye gayret etti.

Önce kendi elini temizlemek ve mikropları yok etmek adına el dezenfektanını kullandı Niko. Daha sonra uzanıp eline aldığı antiseptik solüsyonu Lily’nin yaralarına dökmeye başladı. Solüsyonun serinliği ve yanma etkisi hemen kendisini gösterdi. Lily, acı içinde olduğu için ellerini çekmeye çalışsa da Niko buna izin vermedi. “Ölmek mi istiyorsun!” diyerek öfke içinde bağırdığında Lily’nin donup kalmasına sebep oldu. Bunun üzerine canı yansa da Lily ellerini çekmedi. Sesini çıkarmadı.

Niko, steril bir bez alarak Lily’nin yaralarına nazikçe bastırmaya başladı. Acı hissi olsa da yaralarının temizlenmesi ve enfeksiyon riskinin azaltılması için yapılan bu işlem rahatlamasını sağladı. Bu işlemin ardından Niko, yaraların üzerine antibiyotik bir merhem sürmeye başladı. Merhemi Lily’nin ellerine sürerken, oldukça profesyonel görünüyordu. Kim bilir, bunu daha önce kaç kez yapmıştı. Lily’nin ellerine sürdüğü merhem, yaralarının iyileşmesine yardımcı olacak ve enfeksiyon riskini ekstra azaltacaktı.

Son olarak, gazlı bezleri kullanarak Lily’nin yaralarını sararken gazlı bezlerin sabit durabilmesi için birkaç kez etrafına bant yapıştırdı. Pansumanın sıkı ve güvenli bir şekilde durmasının ardından Lily’nin elleri koruma altına alındı ve iyileşme süreci başlamış oldu.

Pansuman sonrası bir süre soluklandılar. Aldıkları karar doğrultusunda maksimum yarım saat dinlenebilirlerdi. İkisinin de karnı guruldadığında, enerji verici bir şeyler yemeye ihtiyaç duyduklarını fark ettiler. Nitekim çevrenin güvenli olup olmadığını bilmiyorlardı. Maskelerini çıkarmak ölümlerine ya da zehirlenmelerine sebep olabilirdi. Bu yüzden bir ölçüm yapmaları gerektiğini düşündü Niko.

Yanında bulunan çantalardan birisini açtıktan sonra içinden bir dedektör çıkardı. Bu dedektör oldukça gelişmişti. Genelde askeri alanlarda ve itfaiyeciler tarafından kullanılıyordu.

Eline aldığı dedektörü kullanarak ölçüm yapmaya başladığında Niko, Lily gözlerini ondan ayırmadı. Bu cihaz, atmosferde ve soludukları havada bir tehlike olup olmadığını –zararlı gazlar var mı yok mu, radyasyon durumu nasıl, hava solunabilir derecede mi- gösteriyordu. Ölçüm biraz zaman aldı ama nihayet tamamlandığında Niko, ortaya çıkan sonucu Lily’ye söyledi.

“Hava solunabilir düzeyde görünüyor. Radyasyon oranı normal düzeylerde. Dolayısı ile maskemizi çıkarmamız bir sorun yaratmayacaktır.”

Cihazı yanına bırakmasının ardından maskesini çıkardı. Çantaya yeniden koyamazdı. Biliyordu ki, ilerleyen yolda onlara yeniden lazım olacak ve herhangi bir etki fark ettiğinde bunu çıkardığı seslerle belli edecekti.

Niko, çantasının içinde bulunan enerji çubuklarından birisini almasının ardından bir parça ısırdı. Yoğun ve besleyici içeriğiyle enerji dolu olan bu çubuk, ona uzun süre gidecek bir enerji sağlayacaktı. İştahla tekrardan ısırıp çubuğu parçaladı. Her lokmada, enerji çubuğunun lezzeti ağzında yayılıyor olmalıydı. Yüzündeki ifade Lily’nin böyle düşünmesine sebep olmuştu.

Çantasından çıkardığı bir konserve kutusunu açmaya karar veren Lily, ellerinin ağrısı nedeniyle bu işte zorlanıyordu. Bu durumu fark eden Niko, kutuyu Lily'nin elinden alarak titiz bir şekilde açtı, yiyeceğin tazeliğini koruduğundan emin oldu. Açlık hissini daha da arttıran yiyeceğin kokusu etrafa yayıldı.

Kutunun içindeki konserveyi dikkatlice Lily'nin tabağına döken Niko, yemesi konusunda yardımcı oldu. Besleyici et parçalarının tatlı ve tuzlu lezzeti, her lokmada Lily'nin damaklarında dans ediyordu.

Yemeklerini yerken, yorgun bedenlerine dinlenme fırsatı tanımalarının keyfini çıkarıyorlardı. Etraftaki sessizlik, yemeklerin tadını daha da öne çıkarıyordu. Yavaş yavaş toparlanan bedenleri, enerji dolu yiyeceklerle güçleniyordu. Bu kısa soluklanma süresi, bir sonraki zorlu mücadele için onları hazırlamaktaydı.

Yemeklerini bitirdikten sonra, tabakları titizlikle temizleyen ve çöpleri toplayıp bir poşete koyan ikili, poşeti çöplerin biriktiğini gördükleri bir alana bıraktılar. Kalan konserveyi sıkıca kapatıp çoktan çantanın içine koymuşlardı. Bütün bunların ardından birbirlerine kararlı bir bakış attılar. Yolculuklarına devam etmeye hazır olduklarını hissettiler. Bu kısa mola, yeniden yola koyulma vaktinin geldiğini gösteriyordu.

Zaman geçtikçe ilerlemek her geçen adımda daha da zorlaşıyordu. İlerlerken, devasa çatlaklarla karşılaşmışlardı ve bu durum onları oldukça zora sokmaktaydı. Çatlaklar yüzünden yollarını uzatmak ve dolambaçlı bir yol tercih etmek durumunda kaldılar.

Bir süre daha ilerlediklerinde duydukları garip sesler, bir yaratığın yaklaştığını haber veriyordu. Hızla hareket edip bir saklanma yeri aramaya başladılar. Hiçbir yeri güvenli görmeyince, bir kısmı yıkılmış binalardan birinin içine sığındılar. Ses çıkarmamaya çalışıyor, hatta nefes alış verişlerini olabildiğince sessiz tutmaya çalışıyorlardı. Görüş açıları o kadar daralmıştı ki, yaratık onlara yaklaştıysa bile onu görmeleri zordu.

Yaratığın güçlü adımları onlara yaklaşmak için ilerlemeye devam ederken, ellerinden geldiğince sessiz bir şekilde nefes aldılar. Bunun ardından Niko, el kol hareketleriyle Lily'ye moral vermeye çalıştı. Endişeli olmamasını söylüyordu. Bunu söylemesine rağmen kendisinin de Lily gibi endişeli olduğunu biliyordu.

Yaratık, her adımında daha da gürültülü bir şekilde hareket ederken Lily'nin kalbindeki endişe daha da arttı. Sırtını duvara dayayarak elleriyle ağzını kapattı ve yaratığın geçip gitmesini bekledi. Bir yandan da o dar açıdan yaratığı görmeye çalışıyordu.

İlerleyen yaratık, mutasyona uğramış bir insandı. Gözleri öfkeyle parlıyor, sert pençeleri ve dişleriyle önüne çıkacak her şeye saldırmak için hazır bekliyordu.

Niko’nun kendisine dokunmasıyla Lily yeniden ondan tarafa döndü. Daha sonra Niko, el kol hareketleriyle Lily’ye bir şeyler anlatmaya çalıştı lakin Lily ne demek istediğini anlayamadı. Bu durumdan rahatsız olan Niko, duruma dayanamayarak elini başına vurduktan sonra başını iki yana salladı. Yaklaşık iki saniye sonra elinde tutmaya devam ettiği silahını sıkıca kavradı ve yüzüne maskeyi takmak için harekete geçti. Yaratık onlara yaklaşmaya başlayınca yanında bulunan ölçüm cihazı ötmeye başladığı için onun kendilerine zarar vereceğini anlaması zor olmadı.

Ardından hızla harekete geçti ve ilerledi. Bulunduğu alandan dışarı çıktıktan sonra yaratığa karşı savunma pozisyonuna geçti. Nihayet yaratığın karşısına çıktığı için vakit kaybetmeden Lily’yi korumak adına bağırdı. “Hey! Lanet olasıca! Buraya bak!”

Durumu fark eden ve onun ne yapmaya çalıştığını anlayan Lily, dehşete düşmüştü. Bunu neden yaptığına anlam veremiyordu.

Niko’nun karşısında duran yaratık, insan zihninin en karanlık kabuslarını andırıyordu. Derisi, yarı çürümüş etin ve dikenlerin bir karışımıyla kaplanmış gibiydi. Kabarık, pullu ve sert yapısıyla her adımda tüyler ürpertici görünüyordu. Bedeni, iliklere kadar donduran bir soğukluk yayıyordu, adeta ölümün kendisiyle bütünleşmiş gibiydi.

Yaratığın gözleri, karanlığın derinliklerinde kaybolmuş gibi boş bakıyordu. Kırmızı bir alev gibi parlayan göz bebekleri, insanı delip geçen bir hırs ve şiddetin yansımasıydı. Gözlerinden yansıyan beyaz ışık çevresini aydınlatırken o kadar parlaktı ki, ona bakılmasını imkansız hale getiriyordu.

Dişleri, ölümcül birer silah gibiydi. Keskinliği ve uzunluğuyla herhangi bir varlığı kolayca parçalayabilirdi. İnsan etine olan açlığını simgeleyen dişler, yaratığın doğasının bir parçasıydı. Tıslama sesleri eşliğinde dişlerini göstermesi, düşmanlarının korkuyla geri çekilmelerine neden oluyordu.

Yaratığın pençeleri, uzun ve kıvrak yapısıyla avını yakalamak için mükemmel bir silah gibiydi. Keskin tırnakları, eti kolayca yırtacak ve düşmanlarının üzerine hücum ederken ölüm saçacaktı. Pençeleriyle yaptığı her darbe, korkunç bir acıyla sonuçlanıyordu.

Yaratığın her adımda kasları kasılarak gücünü gösteriyor, hızla ilerlerken etrafındaki yıkımı artırıyordu. Gövdesi kıvrımlı bir şekilde hareket ediyor, çevredeki objeleri yıkarak yol alıyordu. Bedeninin esnekliği ve hızı, önündeki engelleri kolayca aşmasını sağlıyordu.

Yaratığın varlığı, doğanın şu anki durumuna dair bir hatırlatmaydı. Kıyametin etkisiyle mutasyona uğramış, insanlıktan uzaklaşmış bir varlık olarak yeryüzünde dolaşıyor ve yıkım getiriyordu. Vahşiliği ve ölüm dolu bakışlarıyla insanların içindeki korkuları tetikliyor, her nefes aldıklarında içlerine korku salıyordu. Tıpkı Lily’ye korku saldığı gibi.

Niko'nun ateşlediği silahın sesi yankılandığında, yaratığın dikkati aniden Niko'ya kaydı. Daha sonra kulakları rahatsız eden güçlü bir kükremeyle birlikte yaratık, süratle hareket ederek Niko'ya saldırmak için ileri atıldı. Niko, tehlikeli bu yaratığıa karşı hazırlıklıydı, keskin reflekslerini kullandı ve silahını hızla doğrulttu.

Yaratık, pençelerini öfkeyle sallayarak Niko'ya yaklaştı. Niko, süratli adımlarla saldırılarından kaçınmaya çalıştı. Pençelerden sıyrılırken bir yandan da nişan alıp atışlarını gerçekleştirdi. Kurşunlar yaratığın derisine saplandı, bazıları sert derisini delerek derin yaralar açtı, ancak yaratığın dayanıklılığı o kadar güçlüydü ki mermiler onu hâlâ etkisiz hale getirmeye yetmiyordu.

Zaman geçtikçe aldığı yaralardan dolayı yaratığın saldırısı daha da şiddetlendi. Niko, dengesini korumak için hızlı hareket etti, sert pençelerden kaçınmak için akrobatik manevralar yapmaya başladı. Silahını ustalıkla kullanarak hedefini tespit etti, nişan aldı ve tetiği çekti. Kurşunlar, yaratığın vücuduna isabet etti, etrafa saçılan kan ve et parçaları havada uçuştu. Ancak yaratık, acısına rağmen durmaksızın saldırmaya devam etti. Pençelerini ve dişlerini kullanarak Niko’nun üzerinde ölümcül darbeler oluşturmaya çalışıyordu.

Niko'nun becerikli manevraları ve kararlılığı hayatta kalmasını sağlamakta epey etkili olmuştu. Adeta ölümle dalga geçer gibi bir hali vardı.

Yaratığın gözlerinden çıkan ışıklarsa onu daha da tehlikeli ve ölümcül kılmaktaydı. Niko, kendisini korumak ve hayatta kalmak için her hamlesini dikkatlice planlamıştı sanki. Hızlı refleksleriyle yaratığın saldırılarını önledi, derisinin zayıf noktalarına nişan alarak kritik darbeler yapmaya çalıştı.

Niko, adrenalinin yükseldiği bir savaşta kendi sınırlarını zorluyordu. İleri geri atlayarak ve hızlı manevralar yaparak yaratığın ölümcül saldırılarından kaçmaya çalıştı. Her an, yaratığın sert pençelerinin ve dişlerinin yakın bir darbesiyle karşı karşıya kalsa da hayatta kalma mücadelesinde son nefesine kadar direniyor ve onu yok etmeye çabalıyordu. Tabii bütün bunlar olurken olanları seyretmeye devam eden Lily’nin de yüreği ağzıma gelmişti.

Çevredeki yıkık binalardan sıçrayan toz bulutlarıyla kaplanmaya başladığında alan, Lily yaratığın ne yapmaya çalıştığını anladı ve endişeli bir çığlık dudaklarından kaçmak için debelendi. Yaratık, eline bina molozlarından birini alıp Niko’ya saldırmayı planlıyordu.

Tam o sırada Lily, bir şeyler yapması gerektiğini düşündü. Eğer bir şeyler yapmazsa, Niko ölebilirdi, onu kaybedebilirdi. Endişe dolu bir nefes aldı ve hızla düşünmeye başladı. Eğer hızlı hareket edebilirse, belki de yaratığın saldırısını engelleyebilir ve Niko'yu koruyabilirdi. Kalbi hızla çarpmasına rağmen cesaretini topladı ve bir an için hareketsiz kalarak fırsatı bekledi.

Yaratık, cesaretli bir şekilde Niko'ya doğru hamle yaparken, Lily’yse tüm gücüyle harekete geçti. Adrenalinin verdiği güçle ilerlerken bağırdı. Yaratığın gözleri Niko’nun üzerindeyken hızla ona döndü. Lily, ellerini kaldırıp gözlerine siper etmek istedi nitekim fark ettiği bir şey buna engel oldu.

Bu gözler Niko’ya ve kendisine zarar verememişti. Sanki bir şey onun bu özelliğini kısıtlıyor ve zarar görmelerini engelliyordu. Oysa onun iki tane insanı öldürdüğüne şahit olmuştu Niko’ya saldırmadan önce.

Gözleri bunu fark etmesinin üzerine hızla çevresini taradı. Kendisinden çok uzakta olmayan bir demir çucuğu vakit kaybetmeden eline aldı. Daha sonra hızla kaldırdı ve yaratığın elindeki molozu hedef aldı. Tam saldırı yapacağı sırada çubuğu sallayarak moloz parçasını havada yakaladı. Yaratığın şaşkın bir ifadeyle duraklamasına sebep oldu.

Bu fırsatı değerlendirerek hızla Niko'nun yanına doğru ilerledi ve onu yaratığın saldırısından uzaklaştırmaya çalıştı. Yaratık ise şaşkınlıktan kurtulmuş ve tekrar saldırıya geçmişti. Pençelerini sertçe sallayarak üzerlerine atıldı. Ancak, ikisi birlikte hareket ederek bu ölümcül saldırıdan kaçmayı başardı.

Yaratığın öfkesi daha da artarken, bu defa birlikte silahlarını yaratığa yönelttiler. Niko'nun Lily’ye bir an için bakan minnettar bakışları, içindeki gücü daha da arttırdı.

Beraber çalışarak yaratığa saldırmaya devam ettiler. Kurşunlar havada uçuştu, yaratığın derisi daha da delindi ve yepyeni yaralarla kaplandı. Ancak yaratığın dayanıklılığı hala devam ediyordu.

Karşılıklı çatışmaları devam ederken, yaratığın gücüyle başa çıkmak için stratejik hamleler yapmaya çalıştılar. Birlikte hareket ederek yaratığın saldırılarından kaçındılar ve onun zayıf noktalarını hedef aldılar. Bir yandan savunma yaparken, diğer yandan da saldırıya devam etmek yorucu olsa da asla pes etmiyorlardı. Savaşın getirdiği zorluklara rağmen kararlılıklarını koruyor, birbirlerine destek oluyorlardı.

Dakikalar geçerken, yaratık yorgun düşmeye başladı. Güçlü darbelerle onu zayıflatmışlardı. Son bir hamleyle, Niko ve Lily, güçlü bir saldırı daha gerçekleştirdiler. Birkaç saniye sonra Niko'nun silahı gürültüyle patladı, kurşunlar yaratığın vücuduna saplandı. Yaratık, attığı son bir çığlıkla yere düştü ve hareketsiz kaldı.

Ortam, yaratığın düşüşü ile sessizliğe büründü. Yaratıkla olan çatışmaları sona ermişti. Onunla çatışırken mermilerini değiştirmek, silahlarını değiştirmek her ne kadar zorlasa da bir şekilde şansları yanlarındaydı ve hayatta kalmalarına sebep olmuştu.

Lily, Niko’ya baktı yeniden. İkisi de nefes nefese kalmış ve yorgun düşmüşlerdi, ancak hayatta kalma mücadelelerini başarmışlardı.

Lily, derin bir nefes aldı. Niko’nun da bunu yaptığını duyunca güldü. İkisi de birbirlerine bakınca birlikte gülmeye başladılar. Yorulmuşlardı. Hem de çok.

Aslında Niko, Lily’den daha çok yorulmuştu ama edindikleri zafer, bu yorgunluğa değiyordu.

Birlikte bu korkunç yaratığı alt etmişlerdi ve hayatta kalma mücadelelerinde bir adım daha ileri gitmişlerdi. Kendileriyle ne kadar gurur duysalar azdı.

Loading...
0%