Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Gi̇ri̇ş

@yazarcerenoktay

Konuşan insanlar, tokuşan kadehler ve çatal - bıçak sesleri...


Genç adam, sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Sesleri duymamaya çalışıyor ve aklını toparlamak için uğraşıyordu. Bu ise mümkün değildi. Hem heyecanı hem de ortamın gürültüsü, kalbinin bir gülle gibi yerinden çıkmasına sebep olacaktı sanki. Bu durum hiç ama hiç hoşuna gitmemişti.


Genç kız, karşısında oturan adamın gökyüzü kadar berrak görünen mavi gözlerine baktı. Bu muhteşem gözlerin sahibini, hakkında her şeyi bilecek kadar iyi tanıyordu. Bugün, diğer günlere nazaran daha heyecanlı görünüyordu. Garipti. Ne olmuştu ki bu kadar heyecanlı olmasına sebep olabilecek? Düşündü ama bulamadı.


Bir şey saniyeler içinde genç adamın paniklemesine sebep olmuştu. Bu ani değişim, genç kızın gözünden kaçmamıştı. Nasıl kaçabilirdi ki? Ani ruh değişimlerini her zaman yakalardı ve yine yakalamıştı. Kaşlarını çattı, ismi ile uyumlu olan, alev gibi görünen saçının bir tutamını geriye attıktan sonra sağ elini genç adamın eline uzattı.


Yetkin, iyi misin?” diye sordu. Konuşurken sesindeki endişe ister istemez ortaya çıkmıştı.


Alev’in sesini duyan Yetkin, içindeki heyecanın bir parça olsun azaldığını hissetti. Sevdiği kadının sesini duymak, onu çok rahatlatıyordu. Az önce çöldeymiş gibi terlemeye yüz tutan bedenini yavaşça hareket ettirdi. Oturduğu sandalyede rahatsızmışçasına kıvranıyordu ve yapmış olduğu bütün planların lanet olasıca bir heyecan yüzünden çöpe gideceği düşüncesi içini kemiriyordu.


Bugün ikisi için de çok özel bir gündü ve sakin olması şarttı. Buna rağmen sakin olmak bir kenarda dursun, eli ayağı resmen
birbirine dolaşmıştı.


Gök mavisi gözlerini Alev’e çevirdikten sonra, elini kırmızı şarap dolu kadehe uzattı. Parmaklarının titremesini zar zor bastırdı, ardından kadehi eline alıp sıkıca kavradı. Dudaklarına doğru götürdü. Şarabı içerken beynine gönderdiği sakinleştirici sinyaller biraz olsun iyi gelmişti.


İyiyim.” dedi. Kadehten tekrar bir yudum daha alırken gözlerini genç kızdan kaçırdı. “Neden iyi olmamayım ki?” diye sorarak konuşmasına devam ederken, stresini ses tonuna yansıtmamaya çalışıyordu.


Alev, Yetkin’in sözleri karşısında ikna olmasa da üzerine gitmedi. Onu çok iyi tanıdığından, üzerine gitmenin ters tepeceğini biliyordu. Kaşlarını yukarı kaldırdıktan sonra dudaklarını büzdü ve servisi yapılmış olan Dana Carpaccio’ya baktı. Oldukça leziz görünüyordu. Başlangıç yemeği olarak iyi bir tercih yaptığını düşünüyordu.


Yetkin ile birlikte yemeklerini yemeye başladıklarında, genç adam içinden Ne olur bugün bir aksilik olmasın. diye geçirdi. ‘Allah’ım kalbimi biliyorsun. Ne olur, her şey yolunda gitsin. Bugün için senden başka bir şey istemiyorum.


Her ne kadar olumsuz düşünmemeye çalışsa da düşünüyordu işte. Gözlerini Alev’e çevirmeye cesaret edemedi.


Saniyeler bir sel misali akıp gitmeye devam ederken ilerleyen zaman, genç adamın daha da paniklemesine sebep oluyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Kız arkadaşına belli etmeden derin bir nefes aldı, hemen ardından aldığı nefesi geri verdi.


Ağzına siparişini vermiş olduğu Ton Balığı Tartar’dan bir parça kesip attı. Bu garipti. Normalde fazlasıyla sevmiş olduğu bu yemeğin tadını alamıyordu. Sanki bütün tat alma duyuları ortadan kalkmıştı ve günün berbat geçeceğine dair bir işaret vermek istiyor gibiydiler.


Bütün bunlar şaka mıydı? Sanki her şey üst üste geliyordu. Böyle olmaya devam ederse ve içindeki korku gerçeğe dönerse, genç adam ne yapacağını hiç bilemiyordu.


Başını iki yana salladığında Alev bunu fark etti. Yetkin, garip davranmaya devam ediyordu. Kaşlarını çattıktan sonra çatalı tabağın kenarına bıraktı.


Ne oldu Yetkin? Beğenmedin mi yoksa? Bugünün berbat geçmesine sebep olacak bir şeyler mi oldu? Eğer ki canını sıkan bir şey varsa bana anlatabilirsin,” dedi onu rahatlatabilmek için.


Yetkin, yutkunduktan sonra Alev’in sesini duymaya devam etti. “İstersen hemen yenisini isteyebiliriz.” diyordu ve ses tonunu olabildiğince yumuşak tutmaya çalışmıştı.


Yetkin, elinden geldiğince sıkıntısını belli etmemeye çalışıyordu. Ayrıca az önce ne yapmıştı da böyle demişti sevdiği kadın? Ton Balığı Tartar’ın lezzetini alamadığı için mi bir şey yapmıştı yoksa? Büyük olasılıkla öyleydi.


Ah, hayır. Oldukça leziz. Hatta bu zamana kadar yediğim en leziz şey. Diğer konuya gelirsek eğer, herhangi bir sıkıntım yok hayatım. Biliyorsun ki bir sorun olsa sana hemen bildiririm.” dedi yüzüne sahte gülümsemesini yerleştirirken.


Alev, sevdiği adamın söylediği sözlere inanmamıştı ama hiçbir şey söylemedi. Bugünün daha fazla berbat gitmesini istemiyordu.


Her berbat geçen an, genç kızı köşeye sıkışmışçasına daraltıyordu ama susacaktı. Yetkin’in huzuru için, kendisinin huzuru için susacaktı. En doğrusu bu gibi geliyordu.


Konunun kapanmasının ardından başlangıç yemeklerini güzel bir sohbet eşliğinde bitirmişlerdi. Sıra ana yemeğin servisine geldiğinde, dikkatlerini çeken bir şey oldu. Genç kızın biri ayağa kalkmıştı ve karşısındaki adama kimseyi umursamadan bağırıyordu. Böyle bir mekânda bu iyi cesaretti doğrusu. İnsanlar buraya güzel bir vakit geçirmek için gelirlerdi. Gelenlerin çoğu da yüksek sosyeteden insanlar olurdu.


Yetkin, genç kıza bakmaya devam etti. Yüzünü hala göremiyordu. Böylesine bir tartışmanın çıkmasına her ne sebep olduysa ortalık her geçen saniye daha da karışacak gibi görünüyordu.


Yetkin’in düşüncelerini doğrulayan, genç kızın karşısında oturan genç adama sarf ettiği sözlerdi. Duyduğu sözcükler, kendisiyle hiç alakası olmamasına rağmen daha da telaşlanmasına sebep olmuştu.


Bu ilişki burada biter. Ben artık ne seninle ne de senin yalanlarınla uğraşmak istemiyorum. Her yeni güne bir şey çıkıyor. Bu kadar da olmaz ki!


Bir kere Yetkin, Alev’e ilişkileri boyunca hiç yalan söylememişti. Karakteri nasılsa genç kıza o şekilde yaklaşmıştı ve pek çok kızın birlikte olmak isteyeceği bir kişiliğe sahipti. Kadınları sahiplenir, onları mutlu etmek için elinden geleni yapardı. Söz konusu kız arkadaşı olduğunda, ona verdiği değer ile kalbini her daim aşkla çarptırırdı.Sadece bununla da kalmazdı kusursuz kişiliği. Hem cinsleri olan erkeklerin yanlışlarını o kadar iyi bilirdi ki, eğer çevresinde o yanlışları yapan bir erkek olursa, hayatını cehenneme çevirirdi. O cehennem öyle bir cehennem olurdu ki, ateşten kurtulmaya çalışır ama kurtulamazdınız. Yanan alev şiddetini daha da arttırarak sizi yok ederdi.


Yetkin, genç kızın susmasının ardından kızın söylediklerini kendisi ile bağdaştırmasının saçma olduğunu düşündü. Bakışlarını çiftin üzerinden çekmek istedi ama aralarındaki etkileşim bir mıknatıs misali ilgisini çekmişti ve onlara bakmadan duramıyordu.


Genç kız ne Yetkin’in bakışlarından ne de kendisine bakmaya devam eden diğer insanların bakışlarından bir haberdi. Karşısındaki adama bağırması biter bitmez sert gözlerle bakmaya başladı. Ondan nefret ediyordu. Eğer imkânı olsa bir kaşık suda boğardı.


Genç adamın gözlerine bakmaya devam ettikçe asrın hatasını yaptığını düşündü. Hayatında hiçbir erkeğe şans vermemiş ve üniversitede tanıştığı, bir türlü peşini bırakmayan bu adama belki de haberlerde duyduğu, çevresinde gördüğü erkeklerden farklıdır diye bir şans vermişti. Peki, sonunda ne olmuştu? Düşüncesinde haklı çıkmıştı. Erkeklere şans vermemek gerekiyordu. Hepsinin karakteri aynıydı. Birbirlerinden farklı değillerdi.


Emrah, duyduklarına inanamıyordu. Algın, bunları nasıl söyler ve ondan ayrılmak isterdi? Canını yakmak mı istiyordu? Bu sözleri ile fazlasıyla yakmıştı. Kalbi, üzerine binlerce iğne saplanmışçasına acıyordu. Gözleri gördüğü öfkeli yüzü inkâr etmek istiyor, kulakları ise söylenen sözleri duymazdan gelmeye çalışıyordu. Lakin ne mümkündü bunlar? Az önce olanlar, aynaya yansıyan sahte bir görüntü değildi. Tamamen gerçekti.


Bu saçmalığa bir dur demesi gerektiğini düşündükten sonra “Hayır!” diye bağırdı. Elini masaya vurdu öfkeyle. “Sen ne kadar bitmesini istesen de ben bitirmem. Seni çok seviyorum Algın. Senden ayrılamam. Eğer ki benden ayrılırsan kendimi öldürürüm.


Öldürmek...


Ne kadar da Emrah’a yakışan bir düşünceydi.


Genç kız, onda bunu yapacak yürek olmadığını biliyordu. Daha öncesinde defalarca bu sözleri sarf etmiş ve kendisine bir kez olsun zarar vermemişti. Başkalarına zarar vermeyi daha çok severdi ama söz konusu kendisi olduğunda gölgesinden korkardı.


Algın, az önceki düşüncelerinin ardından ofladı ve başını iki yana salladı. Emrah’ın gözleriyle gözleri yeniden birbirine kenetlendiğinde, dudakları alayla kıvrıldı. Söyleyeceği sözlerin son sözleri olmasını umuyordu. Artık bu saçmalık bir an önce sona ermeliydi.


Kendini öldürebilirsin. İnan zerre kadar umurumda değilsin artık. Ben yoruldum. Beni çok yıprattın.” dediğinde kendisini fazlasıyla yorgun hissetmişti. Ayların, yılların yorgunluğu o anda üzerinde belirmişti sanki. Bu çok ağırdı.


Algın, hissettiği ve sözlerinde sarf ettiği gibi gerçekten de çok yıpranmıştı. Üstelik onu yıpratan kişinin sevdiği adam olması çok kötüydü. Emrah’ın onu koruması, kollaması, yalan söylemeden ilişkilerini sürdürmesi gerekmiyor muydu? Gerekiyordu. Lakin o bunu yapmamıştı. Bugüne kadar Algın’ı elinde tutabilmek için binlerce yalana başvurmuş, her bir yalanına kendi de inanır hale gelmişti.


Bundan sonra artık geri dönüşü olmayacaktı. İstediği kadar pişman olsun, isterse de kendisini öldürsün… Umurunda değildi.
Algın, sırf o kendine zarar verecek diye kendi hayatının mahvolmasına izin vermeyecekti.


Her şeyin ortaya çıkmasına sebep olan, Algın’ın dikkati ve keskin zekâsıydı. Bir şeylerin ters gittiğini düşünmüş, üzerinde durmuş ve sonrasında da ilişkileri bitme noktasına gelmişti. Bu defa gerçekten sona erecekti sözde aşkları. Algın, daha fazla üzülmek istemiyordu.


Genç kız, son sözünü söylemiş olmasının verdiği rahatlıkla derin bir nefes aldı. Kendisine öfkeyle bakmaya devam eden genç adamı umursamadı. Sol elini sağ eline doğru yavaşça götürdü ve Emrah’ın bir ay öncesinde hediye olarak aldığı yüzüğü hızla çıkardı. Madem anıların, yaşanan şeylerin değeri kalmamıştı, o halde yüzüğü sahibine iade etmek en doğrusuydu.


Avucunun içinde tutmaya devam ettiği yüzüğü Emrah’a gösterdi ve “Bitti.” dedi tiksintiyle. Hemen ardından yüzüne fırlattı. Onlara bakmakta olan insanları fark etmişti ama aldırmıyordu.


Tam bir iki yüzlüymüşsün. Sana değer verdiğim günlere ve harcadığım vakte yazıklar olsun. Resmen sana vakit ayırarak kendimi harcadım. Mutsuzluk üstüne mutsuzluk yaşadım.” diyerek hislerini, düşüncelerini genç adamın yüzüne bir tokat gibi çarptı.


Emrah’ın gördüğü tepkiden dolayı yüzü kızarmış ve gitgide morarmaya başlamıştı. Algın, ona böyle davranmaya nasıl cesaret edebilirdi? İnsanların içinde yüzüğü fırlatmak da ne oluyordu?


Genç kızın gözlerine öfkeyle bakmaya devam ederken, gereğinden fazla şans verdiğini düşündü. Buna cesaret etmesinin başka açıklaması olamazdı. İnsanların içindeki davranışlarının acısını ondan öyle bir çıkaracaktı ki, sadece biraz zaman ihtiyacı vardı. Ve o zaman geldiğinde Algın bu yaptığının bedelini fazlasıyla ödeyecekti.


Algın, çantasını aldığı gibi ardına bakmadan çıkışa doğru hızla yürümeye başladı. Burada daha fazla kalmak ve bu rezil adamla aynı havayı solumak istemiyordu.


Algın’ın mekân çıkışına doğru yürümesinin ardından Emrah da ayaklanmış ve cüzdanından çıkardığı parayı masanın üzerine bırakmıştı. Acele etmeliydi. Genç kızı mekân çıkışı yakalamalı ve öfkesini belli etmemeye çalışarak son kez onunla konuşmalıydı. Eğer ki kendisine dönerse hayatı cehenneme dönmeyecekti. Tam tersi olması durumunda da ölmek için yalvaracaktı.


Algın, kendini restauranttan dışarı atar atmaz karşısına çıkan ilk taksiyi çevirmek için elini kaldırdı ve taksinin durmasıyla hemen bindi. Bakışlarını mekâna çevirdikten sonra Emrah’ı gördü. Şoföre “Ben size adresi söyleyeceğim. Lütfen sürün.” dedi. Sesi biraz olsun endişeli çıkmıştı. Emrah’tan ne kadar kurtulduğunu düşünse de içinde tarif edemediği bir sıkıntı vardı.


Emrah, dışarıda öfkeyle söylenmeye devam ederken, onları izlemeye devam eden ve mekândan ayrılmalarının ardından yeniden Yetkin’e bakan Alev, moralinin bozulduğunu hissetti. Ne yapıp edip kızın adresini öğrenmesi gerektiğini düşündü. Onu bu halde, yapayalnız bırakamazdı.


Yetkin’e özür dileyen gözlerle bakmaya başladığında, genç adamın birazdan söyleyeceği sözlere kırılacağını biliyordu. Buna
rağmen, burada daha fazla durmak istemiyordu.


Alev, bir ilişkinin içinde yalan, şiddet, küfür, taciz, aldatma ve tecavüz gibi olaylar varsa son derece hassaslaşan bir insandı. Birkaç dakika öncesinde mekânı terk eden kızın hali, bu yüzden içini acıtmıştı. Daha fazla vakit kaybetmeden gönlünden geçenleri Yetkin’e anlatmalıydı. Anlayışla karşılayacağından emindi.


Yetkin, canım, biliyorsun ki ben söz konusu ilişkiler olduğunda zarar gören bir kadınsa ona destek olmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Bugüne kadar pek çok kadının yanında olup onlara destek oldum ve acılarını paylaştım. Az önce olanlara sen de benim gibi tanık oldun. Güzelim kadın ne kadar da çok yara almış görünüyordu. Onu bu halde, yapayalnız bırakamam. Yanında olmalı ve derdini paylaşmalı, ona destek olmalıyım,” dedi.


Konuşmasını bitirmesinin ardından gök mavisi gözlere titrek bir bakış atmayı ihmal etmedi. Bu bakışıyla Yetkin’in kalbine dokunacağını, kendisini anlayacağını umuyordu.


Yetkin, Alev’in söyledikleriyle büyük bir şoka uğradığını hissetti. Sözcükler beyninde sürekli tekrar yapıyordu ve duyduklarını bir türlü kabul etmek istemiyordu. Az önce doğru mu duymuştu? Alev, tanımadığı bir kadının arkasından gitmekten söz ediyor olamazdı. Özellikle de bugün. Geleceklerine dair onca hazırlık yapmışken gitmesine izin veremezdi. Hemen bir şeyler yapmalıydı. Bugün olmazdı.


Tatlım.” dedi sabırlı olmaya çalışarak. Öfkelenmemeliydi ya da endişesini belli etmemeliydi.


Uzanıp sevgilisinin ellerini tuttuktan sonra konuşmasına devam etti. “Başka bir gün olsa emin ol gitmene izin verirdim ama bugün olmaz. Bugün ikimiz için de...


Sözcükler boğazına tıkandı. Sevgilisinin aniden ayağa kalkışı ile içindeki endişe daha da arttı. Kulağına “Üzgünüm.” diyen fısıldaması ulaştığında içinde bir şeyler kırılıp dökülmüştü sanki.


Nasıl hissettiğini, nasıl hissetmesi gerektiğini bilemiyordu. Alev, arkasından kendisine şok olmuş bir şekilde bakan ve seslenen Yetkin’i duymazlıktan geldi. El çantasını açıp içinden çıkarmış olduğu kâğıdı karşısına çıkan garsonun eline tutuşturdu. Hemen sonrasında kararlı bakışlarıyla garsona baktı. Garson, bakışları Alev ile buluşunca saniyesinde başını aşağı doğru salladı.


Her şey planladığı gibi takır takır ilerliyordu. Yetkin, ne kadar bağırırsa bağırsın, adını ne kadar seslenirse seslensin umurunda değildi.


Kendini mekândan dışarı attığında derin bir nefes aldı. Şimdi rahatlamıştı. Algın, bu geceden kurtulmak için uydurduğu bir bahaneydi sadece. İlk defa birinin yanında olmak yerine bunu bahane olarak kullanmıştı ve içinde bir nebze olsun pişmanlık yoktu. Zaten onun gibi gaddar ve kendisini düşünen birisinin pişman olacağını düşünmek, gülünesi bir şey olurdu.


Alev’in gitmesi üzerine restaurantta tek başına kalan Yetkin, tüm vücudunun buz kestiğini hissediyordu. Bütün hazırlıkları boşuna mı yapmıştı yani? Bugün sevdiği kadına evlilik teklifi edeceğini düşünürken, şimdi ise ortada çocuğuyla yapayalnız kalan bir anne gibi hissediyordu. O kadar çaresizdi ki. Mantıklı düşünemiyor, zar zor oturduğu sandalyede kendi kendine konuşmadan yapamıyordu.


Bu doğru değil. Alev, gitmiş olamaz. Ben... Ben, o kadar hazırlığı boşuna yapmış olamam. Bu kötü bir kâbus olmalı. Hemen uyanmalıyım.


Düşüncelerini ortaya sererek kendi kendine konuşmaya devam ederken, başını sola doğru çevirmesiyle kendisine doğru ilerleyen garsonu gördü.


Garson “Yetkin Bey.” dedikten sonra genç adamın yanına vardı. Elinde tuttuğu kağıdı uzattı. “Alev Hanım, gitmeden önce
bunu size vermemi istedi.


Yetkin, garsona soru soran bakışlarla baktıktan sonra elini uzattı ve garsonun elindeki kâğıdı aldı. Alev’in isteğini tamamlanmasıyla görevi biten garson, arkasını döndü ve tekrardan yürümeye başladı.


Şu küçücük kâğıt parçası için iyi para almıştı doğrusu. Miktarı düşündükçe içi içine sığmıyordu. Bir ay içinde aldığı maaşından çok fazlasıydı. Birkaç aylık maaşına eşitti.


Yetkin, garsonun yanından ayrılmasının ardından elindeki kâğıdı açtı ve üzerinde yazan yazıları okumaya başladı. Okuduğu
her satırda kalbi binlerce parçaya bölünüyordu ve kendini berbat hissediyordu. Bu bir şaka olmalıydı. Alev, her şeyi öğrendikten sonra onu bırakıp gitmiş olamazdı. Hayır, hayır. Buna izin veremezdi. Hemen bir şeyler yapmalıydı.


Zar zor ayağa kalktığında başının dönmeye başladığını hissetti. Düşen tansiyonu yüzünden kendisini çok kötü hissediyordu
ve saniyeler içinde çevresi karardı. Bilincini yitirirken tek düşündüğü Alev’e yetişmek ve bu zamana kadar neden terk etmeyip şimdi terk ettiğini sormaktı.

Loading...
0%