@yazarcerenoktay
|
TEHLİKELİ TOPRAKLAR 1 - KIYAMET 10.09.2024, 21:50 💀 Yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz, ve keyifli okumalar! Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.
Not : Bu kitapta daha önce görmediğiniz doğaüstü ve fantastik yaratıklar, tehlike içeren topraklar, gizem, gerilim, bolca heyecan bulunmaktadır. Bazı sahneler ve bölümler kanlı anlar içerecektir.
Lily, Niko,Ivan ve diğer insanlar, topluluğa adım atmalarından sonra karşılarına çıkan kadın tarafından kalabalığın olduğu bir alana götürüldüler. Yorgunluklarından dolayı adım atmaları ağırlaşsa da bu alandaki güzelliklere hayranlıkla bakmaktan kendilerini alamadılar. Kalabalığa karıştıklarında Lily'nin bileğindeki bileziğin ışığı söndü ve parlak halinden geriye bir iz kalmadı. Demek ki bilezik istediği yer burasıydı. Bu insanların yanında olmalarını istiyordu. Lily kalabalığa göz atmaya devam ederken, onları karşılayan ve onlara konuşan kadının söyledikleri kulağına çalındı. Bakışlarını hızlıca ona yönlendirdi ve ne söylediğini dikkatlice dinlemeye başladı. Kadın, "Aramıza yeni katılan insanları lütfen güzelce ağırlayınız ve onlarla iyi geçininiz. Onlar da bizim gibi bu dünyada yaşamaya çalışıyorlar. Kim bilir ne tehlikeler atlatarak buraya geldiler." dedi. Bedenini dikleştirip ses tonunu daha da keskinleştirdikten sonra, "Onlara kendinizi tanıtın, onlarla iyi anlaşın ve en önemlisi onlara güvenin. Çünkü," dedi ve Lily'yi işaret etti. "Bileğine takılı olan bilezik hepimiz için çok değerli ve büyük önem arz etmekte. Atalarımızdan kalma bu yadigâra gözümüz gibi bakacak, onu ve arkadaşlarını koruyacak, hep birlikte hayatta kalmak için çabalayacağız!" Ivan ve Niko, Lily'nin yanında dikilirken Niko hafifçe ondan tarafa eğildi. Oldukça fısıltılı bir sesle, "Bu kadın ne zırvalıyor?" diye sordu. "Biz buraya kalıcı olarak gelmedik. Kalıcı bir şekilde kalacağımıza dair bir şey konuşmuş muyduk? Ben bunu hatırlamıyorum." Lily omuz silkmekle yetindi. Haklıydı. Konuşmamışlardı. Niko, "Bilezik bizi buraya getirdiğine göre başka bir şansımız yok gibi görünüyor," demişti kadının sözleri ardından. Ne ona bir şey demişlerdi ne de kendileri bu konuda tek kelime edip bir karar almışlardı. Bilezik onları buraya getirdiğine göre bir süre burada kalmaları ve kendilerini toparlamaları en mantıklı seçenekti. Hem düşünceleri Lily'ye bu kadının ve çevresindeki kişilerin buldukları ve orada bıraktıkları nesneler hakkında bilgi sahibi olabileceğini söylüyordu. Yeniden sessizlik olduğunda kadın konuşmasını çoktan bitirmişti. Niko’nun ve diğerlerinin kulaklarına hoş karşılandıklarını belli eden gülüşmeler çalındı. Birkaçı Lily'ye sıkıca sarıldı, hayranlıklarını belli ettiler. Tanımadığı insanlara sarılma fikri Lily'nin hoşuna gitmese de ses çıkarmadı. Nihayet kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlayıp herkes işine döndükten sonra Lily ismini bilmedikleri kadına doğru ilerledi. "Bakın," dedi kendini açıkça ifade etmeye çalışarak. "Biz burada kalıcı değiliz. Bu dünyada hayatta kalmak ve başka insanları bulup yaşamayı sürdürmek istiyoruz. Eğer ki uzunca süre birlikte kalırsak başka insanlara ulaşamayız, dolayısıyla da hayatta kalanlar var mı bilemeyiz." Kadın, "İsmim Valeria," dedi sanki bunu merak ettiğini anlamış gibi. "Bu kıyamet olmadan önce ailem ile birlikte yaşıyor aynı zamanda mesleğim olan askerliğe devam ediyordum. Ben Amerika Birleşik Devletleri'nin bütün bunlar olmadan önce askeri subayıydım. Bütün bunlar olduğunda ve hayatta kalmayı başarınca bu topluluğu kurdum. Demem o ki sizlerle bir olursak kısa sürede topluluğumuzu büyütebilir, daha da ayakta kalabilir ve düşmanlarımıza karşı güçlü olabiliriz. Bu yüzden sizin gitmenizi asla istemem." Lily, Valeria'nın asker olduğunu öğrenince şaşırmıştı. "Size nasıl güvenebiliriz? İyi olduğunuz ya da başka insanlara zarar vermediğiniz ne malum? Asker olduğunuzu söylüyorsunuz ama bunu doğrulayacak bir belgeniz var mı?" diye sordu. Böyle bir zamanda belge sormak trajikomikti. Kıyamet sonrası yaşamaya devam ettikleri bu dünyada kimin yanında kimliği ya da mesleğine dair bir belgesi olurdu ki? Valeria, boynunda takılı olan ve Lily'nin daha önce görmediği bir kolyeyi çıkardı. Kolyenin ucunda askerlerin daha önce taktığını gördüğü bir künye vardı. Bu şeyden Niko'da da bulunuyordu. Elinde sıkıca tutmaya devam ederek Lily'ye uzattı. Lily, elini uzatarak künyeyi aldı ve üzerinde yazana baktı. Valeria Adams isminin altında birkaç tane rakam, onun altında da kan grubu olduğunu düşündüğü harfler ile negatif işareti vardı. Büyük ihtimalle yazan rakamlar kimlik numarasıydı. Diğer yazana dikkatli baktığında kesinlikle kan grubu olduğuna kanaat getirdi. "Bu kesin bir kanıt olarak görünüyor ama bu konuda daha bilgili bir dostum var. Niko? Bakar mısın buraya lütfen?" Niko, Lily’nin yanına gelmesinin ardından "Ne oldu?" diye sordu. Gözü bir Lily'de bir Valeria'daydı. "Valeria, felaket olmadan önce asker olduğunu söylüyor. Bu şey sence söylediklerini doğrular nitelikte mi?" diyerek elindeki künyeyi uzattı. Niko, künyeyi Lily'nin elinden aldıktan sonra inceledi. Düz ve tek düze bir sesle "Doğru söylüyor," dedikten sonra künyeyi Valeria'ya uzattı. "Hangi birlikten olduğunu sormayacağım. Benden daha üst bir rütbede olduğun belli. Buraya baktığımda güzel bir yaşam alanı oluşturmuşsunuz. Sizi tebrik etmem lazım." Valeria'nın dudakları mutlulukla kıvrıldı. "Teşekkür ederim," dedi. "Küçük hanımla siz gelmeden önce ufak bir konuşmamız oldu. Size de söylemek isterim." Niko, Valeria'yı dinledi ama sözünü bölüp hiçbir şey söylemedi. Düşünür gibi görünüyordu. "Bize biraz zaman verin. Kendi aramızda konuşalım," dedi kadının konuşması bittikten sonra. Lily'nin elinden tutarak onu buraya birlikte geldikleri insanların yanına doğru çekiştirmeye başladı. Lily, Niko'nun çekiştirişinin acı verici olmadığını, daha çok hareket ettirmeye yönelik olduğunu fark etti. Ivan'ın ve diğerlerinin yanına varmalarının ardından Valeria'nın teklifini dile getirdi. Niko, buradaki yaşama alanına çok bağlanmamalarını, her an buradan gitmelerini gerektirecek bir şey olabileceğini söyledi. Lily, Niko'nun haklı olduğunu düşünüyordu. Sonuçta kıyamet sonrası bir dünyada yaşıyorlardı. Her an her şey olabilirdi. Ayrıca filmlerde aşina olduğu bir şey hiçbir insana güvenmemeleri gerektiğiydi. Hep birlikte ortak bir karar almalarının ardından Niko önderlik yaparak ilerledi. Valeria’nın yanına varmalarının ardından "Teklifinizi kabul ediyoruz ama bir şartla." dedi. Valeria, hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. Ciddiyetini bozmadan "Nedir?" diye sordu. "Hiç kimse bize yalan söylemeyecek. Buna sen de dahilsin. Herkesin geçmişinde neler yaşadığını, işlediği suçlar da dahil olmak üzere açıkça anlatması gerekiyor. Eğer siz bize karşı açık ve dürüst olursanız, biz de size karşı açık ve dürüst olacağız. Burada kalacak olan herkesin kim olduğunu ve ne tür bir geçmişi olduğunu bilmek istiyorum. Ekibimi hiçbir şekilde gereksiz tehlikeye atmak istemem." Valeria, Niko'nun şartını duyduktan sonra bir an düşünceye daldı. Sonra, yüzünde kararlı bir ifadeyle, "Bu teklifi kabul etmeden önce topluluğumla konuşmam gerekiyor. Çünkü bu karar tüm grubumuzu etkileyecek. Eğer ki saklayacak bir şeyleri olanlar varsa kendisini belli edecektir. Bu sayede belki ben de içimizdekileri tanırım. Topluluğumuzun güvenliği ve refahı için en doğru kararı vermek istiyorum" dedi. Niko, anlayışla başını eğdi. "Tabii ki, anlıyorum. Topluluğunla konuşabilirsin. Lütfen uzun sürmesin. Burada seni bekliyoruz." Valeria, yanlarından ayrıldıktan sonra kendi topluluğuyla bir araya geldi ve onlarla konuşmaya başladı. Onlar durumu tartıştıkça oldukça hararetli bir konuşma gerçekleştiği belli oluyordu. Ortak bir karar verebilecekler miydi bilmiyordu Lily ama bunun olmasını istiyordu doğrusu. İçinden bir ses bu insanlara güvenebileceklerini söylüyordu. Sonunda Valeria, topluluğunun yanından ayrıldı ve yanlarına geldi. "Onlarla konuştum. Bize sunduğunuz teklifi kabul ediyoruz. Sizinle açık ve dürüst bir ilişki içinde olacağımıza söz veriyoruz" dedi.
Niko, duyduklarının memnuniyetiyle gülümserken bakışlarını ondan çekti ve kendilerine doğru yürüyen birisini gördü. Bu kişinin koyu kahverengi saçları vardı. Hafifçe dalgalıydı ve kısa kesilmişti. Omuzlarına zar zor geliyordu. Esmer teni, dikkat çeken açık mavi gözleri ve sivri çene hattıyla oldukça çekici görünüyordu. Yanlarına varmasının ardından "Lütfen beni takip edin," dedi. Bulundukları çatı katı, adeta bir kartal yuvası gibiydi. Çevresi yüksek duvarlarla çevriliydi. Dış dünyanın tehlikelerinden izole edilmiş bir alan olacak şekilde tasarlanmıştı. Ahşap ve metal levhalarla güçlendirilmiş duvarlar, dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı dayanıklılık sağlıyordu. Anladıkları kadarıyla zaman içerisinde bu duvarları kendileri oluşturmuş ve bu şekilde daha da kuvvetlendirmeyi amaçlamışlardı. Çatı katının girişi, ağır metalden yapılma kapılarla korunmaktaydı. Girişte nöbetçi görev yapıyor ve bölgeye girmek isteyenlerin kimliklerini kontrol ediyordu. Bu zamanda bunu nasıl yaptıklarına anlam veremese de Lily, düzeni bir şekilde oturtmuşlardı belli ki. Çevreye göz atmaya devam ederken gözlem yapmak için kullandıkları noktalar hemen gözüne çarptı. Bu gözlem noktaları sayesinde çevreyi dikkatlice izleyebiliyorlar ve olası tehlikelerden haberdar olabiliyorlardı. Bir an yüreği heyecanla doldu. Kendini oynamaktan son derece keyif aldığı bilgisayar oyunlarından birinin içinde gibi hissetti. Oysa bu dünyada yaşanan her şey son derece gerçekti. Çatı katının içinde, topluluk üyelerine barınma ve dinlenme imkanı sunan küçük barakalar bulunuyordu. Ahşap ve metal yapılarıyla sağlamlaştırılmış bu küçük barakalar, topluluk üyelerinin güven içinde yaşayabileceği rahat alanlar sağlıyordu. Aynı zamanda çatı katında tarım alanları ve sera tesisleri de yer alıyordu. Yer altında bulunan çok az yaşama alanının dışında burada böyle bir alan bulunması ve bu alanın birkaç binanın daha çatısında yer alması, Lily’nin şaşkınlığını daha da arttırdı. Böylesine zorlu bir dünyada bütün bunları yapabilmek büyük mucizeydi. Kıyamet sonrası dünyada nadir bulunan temiz topraklar –pek çoğu ya zarar görmüştü ya da kıyamet sonrasının ortaya çıkardığı değişimlerden nasibini almıştı- gözlerinin irice açılmasına sebep oldu. Bu toprakları elde edebilmek gerçekten büyük bir güçlük olmalıydı. Kim bilir nerelerden elde ederek getirmişlerdi bu toprakları. Anladığı kadarıyla bu toprakları çatı katlarında bulunan insanların tarımsal ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılıyordu. Bu topraklar, diğer şeyler gibi açık alanda bulunmak yerine oluşturulan ufak seralar içerisinde yer almaktaydı. Topluluğun yaşamaya devam ettiği bu alan gözlemlediği kadarıyla su kaynakları bakımından da zengindi. Yağmur suları özel bir sistemle toplanıyor ve filtrelenerek temiz içme suyuna dönüştürülüyordu. Bu su kaynakları, güvenli bölge olarak adlandırılan bu alan içerisinde önemli bir yaşam destek unsuruydu. Su içmeden yaşam olmazdı sonuçta. Kıyamet sonrası dünyada böyle bir yerin varlığından söz etseler kesinlikle inanmazlardı. Kıyamet sonrası filmlerde, dizilerde ve oyunlarda yer alan bu güvenli bölgelerden biri Valeria ve topluluğu sayesinde gerçeğe dönüşmüştü. Adını bilmedikleri kişinin peşinden ilerleyen grup, topluluğun yemeklerini yediği ve içeceklerini içtiği bar benzeri bir yere vardığında, topluluk üyeleri onları görmekten mutlu olduklarını belirterek ayağa kalktılar. Grubu buraya getiren kişi, kalabalığın dikkatini çekerek, "Herkes Valeria'nın da dediği gibi sırlarını ortaya döksün. Hiç kimsenin sırrı kalmasın. Güveni sağlamamız gerek," dedi. Bu sözler üzerine topluluk üyeleri, sırayla sırlarını anlatmaya başladılar. Bazıları önceki yaşamında alkolik olduğunu, bazıları eski bir suçlu olduğunu, bazılarıysa yaşamlarına etki eden ve kendisini derinden etkileyen olayları anlattılar. En çok dikkat çekense mutant olduğunu öğrendikleri insanlar oldu. Karşı taraftan gerekli bilgiler alınınca sıra Niko’nun grubuna gelmişti. Herkes kendisi hakkında bilinmesi gerekenleri anlatmıştı. Valeria’nın topluluğunda bulunan bir mutant, insanların söylediklerinin doğru olup olmadığını hemen anlayabildiği için yalan söylemek ya da bir şeyleri gizlemek çok mantıksızdı. Hemen doğruları söylüyor, dolayısıyla da gerçekleri gün yüzüne çıkarıyordu. Ekiptekiler sırayla kendileri hakkındaki gerçekleri anlatmaya başladılar. Hikâyeleri oldukça sıradandı. Sıra Niko'ya geldiğinde söylediği ise herkesi şok etti. Şaka mı yapıyordu? "Ben herkesin hayatta kalmaya çalıştığı bu dünyada aslında doğuştan bir mutantım. Benim çoğu kişide olmayan güçlü ve özel bir yeteneğim var. Zihinsel bağlantılar kurabiliyorum. Tıpkı sizin ekibinizde olan kişi gibi. Bu yeteneğim sayesinde düşüncelerimi ve duygularımı diğer insanlarla paylaşabilir ve onların düşüncelerine, duygularına erişim sağlayabilirim. Bunu sadece insanlar değil, mutantlar üzerinde de yapabiliyorum. Hiçbir mutant, benim gücümü engelleyemiyor. Ayrıca uzaklarda yer alan kişilerle iletişim kurabilir ve iletişim kurduğum kişilerin neler yaşadığını anlayabilirim." Niko'nun sırrını açıklaması ile ona hayal kırıklığı dolu bir ifadeyle bakan Ivan, "Neden bunu yaptın? Neden sırrını açığa çıkardın?" diye sordu. Niko “Neden olduğunu biliyorsun. Söylemesem de dile dökülecekti,” dedi. Demek Ivan da onun sırrını biliyordu. "Bu yeteneğimi başlangıçta tam olarak kontrol edemiyordum. Bu yüzden gücümün benim ve diğer insanlar için tehlikeli hale getirebileceğini düşünerek, yeteneğimi saklamaya ve gizlemeye çalıştım. Bu nedenle kimseye mutant olduğumu söylemedim ve zihinsel bağlantılarımı sadece ihtiyaç duyduğum durumlarda kullandım. Ayrıca nesneleri kontrol edebiliyor, kalkan oluşturabiliyorum. Bu anlattığım gücüm ile bağlantılı olarak başka şeyler de yapabilmekteyim. Umarım gücümü kullanmama gerek kalmaz ama olur da gerek kalırsa, neler yapabildiğimi görürsünüz." Niko, bakışlarını grubundaki kişilere çevirdi. Bakışları ve yüz ifadesi çok ciddiydi. Sonra Lily’ye döndü. "Sana bunu belli edemezdim,” diyerek kendini açıklamaya çalıştı. “Üzgünüm. En başından beri Ivan'ın nerede olduğunu biliyordum ama yolu uzatmak zorunda kaldım. Başka türlü olsa, onun olduğu yere rahatça gidebilseydik benden şüphelenirdin. Ayrıca saldırılarda bizi koruyan da bendim. Gücümü kullandığım için sağ kalabildik. Gücümü kullandığım için zarar görmedik. Hala yaşıyoruz." Niko'nun açıklamalarını dinledikten sonra Lily, hayal kırıklığı, şaşkınlık ve öfke ile tüm benliğinin sarmalandığını hissetti. Niko'nun gücünü kullanarak daha hızlı ilerleyebilecekken bunu yapmamış olması, başlarına gelen tüm zorlukların gereksiz olduğunu düşünmesine sebep oluyordu. Üstelik yaralanmıştı! Buna nasıl izin vermişti? Kendi başlarına atlattıkları tehlikelerin anlamının ve değerinin azalmış olduğunu hissediyordu. Nefes alışverişi hızlanırken, "Neden? Neden bana güvenip doğruları açıklamadın? O kadar zorluk atlattıktan sonra sana inanmayacağımdan mı korktun yoksa?" diye sordu. Sesindeki hüznü ve öfkeyi gizlemek için en ufak bir çaba harcamıyordu. "Belki de hiçbirini yaşamamıza gerek kalmazdı. Senin gücünle daha sağlıklı ve hızlı bir şekilde ilerleyebilirdik. Neden sırrını açıklamadın? Neden sırrını benimle paylaşmak yerine bunu tercih ettin? Bana hiç mi güvenmiyorsun?” Niko'nun yüzünde beliren pişmanlık hissi, Lily'nin hislerini anladığını belli ediyordu. "Üzgünüm Lily," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Kendimi açığa çıkarmaktan korktum. Bu gücümü kontrol etmek oldukça zor ve yanlış ellerde tehlike oluşturabilir. Kısacası bizi korumak için böyle yaptım. Başkalarının da gücümü bilmesini kesinlikle istemiyordum. Olabildiğince gizlemek zorundaydım.” Lily, hala sinirliydi ve hayal kırıklığı içindeydi. Ancak Niko'nun açıklamasını anlamakta zorlanmıyordu. Onun da kendi sebepleri olduğunu biliyordu ve bu yüzden anlayışla başıyla salladı. "Seni anlıyorum, ama bu sadece senin kararın olmamalıydı," dedi. Gruptaki insanları işaret etti. "Hepimizin böyle önemli bir bilgiyi bilmesi gerekiyordu. Belki de daha farklı bir yol izleyebilirdik." Niko, Lily’nin konuşmasından sonra yüz ifadesini dikkatle incelediğinde, tepkisini kabul etmekten başka bir şansı olmadığının farkındaydı. Üstelik düşünceleri söylediklerini tamamen doğruluyordu. Keşke onu hayal kırıklığına uğratmasaydı ama düşüncelerinde, aldığı kararda tamamen haklı olduğu için konuyu uzatmak çok yersizdi. "Haklısın," dedi tüm içtenliğiyle. Lily’nin ellerini tutmayı sürdürdü. "Bunu paylaşmam gerekiyordu. Lakin daha önce de dediğim gibi seni ve bizi riske atmak istemedim. Nitekim bunu yaparak yanıldığımı görebiliyor-rum. Şimdi anlıyorum ki gücümü kullanarak daha güçlü ilerleyebilir ve belki de daha az tehlikeli yollardan geçerdik." Konuşmayı sürdürdü. Verdiği bilgiler, kendisiyle ilgili anlattıkları, söz ettiği gücü haricinde başka güçlerinin de olduğunu söylemesi onun ne kadar güçlü birisi olduğunu ortaya koyuyordu. Anlatması sona erdiğinde, gruptan birisi öfkesini bastırmaya çalışarak bir sonraki adımı sordu. "Peki, şimdi ne yapacağız?" Niko, liderliği yeniden ele aldıktan sonra Valeria’ya baktı, ardından "Öncelikle, hep birlikte başka güvenli bölgeler oluşturalım." dedi. "Birlikte daha güçlü olacağımızı düşünüyorum. Ondan sonra başka insanlar bulur ve onları da güven verirlerse aramıza alırız." Konuşmayı bir süredir sessizce dinleyen Valeria, "O halde bir plan yapmamız gerekiyor." dedi. “Ama ondan önce sırrı olan kimse kalmaması adına her iki tarafın da tamamen anlatımı bitirmesini istiyorum,” dedi. Bütün sırlar ortaya dökülüp güven ortamı oluştuktan sonra Niko, ekibi ile birlikte Valeria’nın peşinden yürümeye başladı. Valeria, eline aldığı haritayı karşısındaki dikdörtgen şeklindeki masaya koydu. Daha sonra haritayı açıp tamamen görünür olmasını sağladı. Eliyle haritayı işaret etti, daha sonra aklındaki planı açıklamaya başladı. "Bu harita, kıyamet sonrası dünyada keşfettiğimiz tehlikeli bölgeleri gösteriyor. Her bir nokta, yüzleşmemiz gereken potansiyel tehlikeleri simgeliyor. Bazıları tehlikeli mutantlar ve canavarlarla dolu, bazıları salgın hastalıklarla sarılmış durumda, bazılarıysa diğer hayatta kalanlar tarafından işgal edilmiş, asla girmemize izin vermiyorlar.” Valeria’nın haritada gösterdiği yerlere bakmaya devam ettiler. Haritada yer alan her bir bölgeye barındırdığı tehlikeler yazılmış ve işaretleme yapılmıştı. Los Angeles'ın içerisinde Skid Row adını verdikleri bir tehlikeli bölge vardı. Bu bölge, kıyamet sonrası dönemde radyasyonun etkisiyle mutasyona uğramış dev yaratıkların yaşadığı ve bu yaratıkların çevredeki diğer canlılara zarar verdiği bir bölgeydi. Ayrıca, o bölgenin kuzeyinde kıyamet sonrasında ortaya çıkan bir orman bulunuyordu. Ormanın içinde ortaya çıkan bir geçit kapısı vardı. Bu geçit kapısı farklı boyutlarda yaşayan tehlikelerin dünyaya erişimini sağlıyor, büyük bir tehlike oluşturuyordu. Anlatmaya devam etti. Los Angeles bölgesindeki keşfettikleri tüm tehlikeleri anlatmasının ardından San Francisco bölgesini işaret etti. Orada Tenderloin adında tehlikeli bir bölge yer alıyordu. Nükleer patlamadan sonra atmosferde meydana gelen manyetik anomalilerin etkisiyle çok güçlü mutantlar ortaya çıkmıştı ve bu anomalinin onlara sağladığı güçleri kullanarak bölgeyi kontrol altında tutuyorlardı. Bu mutantlar, bölgede yaşayanları esir alarak güçlerini arttırıyor ve dışarıdan gelenlere karşı acımasızca işkence uyguluyorlardı. Valeria, anlatmayı sürdürürken sessizlik devam etmekteydi. Tüm tehlikeleri aktarmasının ardından Los Angeles ve New York'ta bulunan tehlikeli bölgeler hakkında bilgi aktarmayı sürdürdü. Lily, Valeria'nın anlattıklarını dinlerken büyük bir endişe duyduğunu hissetti. Böyle şeylerin olacağını hayal bile edemezdi. Tüm tüyleri diken diken olurken sırtına garip bir soğukluk yayıldı. Bu daha da rahatsız hissetmesine sebep oldu. Valeria, birkaç tane daha bölgeden bahsettikten sonra "Ne dersiniz? Nereye gidelim ve ne yapalım?" diye sordu. Lily, Valeria'nın sorusuna cevap verebilmek için biraz düşündü. Haritada işaretlenmiş tehlikeli bölgelerin ciddiyeti ve içerisinde bulunan tehlikeler endişelenmesine sebep olmuştu. Ancak güvenli bir gelecek için bu tehlikelerle yüzleşmek ve harekete geçmek zorundaydılar. Hiçbir yanıt gelmeyince kendisini öne atarak konuştu. "Bence önceliğimiz Los Angeles'daki Skid Row olmalı," dedi. "Eğer bu bölgedeki dev yaratıkların tehlikesini bertaraf edebilirsek, o bölgenin çevresinde yaşayan insanlara yardım edebilir ve bölgeyi güvenli hale getirebiliriz. Gerçi yaşayan insanlar var mı bilmiyorum ama olsun. Aynı zamanda o dev yaratıkların neden ortaya çıktığını ve radyasyonla nasıl etkileşime girdiklerini anlamamız gerekmekte. Sanırım sizin bunu anlayacak bir fırsatınız olmamış. Eğer bunu anlayabilirsek, diğer bölgelerde yer alan tehlikelerle başa çıkma konusunda bize yardımı dokunabilir. Edinilen her bilgi değerlidir ve böyle bir zamanda edinilen hiçbir bilgi boşa değildir. Zamanı gelince elbet kullanılacaktır.” Valeria, Lily'nin sözlerini dikkatle dinledi. Doğru söylüyordu. "Haklısın, Lily,” dedi. “Skid Row'daki dev yaratıkların arkasındaki sırrı çözmek önemli. Ancak oraya gitmeden önce, bu bölgenin haricindeki –kasdettiğim şu anda içinde bulunduğumuz bölge- daha küçük alanları temizleyerek bu alanı genişletebilir ve çok daha büyük bir korunma, barınma alanı sağlayabiliriz. Ayrıca bunu yapar-sak Skid Row’a giden yolculuğu daha güvenli hale getirebilir ve ihtiyacımız olan kaynakları elde ederek daha rahat hareket edebiliriz.” Ivan, dinlediklerinin ardından konuşma ihtiyacı hissetti. Gözleri parlıyordu. "Valeria’nın düşüncesi mantıklı olsa da benim aklımda başka bir plan var,” dedi. “San Francisco'daki Tenderloin'de yaşayan mutantların elinde esir insanlar olduğunu ve onlara işkence edildiğini söylemiştiniz. Eğer onların elinden bu insanları kurtarıp onları yenebilirsek kurtardığımız insanlar ilerleme sürecinde bize yardımcı olacaklardır. Onların bilgileri ve varsa yetenekleri, Skid Row'a giderken bize büyük avantaj sağlayacaktır.” Niko, konuşmalar devam ederken tek kelime etmemişti. Bunun sebebiyse anlatılan tehlikeleri analiz etmesi ve ortamda bulunan herkesin düşünceleri dinleme-sinden kaynaklanıyordu. Bakışlarını Valeria’dan çekip Lily'ye baktıktan sonra tekrardan Ivan’a döndü. Başını iki yana salladı. "Hepiniz güzelce konuşuyorsunuz, planlarınızı söylüyorsunuz ama tehlikeli bölgelere gitmeden önce, güçlerimizi daha iyi kontrol etmeli ve yeteneklerimizi geliştirmeliyiz.” dedi. “Öyle kafamıza göre bölge genişletmesi yapamayız. Ufak bir tehlike bile olsa hazırsızlık anında ya da en ufak bir dikkatsizlikte can kaybına sebep olabilir. Dolayısı ile bir süre antrenman yapalım, daha sonra yakınlarda yer alan tehlikeli bölgeleri temizleyerek işe başlayalım.” Valeria, Niko’nun sözlerini dikkatle dinledikten sonra paylaşılan tüm düşünceleri dinlemeye devam etti. Daha sonra Niko ile birlikte uzaklaştı. İkisi bir süre konuştular, daha sonra tekrardan geri döndüler. Valeria, gözlerini önce haritaya dikti, sonra da herkesi tek tek süzdü. Kararlı bir ses tonuyla, "Öyleyse, yapılacaklar listemiz belli oldu,” diyerek Niko ile birlikte aldığı kararı açıklamaya başladı. “Öncelikle bir hafta kadar sürecek olan bir eğitim sürecimiz olacak. Bu süreçte çok sıkı çalışacağız. Daha sonrasında yakın bölgelerde yer alan tehlikeleri bertaraf edecek ve güvenli alanı genişleteceğiz." Bunu söylemesinin ardından birkaç şeyden daha bahsetti. Daha sonra Niko’nun grubuma dinlenmeleri için imkan tanıdı. Yarın yorucu olacak olan eğitimlerinin ilk günüydü ve zinde olurlarsa eğitimleri sorunsuz geçer, başarılı bir şekilde başlar ve başarılı bir şekilde devam ederdi. Lily, kalabalığın dağılmaya başlamasıyla tam yürümeye başlamıştı ki "Seninle biraz konuşabilir miyim?" diyen Valeria’nın sesini duydu. Bunun üzerine ondan yana döndü ve başını salladı. "Yaralanalı kaç gün oldu? Niko'nun anlattığına göre yaşadıklarınız hiç de kolay şeyler değilmiş.” Derin bir nefes aldı ve hüzün dolu bir sesle konuşmayı sürdürdü. “Ben… Niko’dan duyduklarım, senin ellerinde ve vücudunda bulunan sargılar… Bütün bunlar senin için endişelenmeme sebep oldu.” Valeria’nın bakışları ellerine kaydığında Lily, acısının hala devam ettiğini hissetti. Daha şiddetli ağrılar yaşadığı için bu ağrıları göz ardı etmişti ve durumun ciddiyetinin ancak farkına varıyordu. "Kızım… Onu kaybettiğimde neredeyse senin yaşlarındaydı." dedi Valeria. Sesinde hüzünle karışık bir ton hakimdi. "Ne yazık ki, kıyamet sırasında yanında olamadığım için onu kaybettim. Buna çok pişmanım. Onu çok özlüyorum." Valeria, Lily’nin kendisini dinlediğinden emin olduktan sonra sözlerine devam etti. Gözleri uzaklara dalıyordu. "İlginç olan şu ki, sen ona çok ama çok benziyorsun. Bu benzerlik, dünyada her insanın bir ikizi olduğuna dair söylenen söylentileri doğrular nitelikte. Sana her baktığım-da onu görüyorum, yaşadığım pişmanlık hissi kendisini daha da belli ediyor.” Duraksadı. Cümlelerini toparlamaya çalıştı. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra konuşmaya devam etti. Sesinde kızına karşı duyduğu özlem vardı. “Ona yardımcı olup onu koruyamadım ama sana bir şey olmasını istemiyorum. Tekrardan böylesine bir acının yaşanmasına izin veremem. Bu yüzden, benimle gelmeni istemekteyim. Seni tedavi ettirecek, yaralarının iyileşmesini sağlayacağım.” Lily, derin bir nefes aldıktan sonra bir an için Valeria’nın dediklerini düşündü. Bir anne için bu kayıp çok acı verici olmalıydı. Hiçbir şey evlat acısına benzemez derlerdi insanlar. Annesinin ve babasının öldüğünü öğrendiğinde yaşadığı acıyı düşündü. Hiç kuşkusuz Valeria’nın kaybı, kendi acısından kat be kat daha fazlaydı. "Kaybın için çok üzüldüm," dedi üzüntüsü sesine yansırken. “Başın sağ olsun.” Bakışları yeniden ellerine kaydıktan sonra “Kızının bir resmi var mı?” diye sordu. Valeria, başını salladı. Elini pantolonunun cebine sokmasının ardından çıkardığı cüzdanı hızla açtı. İçinden çıkardığı resmi Lily’ye uzatırken elleri titriyordu. “Kızım,” dedi. Gözleri dolmuştu. “Evaline.” Lily, Valeria'nın elinden resmi aldı ve dikkatlice incelerken içinde karmaşık duygular dalgalandı. Evaline'ın yüzü, masumiyet ve güzellik doluydu, ama aynı zamanda derin bir hüzün de taşıyordu. Üstelik Valeria’nın dediği gibi kendisine çok benzemekteydi. Hüzün dolu bir nefes almasının ardından Lily, aldığı nefesi serbest bıraktı. Evaline'ın gözlerine bakarken onunla garip bir şekilde bir bağ kurduğunu hissetti; sanki o an, Evaline'ın yaşadığı bütün hisleri, duyguları, acıları hissediyordu. Bu çok garipti. Resmi Valeria’ya uzatırken “Tekrardan başın sağ olsun,” dedi. Gözleri tıpkı Valeria gibi dolmuştu. “Gerçekten de bana benziyor. Bu konuda haklıymışsın.” Valeria, Lily’den aldığı resmi cüzdanına yerleştirip cüzdanını cebine koymasının ardından gülümsemeye çalıştı. Nitekim çok başarılı olduğu söylenemezdi. Ortaya çıkan görüntüsü, buruk bir gülümsemeden öteye gidemedi. Lily, ortamı dağıtmak ve Valeria’nın acısını daha fazla deşmemek adına “Gidebilir miyiz?” diye sordu. “Ger-çekten tedavi olmaya ihtiyacım var.” Valeria, Lily’nin sözleri üzerine yürümeye başladı. Lily, onu takip etti. "Annen ve baban nerede? Sanırım onlar burada değil. Yoksa… Yoksa sen de benim gibi bir kayıp mı yaşa-dın?" diye sorduğunda Valeria, Lily’nin boğazı düğümlenip gözleri dolmaya başladı. Gözlerini sıkıp gözyaşlarını bastırmaya çalıştıktan sonra boğazında beliren düğümü geçip konuşabilmek için bir an nefes aldı. "Evet, kaybettim. Kıyametin başında ben evdeydim. Onlar ise Niko'nun ve Ivan'ın anne babasıyla birlikteydiler.” diyerek anlatmaya başladı. “Niko’nun söylediğine göre çakan yıldırımlardan birisi aracın yakınına isabet etmiş ve aracın takla atmasına sebep olmuş. Ne Niko ile Ivan ne de ben bir daha anne - babamızı göremeyeceğiz." Sesi titriyordu ve gözleri dolduğu için Valeria'ya bakmak istemiyordu. Gözyaşlarının akmasından endişe ederken güçlü adımlarını atmayı sürdürdü. Valeria, Lily'yi durdurdu. Başını anaç bir tavırla okşayarak, "Çok üzgünüm, güzelim,” dedi. “Bu kadar acı bir kayıp yaşamanın nasıl hissettirdiğini anlayabiliyorum. Ama şimdi buradayız ve geçmişimiz geçmişte kaldı. Birlikte güçlü olacağız ve seni tedavi ettireceğim." Lily, Valeria’nın ardından zor da olsa gülümsedi. Birlikte revire doğru yürümeye devam ettiler. İçeri girdiklerinde, mutant olan bir kız onları karşıladı. Kızın yüzünde sıcak bir gülümseme vardı ve gözleri heyecanla parlıyordu. "Merhaba," dedi kibarca. "Ben Elara Mendel. Sen Lily olmalısın." Lily, başıyla onayladı. Valeria, Elara'ya durumu anlatarak Lily'yi tedavi etmesini istediğini söyledi. Elara, işini bilen ve deneyimli bir hekim gibi hemen harekete geçti. Merakla Lily'ye doğru eğildi ve ellerinin sargılarını çözmeye başladı. Daha sonra ortaya çıkan yaralı ellerini inceledi. Yüzünde derin bir endişe ve onun acılarını anladığını belli eden bir ifade belirdi. "Öncelikle sana yardımcı olmak için buradayım,” diyerek anlatmaya başladı. “Artık endişelenmen gerekmiyor. Seni iyileştirmek için elimden gelenin en iyisini yapacağım." Lily’nin uzun zamandır duymadığı bir naziklikle konuşuyordu. Ellerini hafifçe Lily'nin ellerinin üzerine koydu. Bu andan itibaren güçlü ve kalp atışını hafifçe hızlandıran bir enerji, Elara'nın ellerinden Lily'nin yaralı ellerine doğru yayılmaya başladı. Lily, ilk başta bu enerjinin ortaya çıkardığı hafif karıncalanma hissini hissetti. Sanki elleri uyuşuyordu. Kalp atışı hızlanmaya devam ederken saniyeler sonra ortaya çıkan bu durumların yerini, rahatlatıcı bir his aldı. Nasıl hissettiğini kendisine bile tam olarak tarif edemiyordu. Elara'nın aktardığı enerji, Lily'nin yaralarını tedavi etmek için vücudunda hızla hareket etmeye devam etti. Enerjinin etkisiyle kısa sürede Lily'nin ellerindeki yaralar yavaş yavaş soyulmaya başladı. Bunu gören Lily, başta tedirgin oldu ama Elara'nın bakışları onu rahatlattı. Elara, ne yaptığını çok iyi biliyordu. Elara, iç geçirdikten sonra dikkatini işine daha da verdi. Odağını tamamen iyileştirmeye verdikten sonra yaraların durumunu gözlemlemeye başladı. Elara’nın iyileştirici gücü, sadece fiziksel yaraları iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Lily'nin içsel huzurunu ve sakinliğini de sağlıyordu. Lily, bakışlarını Elara'dan çekip Valeria'ya döndür-düğünde ne düşündüğünü anlamak istiyordu. Bakışların-daki ifade Lily’nin iyileştiğini görmenin onu mutlu ettiğini fazlasıyla belli etmekteydi. Ne kadar süredir bu işlem devam ediyordu bilmi-yordu Lily. Sanki çok uzun sürmüştü ama sürmemişti de. Zamanla alakalı en ufak bir fikre sahip olamıyordu. Elara, iyileştirme sürecini tamamladığında ellerini geri çekti ve yorgun bir ses tonuyla konuştu. "İşte, tamam-landı.” dedi. “Ellerindeki ve vücudundaki ağır yaralar tamamen iyileşti. Geriye kalan ufak yaralara müdahale etmedim. Bazı yaraları iyileştirmek yerine -ağır olmadığı taktirde- kendi haline bırakmayı tercih ediyorum. Diğer türlü çok güç yüklenmesi yaşadığım için yoruluyor ve diğer insanlara yardım etmekte güçlük çekiyorum. Burada bana çok ihtiyaç duyulduğunu umarım anlarsın.” Bu hiç önemli değildi. Esas önem arz eden ağır ve tehlike arz eden yaralarının iyileşmiş olmasıydı ki ne kadar şükretse azdı. "Teşekkür ederim,” dedi hemen ve uzanıp boynuna sıkıca sarıldı. Elara, başta şaşırsa da Lily’nin sarılışına karşılık vermesi genç kızı iyi hissettirmişti. “Şu anda hissettiklerimi sözcüklerle ifade edemem. Ben…” Duraksadı ve Elara’ya sarılmayı bırakarak geri çekildi. “İyileştiğimi hissediyorum. Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak. Bu harika bir duygu." Elara, gülümseyerek başını salladı. "Rica ederim, Lily. Bunu yapabilmek benim için büyük bir mutluluk. Unutma, her zaman buradayım ve yardım etmek için hazırım. Artık dinlenmen gerekiyor. Senin için hazırlanan yatağa git ve güzel bir uyku çek." Valeria, Elara'ya minnettarlıkla bakmaya devam ediyordu. Lily’nin ayaklanmasının ardından "Sen gerçek bir meleksin, Elara. Lily'ye olan yardımların için sana teşekkür ederim." dedi. Elara, yeniden tebessüm ederek başını eğdi. "Ben sadece elimden geleni yaptım. Mutantların güçlerini iyiye yönlendirebildiği sürece insanlığa büyük bir yardım sağlayabileceğine inanıyorum." dedi. Lily, Elara’nın haklı olduğunu düşündü. Gerçekten de mutantlar, bu süreçte insanlara yardımcı olabilirlerdi. İyi mutantları aralarına alabilirlerse bu dünyada büyük başarılara sahip olabilir olabilir ve dünyayı yeniden eski haline çevirmek konusunda güçlü adımlar atarlardı. Valeria, Elara'ya bir kez daha minnettarlıkla teşekkür ettikten sonra Lily’yi dinleneceği yere götürmek için harekete geçti. Dinlenme alanına vardıklarında Valeria, Lily’ye yatacağı yatağı gösterdi. Lily, üzerini değiştirip yatağa yattıktan sonra Valeria, üzerini örttü. "Şimdi dinlen ve gücünü topla, Lily. Yarın önemli bir gün olacak. Hepimiz dinç ve hazır olmalıyız," dedi. “Evet,” dedi Lily ve gözlerini kapattı. Vücudundaki ağrılar neredeyse tamamen geçmişti ve kendisini hala çok iyi hissediyordu. Üstelik bu dinlenmeye ihtiyacı olduğunu yatar yatmaz fark ettiğinde keşke bu dinlenme imkanını önceden elde edebilseydim diye düşünmeden yapamadı. Gözlerini kapadığında içinde beliren his, Valeria ve diğerleriyle birlikte bu tehlikeli dünyayı değiştirebilecek-lerini söylüyordu. Uykuya dalmak için çabalamaya çalıştığında zihninde dev yaratıkların ve diğer tehlikeli bölgelerin görüntüleri dolaşmaya başladı. Titredi. Bu titreme, ne kadar çok korktuğunu açıkça belli ediyordu. Hayal gücü çok geniş olduğu için daha öncesinde olduğu gibi yeniden hayaller kuruyor olması ve bu hayallerin önceki hayallerinden daha kötü olması son derece sinir bozucuydu. Zihnini boşaltabilmek adına başını iki yana salladı. Zihnini her şeyin güzel gittiğine dair düşüncelerle doldurmaya çabaladı. Bir süre sonra uykusu düşüncelerine daha ağır bastı ve bilinci kapandı. Kendini tamamen uykunun kollarına teslim etti. Antrenmanlarla dolu günler geçmiş ve büyük gün nihayet gelmişti. Lily, uyandığında Valeria ve diğerleri onu bekliyorlardı. Gerindikten sonra ayağa kalktı. İhtiyacını gidermek için tuvalete gitti, daha sonra ellerini ve yüzünü yıkadıktan sonra tuvaletten çıktı. Kalabalığın bulunduğu alana vardığında yüzünde oldukça parlak olduğunu düşündüğü bir gülümseme vardı. Kendisi için ayrılan sandalyeye oturduğunda ekip üyelerinin konuşmaları kulaklarına doluyordu. Valeria’nın oluşturduğu topluluk şu anda Los Angeles Şehri’ne yakın bir bölgedeydi. Kalifornia’nın en büyük şehri olarak geçiyordu bu şehir ve oraya yakın olan Bayview Şehri’ne gidip önce o bölgeyi temizleyecek, ardından da diğer küçük bölgeleri tamamen temiz hale getirip ilerlemeyi sürdüreceklerdi. Oluşturulan ekip kahvaltı sonrası hazırlıklarını tamamladı ve bir kez daha toplandı. Valeria liderliğinde, güçlü ve uyumlu bir ekip olmuşlardı. Her bir üye güçlü yanlarıyla yeteneklerini kullanarak bölgelerin temizlen-mesine, ayrıca kaynakların toplanmasına yardımcı olacaktı. Bunu yaptıkça güvenli alanları genişletecek ve daha fazla barınma alanı elde edeceklerdi. Yola çıkmadan önce Valeria, Niko liderliğindeki ekibi son bir kez topladı. Rotayı gözden geçirmelerini sağladı ve rotayı öğrendiklerinden emin oldu. Eğer bir aksilik çıkmazsa bu rotadan ilerleyeceklerdi. Olur da bir aksilik çıkacak olursa da Niko’nun onları yönlendirmesi gerekiyordu. Yola çıkmadan önce herkes kendisine söylenen ekipmanları yanına aldı. Lily’nin yanına alması gereken ekipmanlar arasında iyileştirme iksirleri ile ilk yardım malzemeleri bulunuyordu. Bunları oldukça sağlam olduğunu düşündükleri bir çantanın içine koymuşlardı. Niko, özel gücü sayesinde kullanışlı silahları ve aletleri taşıyarak ekibine destek sağlayacaktı. Valeria ise keskin nişancı tüfeğini ve liderlik becerilerini konuşturarak ekibi koruyacaktı. Tüm hazırlıklar tamamlandığında Baywiev Şehri’ne doğru yola çıktılar. Ne yazık ki Valeria’nın onlar için çizdiği rota kapanmıştı. Buna sebep olan kıyamet miydi yoksa yaratıklar mıydı kimse bilmiyordu. Bunun üzerine Niko'nun yönlendirmesine ihtiyaç duydular. Niko, bunun üzerine onları yönlendirmeye başladı. Yol kapalı olduğu için ilerleyişleri zor olsa da Niko’nun yönlendirdiği yoldan gitmek dışında yapabilecekleri başka bir şey yoktu. Yolculuk boyunca, ekipteki mutantlar güçleriyle insan olan ekip üyelerine destek olmuş ve onları tehlikelerden koruyarak güvenli bir şekilde ilerlemelerini sağlamışlardı. Bayview Şehri'ne vardıklarında, kıyametin yıkıcı etkilerinin burayı da etkilediğini görmek kimseyi şaşırtmadı. Yıkılmış binalar, yolların enkazı ve doğanın geri kalanının içinde bulunduğu bu manzara hepsini derinden etkiledi. İçten içe hepsi geçmişteki dünyalarını özlediklerini fark etseler de seslerini çıkarmadılar. Birlikte Bayview Şehri'ni kademeli olarak temizlemeye başladıklarında, karşılarına yıkılmış bir altyapı tüneli çıktı. Tünelin girişi büyük bir kaya bloğu tarafından kapatılmıştı ve içeride güçlü bir mutant yaratık yaşıyordu. Bu yaratık, altyapı tünelini kendine yuva haline getirmişti. Tünelden uzaklaşmak için ilerlemek istediklerinde kayaları itip dışarı çıkan bu yaratık, donup kalmalarına sebep olmuştu. Oldukça korkutucu görünüyordu. Uzun boyluydu ve kıvrak görünen bir vücuda sahipti. Sırtında kırmızı pullarla kaplı zırh benzeri bir kabuk vardı. Bu kabuğun aralarından parlak ışıklar çıkıyordu. Kafasında iki büyük boynuz vardı ve parlak kırmızı gözlere sahipti. Sivri dişleri, görünüşünü daha da ürkütücü kılmaktaydı. Yaratığın bacakları fazlasıyla olduğu için hızla hareket edebilmesini sağlamaktaydı. Ellerinde keskin pençeler, kollarındaysa oldukça iri duran kaslar vardı. Vücuduna kıyasla bu kasların böyle iri olması oldukça şaşırtıcıydı. Bedeniyle tam tezat halindeydi. Kasların çevresi, farklı renklerdeki damarlarla sarılmıştı. Bu damarlar, her ne kadar renkli olsa da vücudunda dolanan kan akışını belli etmekteydi. Sanki, vücudunda bulunan kan akışı oldukça açık hale gelmişti. Tünel, yaratık çıkmadan önce onun gözlerinin ışıltısıyla aydınlanmaktaydı. Şimdiyse dışarıda olduğu için bulunduğu alanın çevresini aydınlatıyor ve kendisine bakılmasını zor hale getiriyordu. Buna rağmen ona bakmak zorundaydılar. Eğer onu alt etmek istiyorlarsa başka şansları yoktu. Mutant yaratığın yaşadığı bu alt yapı tünelinde, ondan başka yaratık olduğuna dair bir belirti yoktu. Bunu Niko söylemişti onlara. Başka bir yaratığın olmaması iyi olsa da bu yaratığı yok edip edemeyeceklerini bilmiyor oluşları biraz olsun stresli olmalarına sebep olmaktaydı. Ekibin baş lideri Valeria, yaratığa doğru dönmelerinin ardından cesurca adım attı ve zihninde kurduğu planı söyledi. Vakitleri kısıtlıydı. Bir an evvel planı uygulamaları gerekiyordu. Valeria'nın anlattığı plana sadık kalarak harekete geçtiler. Tina, gücünü hemen devreye soktu. Ellerini hareket ettirdi ve bir takım hareketler yaptı. Havadaki enerjiyi hissedip ortaya çıkardığı suyla oldukça güçlü bir su duvarı oluşturdu. Sol eli ile ortaya çıkardığı duvarı kontrol ederken sağ eliyle de suyu kullanarak ortaya çıkardığı sertleştirilmiş su toplarını ona doğru fırlattı. Su topları yaratığa çarparken, Niko harekete geçti. Çevresindeki eşyaları kullanarak oluşturduğu duvarı, su duvarının arkasına yerleştirdi. Amacı duvarın daha da kuvvetlenmesini sağlamaktı. Onlar çabalamaya devam ederken, Casper adındaki ekip üyesi oluşturduğu enerji toplarını yaratığa atmaya devam ediyordu. Her top birbirinden güçlü enerjilerle doluydu ve gözle görebilmek için çok dikkatli bakmak gerekiyordu. Onlar saldırısına devam ederken Sophia adındaki mutant kız yer altından kökler çıkarmış ve bu köklerle yaratığı bağlamıştı. Her bir bağın üstüne başka bir bağ ekleniyordu ve yaratığı tutmaya çalışıyordu. Olaylar hızla gelişirken, Lily olası bir yaralanmaya karşı ilk yardım malzemelerini hazırlamaya başladı. Niko ve diğerleri başarısız olup geri çekilmek zorunda kalırlarsa, onlara yardım etmek ve yaratığa silahını sıkarak saldırmak için hazır olması gerektiğinin de bilincindeydi. Niko, telekinetik gücüyle bir yandan oluşturduğu kalkanı tutmaya çalışıyor diğer yandan da nesneleri yaratığa fırlatmaya devam ediyordu. Bunları yaparak yaratığın hareketlerini kısıtlamaya çalışsa da, yaratığın öfkesi onları fazlasıyla zorlamaktaydı. Casper, enerji topunu yaratığın üzerine fırlattı, ancak yaratık hızla tepki vererek enerji topunu püskürttü. Bunun üzerine ortaya çıkardığı elektrik akımını yaratığa yönlendirdi. Elektrik akımının ortaya çıkardığı ışık, çevrelerini aydınlattı ve yaratığın bir an için dikkatinin dağılmasını sağladı. Bu iyiydi. Elektrik akımının yönünü dikkatlice kontrol ederek ilerletmeyi sürdürdü ve yaratığın gözlerini hedefledi. Elektrik akımı yaratığın gözlerine çarptığında yaratık acısından dolayı kulakları sağır edecek bir sesle çığlık attı. Tüm ekip üyeleri çığlığından dolayı kulaklarını kapamak zorunda kaldığında, oluşturulan kalkanlar yıkıldı ve güçler kullanılamaz hale geldi. Yaratığa herhangi bir saldırı yapılmıyordu. Acı içinde kıvranmaya başladıklarında, yaratık hala çığlık atmaya devam ediyordu. Ellerini yüzüne götürüp gözlerinin üstünü kapattığında acısının yok olacağını düşünmüş ama düşündüğü şey gerçekleşmemişti. Niko, gözlerini zar zor açıp yaratıktan tarafa döndüğünde onun canının çok yandığını ve çaresiz kaldığını fark etti. İçinde hapsolmuş olan insan bedeni, adeta yalvarıyordu. Niko, bunu neden daha önce duyamadığını düşündü. Belki de dönüştüğü şey o sıralarda baskın olduğu için duyamamıştı. Acı çekiyordu. Hem de çok yoğun bir acı. Beni öldürün diyordu. Artık daha fazla dayanamıyorum. Yaratık yeniden kontrolü ele aldığında Niko’nun duyduğu sesler kesildi. Gözlerinden yaralanmış olmasına rağmen kendisini yeniden iyileştirebilmiş ve tekrardan saldırıya geçmişti. Tina ve Lamia, durumun farkına varınca güçlerini kullanarak onu engellemeye çalıştılar. Yaratığın hareketlerini kısıtlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sophia, sarmaşıklarını yeniden yaratığın vücuduna sarmak için çabaladığında Casper tekrar saldırışa geçti. Pes etmek istemiyordu. Bütün bunlar olurken konuşan Niko’nun sesi kulaklarına ulaştı. “Acı çekiyor ve fazlasıyla yorulmuş. Onu öldürmemizi istiyor.” Niko’nun özel gücü sayesinde yaratığı anlayabil-diğini fark etmişlerdi. Acı çektiğini duymaları üzülmelerini sağlasa da gördükleri şey yaratıktan ibaret olduğu için hiçbiri Niko gibi onunla empati kuramamıştı. Casper, gücünü kullanmaya devam etti. Yaratığın dikkatini dağıtmak için enerji manipülasyonu yerine ışık yansıtma yeteneğini devreye soktu. Aniden etrafında beliren parlak bir ışık perdesi, yaratığın gözlerini kamaştırdı. Ardından, görünmezlik yeteneğiyle, yaratığın önünden sessizce kayboldu ve başka bir konumdan saldırıya geçti. Tina, yaratığın oluşturduğu kalkandan etkilenmediğini görünce oluşturduğu bir su kaynağına doğru koştu. Ellerini suya daldırarak saldırmaları için su varlıklarını çağırdı. Su varlıkları, yaratığın etrafında dönmeye başladıktan sonra ona saldırmaya devam ettiler. Amaçları yaratığın gücünü kendilerine çekmekti. Sophia, yaratığa karşı sürdürdüğü mücadelede, doğa güçlerini daha derinlemesine kullanmaya karar verdi. Gözleri parıldadı ve ellerini toprağa uzattı. Toprak ve bitkilerin ruhunu hissetmeye başladı. Bu sefer, yaratığın karşısına çıkan ağaçtaki güçlü bir ruhla bağlantı kurmaya karar verdi. Sophia'nın elinden yükselen enerji, yaratığın yakınındaki ağaçta yoğunlaştı. Ağaç köklerini toprağın altından çekerek, yaratığın bacaklarına doğru yönlendirdi. Kökler, yaratığın etrafında dolanarak onu sıkıştırmaya çalıştı. Daha sonra ağaç ruhuyla etkileşime girerek yaratığın zihnine doğrudan etki etmeye çalıştı. Yaratığın içsel dengesini bozmak ve onu doğal bir uyumsuzluğa sürüklemek için çabalıyordu. Yaratık, bu beklenmedik ve güçlü saldırıya karşı direnç göstermeye çalıştı, ancak Sophia'nın doğayla ve ruhla olan bağlantısı, ona karşı önemli bir avantaj sağlıyordu. Sophia, doğanın güçleriyle yaratığa karşı saldırmaya devam ederek, takım arkadaşlarına destek olmayı sürdürdü. Ağaç kökleri, yaratığı kısıtlarken, Sophia'nın doğa ruhuyla kurduğu bağlantı, yaratığın enerji dengesini alt üst ederek onu zayıflatmaya başlıyordu. Bu sıra dışı saldırı, Sophia'nın doğayla olan uyumunu ve güçlü bir elementalist olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu. Niko, yaratığa karşı mücadele sırasında attığı nesnelerin işe yaramadığını fark edince sıra dışı telekinetik güçlerini devreye sokma kararı aldı. Ellerini sakinliğinden ödün vermeyecek bir şekilde kaldırdı ve odaklandı. Gözleri, etraftaki enerji akımlarını algılamak için titredi. Yaratık, saldırılardan kurtulmak için çabalamaya devam ederken Niko'nun ellerinde beliren parlak mavi enerji çemberleri yaratığın etrafında dönmeye başladı. Niko'nun telekinetik kontrolüyle, enerji çemberleri yaratığın hareketini kısıtlamaya çalıştı. Yaratığın bacakları havada asılı kaldı, adeta görünmez bir kuvvetin etkisi altındaydı. Niko'nun oluşturduğu enerji çemberleri, yaratığı içine hapsetti ve onu daha da sıkıştırdı. Daha sonra yaratığın etrafında dönmeye başladı. Bunun ardından havada bulunan enerji akımını manipüle etmeye başladı. Yaratık, bu beklenmedik telekinetik saldırıya karşı koymak için çabalarken, çemberlerin etkisinden dolayı bunu yapmakta zorlanıyordu. Birdenbire, Niko enerji çemberlerini genişleterek yaratığı geriye doğru itmeye karar verdi. Yaratık, bunun üzerine geriye doğru gitmeye zorlandı, adeta görünmez bir el tarafından kontrol ediliyormuş gibiydi. Niko'nun enerji kontrolü, yaratığın dengesini alt üst etmeye devam ederken, diğer takım arkadaşları da bu fırsatı değerlendirerek ek saldırılarda bulunuyorlardı. Niko'nun telekinetik güçleri, sadece enerji dalgaları oluşturmakla kalmayıp aynı zamanda çevresindeki objeleri manipüle ederek yaratığa karşı etkili bir savunma ve saldırı stratejisi oluşturuyordu. Saldırılar hiç hız kesmeden devam etti. Yaratık bütün bunlara rağmen hala güçlüydü ve çırpınışları da daha güçlü bir hal almıştı. En sonunda Sophia'nın ortaya çıkardığı sarmaşıkları ve yaratığı sarmalayan ağaç kökleri parçalandı. Bunun ardından yaratık bacaklarını kurtarabildi. Diğerlerinin uyguladığı gücü de yararak ağaç ruhunu ve ortaya çıkan su varlıklarını tamamen yok etmesinin ardından Sophia'ya doğru hamle yaptı. O sırada gücünü kullanmaya devam eden Lamia, hızlıca devreye girerek havaya yükseldi ve yaratığın dikkatini çekti. Sophia’yı böylece kurtarmış oldu. Yaratık tamamen serbest kaldığı için Valeria’nın yönlendirmesiyle silahlarını kullanarak ona saldırmaya başladılar. Mutantlar güçlü bir şekilde saldırmaya devam ederken daha önce ortaya çıkarmadıkları güçlerini de deniyor, yaratığı güçsüz bırakmaya, hatta öldürmeye çalışıyorlardı. Ekibin birbirlerine olan güveni ve birlikte çalışma disiplini onları her geçen saniye daha da motive ediyordu. Valeria’nın "Casper, enerji topunu yoğunlaştır ve yaratığın başına fırlat! Sophia, doğa güçlerini kullanarak yaratığın ayaklarını yeniden bağla! Hatta onu çevresinde oluşturacağın hücreye hapset. Tina, Sophia bunu yaptıktan sonra suyunu hücreye yönlendir ve hücre duvarlarının donmasını sağla. Daha sonra ortaya çıkaracağın su hortumlarını kullanarak yaratığı nefessiz bırakmaya çalış. Lamia, havayı kontrol ederken yaratığın saldırılarına engel olmaya devam et! Hatta Niko’nun ve diğerlerinin gücünü arttırmada destek sağla. Onu saldırılarla ne kadar çok yıpratırsak o kadar yorarız ve savunma duvarını deleriz!" dediğini duyduğunda Lily, endişe içinde titrediğini hissetti. Planın işe yaramasını umuyordu. Her biri Valeria'nın talimatlarına uyarak birbirini destekledi ve güçlerini birleştirerek yaratığa karşı son bir hamle yaptılar. Plan işe yaramaya başlamıştı. Casper, oluşturduğu enerji topunu daha da genişleterek yaratığın başına fırlattı ve bu sefer zırhının delinip geçilmesine sebep oldu. Güçsüz düşen yaratık, soluk soluğa kalmış gibi görünüyordu. Buna rağmen pes etmeden silahlarla ve özel güçleriyle saldırmaya devam ettiler. Yorucu bir çabadan sonra yaratığın gözlerindeki ışık söndüğünde artık tamamen işinin bittiğini ve onlara saldıramayacağını anlamaları zor olmadı. Yaratığın cansız bedeni yere düşünce hep birlikte zafer çığlıkları attılar. Onun etkisiz hale getirilmesi hem keyifleri yerine getirmişti hem de bütün çabalara değdiğini gösteriyordu. Valeria, gülümsedi. Tüm ekip üyelerini alkışladıktan sonra "Harika iş çıkardınız! Bu, sadece gücümüzü göstermenin değil, aynı zamanda birlikte çalışmanın da bir kanıtı oldu." dedi. Valeria’nın sözlerinin ardından Casper ciddiyetini bozmadan "Evet, tamamen etkisiz hale getirdik. Ama yine de dikkatli olmalıyız. Bu yaratığın burada tek başına olması pek olası değil. Belki de etrafta başkaları vardır ve henüz ortaya çıkmamıştır,” diyerek uyarıda bulundu. Bunu söylemesinin ardından dikkatle çevresini gözlemlemeye başladı. Lily, onun haklı olduğunu düşünmeden yapamadı. "Doğru söylüyorsun Casper. Bu yaratık gibi başkaları da gelebilir. İlerlemeye devam etmeden önce çok kısa bir süre dinlenmeli ve üzerinizdeki yorgunluğu atmalısınız." diyerek konuşmaya devam etti Valeria. Ardından ekibinden birkaç kişiyi etrafı gözlemlemek ve etrafta başka yaratıkların olup olmadığını anlamak için görevlendirdi. Tina hareketlendiğinde Lily’nin bakışları ondan yana kaydı. Suyu kontrol edebilmesi sayesinde, su moleküllerini istediği şekilde manipüle edebiliyor ve yönlendirebiliyordu. Bu güçle, suyun akışını ve yoğunluğunu kontrol edebiliyor, suyu havada bile sabit bir şekilde tutabiliyordu. Ekibin yanında boşalan pet şişeler vardı. Tina, meydana getirdiği suyu pet şişelerinin ağzına doğru yönlendirerek şişeleri doldurmaya başladı. Gücü ona herhangi bir su kaynağına ihtiyaç duymadan, çevredeki nemi veya havadaki su buharını kullanıp su elde etmesi için imkan veriyordu. Bu sayede pet şişeleri rahatça doldurabilmişti. “Suyun temiz ve berrak olmasını sağlayabiliyor musun?” diye sorduğunda Lily, Tina ondan yana döndü. “Evet,” dedi Tina. “Suda bulunan bütün zararları bunu yaparken yok edebiliyor ve tamamen sağlıklı bir su içmemizi sağlayabiliyorum.” “Peki bunu nasıl yapabiliyorsun?” “Bilmiyorum,” dedi Tina. “Sanırım bu bana verilmiş özelliklerden biri. Suyu hissedebiliyor ve en ufak bir zarar varsa sadece bunun ortadan kalkmasını sağlıyor, sağlıklı bir su içmenize sebep oluyorum.” Lily, şaşırmıştı. “Peki, toplulukta neden su arıtma alanları vardı?” “Bazı insanlar benim oluşturduğum suya güvenmediği için bu şekilde içmeyi tercih ediyorlar. Onları zorlayamıyorum.” “Anladım. Teşekkür ederim açıklamaların için.” “Rica ederim,” dedikten sonra Tina, işini yapmaya devam etti. Tina'nın su kontrol gücü, ekibin su ihtiyacını karşılamasını ve su kaynaklarına ulaşamadıkları durumlar-da bile su temin etmelerini sağlıyordu. Bu özelliği, özellikle kıyamet sonrası dünyada su kaynaklarının nadir olduğu durumlarda onların hayatta kalmasına büyük bir katkı sağlıyordu. Bakışlarını Tina’dan çekip Lamia’ya çevirdi. Onun hava kontrol gücünü kullanarak oluşturduğu gözcüleri etrafa yerleştirdiğini fark etti. Lamia, zihninde canlandırdığı yaratıkları havayı kontrol ederek elde ediyor ve bu sayede onların canlı gibi hareket etmesine sebep olabiliyordu. Bu tıpkı sihir gibiydi. Sanki havaya bir büyü uyguluyor ve bu şekillerin canlanmasını sağlıyordu. Belki de öyleydi. Lamia’nın gücü, büyü gibi etki ediyordu. Lamia'nın hava kontrol gücü ona, hava elementini kullanabilme yeteneği veriyordu. Bu sayede, etrafta bulunan hava akımlarını hissedebiliyor, rüzgarların yönünü ve hızını kontrol edebiliyor ve hava moleküllerini dilediği gibi şekillendirebiliyordu. Bu doğaüstü güç sayesinde, ilerledikleri yol boyunca çevreyi kontrol altında tutarak tehlikelerden korumalarına yardımcı oluyordu. Ayrıca havada bulunan zehirleri ve zararlı maddeleri de ortadan kaldırabiliyordu. Kısacası onun varlığı yaşanabilir bir ortam sağlamak açısından çok önemliydi. Bu kısa süreli dinlenme anında Lily, hazırlanan sulardan içti ve enerji çubuklarından bir tanesini bitirdi. Daha sonra silahını temizledi ve geri yerine koydu. Yanında bulunan iyileştirici iksirleri kontrol etti. Hepsi sapasağlam duruyordu. Bir süre sonra Lamia, "Çevredeki yaratıkların bize yaklaşmakta olduğunu hissediyorum." dedi. Tina da, "Etraftaki su dengesinin bozulduğunu ve birilerinin yön değiştirdiğini hissediyorum." diyerek ekledi. Niko, onları doğruladı. Valeria, bunun üzerine "Hazırlıklı olun, arkadaşlar. Kendimizi korumamız gerekebilir," dedi. Niko, telekinetik gücünü kullanarak etraftaki büyük taşları havada tuttu ve bir savunma duvarı oluşturdu. Casper, enerji topunu hazır tuttu ve bütün ekip dikkat kesildi. Çevrede beliren yaratıklar, insan boyutlarının yarısından daha küçüktü ve zarif yapılarıyla dikkatlerini çekmişti. Onların adı "Kiriwisp" olarak biliniyordu. Lily, bunu canavarlarla ilgili okuduğu bir kitapta öğrenmişti. Şimdi onları kanlı canlı görüyor olmak bu varlıkların ve kim bilir daha nelerin gerçekten dünyada var olduğunu sorgulamasına sebep oldu. Ürpermeden yapamadı. Kiriwispler, cam benzeri bir deriye sahipti. Vücutlarındaki renkler o anki duygularına göre değişiyordu. Genellikle huzurlu ve neşeli olduklarında mavi ila yeşil tonlarına bürünüyor, tehlikeye maruz kaldıklarında ise kırmızıya dönüyordu. Kiriwispler, göz alıcı kanatları sayesinde hızla hareket edebilir, hatta havada bir süre asılı kalabilirlerdi. Bu kanatlarını her çırptıklarında sonsuza kadar devam edecek bir dansa katılmışlar gibi görünüyorlardı ve gözleri onlardan alabilmek mümkün olmuyordu. Kiriwispler sadece güzellikleriyle değil, aynı zamanda şifa güçleriyle de dikkat çekiyorlardı. Etrafta kalan bitkilerin ve ağaçların enerjisini hissediyor, yorgunluk ve yaralanmalara karşı tedavi edici özler taşıyan renkli tozlar üreterek yardımcı oluyorlardı. Bu özel yetenekleri, eğer onlarla anlaşabilirlerse ve onları yanlarına alabilirlerse epey işe yarayacaktı. Kiriwispler’in en ilgi çekici özelliği ise telepatik iletişim kurabilme yetenekleriydi. Bu sayede insanlarla konuşabilir, duygularını anlatabilir ve onları kendi dillerinde anlamalarını sağlayabilirlerdi. İçlerinden birisi “Elarina lasa. Alerae alorin.” dediğinde başta ne dediğini anlamadılar, sonrasında sanki beyinlerinde söyledikleri çevrilmiş gibi belirdi. Diyordu ki “Lütfen durun. Biz dostuz.” Bir başkasının söylediği sözcükler ekibin kulağına ulaşmaya devam etti. “Malda revina velkael verada.” Sonrasında bir başkasının daha dediklerini duydular ve kendi dillerinde dediklerini anlayınca gözlerine inanamadılar. Lily “Okuduğum bilgiler demek ki doğruydu,” diyerek mırıldandı. En son konuşan “Karana voriun moriela melkorae, virel ora siyerales.” demişti. Söylediği şey onların dilinde “Bize zarar vermenizi istemiyoruz. O yaratığı öldürdüğünüz için size yardıma geldik.” anlamına gelmekteydi. Lily, ekibe dönüp baktığında hepsinin kendisi gibi şok içinde olduğunu gördü. Hemen bu yaratıkların önüne geçti ve onlara zarar verilmesini engellemeye çalıştı. “Durun! Sakın onlara zarar vermeyin!” dedikten sonra onlar hakkında bildiklerini aktardı. Çok fazla müttefike ihtiyaçları vardı. Onları asla öldürmemeliydiler. Kiriwispler’in dostça mesajları ve Lily’nin anlattıkları ekibin endişesini hafifletmişti. Hepsinin rahatlaması yüzlerinden okunuyordu. “Onlara zarar vermemize gerek yok. Onlarla dostça yaşayabilir ve onları ekibimize katabiliriz,” dediğinde Lily, şaşkınlıkla ona baktılar. Bakışları Niko ve Valeria’ya döndüğünde onların bunu bir an için düşündüğünü gördü. Bu yaratıkların yardım teklifi, ekip için büyük bir umut ışığıydı. Kiriwispler, ortaya çıktıktan bir süre sonra, başka yaratıkların varlığı kendini göstermişti. Valeria, cesurca adım atarak Kiriwispler’e teşekkür etti. Onlara yardım etme taleplerini memnuniyetle kabul ettiklerini ve bu yaratıklarla yapılan mücadelede iş birliği yapmak istediklerini içten bir şekilde iletti. Birlikte güçlü bir müttefiklik kurdular ve yaratıkların üstesinden gelmek için hızla plan yaptılar. Daha sonra planı uygulamaya koyuldular. Kiriwispler, şifa güçlerini ekibin yorgunluğumuzu hafifletmek için kullanılırken, Niko ise telekinetik gücünü kullanarak onlara doğru gelen yaratıkların hareketlerini engelledi. Casper, enerji toplarıyla yaratıklara karşı saldırırken, Tina’ysa suyu kontrol ederek onları uzak tutmaya çalıştı. Lamia, havayı etkisi altına alarak oluşturduğu yaratıkları yaratıklara doğru yönlendirdi. Sophia, doğanın kontrolünü ele almıştı ve yardımını sürdürüyordu. Kiriwispler, renkli kanatları sayesinde yaratıkların saldırılarından kaçarken, ekibin bir parçası olduklarını iyice hissettirmeye başladılar. Onların Aurasys dilinin ekip üyelerinin anlayabilmesi için hemen çevrilmesi, ekibin birbirleriyle ve Kiriwisplerle koordineli bir şekilde hareket etmesini sağlıyordu. Karşılarına çıkan yaratıklar, Kiriwispler’in dediğine göre Duskmawlers olarak biliniyordu. Karanlık ve gizemli yaratıklardı. Ufak tefeklerdi. Kiriwisplerden daha küçüktüler. Derileri mat ve gri tonlardaydı, uzuvlarında ise çatlak ve kırık hatlar vardı. Sanki binlerce yıl yaşadıkları için yaşlanmışlardı. Gözleri, sönük bir mavi ışıkla parlıyordu. Bu ışık yaratıkların sinirli ve düşmanca olduğunun bir işaretiydi. Sessiz ve sinsice hareket eden bu yaratıklar, çevrelerine uyum sağlarken renk değiştirebiliyorlardı. Uzun pençelerini ve sivri dillerini avlarını yakalamak için korkutucu silahlar olarak kullanıyorlardı. Çok hızlı bir şekilde hareket ediyor oluşları, onların yakalanmasını ve etkisiz hale getirilmesini güçleştiriyordu. Zaten görünmez olmaları başlı başına sorunken bir de bunun ortaya çıkışı hiç iyi olmamıştı. Yaklaştıkları avlarına ani ve ölümcül saldırılar düzenlemeye başlamaları can sıkıcıydı. Öğrendikleri kadarıyla onların en tehlikeli özelliği, zihin kontrolü yeteneğiydi. Düşmanlarının zihinlerine sinsice sızarlar ve onları kendi lehlerine çevirirlerdi. Bu sayede düşmanları birbirine karşı döndürebilir veya kendi ekibine zarar vermelerini sağlayabilirdi. Bu güçleri, onları savaşta oldukça tehlikeli ve korkutucu kılıyordu. “Başka ne eksik kaldı ki? Fazlasıyla güçlüler,” diye düşündüğünde Lily, umutsuzluk yavaş yavaş benliğini sarmaya başlamıştı. Karşılarına çıkan bu yaratıklar saldırmadan önce çevreyi kasvetli bir atmosfere büründürüp etraflarındaki enerjiyi çalmaya başlamışlardı. Tüm ekip bunun etkisini zaman geçtikçe hissetmeye başlamıştı ve bu hiç iyi değildi. İşte tam bu sırada ekibin lideri Valeria, Kiriwispler’in yardımıyla doğanın iyileştirici güçlerini çağırmaya karar verdi. Kiriwispler, bunu yapmalarının ardından ekip üyelerinin zihin kontrolüne karşı güçlü durmalarını sağlamaya çalıştılar. İki taraf arasında zorlu bir mücadele başladı. Duskmawlers, ekibin güçlerini zayıflatmaya ve onları birbirine düşürmeye çalışıyordu. Ama bu sandıkları kadar kolay olmadı. Duskmawlers ile ekip arasında saniyeler geçtikçe daha da şiddetlenen karşılıklı bir güç gösterisi başladı. Duskmawlerslar, karanlık enerjilerini etrafa daha da saçarak çevreyi daha kasvetli hale getiriyor, ekibin moralini ve enerjisini düşürmeye çalışıyordu. Sophia, bunu keşfedince Kiriwispler’in desteğiyle doğanın iyileştirici güçlerini yoğunlaştırarak bu karanlık enerjiye karşı koymaya çalışmayı sürdürdü. Ayrıca oluşturduğu bir takım yaratıkları o yaratıkların üzerine doğru yönlendirdi. Görünmez olmaları işleri zorlaştırsa da ortaya çıkan yaratıkların çevreye olan adaptasyonu bulundukları yerleri keşfetmede avantaj sağlıyordu. Yapılan bütün saldırılara rağmen Duskmawlers'ın güçleri bir türlü ortadan kaldırılamıyor ve her geçen dakika ekip daha da zayıflıyordu. Gücü olmayanların silahlarla yaptıkları saldırılar ne yazık ki işe yaramıyordu. Çünkü onları göremiyor, boşa ateş ediyorlardı. Bütün bunlar tedirginliklerinin daha da artmasına sebep oldu. Üstelik her saniye üzerlerindeki kasvetli hava yoğunlaşıyor ve onları daha da umutsuz kılıyordu. Buna rağmen birbirlerine karşı olan sorumluluklarını hatırlayıp hayatta kalma içgüdüsüne tutundukları için dik durmaya çalışıyorlardı. Nitekim bir süre sonra onlara karşı yenilirlerse bütün çaba ve dik duruşları, inançları boşa gidecekti. Bunun olmasını hiç ama hiç istemiyorlardı. Lily, en sonunda elindeki silahları bırakıp dizlerinin üstüne çöktüğünde, gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Neden ağladığını bilmiyordu bile. Sadece içinde zaman geçtikçe daha da büyüyen ve onu yıpratan kasvetli bir his vardı. Bu his hiç ortadan kalkmayacakmış gibi hissediyordu. Birkaç saniye sonra patlayan bir silah sesi duyuldu. Ekipteki silah kullanan üyeler birbirlerine ateş etmeye başladılar. Mermileri düşünmeden boşaltıyorlardı ve bunu yaparken de ağlıyorlardı. Belli ki Duskmawlers'ın zihin kontrolü baskın çıkmıştı. Onları kontrol altına aldıkları için diledikleri gibi yönlendiriyorlardı. Ekipten birkaç kişi aldığı yaralardan dolayı hayatını kaybetti. Bu durum, durumu fark eden ekip üyelerini derinden yaraladı. Bir şey yapmalılardı ama ne yapabilirlerdi ki? Bu yaratıklar çok güçlüydü. Lily, gördüğü manzara sonrası ellerini yerdeki silaha doğru uzattı ve silahı eline aldıktan sonra, kendine doğrultmadan yapamadı. Elini silahın tetiğine yerleştirdiğinde, eline çarpan irice bir taş, canını yaktı ve silahı düşürmesine sebep oldu. Silahın düşmesi ile ne yapmaya çalıştığını anlayan Lily, öfkesine daha da kapıldı. Bu yaratıkları alt etmenin hiçbir yolu yok muydu? Onları nasıl engelleyeceklerdi? Umutsuzluğa düştüğü anda, gökyüzünde mucizevi bir değişim meydana geldi. Kara bulutlar hızla dağıldı ve güneş ışığı yere doğru huzur verici bir şekilde süzülmeye başladı. Işıkla birlikte, gökyüzünde uçan bir yaratık belirdi. Gökyüzünden yaklaşan bu gizemli yaratık, muhteşem bir güzelliğe sahipti. Kanatları oldukça genişti ve kuvvetli görünüyordu. Şiddetli rüzgarlarda bile rahatlıkla süzülebilecek kadar zarif bir yapıya sahipti. Kanatların üzerindeki tüyler, solgun bir gümüş renginde olmasına rağmen parlıyordu. Bu yaratık, güneş ışığı altında dans edercesine hareket ettiğinde etrafa göz alıcı bir ışıltı yayıyor ve tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Vücudu ince ve uzun bir yapıya sahipti. Uzun bir boyna sahip olan bu yaratığın başı, zarif ve ilgi çekici görünüyordu. Gözleri keskin bakışlara sahipti ve akıllı olduğunu belli eden bir ifadeyle çevresine bakıyordu. Her bakışında derin bir bilgelik ve anlayış vardı. Burnu hafifçe kıvrımlıydı ve zarif bir şekilde uzanıyordu. Sırtındaki desenler, sanki gökyüzündeki yıldızların izlerini taşıyormuş gibi görünüyordu. Her desen, birbirinden farklı ve benzersizdi, tam anlamıyla doğanın sanat eseri gibiydi. Aralara karışan altın rengi tüyleri, ona büyüleyici bir hava katıyordu. Oldukça uzun ve kıvrımlı olan kuyruğu, havada uçmaya devam ettiği süre boyunca zarif bir şekilde sallanıyordu. Uçarken adeta bir ressamın fırçasından akan renkli boya izleri gibi havada izler bırakıyordu. Adını bilmedikleri bu yaratık, kanatlarını bir kez daha çırpıp açtığında güneşin ışıklarını andıran parlak ışıklar çevreye yayılmaya başladı. Bu ışıklar, o kadar parlaktı ki etrafa muhteşem bir aydınlık saçıyor ve Duskmawlers'ın kasvetli enerjisinin önüne geçiyordu. Duskmawlers, onun enerji dolu varlığından ve ortaya çıkardığı ışığından rahatsız olduğunda geri çekilmek için hareket etmeye başladılar. Onlar hareket ettikçe etrafta bıraktıkları enerji de ortadan kayboluyordu. En sonunda Duskmawlers’ın ışığa maruz kalan çoğunluğu ölüp geri kalanları tamamen geri çekildiğinde, bunu fark eden yaratık keyifle kartala benzeyen bir ses çıkardı. Yeniden havalanıp gökyüzünde gözden kaybolduğunda, ardında açık bilinçler ve kendine gelmiş insanlar bırakmıştı. Kıyamet sonrası bu dünya onları korkuturken bir yandan da hayrete düşürüyordu. Demek ki bu dünyada sadece kötülük yoktu, iyilik de var olmaya devam ediyordu. Üstelik asla yalnız olmadıklarını hissetmek ekibin sağ kalan üyelerini fazlasıyla mutlu etmekteydi. Yaratığın ayrılmasıyla sağ kalan ekip üyeleri, şok içinde birbirine baktı, ardından üstlerindeki ölü toprağının ve kontrolün kalktığını hissettiler. “Bu yaratık gibi bize yardım edecek kim bilir başka hangi yaratıkları göreceğiz?” dediğinde ekip üyelerinden birisi, Niko onu onaylarcasına başını salladı. Haklıydı. Bu dünya her ne kadar tehlikeli olsa da onları şaşırtmaya devam edecekti. |
0% |