Yeni Üyelik
38.
Bölüm

14. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:15 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Yetkin, etler pişmeye devam ederken Algın'ın uzunca süredir gelmediğini düşündü. Piknik yapmaya başladıkları alanda çok kimse yoktu. Bu yüzden de tuvalette başka insanlar olduğunu sanmıyordu. Sarp'a yandan bir bakış attıktan sonra, bakışlarını yeniden ete çevirdi. "Sarp, Algın gideli epey oldu sanki değil mi?" diye sordu. Genç adamın yanıt vermesini bekledi.

Sarp, önce hiçbir şey söylemedi sonra "Bilmiyorum ki." dedi. "Ben bir gidip bakayım istersen. Sen etlerle ilgileniyorsun." diyerek konuşmasına devam ettiğinde amacı Algın'ın kaçırılıp kaçırılmadığını anlamaktı.

"Dur sen." dedi Yetkin ve elindeki maşayı Sarp'ın eline tutuşturdu. Ellerini peçeteyle sildikten sonra peçeteyi buruşturdu ve çöp kutusuna attı. "Ben gidip bakarım. Sen benim yerime etlerle ilgilen." dedi.

Sarp'ın o anda eli ayağı birbirine dolaşmaya başlamıştı. Genç adam vücudunu berbat bir sıcaklığın sardığını hissediyordu. Sakinleşemediği için kendini uçurumdan dalış yaparkenki ruh durumu içinde buluvermişti. Bir şeyler yapmalıydı. Yetkin'in gitmesine izin veremezdi. Eğer ki adamları orada görürse ve Algın'ın kaçırılmasına engel olursa hiç iyi şeyler olmazdı.

"Gitme istersen. Birazdan gelir." dedi ve Yetkin'e kaşlarını çatarak baktı. Alnını kaşıdı sonra gerginlikle. Yok, yok. Ne yapıp edip arkadaşının Algın'ı kontrol etmesine engel olmalıydı. Eğer ki engel olamazsa kardeşini kaybederdi.

Yetkin, arkadaşının bu hal ve hareketlerini biraz tuhaf bulmuştu. Neden böyle davrandığına bir anlam veremiyordu. "Bir sorun mu var Sarp?" diye sorduğunda ona doğru birkaç adım attı ve tam önünde durdu. "Çok gergin görünüyorsun."

Genç adam, söylediğinde çok haklıydı. Sarp, gerçekten de gergindi. Bu ses tonuna ve vücut hareketlerine apaçık yansıyordu. Sakinleşebilmek adına derin bir nefes aldıktan sonra kahkaha attı ve "Neden gergin olayım ki?" dedi. "Sana öyle geldi herhalde."

O sırada çalan cep telefonunun sesi iki genç adamın kulağını doldurdu. Sarp, cep telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktığında arayan numaranın tuttuğu adamlardan birine ait olduğunu gördü. Tam zamanında aramışlardı. Eğer ki Algın'ı kaçırmayı başardılarsa, Yetkin'in gitmesinde hiçbir problem yoktu.

Aramayı yanıtladığında, karşısına çıkan adamın söyledikleri bütün gerginliğini soğuk bir su içmişçesine yok etmişti. "Sarp, paket en sonunda geldi. Evine mi gelip bırakayım yoksa sen mi gelip alırsın?" diye soruyordu. Bu cümleler, Algın'ın kaçırılma girişimin başarıyla tamamlandığının işaretiydi.

Sarp, rahatlamış bir şekilde "Ben gelip alırım." dedikten sonra yürümeye devam eden Yetkin'e gözlerini kısarak baktı. Artık gidebilirdi. Algın'ı orada bulamayınca dehşete kapılacaktı ama ne kadar dehşete düşerse düşsün onu bir daha asla göremeyecekti.

Yetkin, ayağının altındaki dallar çatırdaya çatırdaya yürümeye devam etti. Tuvaletin bulunduğu alana geldiğinde, içeri girmeden önce "Kimse var mı?" diye seslendi. Eğer ki başka bir bayan varsa onu ürkütmek istemezdi. Ses gelmedi. Bunun üzerine içeri girdi ve kapıların ardına kadar açık olduğunu gördü. Algın, tuvalette yoktu. Nereye kaybolmuştu? Genç kızın burada olmaması endişelenmesine sebep olmuştu.

Tuvaletten çıktıktan sonra "Algın!" diye bağırdı ama genç kızın sesi duyulmadı. Çevresine bir süre bakarak yürümeye devam etti ve Algın'ı aramaya başladı. O sırada etleri pişirmeye devam eden Sarp, bağırdığını duymuş ve bakışlarını Yetkin'e doğru çevirmişti.

Genç adamın arayışı, ister istemez keyiflenmesine sebep olmuştu. Arkadaşına karşı böyle bir kazık attığı için yarı pişmanlık duysa da hem kız kardeşini kurtarmak hem de anlaşmayı yerine getirebilmek için buna mecburdu.

Etleri tabağa koyduktan sonra "Yetkin." diye bağırdı. "Hadi gelsenize."

Yetkin, Sarp'ın bağırışına aldırmamıştı. Endişeyle çevresine bakmaya devam ediyordu. Aklını kaçırmamak için kendini zor tutuyordu. Algın, neredeydi? Düşünüyor, düşünüyor ve en mantıklı gelen yine kaçırıldığı ihtimali oluyordu.

Nereye bakarsa baksın, ne kadar çevrede arama yaparsa yapsın Algın'ı bir türlü bulamıyordu. Piknik yaptıkları alana doğru yürürken adımlarını sıklaştırmıştı ve ağrımaya başlayan başı canının fazla yanmasına sebep oluyordu.

En sonunda soluğu Sarp'ın yanında aldığında "Algın yok." dedi dehşet içinde. "Onu hiçbir yerde bulamıyorum."

 

****

 

Algın, gözlerini açtığında çevresini bulanık olarak görmüştü. Nerede olduğunu anlayamıyordu. Tek isteği gözlerinin bulanık görmesini yok etmekti. Gözlerini ovaladıktan sonra birkaç kez kırpıştırdı ve çevresine baktı. Bir evdeydi ama nerede olduğunu tam olarak anlayamamıştı.

Sıradan bir odada olduğunu düşündü. Duvarlar beyaza boyanmıştı, uzanmaya devam ettiği koltuk her hareket edişinde gıcırdıyordu. Kapının sağ çaprazındaki duvarın önünde bir masa, masanın önünde sandalye vardı. Odada bunlar dışında hiçbir şey yoktu.

Başı, katır tepmiş gibi ağrıyordu. "Ah! Başım!" diyerek elini alnına götürdü ve zar zor doğruldu. "Neredeyim ben?"

Ayağa kalktığında daha ilk attığı adımda başı döndü. İstemeden de olsa koltuğa yeniden oturduğunda, odanın kapısının açıldığını duydu. İçeri giren adamın getirdiği tepside Algın'ın yemesi için hazırladığı şeyler vardı. Tepsiyi dikkatli bir şekilde masanın üzerine bıraktıktan sonra Algın'a döndü ve "Acıkmış olmalısın." dedi. Ondan birkaç saniye sonra içeri giren diğer bir adam "Ben sana ona yemek vermen için izin verdim mi?" diye sordu. "Çabuk al. Götür onları buradan!"

Bir eli ile tepsiyi işaret ederken diğer elini yumruk yapmıştı. Çatılan kaşlarının ortasında beliren v şekli, onu fazlasıyla yakışıklı kılıyordu. Simsiyah saçları vardı. Anca otuz ya da otuz bir yaşındaydı. Kahverengi gözleri, üzerine giymiş olduğu düz kahverengi tişört, şekillendirdiği kirli sakalı ve iri vücudunu daha da mükemmel kılan kaslarıyla oldukça göz alıcıydı.

Adam yutkunduktan sonra kendisine kızan adamın sözünü ikiletmeyerek hemen tepsiyi aldı ve odadan çıkmak üzere harekete geçti. Hızlı hareket ediyordu. Tek istediği bulunduğu odadan bir an önce çıkmaktı.

Algın, ismini bilmediği adamın bakışları yeniden kendisine döndüğünde, midesinin bulandığını hissetti. Bu adamda bir zorba tipi vardı ve onu burada alıkoymuştu. Bırakmayacağına, kaçma girişiminde bulunursa da canını fazlasıyla yakacağından çok emindi.

"Güzelim." dedikten sonra sandalyeyi aldı ve Algın'ın karşısına oturdu. "Seninle biraz konuşalım bakalım. Buraya neden geldiğini merak ediyor olmalısın."

Algın, suratını buruşturmadan yapamadı ve güçlü durmaya çalıştıktan sonra adamın suratına tükürdü. Adamın tükürüğün etkisiyle suratındaki ifade daha da sertleşirken dudağından çıkan sözcükler, genç kızın ürkmesine sebep olmuştu. "Bunu yapmamalıydın!"

 

♥♥♥

 

Yetkin, ne kadar ararsa ararsın Algın'ı bulamamış ve durumu hemen 155'i arayarak bildirmişti. Daha öncesinde Algın'a karşı olan kaçırma girişiminden dolayı hemen piknik yapmak üzere geldikleri alana olay yeri inceleme ekibi gelmiş ve Algın'ın başına bir şey gelip gelmediğine dair inceleme yapmaya başlamışlardı.

Yetkin, Algın'ın korkudan tir tir titrediğine emindi. Kaçırıldığına da. Kesin kafasında kurtulabilmek için pek çok plan da yapmıştı ve bu planlarını uygulamaya geçirmeye çalışıyordu. Tabii izin verildiği kadarıyla.

Genç kızın böyle bir durumda susmayacağını biliyordu. Canı pahasına oradan kurtulmak için çabalayacaktı.

Aklında kurduğu düşünceler ile daha da telaşlanırken endişeli bir şekilde oturdu. "Onu kaybedemem." dedi. "O... O benim için çok değerli." derken gözleri dolmuştu. "Ona henüz söylemesem de hayata daha olumlu bakmama sebep oldu. O benim yaşama sebebim. Ona bir şey olursa ben ne yaparım?"

 

♥♥♥

 

Algın, suratını buruşturmadan yapamadı ve güçlü durmaya çalıştıktan sonra adamın suratına tükürdü. Adamın tükürüğün etkisiyle suratındaki ifade daha da sertleşirken dudağından çıkan sözcükler, genç kızın ürkmesine sebep olmuştu. "Bunu yapmamalıydın!"

Hızla hareket etti ve genç kızı kolundan tutup ayağa kaldırdığı gibi zorla sürüklemeye başladı.

Algın, kurtulmak için ne kadar çabalasa da bir türlü kendini bu adamdan kurtaramıyordu. "Canınız cehenneme! Bırakın beni!" diye bağırdı. "Allah belanızı versin!"

Genç kızın dudağından çıkan sözcükler, adamın daha da keyiflenmesine sebep oluyordu. Bu zorba, bu pislik kendini ne zannediyordu ve Algın'ı hangi hakla burada tutuyordu? Dahası onu neden kaçırmışlardı? Algın, olayı her defasında Emrah'a bağlıyordu ama bunun doğru olup olmadığından emin değildi. Emrah, ilk kaçırma olayından aklanmıştı sonuçta. Üstelik adamlar onu tanımadıklarını söylemişlerdi.

Algın, yeniden çırpındı ama adamdan kurtaramadı kendini. Adamın zoruyla yürümeye devam etti. En sonunda karşısına çıkan kanepeye zorla oturdu. Her hareket etmeye çalıştığında, canı daha da çok yanıyordu.

"Kıza iki dakika göz kulak ol!"

Duymuş olduğu kelimelerle bakışlarını adamdan kaçırıp odanın içinde gezdirmeye başlamıştı. Karşısına çıkan adam, odaya gelip kendisine yemek getiren adamdı ve diğerine göre daha pasif görünüyordu. Algın, eğer ki akıllı davranırsa bu adamı kullanıp kaçabilirdi.

Madem adamları etkisiz hale getiremiyorum o halde çenemle yorarım, diye düşündü. Evet. Evet. Bu etkili bir yöntemdi. Denemekle kaybedeceği bir şeyi yoktu.

"Yetkin, beni bulacak. Bu yaptıklarınızı size ödetecek. Sizi mahvedecek!"

Cümlesinin ardından nasıl bir durumun içine düştüğünü düşündü. Burada, kim olduğunu bilmediği adamlar ile baş başaydı. Ona hiç aklına getirmek istemediği ama aklına gelen birbirinden korkunç şeyleri yapabilirlerdi. Dünyanın zaten çivisi çıkmıştı. Dua etmek ve elinden geldiğince onlara direnmekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

 

♥♥♥

 

Genç adam telefonu çaldığında, heyecanla ekrana baktı ve aramayı yanıtladı. Çevrede çok fazla polis olduğundan konuşmasına dikkat etmeliydi.

"Alo? Kimsiniz?"

"Tebrikler dostum. Yapmış olduğumuz çekilişten kazandığın hediyeni yakın zamanda evine göndereceğiz. Tek yapman gereken sabretmek."

Hediye mi? Ne hediyesi? Herhangi bir çekilişe girmemiş ya da bir başvuruda bulunmamıştı ki.

"Ne çekilişi kardeşim? Hangi çekilişten bahsediyorsunuz? Saçma sapan konuşup adamın asabını bozmayın."

"Olur mu efendim? Yaptığımız çekiliş. Hani evinize göndereceğimizi söylemiştik ya çekiliş sonucunda hediyeniz çıkarsa."

En sonunda jetonu düşmüştü. Telefonun ucundaki adam Öznur'u kaçıran adamdan başkası değildi. Algın'ın kaçırılma girişimi başarı ile tamamlandığından yeniden arama yapmıştı ve sırf kim olduğunu belli etmemek adına şifreli konuşuyordu. Aslında ortada çekiliş ve hediye falan yoktu.

"Ah, öyle mi? Çok teşekkür ederim. Şimdi hatırladım. Yakın zamanda çekilişe katılmıştım. Hediyemi merakla bekliyorum."

Telefon kapandığında Sarp, içi titreye titreye ilerledi ve en sonunda oturdu. Çok şükür ki kardeşi eve gelecekti ve kurtulmuştu. Onu çok özlemişti. Doyasıya sarılmak istiyordu. Bir annenin evladına duyduğu özleme yakın bir özlem içine hapsolduğu için, şimdi rahattı.

 

♥♥♥

 

Algın, karşısında dikilmeye devam eden adama şimşek çakan gözleri ile bakmaya devam etti. Adamın ne kadar saf biri olduğunu düşünse de yanında diğer adam olduğu sürece kurduğu bütün planlar boşa çıkardı.

Karşısındaki adama bakmaya devam ederken, diğer adamın en sonunda hemen sağındaki kapıyı açmayı başardığını anladı. Çıkan ses, genç kıza bunu düşündürmüştü. Bakışlarını adama çevirdiğinde, adamın da kendisine baktığını gördü. Gözlerinde merhamete dair en ufak bir iz dahi yoktu.

Algın'ı birkaç dakika önce olduğu gibi yeniden kolundan tutup zorla ayağa kaldırdığında, hiç acımadan çekiştirmeye başladı. Peşi sıra sürükledi. Girdikleri yerin az ilerisindeki merdivenler anında göze çarpıyordu. Merdivenlerin sona erdiği yerde ikinci bir kapı daha vardı ama bu kapı açıktı. Uzunca süredir kimse burada olmadığından ve kullanılmadığından dolayı pas tutup örümcek ağları ile kaplanmış, farelerin istilasına uğramıştı.

Sarp'ı kaçıran adamlar buraya geldiğinde, evin her tarafını dolaşmıştı ve evin içinde yapılan ilaçlamanın sonrasında farelerden arındığını fark etmişlerdi. Bu yüzden genç kızın endişe etmesi gereken bir şey kalmamıştı. Tabii içerideki pis koku haricinde. O kadar ağırdı ki, insanda kusma isteği uyandırıyordu.

Algın, adamın peşinde sürüklenmeye devam ede ede ilerledi ve merdivenlerin oraya geldiklerinde, adam kendisini bir anda sırtladı. Kendisini adamın omuzlarında bulmanın şokunu yaşayan genç kız, çırpındı. Adama bir yandan yumruk atıyor bir yandan da bir kuş gibi bacaklarını sallayıp duruyordu ama nafile. Adamın onu bırakmaya niyeti yoktu.

Aşağısının karanlık olması, genç kızı çok korkutuyordu. Üstelik kapıya yaklaştığında aldığı kokudan dolayı az kalsın kusacaktı.

Adam genç kızı omzundan indirip sertçe yere bıraktığında, poposunun yere temas etmesi, genç kızın hoşuna gitmemişti. Üstelik canı da yanmıştı. Elini poposuna doğru götürürken "Tam bir pisliksin! Göreceksiniz. Bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz! Buradan kurtulacağım!" diye bağırdı.

Adam, alayla Algın'ın yüzüne baktıktan sonra güldü ve "Çok beklersin." dedi. Ardından hızla hareket etti ve attığı büyükçe bir adımın ardından odanın dışına çıktı. Demir kapıyı gıcırdamasından rahatsız ola ola çekmeye başladığında, Algın çoktan ayağa kalkmıştı ama yetişememişti. Kapı çoktan kapanmıştı.

 

♥♥♥

 

Yetkin, yeniden Emrah'tan şüphelendiğini dile getirdiğinde Esra Komiser "Bu çok ciddi bir suçlama." dedi. "Bundan öncesinde de ondan şüphelendiğinizi dile getirip şikâyette bulunmuştunuz ama herhangi bir şey çıkmadı. Emin misiniz? Bakın, tekrardan hayal kırıklığına uğramanızı istemiyoruz. Aynı zamanda vakit kaybı olmasınıda."

Yetkin, Algın'ın kaçırılmasından Emrah'ın sorumlu olduğundan yüzde yüz emindi ve bu konudaki kararını keskin ses tonu ile belli etti. "Eminim. Onu kaçıran Emrah Ulusoy. Ne yapıp edip bulun onu. Olayın ardından bu kadar kısa bir zaman geçmesiyle sizce yeniden kaçırma olması arasında bir bağ yok mudur? Eminim ki o karaktersiz, Algın'ı elde edemediği için ona karşı yeniden bir tuzak hazırladı ve kaçırılmasına sebep oldu."

Esra Komiser, olay ile ilgili yeniden şikâyette bulunulduğu için Emrah'ın karakola getirilmesi adına talimat vermek zorunda kalmıştı. Peki, Emrah'ı bulabilecekler miydi? Dahası onu kaçırtan gerçekten Emrah mıydı? Bunu ilerleyen zaman gösterecekti.

 

♥♥♥

 

Yetkin ile birlikte Polis ekibi Algın'ı bulmak için çalışmaya devam ederken, Öznur çoktan Sarp'ın konuştuğu kişinin belirttiği yere bırakılmıştı.

Sarp, biraz rahatsızlandığını belirtip yanlarından ayrıldıktan sonra, hızla aracına bindi. Anahtarı kontağa takıp aracı çalıştırdıktan sonra gaza basıp ilerledi. Tek istediği kardeşini bulmaktı. Ona bir şey olmasını hiç mi hiç istemiyordu. Umuyordu ki vücudunda hiçbir yara olmasın.

Aracını belirtilen yere doğru sürerken sürekli önüne çıkan araçları sollayıp duruyordu. Çok hızlıydı ve bu en çok dönüş yapacağı yerlerde risk oluşturmaktaydı. Ne kadar fren yapsa da aracın tekerleri kayıyordu.

Yeniden önüne çıkan bir aracı sollayayım dediği sırada hemen arkasından hızla gelen bir tır, ne kadar frenine basarsa bassın hızını bir turlu azaltamadığı için aracı altına almış ve yol boyunca sürükleyip zincirleme kazaya sebep olmuştu. Sarp, orada hayatını kaybederken en sonunda duran tırın şoförü de aldığı yara ile şok olmuş bir şekilde çevresine bakınmaya başlamıştı. Olay nasıl olmuştu? Kendisi suçlu durumuna düşecek miydi? Bilmiyordu.

 

♥♥♥

 

Zaman geçtikçe Algın'ın endişesi daha da artıyordu. Hızla kapatıldığı yerde ne kadar durduğunu hiç mi hiç bilmiyordu. Bedeni hem yorgun düşmüş hem de kendini ortamdaki kokudan dolayı fazlasıyla kirlenmiş hissetmeye başlamıştı.

Korkuyla olduğu yere sinmeye devam ederken, başını dizlerine yasladı. Ağlamak istemiyordu. Ağlamamak için kendini kasabildiği kadar kasıyordu.

Parmakları, bacakları ve vücudu fazlasıyla uyuşmuş, kendini umutsuzluk içinde hissetmek istememesine rağmen resmen bir umutsuzluk yumağı içinde bulmuştu. Kolay değildi böyle bir durumda olmak. Gözünle göremediğin yetmiyormuş gibi hareket etmeye bile ürker hale geliyordun.

Genç kız karanlığın içinde kalmaya devam ederken, yukarıdaki adamlar çalan telefonun sahibi ile konuşmaya başlamıştı. Algın'ı bulunduğu yere zorla kapatan adam "Açıkçası biraz zorluk çıkardı." dedi. "Bu yüzden onu bodruma kapatmak zorunda kaldık."

Cümlesinin bitmesinin ardından telefonun ucundaki kişinin sesini dinledi. Dinlerken arada çevresine bakıyor ve alt dudağını kemirmeden yapamıyordu. En sonunda "Çabuk olun efendim." dedi. Telefonu kapattı.

Hemen yanında meraklı bir şekilde dikilmeye devam eden adama bakışlarını yönelttikten sonra "İşi çıkmış. Gelmesi gecikecekmiş." dedi.

Adam kaşları havaya kalktıktan sonra şaşkın şaşkın "İyi de hani acelesi vardı? Geliyordu? Öyle demişti?" dedi.

Telefonla konuşan adam gözlerini devirdikten sonra "Patronun kararını, düşüncelerini, hal ve hareketlerini mi sorgulamaya başladın şimdi de?" diye sordu. Sesi sertti.

"Yok." dedi adam alelacele konuyu kapatmak isterken. "Öyle bir şey demek istemedim." Hemen yanı başında duran adamın garezinden korkuyordu.

 

♥♥♥

 

Yetkin, Algın’ın kuzeni Evrim’in ağlamasını bir türlü durduramıyordu. Genç kızın gözyaşları yanaklarından aşağıya bir şelale gibi akmaya devam ediyordu. Kendisinin yerle bitap olduğu yetmiyormuş gibi bir de başına bu kız çıkmıştı. Tamam, onu sakinleştirmeye çalışmak gocunmasına sebep olmuyordu ama kendisinin de fazlasıyla üzüntüsü vardı zaten.

Birlikte o kadar çok şey yaşamışlardı ki, adeta macera filmlerindeki ikili çiftler gibi olup çıkmışlardı. Hatta bir ara Bay ve Bayan Smith olduklarını bile düşünmüştü. Kendilerini esir alan adamlar, onlardan kurtulma çabası falan derken aslında her şey fazlasıyla güzeldi.

En sonunda dayanamayıp Evrim’in yanına oturduğunda, genç kızın gözlerinin önüne düşen saçlarını geriye itti. Bunun üzerine ağlamaktan şişmiş ve kızarmış olan gözleri ortaya çıktı. Geçirdikleri kısacık zamanda genç kızın Algın’a fazlasıyla değer verdiğini düşünmemişti aslında. Patavatsız halleri, bilmiş bilmiş konuşmaları ve emri vaki yapmaları can sıkıcıyken şimdi Yetkin, gerçeği anlamıştı. Genç kızın bunu yapmasının tek sebebi Algın’ı korumaktı.

“Onu çok seviyorsun değil mi?”

Evrim, gözleri daha da dolarken ve ağlamasının şiddeti iki katına çıkarken, sadece yutkunup başını sallamakla yetindi. Konuşamıyordu. Boğazında oluşan kocaman düğüm, konuşmasına engel oluyordu.

Yetkin, uzandı ve kollarını genç kızın boynuna doladı. Evrim, ağlamasına devam edebileceği bir omuz aradığından dolayı genç adamın sarılışına karşılık verip başını omzuna gömdü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken, en sonunda “Onu çok seviyorum tabii.” demeyi başardı. “O benim her şeyim.”

Loading...
0%