Yeni Üyelik
36.
Bölüm

12. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:14 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Şişe çevrildikten sonra kapak kısmı Algın'a, arka kısım ise Yetkin'e gelmişti. Yetkin'in Algın'a soru sorması gerekiyordu.

Yetkin, bir süre düşündü. Aklına gelen soruyu sordu sonrada. "Şu anda nerede ve kiminle olmak isterdin?"

Algın, dudaklarını büzdükten sonra "Hmm." dedi. "Bir düşüneyim bakalım."

Bütün bakışlar ona dönmüştü ve kendini şu anda yoğun bir baskıda hissediyordu. Yetkin'in ağzını açıp tam yanıt vereceği sırada söylediği sözcükler, yeniden ağzını kapamasına sebep oldu. "Bak, doğruyu söyle. Yalan söylemek yok."

Algın, başını salladıktan sonra "Tamam." dedi. Alt dudağını ısırdıktan sonra mırın kırın ederek "Yok." dedi. "Ben bu soruya yanıt veremeyeceğim."

"Ohooo." sesleri yükseldi bir anda salonun içinde. "Ama sen daha ilk çevirmede böyle yaparsan olmaz ki."

Algın, omuz silktikten sonra "Ne yapayım? Bu soruya yanıt veremem. Vereceğim yanıt utanmama, hatta yanlış anlaşılmaya sebep olur." dedi.

Evrim, ayağa kalktıktan sonra "Birazdan geliyorum." dedi ve mutfağa yöneldi. Onun salondan dışarı çıkması ve elinde bir bardak su ile geri dönmesi, bütün zihinlerde soru işareti oluşmasına sebep olmuştu. Sarp, herkesten önce davranarak "Su ne alaka ki? Susadın mı?" diye sordu.

"Hayır. Susamadım. Dikkat ederseniz içinde buz var. Eğer ki Algın, bu soruya yanıt vermezse ve doğruyu söylemezse başından aşağı dökeceğim. Bu da onun cezası olacak."

Algın, duyduklarının üzerine ürperdiğini hissetti. Havalar sıcak olabilirdi ama birdenbire üzerine buz gibi su dökülürse, kesin üşüyecekti.

"Of ya!" dedikten sonra kuzenine ters ters baktı. "Tam bir pisliksin. Bunu biliyorsun, değil mi?" diye sordu.

"Bilmez olur muyum? Elbette biliyorum." dedi Evrim. Sesi baskındı. Resmen Algın'a sıkıyorsa yanıt verme diyordu.

Bardağı sıkıca tutmaya devam ederek yerine oturduktan sonra "Söyle bakalım Algın." dedi. "Şu anda nerede ve kiminle olmak istersin? Bu sorunun yanıtını hepimiz merak ediyoruz."

Algın, sol eliyle kafasını kaşıdıktan sonra, bakışlarını Yetkin'e yöneltti. Artık bazı hisleri kabul etme zamanı gelmişti. İnkâr edemezdi. Yetkin'den hoşlanıyordu.

"Burada olmak isterdim. Beni her daim koruyacağına söz veren, canım yandığında canımı yakanların canını yakmaktan çekinmeyen adamın yani senin yanında olmak isterdim. Her daim seninle."

Genç kızın bakışlarını gözlerinden çekmemesi üzerine Yetkin, kalbinin her zamankinden daha da hızlı attığını hissetti. Algın'ın söyledikleri, onun yanında olmak istediğini belirtmesi hoşlandığının bir kanıtı mıydı yoksa? Olabilir miydi bu gerçekten? Algın ona karşı bir şeyler mi hissediyordu?

"İnanamıyorum." dediğinde Pars, Yetkin ile Algın birbirine bakmayı bırakıp bakışlarını ona çevirdi. İkisinin de kaşları çatıktı ve yanaklarına yavaş yavaş bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı. "Sen gerçekten Yetkin'in yanında mı olmak istiyorsun?"

Algın, kem küm etti ama kaçacak yeri olmadığı için "Evet." demek zorunda kaldı.

"Peki neden?"

Bu soru Yetkin'den gelmişti. Algın'ın neden yanında olmak istediğini çok merak ediyordu.

Oyunun olması gereken akışında ilerlemesi için araya giren Öznur "Sorular sırasıyla." dedi. "Şimdi çevir bakalım şişeyi. Kim kime soru soracak öğrenelim."

Algın, elini şişeye uzatıp şişeyi çevirdikten sonra, durmasını bekledi. Şişenin kapağı bu defa Sarp'ı, diğer tarafı ise Pars'ı gösteriyordu.

Pars, kime gelirse gelsin ilk sormak istediği soruyu dudaklarının arasından çıkardı. "En son kiminle öpüştün?"

Sarp, bu soruyu hiç çekinmeden cevaplayabilirdi. Onun için böyle sorularda utanılacak ya da geçiştirmeye çalışılacak böyle bir şey yoktu. Üstelik söz konusu kızlar olduğunda fazlasıyla acımasız olduğundan öpüşmek diğer yaptığı şeylerin yanında çok basit kalıyordu.

"Barda benimle birlikte bir şeyler içen ve ismini hatırlamadığım bir kızla. Sadece öpüşmekle kalmadım. Onunla yattım da."

Son cümleyi Algın'ın gözlerine bakarak söylemişti.

Ortamda bir an için sessizlik oldu. Sadece kedilerin sesi duyuluyordu.

Sarp, şişeyi çevirdikten sonra yeniden durmasını beklediler. Bu defa soruyu Algın, Sarp'a soracaktı.

"Neden kadınları bir oyuncak gibi görüyorsun? Bu yaptığın hiç hoş değil."

Sarp, Algın'ın bahsettiği şey sanki çok normalmiş gibi "Neden görmeyeyim ki?" diye sordu. "Benimle yatmak için can atan binlerce kız var."

"İğrençsiniz. Ne olursa olsun o kızları mal gibi görmemeniz gerekiyor. İşte bu yüzden hepinizden nefret ediyorum."

Evrim, yüzünü buruşturmuş ve tiksinti dolu bakışlarla üçüne birden bakmaya başlamıştı. Algın'ın da dediği gibi, bu çok iğrençti. Kadınlar kullanılmak için yaratılmamışlardı. Yaratılma sebepleri erkeklerin yapamayacağı çoğu şeyi yapmaktı. Ama onlar bunu nasıl anlayacaktı ki? Akılları fikirleri uçkurlarındaydı.

Genç kız sakin olmaya çalıştı ve o iğrenç düşünceleri attı kafasından.

Hava çoktan aydınlanmıştı ve Algın'ın kedileri salona yavaş yavaş gelmeye başlamıştı uyumak için. Gece ayakta gezip sabah uyuyan bu tatlılıklar, oyunun bitiğinin tek habercisiydiler.

"Pekâlâ." dedi Algın. "Oyunu burada sonlandırmak durumundayız. Uyku vakti geldi."

Bir şey anlamayan ve ne uyuması dercesine yüzüne bakan arkadaşlarına "Kedilerimin uyuma zamanı geldi." dedi onları işaret ederek.

Ayağa kalktıktan sonra, yerde minderini bıraktı. Arkadaşlarının yerden minderi almak için eğildiklerini gördüğünde hepsine birden "Dursun." dedi. "Almanıza gerek yok. Hepsinin sahibi var ve gelip yatacaklar."

Yetkin, kolundaki saate baktığında sabahın yedisi olduğunu gördü. Gözlerinden uyku akıyordu. Bir an önce yatıp uyursa iyi ederdi.

 

♥♥♥

 

"Amirim, Emrah Ulusoy'a ulaşabildik. Evindeydi. Şu anda sorgu odasında sizi bekliyor."

Tuna Amir, bakışlarını elindeki ifade dosyasından çektikten sonra "Tamam. Hemen geliyorum." dedi. Dosyayı masanın üzerine bıraktıktan sonra ayağa kalktı. Sorgu odasına doğru yürümeye başladı. Odaya girip kapıyı kapattıktan sonra, Emrah'ın karşısındaki sandalyeye oturdu.

"Buraya sizi neden getirdiğimizi biliyorsunuz değil mi? Ne de olsa daha öncesinde mahkemeniz olduğu için bilginiz olsa gerek.”

Emrah, oldukça rahat ve sakin bir şekilde bacak bacak üstüne attı. Bir eli ile masanın üstünde ritim tutmaya başladı. "Algın yüzünden mi?" diye sordu. "Yine başını hangi belaya soktu da beni suçluyor acaba?"

Tuna Amir, tek kaşını kaldırıp daha da sert gözlerle Emrah'a bakmaya devam ederken "Ben Algın ismini kullandığımı hatırlamıyorum. Algın hanım ile ilgili bir şey söylediğimi nereden çıkardınız?" diye sordu.

Emrah, kibirli gülüşünü yüzüne yerleştirdikten sonra " Mahkemem olduğunu söylediniz. Bundan daha açık bir şey olamaz. Kendisinin bana açtığı dava dışında hiçbir şekilde mahkemem olmadı. Yeterince açık ve net konuştum mu?" diye sordu.

Emrah'ın kendisine güvenen duruşu ve rahat tavırları Tuna Amir'in gözünden kaçmamıştı. Böylesine rahat davranması, bir şeyden söz edildiğinde hemen anlaması ve hiç çekinmeden lafı yapıştırması, onun maddi durumundan dolayı son derece korkusuz olduğunu ortaya seriyordu.

"Bu akşam neredeydiniz? Saat on civarı?"

Tuna Amir, bu soruyu sorarken bir yandan da Algın'ın verdiği ifadeyi zihninden geçiriyordu. Bu adamdan kıllanmasına sebep olacak o kadar çok şey vardı ki. Genç kız, onun davranışları ile ilgili olarak yalan söylüyor olamazdı.

"Bir düşüneyim." dedi Emrah ve dudağını büzdü. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra parmaklarını birbirine geçirdi. "Saat on civarı demiştiniz değil mi?"

"Evet."

Tuna Amir, konuşurken elinden geldiğince sakin olmaya çalışıyordu. Adamın hal ve hareketleri o kadar sinir bozucuydu ki, kendisini sandalyeden kalkmamak için zor tutuyordu Emrah’ın suratına yumruk atabilse çok rahatlayacak ve içinde biriken öfkeyi bastıracaktı.

"Yetkin Mirzanlı'nın evindeydim. Galip Mirzanlı, Holding'e ortak olduğum için birlikte akşam yemeği yemek istemiş ve beni de bu yemeğe davet etmişti."

Emrah'ın söylediği doğruydu. Gerçekten de Galip Bey'in onu davet etmesi üzerine yemeğe katılmıştı.

Tuna Amir, Emrah'ın söylediklerini not almaya devam etti. Bakışlarını elindeki defterden çektikten sonra "Peki, ya sonra? Saat kaç gibi oradan ayrıldınız?" diye sordu.

Emrah'ın bakışları siyah camdan yapılma masaya kaydı. Yüz ifadesi düşünceliydi. "Saate bakmadım açıkçası. Ama evime vardığımda bire geliyordu. Büyük ihtimalle on iki buçuk gibi ayrılmışımdır. Galip Bey, beni bırakmak istemedi. Muhabbetimiz epey sarmıştı. Sahi, beni buraya getirdiniz ama konu nedir? Sorduğunuz sorulara yanıt veriyorum ama ne ile suçlanarak buraya getirildiğimi bilmek hakkım."

"Algın Hanım'a dair bir kaçırma girişiminde bulunuldu. Bu konu hakkında biginiz Var mı? Bu yaşananlarla sizin bir bağlantınız?"

Tuna Amir, en sonunda esas konuya gelmişti. Emrah, nedense buna hiç şaşırmamıştı. Algın, ne olsa ondan bulurdu ve bu kaçırma girişimini ona yorması gayet normaldi. Geçmişte yaşananlar sağ olsun, onu resmen düşmanı gibi görüyordu.

"Hayır." dedi. "Onu en son Holding'de gördüm. Sonrasında görmedim. O gün aramızda ufak bir tartışma çıktı. Tartışma Yetkin Bey'in araya girmesi ile sonlandı. Ben onu hala seviyorum ama o sevgimi kabullenmek istemiyor. Düşünebiliyor musunuz? Benim gibi bir adamı buldu ve kendi elleriyle geri itiyor. Oysa onun yerinde olmak isteyecek milyonlarca kadın var ve ben onu seçtim. Onunla bir gelecek düşledim. Kader işte. Sonrasında da ayrıldık."

Odanın kapısı açıldığında içeri giren Tuna Amir'in ekip arkadaşı Esra Komiser'di. Adamların sorgusunda birlikte bulunmuşlardı ve elinde adamlara dair iki tane fotoğraf vardı.

"Nasıl gidiyor? Bu olanla bir bağlantısı olduğunu itiraf etti mi?" diye sordu diğer sandalyeye otururken. "Algın Hanım, ifadesinde sizin için hiç iyi şeyler söylemedi doğrusu."

Emrah, bu konuda hiçbir şey söylemedi. Bakışlarını Tuna Amir'e yönelttikten sonra "Bugünkü yaşananlarla yani Algın'ın kaçırılmasıyla bir bağlantım yok." dedi. "Her şeyimi araştırabilirsiniz. Doğru söylediğimi göreceksiniz nasıl olsa."

Bakışlarını bu defa Esra Komiser'e yönelttikten sonra "Neler söylediğini az çok tahmin ediyorum. Benden nefret ettiği için onu bu konuda suçlayamam. Şunu da söylemeliyim ki, ben Algın'ın canını yakacak hiçbir şey yapmam. Eğer ki yapacak olsaydım zaten bu zamana kadar yapardım."

Tuna Amir, Esra Komiser'e doğru eğildikten sonra "Görgü tanıkları ile görüşene kadar nezarethanede misafir edelim diyorum." dedi. "Sen ne dersin?"

"Olur." dedi Esra Amir soğuk bakışlarını Emrah'a yönelttikten sonra. "Sizi bir süre daha burada misafir edeceğiz. Nezarethanemizde görgü tanıklarından ifade alınana kadar kalacaksınız."

"Öyle mi?" diye sordu Emrah. "Tekrardan söylüyorum, bu olanlarla bir bağlantım yok. İstediğiniz kadar inceleme yapabilirsiniz. Bana yönelik hiçbir şey bulamayacaksınız. Sizden de saklayacak bir şeyim yok. Her şeyi olduğu gibi söyledim."

Esra Amir, masanın üzerine bıraktığı fotoğrafları Emrah'a gösterdi ve "Bu adamları tanıyor musun?" diye sordu.

"Hayır." dedi Emrah. "Onları tanımıyorum."

Esra Komiser, kuşku dolu ses tonuyla "Emin misin?" diye sordu.

"Adımın Emrah olduğuna emin olduğum kadar eminim."

Esra Komiser, fotoğrafları göstermesinin ardından ayağa kalktı ve odadan dışarı çıkmak üzere kapıyı kendine doğru çekti. O sırada kapının önünde Emrah'ın avukatı belirdi.

"Hele şükür." dedi Emrah avukatını görünce. "Nerede kaldın? Seni bekliyordum."

"Ancak gelebildim Emrah Bey." dedikten sonra Esra Komiser'in geriye çekilmesiyle odaya girdi. Çantasını masaya bıraktıktan sonra "Müvekkilimi ne ile ilgili burada tutuyorsunuz öğrenebilir miyim?" diye sordu.

Tuna Amir, tek kaşını kaldırıp sert gözlerle avukata bakmaya devam ederek "Algın Türk'ün kaçırılma girişimi ile ilgili kendisini kısa bir süre misafir etmek durumundayız. Olay ile ilgili görgü tanıklarıyla görüşmeden ve telefon kayıtları incelenmeden buradan çıkması söz konusu değil. Hakkında şikâyet bulunmaktadır." dedi.

Avukat, duyduklarının üzerine " Müvekkilim ile yalnız konuşmak istiyorum. Bizi yalnız bırakın lütfen." dedi.

Esra Komiser, Emrah'ın avukatına bakmaya devam ederek " Ayrıca Algın Hanım'a şiddet uygulama girişimi de bulunmaktadır." diyerek konuşmasına devam etti.

Emrah'ın avukatı genç adama baktıktan sonra

“Bizi yalnız bırakmanızı yeniden istemek durumundayım. Müvekkilim ile yalnız görüşmem gerekiyor." dedi.

Esra Komiser ile Tuna Amir aynı anda "Pekâlâ." diyerek yanıt verdiler.

Onların odadan çıkması üzerine Emrah'ın yanına oturan Avukat Seçkin Zeytin "Algın Hanım'ın kaçırılmasıyla bir bağlantınız var mı?" diye sordu. "Biliyorsunuz ki daha öncesinde kendisi sizin hakkınızda mahkemeye bir şikâyette bulunmuştu. Önceki vukuatlarınız da göz önüne alınınca -evine gecenin bir yarısı gitmeniz, sürekli rahatsız etmeniz- bu defa sıyrılmanız oldukça zor görünüyor."

"Onlar öncedendi. Ayrıca Algın hiçbir şey kanıtlayamadı. Yani bu da demektir ki o dosyaya dayanarak beni bir şeyle suçlayamazlar. Olayın olduğu zaman da zaten Galip Bey ile yemekteydim. Sonrasında da evime gittim." dedi Emrah. "Bu olayla ilgili beni suçlayacak bir şey bulamazlar. Onun kaçırılmasını her kim istediyse bilmiyorum ama ben bu kadar ileri gitmem. Algın’ı rahatsız etmek istesem zaten iş yerinde bunun için yeterince fırsatım olur. Beni görmesi bile sinirlerinin fazlasıyla bozulmasını sağlıyor. Daha ne olsun?"

"Peki, Algın Hanım'ın söylediğini belirttikleri şey doğru mu? Yetkin Bey'in yanında onu alıkoymaya çalışmışsınız." diyerek konuşmasına devam etti Seçkin Bey.

Emrah, avukatına doğru eğildi ve fısıltıyla konuşmaya başladı. "Olmadığım bir yerde nasıl alıkoymaya çalışabilirim? Ayrıca böyle bir şey olsa bile bunu benim yaptırdığımı ne kadar çabalasalar da kanıtlayamazlar. Bu yüzden işini adamakıllı yap ve beni bir an evvel buradan çıkar."

Avukatı, Emrah'ın sözleri üzerine yutkundu. "Sizin buradan çıkmanız için elimden geleni yapacağım. Algın Hanım’ın kaçırılması ile ilgili teşebbüs gerçekleştirildiği zaman neredeydiniz peki? Yanınızda olan insanlar var mıydı? Bir şey daha sormam gerekiyor. Algın Hanım'ın kaçırılmasıyla ilgili herhangi bir telefon görüşmesi yaptınız mı?"

Emrah, anında "Yetkin Mirzanlı’nın evindeydim. Evde olan herkes benim orada olduğumu doğrulayacaktır. Özellikle de Galip Mirzanlı. Diğer soruna gelecek olursam eğer, hayır." dedi. "Ne bugün ne de daha öncesinde böyle bir görüşme yapmadım."

"Pekâlâ."

Avukat ile Emrah'ın görüşmesinin bittiğini düşünen Esra Amir, kapıyı açıp içeri girdi. "Konuşmanız bitti sanırım. Emrah Bey'i kısa bir süre nezarethanemizde misafir etmemiz gerekiyor." dedi.

Nezarethane sözcüğünü duyan Avukat Bey, hemen konuşmaya başlayıp "Elinizde yeterli delil yokken onu burada tutamazsınız." dedi.

Esra Komiser, ikisine doğru yüzünü yaklaştırdı. Genç kadının nefesinin yüzlerine vurduğunu hissediyorlardı. "Hakkında şikâyet var. Eğer ki bir suçu yoksa zaten yapılan incelemeler sonucunda serbest kalır." dedi. "Hakkında şikâyet olduğundan dolayı yapabileceğimiz bir şey yok."

Emrah, avukatı eşliğinde sorgu odasından çıkartıldıktan sonra nezarethaneye götürüldü. Avukatı Emrah nezarethaneye doğru ilerlerken "Bütün süreci kontrol edeceğim. Korkmayın. Sizi buradan çıkaracağım." dedi.

Emrah, burnundan derin bir nefes aldıktan sonra "Elinden geleni yap. Burada durmak zaten fazlasıyla sinirlerimi bozdu." dedi.

 

♥♥♥

 

Galip Bey, Yetkin ile Algın'ın başına gelenlerden sonra bir de Emrah'tan şikâyetçi olduklarını öğrenir öğrenmez soluğu karakolda almıştı. Emrah Ulusoy dediğinde Danışma bölümündeki Polis Memurlarına, genç adamın nezarethanede olduğunu öğrendi.

Galip Bey'in geldiğini gören Avukat Selçuk Zeytin, ona doğru yürüdü. Hemen yanında durduktan sonra "Galip Mirzanlı değil mi?" diye sordu.

Selçuk Bey'in konuşması üzerine bakışlarını ona çeviren Galip Bey "Evet." dedi. "Benim. Ne istiyorsunuz?"

"Ben Emrah Bey'in avukatıyım Oğlunuz Yetkin Mirzanlı ve çalışanınız Algın Türk yüzünden şu anda nezarethanede. Hiçbir suçu olmadığı halde burada tutuluyor. Oğlunuzun nerede olduğunu bana söyler misiniz? Onunla görüşmek istiyorum."

Avukatın sesi son derece sertti. Emrah'ın içeride zorla tutulması hoşuna gitmiyordu.

Galip Bey, telefonundan yeniden Yetkin'i aradı ama Yetkin telefonu açmadı. "Ona ulaşamıyorum." dedi telefonunun ekranını kapatırken. "Sürekli aramama rağmen aramalarıma yanıt vermiyor. Kumsal Hanım, evden çıkmadan önce bir arkadaşında kalacağını söylemişti. Bu arkadaşı büyük ihtimalle o şirket çalışanıdır. Onun evine kontrol etmeleri adına birkaç adamımı gönderdim."

 

♥♥♥

 

 

Yetkin, su içmek için uyandığında Algın'ın kedilerinden birisinin kendisini takip ettiğini gördü. Kediyi kucağına alıp onunla birlikte mutfağa giderken, tüylerini okşayıp "Acıktın mı sen?" diye sordu.

Mutfağa girdiklerinde, önce kendine bir bardak su doldurdu ve içti. Ardından Algın'ın dün yemi alıp koyduğu dolabı açtı. Kedilerin yem kabından birine yemden bir miktar boşalttı. Kuru mama yiyorlardı.

Kedi burnunu yeme uzattı ve kokladı. Birkaç saniye sonra iştahla yemeye başladı. Yetkin, mutfaktan çıktığı sırada evin kapısının vurulduğunu duydu. Herkes uyuduğu için onun dışında kapıyı açacak kimse yoktu.

Algın gibi o da risk almamak adına kapıyı açmadan önce kapı deliğinden baktı ve babasının adamlarının geldiğini gördü. Kapıyı açıktan sonra "Ne oldu?" diye sordu. "Buraya ne için geldiniz?"

En önde duran ve orta boylu kirli sakallı adam "Babanız sizi sürekli aramasına rağmen telefonlara yanıt vermediniz, şu anda karakolda. Çok öfkeli." dedi. "Bir an önce hazırlanıp çıksanız iyi olur. Şoförünüz aşağıda sizi bekliyor."

Yetkin, babasının bu emrivakilerini hiç sevmiyordu. Üstelik esas zarar gören o ve Algın iken böyle bir tepki göstermesi öfkeden çıldırmasına sebep olacaktı neredeyse. "Tamam. Hemen hazırlanıp geliyorum." deyip kapıyı kapattıktan koşarak bodoslama Algın'ın kuzeni ile birlikte uyuduğu odaya girdi. Kızların ikisi de aynı anda sıçradıktan sonra Algın, tek gözü açık bir şekilde "Ne oluyor ya?" diye sordu.

"Babam olan biteni öğrenmiş. Karakolda beni bekliyormuş." dedi Yetkin bir çırpıda. "Her bahsine girerim ki ne olduğunu ve bittiğini dinlemeden bana çemkirecek, hatta ve hatta seninle görüşmemi yasaklayacak."

Algın, doğrulup gerindikten sonra esnedi ve kendine gelmeye çalışarak uykulu bir sesle "İyi de bunu neden yapsın ki?" diye sordu.

"Neden mi yapsın? Benimle arasında problem olduğunu biliyorsun. Ne yapsam gözüne batıyor. Bu olanlardan sonra daha da öfkelenecek ve olay eğer ki gazetelere çıkarsa, kesin ayvayı yiyeceğim. Resmen beni gözlerindeki şimşekler ile vuracak. Bu yüzden kalkıp benimle gelmeli ve olanları ona anlatmalısın."

Yetkin, konuşmaya devam ederken resmen endişesinden dolayı yerinde duramıyordu ve Algın'ı kolundan tutup çekiştirerek yataktan kaldırdı. "Ne olursun, hemen üzerini değiş. Sonra birlikte karakola gidip babamla konuşup onu yumuşatmaya çalışalım."

Algın, daha uyanamadığı için tekrardan esnedi ve kolunu Yetkin'den kurtarıp uyuşuk uyuşuk hareket ederek giysi dolabına doğru ilerledi. Kendisine bakmaya devam eden genç adama dolabından giyeceği kıyafetleri çıkarırken "Sen de böyle dikilip durma istersen. Üzerini değiştir. Pijamalarınla gidecek halin yok ya." dedi.

Algın'ın sözü üzerine Yetkin, bakışlarını kendine çevirdi. Gerçekten de üzerini değiştirmemişti ve pijamalarıyla duruyordu. "Hay aksi." dedi ve üzerini değiştirmek için odadan çıkmasını bekleyen Algın'a son kez bir bakış attı. Odadan çıktığında, üzerine ne giyeceğini düşünüyordu.

 

♥♥♥

 

İkisi de hazırlanıp apartmandan dışarı çıktığında, onları gören şoför hemen aracın kapısını açtı. Araca önce Algın hemen ardından Yetkin'in binmesiyle sürücü koltuğuna doğru yürümeye başladı. Araca binip çalıştırdığında, arkasına doğru döndü ve Yetkin'e "Babanız çok ama çok öfkeliydi. Yanına gittiğinizde ne olur sakin olun. Gerekirse de hiç konuşmayın." dedi. "Valla bu defaki öfkesi her zamankinden çok daha başka. Bana sizi çiğ çiğ yiyebileceğini düşündürdü. Artık siz düşünün nasıl bir ruh haliyle sizi beklediğini."

Yetkin, sağ elini saçlarının arasından geçirdikten sonra "O kadar kötü mü ya?" diye sordu. "Yukarı gelen adam da babamın sinirli olduğunu söylemişti ama ben pek ciddiye almamıştım."

Ciddiye almamıştım kısmında yalan söylüyordu. Adamın söylediklerini o kadar ciddiye almıştı ki, Algın'ı sıcacık yatağından kaldırmıştı. Kız hala uykusu olduğu için esnemeye devam ediyordu ve gözleri kapanıyordu. Birkaç saniye sonra başı Yetkin'in omzuna düşmüştü zaten. Genç adamın omzu, karakola varana kadar uyulacak en ideal yerdi. Üstelik onun kokusunu çeke çeke uyumak, genç kızın çok ama çok huzurlu olmasına sebep oluyordu.

Yetkin, Algın'ın kafasının omzu ile temas etmesi üzerine bir an için afallamıştı. Kalbi ritmini değiştirip daha da hızlı atarken göz ucuyla genç kıza baktı. Öylesine huzurlu görünüyordu ki. Onu bu hayatında mahveden adam yüzünden kim bilir kaç geceyi huzursuz geçirmişti? Lanet olasıca hayatına keşke girmeseydi. Keşke onu ilk tanıyan Yetkin olsaydı. O zaman kızın gözünden bir damla dahi yaş akmaz, hatta o kadar mutlu ve güzel bir hayat geçirirdi ki, yaşadığı her saniyeye şükrederdi.

Dudaklarında mutlu olmasının verdiği gülümseme belirirken "Ah Algın ah." diye fısıldadı. "Hiç hak etmediğin şeyleri yaşadığın için yorulduğun o kadar belli oluyor ki. Bazen yorgunluklarını yansıtmamak için çabalasan ve güçlü durmaya çalışsan da kalbindeki o kabuk bağlamaya yüz tutmuş yara, sürekli darbe alıyor ve kanamaya devam ediyor. Seni anlamak benim için hiç zor değil. Benzeri bir acıyı ben de yaşadım. Belki seninki gibi olmadı ama evlilik teklifi yapmak için her şeyi hazırladığım gün terk edildim. Ne yapalım, kader böyleymiş."

Şoförü, sessiz sessiz Yetkin'in konuşmasını dinliyordu. Algın'ı gördüğünden beri onda bir değişiklik olduğunu fark etmişti. Alev'in kendisini terk ettiği günden beri fazlasıyla öfkeli ve iş kolik olan bu genç adam, şimdiyse daha hayat doluydu. Yüzünde gülücükler açıyordu ve genç kıza bazen farkında olmasa da aşk dolu gözlerle bakmaktaydı.

 

♥♥♥

 

"Savcılıktan aldığınız izin sonrasında Emrah Ulusoy’un son bir haftada yapmış olduğu telefon görüşmelerinin numaralarını elde edebildiniz mi?"

Esra Komiser, bu konuya çok önem veriyordu. Emrah'ın onlara bahsetmediği bir şeyler olduğunun farkındaydı. Eğer ki tahmini doğru çıkarsa, Emrah’ın sıkça konuştuğu bir numara varsa bu numaranın sahibini bulmalılardı. Numaranın sahibini bulmalarının ardından önce numaranın sahibiyle sonrasında da Emrah ile görüşeceklerdi."

Elde ettik Amirim. Ben de tam size getiriyordum. Sürekli görüştüğü bir numara yok. En son yapmış olduğu görüşme ise Galip Mirzanlı'ya ait. O da saat altı civarı gerçekleşmiş."

"Tamam." dedi Esra Amir. Emrah'ın cep telefonunu incelediklerinde şüpheli bir mesaj görmemişlerdi. Silinen bir mesaj olabilir diye mesaj kayıtları da istenmiş ve mesajlarda da herhangi bir şüpheli duruma rastlanmamıştı.

Bütün bunlar savcılıktan alınan izin ile yapılmıştı. Gönderilen mesajlar genelde yapılacak olan toplantılarla ilgiliydi. Emrah'ı şu anda ellerinde tutabilmek adına herhangi bir somut delil yoktu. Bu yüzden onu serbest bırakmaları gerekiyordu. Tabii Galip Bey ile yapılacak olan görüşme sonrasında. Galip Bey'in Emrah'ın verdiği ifadeyi doğrulaması gerekiyordu.

Loading...
0%