@yazarcerenoktay
|
TEHLİKELİ TOPRAKLAR 1 - KIYAMET 31.08.2024, 16:30 💀 Yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz, ve keyifli okumalar! Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Not : Bu kitapta daha önce görmediğiniz doğaüstü ve fantastik yaratıklar, tehlike içeren topraklar, gizem, gerilim, bolca heyecan bulunmaktadır. Bazı sahneler ve bölümler kanlı anlar içerecektir.
Yaratığı öldürmelerinin ardından kısa bir süre dinlenip gökdelene ulaşana kadar yürümeye devam ettiler; ilerlemeleri, hiç kolay olmadı. Gökdelenin etrafındaki zorlu engelleri aşarak, adımlarını kararlılıkla atmaya devam ettiler. Her çatlak, her yıkık duvar, hedeflerine daha da yaklaştırdı onları. Yorgunluk zamanla adımlarını yavaşlatsa da, amaçları gökdeleni bulmak ve ardından iletişim kurmak için zirvesine ulaşmaktı. Sonunda, gökdelenin yanına geldiklerinde, merdivenlerin büyük bir kısmının çöktüğünü fark ettiler. Bu nedenle, başka bir yol bulmaları gerektiğine karar verdiler. Çevrelerine dikkatlice baktılar ve bir dış merdiven sistemi keşfettiler. Bu sistem, gökdelenin dış cephesine bağlı olan bir dizi demir basamaktan oluşuyordu. Yavaşça, bu basamakları tırmanmaya başladılar. Her şeye rağmen, bu sistemin nasıl ayakta kaldığını ve neden yıkılmadığını düşündüler. Sonuçta, dünyanın genel durumu göz önünde bulundurulduğunda, bu durum şaşırtıcıydı. Kaşları çatık bir şekilde adımlarını sürdürdüler. Her basamakta, gökdelenin yüksekliği gözlerinde daha da büyürken, içlerindeki heyecan arttı. Kararlı adımları, zorlu mücadelelerin ardından yorgunluğun ağırlığıyla bir sınav haline geldi. Lily’nin elleri, önceki mücadelelerden ve kullanmak zorunda kaldığı silahtan dolayı kötü bir haldeydi. İçten içe ağrıyordu, sanki her parçası ateşe atılmışçasına acı veriyordu. Bir an için, bu durumu Niko'ya anlatmalı mıyım diye düşündü, ancak hemen vazgeçti. Şu an, onun ilerlemesini engellemenin bir anlamı yoktu. Merdivenleri soluk soluğa tırmandılar. Her adımda bedenlerinden geçen yorgunluk dalgalarını hissettiler. Gökdelenin zirvesine yaklaştıkça, çevrelerindeki harap olmuş şehir manzarası üzülmelerine sebep olsa da zirveye ulaşacak olmanın önemi, içlerindeki bitkinliği bir nebze olsun hafifletti. Sonunda, gökdelenin tepe katına ulaştılar. Gözlerindeki rahatlama, bu noktaya ulaşmak için verdikleri mücadeleyi yansıtıyordu. Lily, yorgun adımlarının ardında bıraktığı her şeyi düşünmeye başladı. Ellerindeki yaralar, silahın soğuk metalinden kaynaklanan acı ve çıkarken merdivenin metaline tutunmak zorunda kalması... Üstelik, bu metalin pek çok yeri harap olmuş gibi dursa da başka bir seçeneği yoktu. Bu yükseklikten düşmek istemezdi. Niko ile Lily, birçok zorlu an yaşamışlardı. Ancak hepsini bir süreliğine geride bıraktıklarını düşünmek, ikisine de iyi geliyordu. En güzel ödül ise, şimdi ayakta durdukları bu zirveye ulaşmış olmalarıydı. Gözlerini bu muazzam manzaraya dikerek, geçtikleri yolların değerini bir kez daha fark ettiler. Ağızlarını açıp tek kelime etmediler, çünkü bu anı yaşamak istiyorlardı. Üstelik geçirdikleri bu zorlu serüvenlerin ardından buraya ulaşmanın verdiği tadı çıkarmak için söylenecek hiçbir söz bulamıyorlardı. Gökdelenin çatısında durduklarında, etraflarındaki yıkımın manzarası, durumun ne kadar ciddi olduğunu ortaya koydu. Çevrelerinin kötü durumda olduğunu bilmelerine rağmen, düşündüklerinden daha fazlasını görmüşlerdi. Lily, bakışlarını gördükleri yıkımdan alıp Niko'ya çevirdi. Niko’nun da kendisine baktığını görünce sevinçle gülümsedi. İkisi aynı anda gökdelenin duvarına sırtını dayadı ve biraz soluklanmak için kendilerine fırsat verdiler. Yapacak çok işleri vardı, ama bu anı yaşamak ve zorluklara rağmen hayatta kalmayı kutlamak için birkaç dakika ayırmak istediler. Lily, tam ağzını açacağı sırada Niko, telsizini çıkardı. Frekansı dikkatlice ayarladı, kararlı bir şekilde telsiz düğmesine bastı ve arkadaşlarıyla iletişim kurma umuduyla konuşmaya başladı. "Merhaba, ben Niko. Beni duyuyor musunuz?" diye sordu. Sesi gür ve umut doluydu. Bir süre sessizlik oldu, ancak sonra telsizden bir ses yükseldi. Sesin sahibi, "Niko, sen misin? İyi ki sesini duyuyorum! Neredesin?" diye sordu. Niko'nun yüzü bir anlık sevinçle aydınlandı. "Evet, benim. Ben ve Lily, Apex Heights gökdelenindeyiz. Hayatta kalmayı başardık. Size ulaşmak için neler yaşadığımızı tahmin bile edemezsiniz. Her neyse. Konu bu değil. Sizden bir konu hakkında bilgi istiyorum. Daha doğrusu bir yerin konumu hakkında bilgi almak istiyorum. Kardeşim Shoeld adlı bir sığınakta. Bıraktığı mektupta orada olduğunu yazmış. Oraya nasıl gideceğimizi biliyor musunuz?” dedi. Sorusunun ardından, Niko'nun ifadesiz yüzünü izlemeye devam etti Lily. Telsizin ucundaki sessizlik, arkadaşının düşündüğünü belli ediyordu. Birkaç saniye sonra yeniden sesi duyuldu. "Evet, Shoeld'u biliyorum. Şehir merkezine yakın bir yerde, eski bir fabrikanın altında bulunuyor,” dedi. “Bulunduğunuz yerden ana caddeyi takip ederseniz, sizi doğruca oraya götürecektir. Sığınak size yakın olduğu için çok şanslısınız.” Lily, Niko’nun arkadaşının verdiği bilgileri dikkatle dinledi. Aynı şekilde Niko da. İlerleyişleri için rotayı akılda tutmaları çok önemliydi. "Anladım," dedi Niko her zamanki baskın ses tonuyla. "Yardımın için minnettarım. Kardeşimi bulmak için bu rotayı izleyeceğiz. Siz de kendinize dikkat edin. Hayatta kalın. Artık dünya bildiğiniz gibi değil." "Rica ederim, Niko. İyi şanslar. Kardeşine umarım ulaşırsın. Bizi merak etme. Başımızın çaresine bakarız." Niko, arkadaşının sözlerinin ardından gülümsedi. Telsizi kapatmasının ardından Lily’ye döndü. Shoeld isimli sığınakta kardeşini bulmak için bir an evvel yola çıkmaları gerekiyordu. Birlikte gökdelenden yeniden aşağı inmeye başladıklarında, gökdelenin tam kalbinde yer alan enkaz alanı dikkatlerini çekti. Bu alanın tam ortasında bir açıklık vardı. Açıklık, dikkatlice bakıldığında gökdelenin sağlam olduğunu düşündükleri bir bölgeye gidiyordu. Lily, Niko'ya seslendi ve duraksamasına sebep oldu. “İçeri bir göz atalım derim. Belki işe yarar şeyler buluruz.” Niko, tek kaşını kaldırdı ama itiraz etmedi. Lily’den önce içeri girdi. İçeri adım attıklarında, gökdelenin içinde hiç şaşırmadıkları bir manzara onları karşıladı. Işık hüzmesi, kırık pencerelerden sızan güneş ışığı ile birleşerek tozlu havada dans ediyordu. Etrafta devrilmiş masalar, kırık sandalyeler ve paramparça olmuş ofis eşyalarıyla dolu bir görüntü vardı. Niko, içerisinin durumunu ölçtüğünde dikkatli olmalarını belirten değerlerin olduğunu gördü. Bu değerler onlara çok zarar vermezdi ama ileride neyle karşılaşacakları, durumun kötüleşip kötüleşmeyeceğini bilmedikleri için dikkatli olmalıydılar. Karşılarına çıkan odalarda ve koridorlarda sarkan elektrik kabloları ile paslı demir parçaları her yerde göze çarpıyordu. Yıkılmamış duvarlardaki çizikler ve hasarlar, yaşanan felakete karşı gösterilen çabanın izlerini açıkça sergiliyordu. İlerledikçe, kullanılmış eşyaların ve ofis malzemelerinin izlerini fark etmeye başladılar. Dağılmış dosyalar, kırık bilgisayar monitörleri, telefonlar ve diğer ekipmanlar masaların üzerinde duruyordu. Rüzgarın uğultusu, boşluğun içinde yankılanan bir hava akımını hissettiriyordu. Odaların içine girip alabilecekleri her şeyi almalarının ardından dikkatlice adım atmaya devam ettiler. Zeminin çatlaklarına ve yıkıntıların üzerindeki keskin kenarlara dikkat ediyorlardı. Her an aniden çökebilecek bir zemin veya enkaz parçasıyla karşılaşma ihtimali vardı. İlerledikçe, birçok odanın kapısının açık olduğunu fark ettiler. İçeriye göz attıklarında, evrak dolaplarından dökülen kağıtlar, yıkık mobilyalar ve dağılmış eşyalarla karşılaştılar. Bir zamanlar çalışma alanı olan bu ofislerin sessizliği, kıyamet sonrası var olan dünyanın gerçeğini iyice belli etmekteydi. Bazı odaların camları kırılmıştı ve dışarıdan şiddetli rüzgarın içeri girdiği fark ediliyordu. Rüzgar, cam kırıklarının sesini taşıyarak içeride ürpertici bir atmosfer oluşturuyordu. Yıkık koridorlarda ve odalarda yürürken, dikkatlice etrafı tarıyorlardı. Duvarlardaki çatlaklar, zemindeki çatlaklar ve düşmüş enkaz parçaları, her an tehlike oluşturabilirdi. Ancak azimle ilerliyorlar ve gökdelenin içinde başka ne bulabileceklerini merak ediyorlardı. Sessizliği aniden kesen bir ses duyulduğunda anında durup dikkat kesildiler. Daha sonra Niko ve Lily, silahlarına daha sıkı sarılıp etraflarını gözlemlemeye başladılar. Nihayet fark ettikleri saldırgan bir grup, çıkışları kesmiş ve etrafı kuşatmıştı. Kıyametin etkisiyle acımasızlaşan bu haydutlar, gökdelenin bu bölgesine saklanmışlardı. Yüzlerinde vahşi bir ifade, gözlerinde öfke vardı. Ellerindeki silahları sıkıca tutarak ikiliye yaklaşıyorlardı. İçlerinden biri, “Silahlarınızı bırakıp teslim olun!” dedi. Bu sözler üzerine Niko'nun gözleri karardı ve öfkeli bir ifadeyle bakışlarını Lily'den alıp ona çevirdi. "Hazır ol," dedi Lily’ye. Sesi çok soğuktu. Haydutların tehditkar sesleri etrafa yankılanırken, Niko'nun bakışları hala öfke doluydu. Gözleri, Lily ile kilitlendi ve kararlılık dolu bir ifadeyle birbirlerine güvendiklerini belli ettiler. Artık geri dönüş yoktu; hayatta kalabilmek için bu çatışmayı kazanmaları gerekiyordu. İlk atışı düşmanlar yaptı. Kurşunlar hızla havada uçuştu ve etrafa zarar vermeye başladı. Ikili, aynı anda karşılık verdiler ve düşmanlarına doğru ateş etmeye başladılar. Niko, hızla hareket edip siper alarak düşmanların saldırısından kaçınıyor, Lily de ona destek veriyordu. Karşılarındaki düşmanları alt etmek ve güvenli bir alana ilerlemek zorundaydılar. Hız ve çeviklik, hayatta kalmak için en büyük avantajlarıydı. Kıyasıya bir çatışma başlamıştı. Hayatta kalmak için verdikleri mücadelede, güçlerini ve cesaretlerini hissedebiliyorlardı. Silahlar patladıkça düşmanlar geri çekiliyor, ancak hemen ardından tekrar saldırıya geçiyorlardı. Tıpkı ölen yaratıkta olduğu gibi bu düşmanlarda da silahların kurşunları bir türlü onlara isabet etmiyordu. Tam kurşunlar isabet edeceği ya da tehlikeye düşecekleri anda yere düşüyor ya da duvarlara isabet ediyorlardı. Lily, yine şaşkınlık yaşadı. Bu ikinci kez oluyordu. Zarar görmüyorlardı ama bunun nasıl olduğuna anlam veremiyordu. Niko, durumun farkında olarak saldırmaya devam etti. Düşmanları etkisiz hale getirme konusundaki ustalığıyla adeta dans edercesine hareket ediyor, bir yandan saldırılara karşılık verirken diğer yandan da düşmanların kurşunlarından her ihtimale karşı kaçınıyordu. Devam eden çatışma boyunca Lily de ona destek oluyor ve onlara ateş etmeye devam ediyordu. Gökdelenin içinde bulundukları alan, kısa sürede kan kokan bir çatışma alanına dönmüştü. Hayatta kalmak için verdikleri bu mücadelede, güçlerini ve cesaretlerini hissediyorlardı. Silahlar patladıkça düşmanlar geri çekiliyor olsalar da asla pes etmiyorlardı. Düşmanların yüzleri öfke ve vahşetle doluydu. Ellerindeki silahlarla ikiliye doğru her geri çekilişin ardından yeniden ilerliyorlardı. Pek çok kez “Bu nasıl olur? Onlara zarar veremiyoruz!” şeklinde yaşadıkları şoku belli eden sesleri duyulmuş, buna rağmen pes etmemişlerdi. Karanlık ve ölümcül bir savaşın içindeydiler. Kurşunlar havada uçuşuyor, vücutlara saplanmak için can atıyordu. Adrenalin, her birinin damarlarında hızla dolaşıyordu ve her nefeste kalpleri hızla çarpıyordu. Ölümün soğuk nefesi enselerindeydi. Buna rağmen asla pes etmiyorlardı. Çabalamak zorundaydılar. Bir kurşun, hızla yanlarından geçerek duvarda delik açtı. O kadar hızlı geçmişti ki Lily, omzundaki sızıyı ve kanın süzülmesini ancak hissedebildi. O kadar kurşun zarar vermemişken bunun olması ikisini de şok etmesine rağmen duramazlardı. Kendilerini savunmaya devam etmelilerdi. Lily, mide bulantısını ve acıyı görmezden gelmeye çalışarak, Niko ile birlikte düşmanlara karşı saldırmaya devam etti. Patlayan silahların sesleri, çatışma alanını kaplıyor, kulakları rahatsız etmeyi sürdürüyordu. Duman, barut ve toz tabakası gözleri yaşartıyordu. Karşılıklı ateşler sürerken, her iki taraf da sağa sola siper değiştiriyor, enkazın arasında kaçacak bir yer arıyor, hızlı düşünerek hamleler yapıyorlardı. Her geçen dakikada onlara saldıran düşmanların sayısı azalıyordu, ancak hala tehlikeli ve saldırganlardı. Kanın ve ölümün kokusu havada asılı kalmıştı. Solundukça hayatta kalmanın önemini daha da vurguluyordu. Gözlerindeki kararlılık ve yüreklerindeki inançla düşmanlara meydan okuyor, son nefeslerine kadar savaşmaya devam ediyorlardı. Bu çatışma, sadece fiziksel değil, ruhsal bir yara da açmıştı. Bu yaranın etkisi, çatışmadan sağ çıkılırsa kendini gösterecekti. Silahlar patladıkça, duman etrafa yayıldıkça, bu zorlu savaşın içinde yaşamak için verdikleri mücadele, ikilinin ruhlarına derin bir damga vuruyordu. Niko, durumun vahim olduğunu fark edince, çatışma öncesinde yanına aldığı malzemelerden faydalanmaya karar verdi. Cebindeki küçük bir el bombasını çıkardı. Düşmanları etkisiz hale getirmek için kullanmaya kararlıydı. Ustaca bir el hareketiyle bombayı düşmanlarının arasına attı ve hemen ardından Lily ile birlikte güvenli olduğunu düşündüğü bir alana saklandı. El bombasının patlaması, düşmanları şaşkınlık içinde bıraktı. Uzakta olanlar hemen güvenli bir alana kaçarken, diğerleri o kadar şanslı değildi. Bombanın etkisiyle kopan uzuvlar, çatışma alanında dehşet verici bir manzara oluşturdu. Patlamanın etkisiyle düşmanların bir kısmı parçalanıp ölmüş, bir kısmı ise farklı yerlerinden yaralanmıştı. Alan, ölü ve yaralılarla dolup taşmıştı. Bu manzara, çatışma sırasında patlayan bombanın yarattığı yıkımın gerçek yüzünü ortaya koyuyordu. Yaralanan düşmanlar, acı içinde inleyerek yardım bekliyor, ancak Niko ve Lily tarafından devam eden karşı saldırıları karşısında çaresiz kalıyorlardı. Bu sahneler, gerçek ve acımasız bir savaşın insanlığa olan etkisini gösteriyordu. Sonunda, düşmanların direnci kırılmıştı. Niko ve Lily, onları geri püskürtmeyi başarmışlardı. Acı ve yorgunluk içinde olsalar da, kazandıkları zafer onlar için büyük bir umut ışığıydı. Hızla malzemelerini toplayıp yanlarına almalarının ardından, gökdelenin dışına çıkıp Niko'nun arkadaşının gösterdiği yöne ilerlemeye kararlı bir şekilde devam ettiler. Yorgunluklarına rağmen, gözlerini ve kulaklarını tetikte tutarak olası bir saldırıya karşı hazır olmak için gayret ettiler. Gökdelenin dışına çıkmak için kararlı adımlarını atmayı sürdürdüler. Bunu yaparken son derece dikkatliydiler ve gözlerini birbirlerinden ayırmıyorlardı. Gökdelenden tamamen uzaklaştıktan sonra güvenli bir alan buldular. Alanı kendilerine siper yapmalarının ardından Lily Niko’nun “Yaralı halinle savaşmak zorunda olman çok üzücü,” dediğini duydu. “Sana hemen pansuman yapmamız gerekiyor.” Hızla yaralara pansuman yapılmasının ardından ikisi de ağrılarını hafifletmek için yanlarında bulunan ağrı kesicilerden içtiler. Zehirli hava olmayan bölgelerde sıkıntı yaşamıyorlardı, ancak yaşamaları durumunda hemen maskelerini takıyorlardı. Ölçüm cihazı da bu konuda onlara epey yardımcı olmaktaydı.Bu bölge şükür ki o bölgelerden biriydi. Sorun yaşamıyor olmalarına çok sevinmişlerdi. Neredeyse sevinçten bütün ağrılarının ve acılarının rağmen dans edeceklerdi. İlaçlarını içip tekrar maskelerini takmalarının ardından ikisi de sırtını sipere yasladı. Bir süre soluklanmalarının ardından ayağa kalktılar ve yeniden yola koyuldular. İlerlerken son derece dikkatliydiler. Dört bir yanlarından herhangi bir saldırı gelebilirdi ve tekrar tehlikeye düşebilirlerdi, bu yüzden duraksayacak çok fazla zamanları yoktu. Niko, elindeki silahı sıkıca tutarak “Başımız beladan kurtulmuyor,” dedi. Elleriyle çevreyi işaret etti ve arkalarında kalan gökdeleni gösterdi. “Her an yeniden ortaya çıkıp bize saldırabilirler,” dedi. Koşma hızını daha da arttırdı. Niko’nun arkadaşının tarif ettiği yola doğru ilerlemeyi sürdürdüler. Tarif edilen yolu takip ederken, gökdelenin bazı kalıntıları arasında ilerlemek zorunda olmaları canlarını sıkıyordu. Bu kalıntılar arasında sıkışmış arabalar, devrilmiş duvarlar ve yıkılmış beton blokları vardı. Dikkatli olmalıydılar ve ilerlemek için daha güvenli bir yol bulmaları gerekiyordu. Zorlu bir yolculuktan sonra, gökdelenin çevresinden tamamen uzaklaşmış olmaları rahatlamalarına sebep oldu. Hafifçe sola dönüp dikkatlice dümdüz ilerlediler. Rüzgarın esintisi, yüzlerine vuran soğuk hava, kıyametin yıkıcı etkilerini daha da gün yüzüne çıkarıyordu. Her adımda ayaklarını yere daha sert basarak Shoeld'e giden yola ulaşmak için çaba gösteriyorlardı. Yaklaşık beş yüz metre sonra, eski tramvay yolunu karşılarına çıktı. Aslında "eski" demek tam doğru değildi; buradaki tramvay rayları yıpranmış ve yüzeyleri pasla kaplanmıştı. Kıyametin sebep olduğu bir durumdu bu. Tramvay yolu boyunca ilerlemeye devam ettiler. Bu yol, şehrin arabalarının sağlı sollu ilerlediği ve bölgeler arası seyahat eden vatandaşların tramvaya bindiği bir yerdi. Ancak sağ ve sol taraflarda vatandaşların tramvaya binmek için kullandığı alanlardan eser yoktu. Tamamen yok olmuştu, belli ki. İlerlemeye devam ettiler. Yol bir süre sonra daha açık ve rahat bir hale geldi, ancak hala dikkatli olmaları gerektiğinin farkındaydılar. Kıyametin ardından hayatta kalan ve mutasyona uğramış vahşi ve tehlikeli yaratıklar hâlâ etrafta olabilirdi. Fabrikaya doğru ilerlerken, şehrin kıyamet sonrası manzarası gözlerinin önünden geçiyordu. Yollar bomboştu ve bir zamanlar kalabalık olan sokaklar sessizliğe gömülmüştü. Yıkılan binaların enkazları, şehrin geçmişine dair anıları hatırlatıyordu. Bu sessizlik içinde ilerlemek, Lily’nin içinde garip bir huzursuzluk meydana getiriyordu. Fabrikaya yaklaştıkça, etrafta daha fazla tahribatın izlerini görmeye başladılar. Yıkılmış çitler, parçalanmış tabelalar ve dökülmüş beton blokları yolun kenarında yığılmıştı. Her adımlarında dikkatlice ilerlemeli ve her an karşılarına çıkabilecek tehlikelere hazırlıklı olmalıydılar. Sonunda, Niko'nun arkadaşının tarif ettiği yerde durdular. Karşılarında eski bir fabrika binası yükseliyordu. Duvardaki tabelalar zamanla solmuş ve zarar görmüştü, ancak yazılar hala okunaklıydı. "Shoeld Fabrikası" yazısı, kalplerinin heyecanla çarpmasına sebep oldu. Fabrikanın çevresinde yer alan yüksek çit Lily’yi hiç şaşırtmamıştı. Çit, dikenli tellerle güçlendirilmişti ve etrafındaki yüksek bariyerlerle korunuyordu. Kıyametin ardından hayatta kalanların düşmanlarından korunmak için böyle bir yere sığınması çok mantıklıydı. Niko, çitin önünde durarak düşüncelere daldı. "Burası tamamen çevrilmiş gibi duruyor," dedi. "Sanırım içeri girmek hiç de kolay olmayacak. Ancak, arkadaşının verdiği tarife göre girişin bulunduğu bir yer olmalıydı. Gözleri çevreyi tarayarak gezdirdi ve nihayet biraz uzakta, sağa doğru biraz yürüdüklerinde küçük bir güvenlik girişi kapısı olduğunu fark etti. "Orada bir güvenlik girişi var gibi görünüyor," dedi Lily ve Niko'nun bakışlarının gösterdiği yere döndü. “Evet, var ama oradan girebileceğimizi sanmıyorum. Muhtemelen kilitlidir,” dedi Niko. Niko, çitin üstünden geçmek için çare aradı. Elindeki çantadaki malzemeler arasından dikenli telleri aşacak bir yol bulmaya çalıştı. Sonunda, aradığı şeyi buldu. Bu şeyi kullanarak tırmandılar ve dikkatlice çitin üzerinden geçtiler. Fabrikanın ana binasına yaklaştıkça, etrafta sessizliğin hakim olduğunu fark ettiler. Burası terk edilmiş gibi duruyordu ve hayatta kalan insanlardan neredeyse hiç iz yoktu. Ana binaya girişi sağlayan paslı demir kapısı her iki yana açık bir şekilde duruyordu. Adımlarını sağlam bir şekilde atmaya devam ederek ilerlediler. Nihayet içeri girdiklerinde derin bir nefes aldılar. Fabrikada yankılanan adımlarının sesi, sessizliği delerek kulaklarına çarpıyordu. Her adımda, ölen insanların hayaletleri gibi görünen gölgeler hareket ediyordu sanki. Bu çok ürkütücüydü. Korkudan titremeye başlamışlardı. Niko'nun da kalbinin hızla çarptığını hissediyordu Lily. Kardeşini bulmayı istiyor muydu bilmiyordu, ama onun için buraya gelmiş olması Lily'yi mutlu etmişti doğrusu. Etrafta araştırmalarını sürdürürken, duvardaki bir yazı dikkatlerini çekti. "Kardeşin burada, sığınağın içinde." yazıyordu. Kim yazmıştı bu yazıyı? Dahası, bu yazının onlar için mi yazıldığını yoksa bir başkasının kardeşinin burada olduğunu belli etmek için mi yazıldığını bilmek imkansızdı. "Belki de gerçekten buradadır," dedi Lily umutla. Yazının onları nereye yönlendirdiğini anlamak için, sığınağın nerede olduğunu bulmalıydılar. Çevreyi daha dikkatli incelemeye başladılar. Niko, telsizi çıkarıp arkadaşına haber vermek istediği sırada, Lily de dikkatle çevreyi taradı. Niko’nun bu çabası sonuç bulmamıştı. Telsiz ile iletişim kuramıyordu. Bunun ardından Niko, umutsuzluğa kapılmayarak ilerlemeye devam etti. Çevreyi bir süre taramalarına rağmen Ivan’dan bir iz bulamadılar. Bu sefer yer altına inen merdivenleri kullanmaya karar verdiler. Biraz daha ilerledikten sonra, yer altına doğru epey inmişlerdi. En son indikleri kattaki koridorun sonunda bulunan bir kapı, oldukça dikkat çekici görünüyordu. Kapı, demir parmaklıklarla çevriliydi ve önünde kilitleyici bir mekanizma vardı. Kapının ardında ne olduğunu göremiyorlardı, ancak içgüdüsel olarak bu kapının sığınağa açıldığını düşünmeye başladılar. Niko, kapının kilidini açmak için yanında taşıdığı eski bir çengel anahtarını çıkardı. Çengel anahtarın ucu, ince bir yarığa sığacak şekilde tasarlanmıştı, böylece zorlu kilidi açmak için idealdi. Önce kapının üzerindeki paslı kilit mekanizmasını inceledi. Ardından, çengel anahtarın ucunu kilidin içine doğru dikkatlice soktu ve yavaşça çevirmeye başladı. Paslı parçaların ve yılların getirdiği aşınmanın etkisiyle kilidin dişleri sertçe tutuşmuştu, ancak Niko kararlılıkla çevirmeye devam etti. Küçük tıkırtılar ve hafif bir metal sesi eşliğinde kilidin dişleri birbirinden ayrılmaya başladı. Niko'nun sabrı ve ustaca çabaları sonucunda, kilidin mekanizması açıldı. Lily rahatladığını hissetti. İçeri adım attıklarında, ürkütücü bir sessizlik onları karşıladı. Koridorun duvarları, soluk ışık huzmeleriyle aydınlatılıyordu. Koridorun sonundaki büyük bir kapıya geldiklerinde, kapının üzerindeki "Sığınak" yazısını fark etti Niko ve dudakları hafifçe aralandı. Kalbi hızla çarptıkça gerilimi daha da artıyordu. En sonunda kapıya elini uzattı ve kapıyı yavaşça açtı. Kapının ardında kardeşi olup olmadığını bilmiyordu, ancak olduğunu umut ediyordu. Kapıyı açtıklarında daha önce görmedikleri pek çok yabancı yüzle karşılaştılar. Bu yabancı yüzlerin çok daha ilerisinde, sığınağın dip tarafında oturan birisinin sesi kulaklarına ulaştığında donup kaldılar. Niko'nun kardeşi Ivan buradaydı. Çabalarının ve geçirdikleri tehlikenin boşa gitmediğini bilmek bir nebze rahatlatıcıydı. Ivan, ağır adımlarla onlara doğru ilerledi. Onları görmesine rağmen en ufak bir tepki göstermeden öylece duruyordu, sanki donup kalmış gibi. "Siz ne yaptınız!" dediğinde kalbi yeniden bir gülle gibi atmaya başladı. Bu da ne demekti şimdi? Ne yapmış olabilirlerdi ki? Sığınağın içindeki ışıklar yavaş yavaş sönmeye başladığında, Niko ve Lily hızla sönen ışıklardan tarafa döndüler. Işıklar sönüp giderken onlara doğru ilerleyen ince ve uzun bir varlık gözlerine çarptı. Bu varlığın vücudu siyah ve mat renkteydi, üzerindeki altın rengindeki ışıltılar ise karanlıkta bile görünmesini sağlıyordu. Uzun ince parmakları, Lily'nin kalbinin hızla atmasına ve nefes almayı unutmasına sebep oldu. Gördükleri varlığın yüzü yoktu, sadece iki büyük kırmızı gözü vardı. Gözlerinden yayılan kırmızı ışık, etrafa hafif bir ışıltı yayarken çevresindeki insanlardan bazılarını kendisine doğru çekiyor ve onları kontrol ediyordu gibi görünüyordu. Bazı insanların bedenlerinden ruhları çıkarken kontrol altına alınan insanlar ellerine geçirdikleri şeyler ile yaşamaya sürdüren insanlara saldırıyor, onları öldürüyordu. Gördükleri ile Niko’nun nefes alış verişi hızlandı ve tüyleri diken diken oldu. Yaratık gerçekten çok güçlüydü ve onları da kontrol altına alırsa ne yapacaklarını hiç bilmiyordu. Bu şeyin boyu iki metreyi buluyordu. Vücudu bacaklarının sonuna doğru inceliyor ve uçlarına doğru keskin dikenlerle kaplanıyordu. Bu dikenli bacakları sayesinde sessizce hareket edebiliyor, duvarlara tırmanabiliyor ve avlarının üzerine aniden atlayabiliyordu. Kalpleri hızla çarpmaya devam ederken, tek bildikleri bu yaratığın tehlikeli ve ölümcül olduğuydu. Sığınağın içinde sıkışmış, önlerindeki şeye karşı hiçbir şey yapamadan öylece bakıyorlardı. Fazlasıyla cesur olan Niko bile hiçbir şey yapamamıştı. Çünkü ateşlediği silahtan çıkan mermiler, varlığın bedenine çarpıyor ve sekip yere düşüyor, ona zarar veremiyordu. Niko ve Lily, çaresizce bu korkunç varlığın onları yakalamasını beklerken, aniden Ivan elinde gizemli bir nesneyle belirdi. Bu nesne, bir kristaldi ve tuhaf bir ışıltı yayıyordu. Ivan, kristali tehlikeli varlığa doğru tuttuğunda varlığın kristalden korkmasına sebep olan bir enerji akışı yayıldı. Varlık, kristalin etkisiyle hızla geri çekildi ve öfke dolu çığlıklar atarak yerinden zıpladı. Gözleri kırmızıdan beyaza dönüşürken, çevresine zarar veren bir rüzgar yaratmaya başladı. Ivan, kristali sakin bir şekilde elinde tutmaya devam etti. Varlığın oraya çıkarttığı rüzgarın etkisine karşı koymak için dengesini korumaya gayret ederek ilerliyordu. Tehlikeli varlık, kristalin etkisine daha fazla direnemeyerek sığınağın kapısından dışarı çıktığında aniden çevreleri sessizleşti ve ışıklar yavaşça tekrardan yandı. Sağ kalan insanlar, varlığın etkisi altından kurtulmuş gibi normale döndüğünde boş gözlerle çevrelerine bakınmaya başladılar. Ne olduğunu, neler yalandığını hatırlamıyorlardı. Ivan ve Niko, Lily’ye baktığında Lily'nin fazlasıyla tedirgin olduğunu fark ettiler. Ne yapabileceğini bilemeyen Lily, Ivan'ın elindeki kristalin olmasaydı kesinlikle öleceklerini düşünüyordu. Üzerindeki endişe henüz ortadan kalkmamıştı. Burada bile karşılarına bir tehlike çıkıyorsa, kim bilir ülkenin diğer bölgelerinde neler karşılarına çıkacaktı. Ivan, elindeki kristali sıkıca tutarak yeniden onlara doğru yaklaştığında Niko uzandı ve elinden kristali aldı. Kristalin üzerindeki semboller ve desenler tarih öncesi bir uygarlığın işaretlerini taşıyordu. Kristalin gücünü ve kökenini anlayamamışlardı, ancak şu anki durumda hayatta kalmalarına yardımcı olduğu kesindi. Niko, Ivan'a minnettar bir şekilde baktı ve "Bu kristal olmasaydı, yaratığı nasıl etkisiz hale getirecektik bilmiyorum," dedi. "Ayrıca seni burada bulduğumuza inanamıyorum." Abisinin sözleri üzerine Ivan, "Bu kristali şu anda içinde bulunduğumuz sığınağın derinliklerinde, eski bir tapınakta buldum," diyerek anlatmaya koyuldu. "Orası, kıyametten önceki bir döneme ait gibi görünüyor. Hem de çokkkkkk önceki bir döneme.” Uzatarak söyleyişi zamanın epey geçmişe ait olduğunu gösteriyordu. Hemen ekledi. “Tapınakta bu kristal haricinde çok fazla şey var. Henüz hepsini inceleyecek ve ne olduğunu anlayacak zamanım olmadı." Niko, bir şey söylemeyince konuşmayı sürdürdü. "Ayrıca ben de seni burada görmek için can atıyordum," dedi. Aslında ses tonu bunu ummadığını, başkasını beklediğini –beklediği annesi ve babasıydı- belli etse de daha fazla uzatmadı. "Burada çok uzun zamandır yaşıyorum. Geldiğim andan beri epey düşünme fırsatı buldum. Geçmişi, yaşananları ve kıyamete sebep olan şeyleri… Pek çok insan hayatını kaybetti. O ölenler arasında sen de olabilirdin, ben de. Lakin ikimiz de yaşıyoruz. Bu yüzden geçmişte yaşananları geriye atmalı ve kardeşlik bağımızı daha da güçlendirmeliyiz. Artık, birbirinden nefret eden kardeşler olmamalıyız." Sağ kalan insanlardan bazıları en sonunda tamamen kendilerine geldiklerinde yaşananları fark etmekte zorluk çekmediler. Kulaklarına Niko ile Ivan’ın konuşmaları çalındığında, ölen insanlar için yas tutmaya devam ediyorlardı. Sonuçta bunu hiçbiri isteyerek yapmamıştı. Hatta bazıları olanlardan dolayı kendisini katil olarak görüyor ve bunun ağırlığında ezilmemek için ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Varlık tarafından kontrol edildikleri anlaşılan ve şimdi özgürce dolaşan bu insanlar, yavaş yavaş ağlamalarını kestiğinde soluğu Niko ile Ivan’ın yanında almaya başladılar. Burada daha önce Ivan ile iş birliği içinde hareket edip güvenliği sağlamaya çalışmışlardı, ancak bu varlık ortaya çıkıp onları kontrol altına alınca bunda çok başarılı oldukları söylenemezdi. Eğer Ivan, o kristali bulmasaydı hiç kuşkusuz hepsi ölü olacaklardı. “Sakın kimse kendisini suçlu hissetmesin. O varlık sizleri daha öncesinde olduğu gibi kontrol altına aldı. Onları siz öldürmediniz. Onları aslında o varlık öldürdü.” Ivan, güvenliği sağlamak için elinden geleni yaptığını, kayıpları olmasına rağmen bugüne kadar bin bir zorlukla geldiklerini belirttiğinde dikkat çekti. İnsanlardan bazıları ona teşekkür edip minnetini belirttikten sonra geri oldukları yere oturup yaslarına devam ettiler. Onlarla konuşan Ivan'ın cesur ve güçlü kişiliğine hayranlıkla bakarken Lily, Niko'nun sesini duydu. "Seninle birlikte hareket etmek istiyorum," diyordu. "Kardeşimin güvende olması benim için çok önemli. Sana bir şey olsun istemiyorum.” Ivan gülümsedi. Gözlerinde ise bu teklifi beklemiyor olmasının şaşkınlığı vardı. "Beraber çalışabiliriz ve hayatta kalmak için gücümüzü birleştirebiliriz," diyerek konuşmayı sürdürdü Niko. "Bu yaratığın tek olduğunu düşünmüyorum ve başka tehlikelerle karşılaşmaya devam edeceğiz. Buraya gelmeden önce başka bir yaratığın saldırısına maruz kaldık ve onunla çatıştık. Buranın konumunu öğrenmek için vardığımız gökdelende bize saldıran insanlarla savaşmak durumunda kaldık. Kısacası artık dünya bildiğimiz gibi olmadığı için bunu yapmaktan başka şansımız yok.” Abisinin sözleri üzerine şaşkınlık içinde olan ama kısa sürede bu şaşkınlığı üzerinden atan Ivan “Pekala,” dedi. “Öyle olsun.” Ivan ile Niko’nun anlaşmasından sonra Lily “Sahi, bu tapınak tam olarak nerede?” diye sorarak araya girdi. Ivan’ın bakışları ona döndü. “Beni takip edin,” dedikten sonra yürümeye başladı. Ivan’ı takip etmeye başladıklarında loş ışığı bulunan uzun ve dar koridorlardan geçtiler. Karşılarına çıkan merdivenlerden indiler ve boğucu havası bulunan tünellerde ilerlediler. İlerlerken duvarlarda gördükleri çizimler, adeta kayıp bir uygarlığın izlerini taşıyordu. Geçen zamanın etkisiyle yıpranmış olsa da bu çizimler hala dikkat çekici görünmekteydiler. Hatta geçtikleri yerlerin tavanında, duvarlarında ve ayaklarını bastıkları zeminin tabanında çizimler harici kabartmalar da yer almaktaydı. Nihayet tapınağa vardıklarında heyecan içinde incelemeye başladılar. Bu tapınak, içerisindeki odaları, mabetleri ve kutsal alanları ile büyüleyici bir yapıya sahipti. Taş ve mermer işçiliği, açıkça belli oluyordu. Dikkat çekici detaylarla süslenmişti. Göz alıcı mozaikler, tapınak duvarlarına işlenen gizemli hikâyeleri anlatıyordu. Bu tapınak Ivan’ın tahminine göre, bir zamanlar antik bir topluluğun dini ve bilimsel merkezi olmuştu. Şimdiyse, kıyamet sonrası dünyada keşfedildiği için Ivan’a ve diğerlerini kurtarıp oldukça yardımcı olmuştu. İçinde bulunan tüm eşyalar o zaman dilimine aitse ve daha önce kullanıldıysa sığınağa geldiklerinde gördükleri varlık o zamanlarda da vardı demek mi oluyordu bu? Belki de öyleydi. Belki de insanlar tüm bu eşyaları koruma altına almak adına burayı inşa etmişti. Tam olarak inceleme yapmadan neler olduğunu, buranın ne için inşa edildiğini anlamayacaklardı. Bunun içinde onlara epey zaman gerekmekteydi. Ivan, tapınakta bulunan bu gizemli nesneleri araştırmak için zaman harcadığını anlatmaya başladığında onu dikkatle dinlediler. Bu odada bulunan nesnelerin potansiyel güçlerini tapınağı keşfettiği günden beri anlamaya çalıştığını dile getiriyordu. Lily ise duyduklarına şaşırmıştı. Korkmadan bu nesneleri incelemek ve dokunmak tam bir delilikti. Ivan, anlatmayı sürdürdü. Burada geçirdiği süre boyunca öğrendiği kadarıyla bu tapınak, kıyametten önce burada yaşayan uygarlığın bilge öğretilerini ve teknolojilerini içeriyordu. Bazı teknolojiler ve bilge öğretiler gerçekten çok dikkat çekiciydi. Çoğuna günümüzde ulaşamamıştık bile. O anlattıkça Lily’nin aklına direkt Kayıp Kıta Atlantis’in varlığı geldi. Burası onlardan geriye kalan alanlardan biri olabilir miydi? “Burada yaşayan halk, hepimizin kayıp olduğunu düşündüğümüz halk ile bağlantılı olabilir,” dediğinde Ivan, Lily’nin ve diğer herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Lily, hemen bakışlarını ondan yana çevirdi. “Nasıl yani? Ben de aynısını düşündüm ama…” dediğinde “Çok basit,” dediğini duydu Ivan’ın. “Burada gördüğüm çoğu çizim insanların telepatiye benzer bir iletişim şekli veya hızlı bilgi transferi gibi özelliklerle iletişim kurduğunu gösteriyor. Ayrıca su altında yaşamaya uygun teknolojilere sahip olduklarını belirtiyorlar. Kim bilir, belki de kaybolduğunu düşündüğümüz bu halk, uzunca süredir su altında yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Ayrıca sahip oldukları kristaller ile genetikleri üzerinde değişiklikler yapıp daha uzun süre yaşamaya devam ettiklerini belirtiyorlar. Filmlerde ve dizilerde gördüğümüzden daha gelişmiş bir uzay teknolojisine sahip olunduğunu da resmetmişler. Bulduğum ve dilini anlamadığım bazı kitaplarda –bulduğum bir başka kristal dili çözmemi sağladı- daha fazla bilgiler yer almakta. Kendilerine Atlantis halkı demiyorlar. Onlar kendilerine gruplara ayrılıp farklı isimler takmışlar. Halklarını toplamda on iki gruba ayırmışlar. Her grup için önemli ve bilinmesi gereken bilgileri not almayı ihmal etmemişler.” Niko, kardeşinin söylediklerini şaşkınlık ve heyecan içinde dinliyordu. Lily ise nefesini tutmuştu ve ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm dikkatin kendisinde olduğunu bilerek anlatmaya devam etti Ivan. “Edindiğim bilgilere göre Akwalaran adını verdikleri halk, suyla yakından bağlantılı yaşadığı için kendilerine bu adı vermişler kendilerine. ‘Akwa’ kelimesi su anlamına geliyormuş ve bu isim o halkın su elementine olan bağlılığını yansıtmaktaymış. Bir başka halka ise Luminar demektelermiş. Bu halk, gelişmiş ışık teknolojileri ve bilgelikleriyle biliniyormuş. ‘Luminous’ kelimesi aydınlık ve ışık anlamına geldiği için onlara öyle hitap etmişler. Onların bağlılığı ise ışıktan ve aydınlıktan geliyormuş. Karanlığa hiçbir şekilde tahammülleri olmamasına rağmen aydınlık olan yerde karanlık, karanlık olan yerde de aydınlık olabileceğinin bilincindelermiş. En çok dikkatimi çeken ise hiç kuşkusuz Transmuat adı verilen halktı. Çünkü bu halk enerjiyi, maddeyi veya başka formda var olan şeyleri dönüştürme yeteneklerine sahipmiş. Elementleri kontrol etme konusunda uzmanlaşmış olmaları ayrıca onlara ekstra güç katıyormuş.” Ivan anlatmaya devam ederken, Lily tüm dikkatini onda tutarak çevresini incelemeye devam ediyordu. Yılların etkisiyle yıpranmaya yüz tutmuş duvarlardaki bazı çizimler, Tanrılar ve Tanrıçalar’ın tasvirlerine aitti. Ritüeller ve törenlerin canlandırmaları oldukça göz alıcı görünüyordu. Demek ki gelişmiş olan toplumlarda bile dini inanışlar ve kurban etmeler, birbirinden farklı ritüeller bulunuyordu. Bu onu şaşırtsa da incelemeye devam etti. İçinde bulundukları tapınağın dış duvarlarının üst kısımları, kıyametten sonra bile ayakta kalmayı başarmış dekoratif taş işçiliği ile süslenmişti. Dikdörtgen ve yuvarlak pencereler, güneş ışığının içeriye sızmasını sağlıyor ve duvarlardaki figürleri daha da etkileyici bir hale getiriyordu. Tapınağın ana girişi, yüksek kemerli bir geçidi andırıyordu. Bu kemer, tapınağın içerisine girenleri karşılayan büyüleyici bir portal gibiydi. Tapınağın önündeki avlu, yıllar önce buraya adım atanları büyüleyen mermer bir zeminle kaplıydı. Avlunun ortasında, eski döneme ait bir çeşme bulunuyordu ve üzerine antik dönem figürlerinin kabartmaları işlenmişti. Lily, "Böyle bir yerde asla tapınak olacağına inanmazdım. Özellikle de anlattığın bilgileri içerecek şekilde," dediğinde Ivan’ın sözleri onu destekler nitelikteydi. "Ben de öyle. Kimin aklına gelirdi ki burada bir tapınak olacağı? Özellikle de gelişmiş bir toplulukla ilgili bilgiler, önemli eşyalar ve daha fazlasını barındıracağı aklımın ucundan geçmezdi." Lily, ona katıldığını belli edercesine başını salladı ve incelemeye devam etti. Daha sonra bakışları bir an için Niko’ya kaydı. Niko’nun gözlerinin üzerinde olduğunu fark ettiğinde bakışlarını hızla ondan kaçırdı ve sakin kalmaya çalıştı. Alt dudağının içini dişleyip ısırdıktan sonra gördüğü nesnelere daha dikkatli bakmaya başladı. Gördüğü bazı nesnelere izlediği filmler sağ olsun dokunmaktan korksa da cesaretini topladı ve bir kavanoza uzandı. Kavanozu eline aldığında hissettiği enerji onu içine çekti. Sanki kavanozda bir şey vardı ve ona "Söyle dileğini, getireyim yerine" diyordu. Başını iki yana salladı hemen. Bu gerçek olamazdı, değil mi? Sonuçta böyle şeyler ancak film ve dizilerde olurdu. Hiçbir nesne dilekleri gerçekleştiremezdi. "İnanamıyorum!" diyen bir adamın sesini duyduğunda ondan yana döndü. "O Gözyaşı Kavanozu!" Şaşkınlık içinde "Gözyaşı Kavanozu mu?" diye sorduğunda Libunun ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı. Konuşan adamın gözleri heyecanla parlıyordu. "Evet!" dedi. "Onu bana verir misin? Ona çok ihtiyacım var." Niko, adamın sözleri üzerine Lily’nin önüne geçti ve koruyucu bir tavırla konuştu. "Ona neden ihtiyacınız var?" diye sorduğunda Lily’nin meraklı ve endişeli gözleri adamın üzerinde dolaşmaya devam etti. "Bu kavanozu bu kadar özel yapan nedir?" Adam, olduğu yerde dizlerinin üzerine çökerken heyecan içinde anlatmaya başladı. "Gözyaşı Kavanozu, eski zamanlardan kalma, içinde pek çok gizemi ve gücü barındıran büyülü bir nesnedir. O kadar çok geçiyor ki eski metinlerde, pek çok insan onu bulmak için çabalamış lakin bulamamıştır.” Adamın sözleri üzerine Lily, bakışlarını tekrar kavanoza çevirdi. Gözyaşları o anda görünür hale geldi. Her biri farklı renklerdeki ışıklarla parlayarak kavanozun içinde dans ediyordu. Lily, tekrardan başını iki yana salladı. Bu gerçek olamazdı değil mi? Sonuçta böyle şeyler ancak film ve dizilerde olurdu. Hiçbir nesne dilekleri gerçekleştiremezdi, değil mi? "Daha önce kavanozu kullanan olmuş mu?" diye sordu Niko. Adam, başını onaylarcasına salladı. "Atalarımın söylediğine göre Gözyaşı Kavanozu, yıllar boyunca farklı kişiler tarafından korunmuş ve onların dileklerini gerçekleştirmiş. Her sahibi, kavanozun gücünü anlamak ve kullanabilmek için onunla uzun süreler geçirmiş, içindeki enerjiyle bağ kurmaya çalışmış. Başarılı olanların dilekleri de kabul olmuş." Lily'nin gözleri hala kavanozun üzerindeydi. Kendilerine bilgi veren adam o kadar büyük bir açlıkla bakıyordu ki kavanoza, sanki kavanozu elde etse hemen kullanmaya kalkacaktı. "Hiç boşuna bakmayın," dedi Lily kavanozu sıkıca bağrına bastıktan sonra. "Kimse kullanmayacak. Henüz hiçbirimiz gerçek manada kavanozun içindeki gözyaşları dediğiniz şeylerin etkisini bilmiyoruz.” Niko’nun ve Ivan’ın kendisine katıldığını belli eden bakışlarını gördü. “Belki size anlatılanlar doğrudur belki de değildir. Bunu bilemeyiz. Ayrıca bize anlattıklarınızın gerçek olduğuna dair somut bir delil yok." Ivan, "Çok haklı," dediğinde, konuda öyle düşünen tek kişinin kendisinin olmaması Lily’nin rahatlamasını sağladı. Daha sonra, birkaç kişi daha bu destekleme eylemine katıldı; elbette, bu kişiler arasında Niko da vardı. Konu kapanıp tapınakta yeniden yapılan araştırmalar sonucunda birkaç ilginç nesne daha bulundu. Bu nesnelerden biri, yıldıza benzeyen tohumlardı. Diğeri ise, gerçek dünya ile hayalet boyutu arasında sıkışıp kalmış gibi görünen soluk bir kılıçtı. Kristaller, flüt, şekli değişken bir taş, pusula, kapsül, ayna ve mızrak gibi birkaç eşya daha keşfedildi. Ne işe yaradıkları tam olarak bilinmiyordu. Gözyaşı kavanozu hakkında bilgi veren kişi de bu gizemli eşyaların kullanımını anlamalarına yardımcı olamamıştı. Zarar verme olasılığı düşük ve işlerine yarayabilecek eşyaları, ayrıca eski medeniyetlerden kalma kitapları yanlarına almalarından sonra, tapınaktan çıkmak için harekete geçtiler. Aynı yolu yeniden geçmelerinin ardından sığınağa vardılar. Lily, cesetlerin bulunduğu sığınağa varmalarının ardından sığınağın içine tekrar göz gezdirdi. Ölen insanların bedenlerini görmek tüylerini ürpertmişti. Gökdelende ölen insanlara tanık olmuştu, ancak buradaki ceset sayısı daha fazlaydı. Sanırım pek çoğu burada çalışan insanlardı. "Bu dünyada yapılabilecek bir şey var mı ki?" dedi Lily gözlerini cesetlerden ayırmadan. Daha sonra elindeki eşyaları güvenli bir alana koydu. Lily’nin sorusu üzerine herkes düşünmeye başladı. İri yapılı birisi, "Yaşayan diğer insanları bulmaya çalışmalıyız," diyerek dikkat çekti. "Kim bilir, belki de hayatta kalan başka insanlar vardır ve onlarla bir araya gelerek daha güçlü olabiliriz." Niko, “Biz başka yaşayanlara rastladık. Hiç de dost canlısı değillerdi. Bizi öldürmeye kalktılar, bize saldırdılar. Bu yüzden kimseye güvenemeyiz.” diyerek başlarına geleni dile getirdi. “Belki de hep birlikte birliğimdeki arkadaşlarımın yanına gitmek en iyi seçenektir. Onlarla birlikte daha uzun süre hayatta kalırız, güvenli bir bölge bile inşa edebiliriz." Lily, bir başkasının "Ne korkunç! Saldırıya uğradığınıza inanamıyorum. Bu nasıl oldu?" diye sorduğunu duyduğunda bakışlarını bu kişiye çevirdi. Anlatmak için ağzını açtığı sırada Niko önce davranarak yaşananları anlatmaya başladı. Niko'nun anlatısı sona erdiğinde, herkes şaşkınlık içindeydi. Kimileri film ve dizilerdeki gibi olduğunu söylerken, kimileri de sağ kalabildiklerine inanamıyordu. Gözyaşı Kavanozu hakkında bilgi veren adam, "Bunu yapabiliriz ama öncesinde fabrika içerisindeki araştırmamızı tamamlayalım," dedi. "Ondan sonra arkadaşlarının yanına gidebiliriz." Ona göre daha sıska olan bir adam, "Belki de tapınakta bulduğumuz nesneler, bize dış dünyadaki diğer insanların izlerini sürmemiz konusunda yardımcı olabilir," dedi. Tüm bakışlar ona döndü. Tam o sırada Lily, bileğine taktığı bileziğin titremeye ve ışıldamaya başladığını fark etti. Bilezik, onu bir yere çekiştiriyor gibiydi. "Hey!" dedi korku içinde. "Neler oluyor?" Bileziğin ani hareketi, diğerlerinin de dikkatini çekmişti. Herkes gözlerini bileziğe dikmiş, şaşkınlıkla olanları izliyordu. Ivan, "Neler oluyor böyle?" diye sorduğunda, Lily korku içinde elini bileziğe atmıştı ve çıkarmaya çalışıyordu. "Bileziğin böyle bir tepki vermesi normal mi?" Lily, bileziğin onu çekiştirmeye devam ettiğini ve bileğinden çıkaramıyor oluşunu fark etti. Bu, bileziği çıkarmak konusundaki çabasının yersiz olduğunu anlamasına neden oldu. Korkuyla, "Neden ilk taktığımda böyle bir tepki vermediğini anlayamıyorum," dedi. Sonra az önce konuşulanları düşündü ve neden böyle bir tepki verdiğini anladı. "Eğer tahminimde yanılmıyorsam, Niko'nun arkadaşlarına gitmek istediğimizi söyledikten sonra harekete geçti. Bizi onların yanına ulaştırmak istiyor olabilir. Belki de bu bilezik, içimden geçenleri anlıyor ve beni ona göre yönlendiriyordur. Kısacası bir yol göstericidir." Bu sözlerinin ardından herkesin yüzünü tek tek inceledi. Bazıları korkmuştu, bazıları ise temkinli bakışlarıyla ona bakmaya devam ediyorlardı. Niko ve Ivan'ın ise gözleri parlıyordu. Akıllarından ne geçtiğini merak ettiğinde, "Ne düşünüyorsunuz siz öyle?" diye sordu. Niko, "Eğer söylediklerin doğruysa ki doğru görünüyor, o halde onun seni sürüklediği yöne gidelim ve neler olacak bakalım. Belki bizi asker arkadaşlarımın yanına ya da başka yaşayan insanların yanına götürür," dedi. Niko'nun asker olduğunu ve yanındaki teçhizatların işe yaradığını fark eden insanlar, onlara katılmaktan başka bir seçenekleri olmadığının farkındaydılar. Burası onlar için tehlikeliydi ve hayatta kalmak için en mantıklı seçenek onlarla olmalarıydı. Hızla toparlandılar. Ölen insanları gömmelerinin ardından tapınakta buldukları nesneleri de yanılarına alıp hep birlikte yola çıktılar. Bileziğin Lily’yi çekiştirdiği yönde ilerlemeye başladıktan sonra bir süre düz bir şekilde yürüdüler. Rotaları sapmadı. Her adımlarında bileziğin ışıltısı giderek yoğunlaşıyor, onlara yolu gösteriyordu. Bileziğin daha sonrasında onları yönlendirdiği yol, kıyamet sonrasında ağır hasar görmüş bir yola çıkmıştı. Yol büyük çatlaklarla doluydu, bazı binalar tamamen yıkılmıştı ve enkazlar yolu kaplamıştı. İlerlemek için sürekli alternatif rotalar bulmak ve yıkılan yapıların molozlarının üzerinden atlamak zorunda kalıyorlardı. Neyse ki bilezik bu durumun farkındaymış gibi onları engellemiyordu. Her ne kadar zorlu yollarda ilerleseler de bilezik onlara yol göstermeye ve ilerleyişlerini daha kolay kılmaya devam ediyordu. Yolların yıkık olması ilerleyişlerini oldukça zorlaştırıyordu. Hatta bir ara, zehirli bataklıkların kenarında bulunan, oldukça geniş bir çatlağın üzerinden geçmek zorunda kalmışlardı. Çatlak, tamamen kuruyan zehirli bataklıklardan oluşuyordu ve zehirli gazların hala tehlike saçtığı bir yerdi burası. Burayı geçmek için kullanacakları sallanan enkaz parçalarının üzerine tırmanmak, hiç de kolay bir iş değildi. İlk olarak Niko, bu enkaz parçalarından birisinin üzerine tırmandı. Bunu ise sağlam bir tutamağa benzer bir çıkıntıya ulaşarak sağladı. Daha sonra onlara doğru döndü ve elini uzatarak yukarıya çıkmaları konusunda yardımcı olmaya başladı. "İşte buraya gelin!" dedi heyecanla. Diğer parçalara bakmadan, sadece bileziğin ışıltısına güvenerek onlara yardımcı olmak istiyordu. Lily, Niko ve Ivan, bileziğin onları çekiştirdiği yönde ilerlemeye devam ettiler. Yol boyunca, Niko'nun güçlü kolları ve Ivan'ın denge kabiliyeti, tehlikeli geçişleri başarıyla tamamlamalarına yardımcı oldu. Adım adım ilerledikçe, bileziğin ışıltısı daha da güçlendi ve merak duygularını daha da artırdı. Ivan ve diğer insanlar, yola çıkmadan önce sığınakta bulunan maskeleri takmışlardı ama maskeleri, Lily ve Niko'nunki kadar uzun süreli dayanacak gibi görünmüyordu. Bu hiç iyi değildi. Daha hızlı hareket etmeleri gerekiyordu. Zorlu bir ilerleyiş ve tırmanışın ardından karşıya geçtiler ve bir an için nefes alıp verme fırsatı buldular. Niko, silahını daha sıkı tutarak, "Kaybedecek vakit yok. İlerlemeye devam edelim," dedi. Lily ve Ivan da ona hak verdi. Böylece hep birlikte bileziğin onları çekiştirdiği yol boyunca ilerlemeye devam ettiler. Niko'nun Lily'nin yanında bir lider gibi ilerlemesi ve onları yönetmesi, hareketlerini planlaması fazlasıyla iyi olmaktaydı. Ona ve bileziğe güvenerek ilerlemek, pek çok tehlikeyi atlatmalarına sağlamıştı. İnsanların böyle durumlarda her zaman lidere ihtiyacı olurdu. Anlaşılan onların da liderleri Niko olmuştu. İlerlemeleri devam ederken, ilerideki bir alandan yükselen kırmızı dumanlar dikkatlerini çekti. Acaba yangın mı çıkmıştı yoksa tehlikeli bir durum mu söz konusuydu? Her iki ihtimalde de rotaları o alan gibi görünüyordu. Çünkü bilezik rotalarını değiştirmelerine izin vermiyordu. Sonunda dumanın kaynağına ulaştıklarında, gözlerine inanamadılar. Buradaki bir grup insan, zorlu koşullara rağmen hayatlarını sürdürmek için bir araya gelmişti. Yüzlerindeki sevinçli ifadeyle onlara doğru ilerlediklerinde içlerinden birisi öne çıktı. Eliyle Lily'nin bileğindeki bileziği işaret ederek, "Bilezik! O senin elinde!" dedi. O kadar heyecanlıydı ki, kalp atışlarını ve sevincini yakınındaki insanlar dikkatli olsalar duyabileceklerdi. Lily, kadının bu tepkisi karşısında şaşırmıştı. Zor da olsa, "Evet, evet! Bilezik bizim buraya gelmemizi sağladı," diyebildi. "Bizi buraya, topluluğunuza ulaştırdı." Bu sözleri üzerine kadın daha da gülümsedi. "Yıllar sonra bu bileziği görmek gerçekten inanılmaz!" dedi. "Bu bilezik benim atalarımdan kalan, sadece seçilmiş insanların seçebildiği bir bilezik. Bu bileziği ancak ve ancak kalbinde gerçek iyiliği bulunduranlar takabilirler. Demek ki sen de öylesin. Sen de kalbinde gerçek iyiliği bulunduran insanlardan birisin." Eliyle çevresini işaret etmesinin ardından yeniden onlara baktı. "Hepiniz hoş geldiniz!" dedi şen şakrak bir sesle. "Burası Aydınlık Yoldaşlar Topluluğu. Size yardım etmek ve sizlerle birlikte hayatta kalmaktan mutluluk duyarız. Tabii siz de bunu isterseniz." Lily, Niko ve Ivan göz göze geldiler. Ivan, omuz silkti, Niko ise "Bilezik bizi buraya getirdiğine göre başka bir şansımız yok gibi görünüyor," diyerek durumu kabullendiğini dile getirdi. Onlarla birlikte buraya gelen insanların sesini çıkarmıyor oluşu durumu kabulleniyor olduklarını belli ediyordu. O andan itibaren Aydınlık Yoldaşlar Topluluğu'nda yeni bir başlangıca adım atmışlardı. Bu adım belki de onların geleceğini şekillendirecekti. Bu insanların yanında olmak ve onlarla zaman geçireceklerini bilmek fazlasıyla umut vericiydi. |
0% |