Yeni Üyelik
40.
Bölüm

16. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:16 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Öznur ile Yetkin, karşı karşıya oturduklarında genç kızın dudaklarından dökülen "Beni Emrah Ulusoy kaçırdı." cümlesi genç adamda büyük bir rahatsızlık yaratmıştı. Algın'ı kaçırdıysa eğer bunu anlardı da Öznur'u neden kaçırmıştı ki? Genç adam buna bir türlü anlam veremiyordu.

Oturduğu sandalyede hafifçe kıpırdandıktan sonra öne doğru eğildi ve "Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordu. "Senin o adamla nasıl bir işin olabilir?"

Öznur, gözlerini kapayıp alt dudağını ısırdıktan sonra Yetkin'e bakmayı sürdürdü. "Ağabeyim ile ilgili olabileceğini düşünüyorum. Çünkü oradayken ağabeyimi aradı ve onunla konuştum."

Yetkin'e ikinci bir darbe daha gelmişti. Emrah'ın Öznur'u kaçırdığı yetmiyormuş gibi Sarp da onunla bir işler karıştırmış ve kardeşinin hayatını riske atmıştı. Şimdi ise yaşamayan bir adamdan neler olduğunu öğrenemeyeceklerdi. Neden kaçırılmıştı Öznur? Sarp'ın onunla ne gibi bir alıp veremediği vardı?

"Bana ve Amir'ime neler olup bittiğini en başından anlatır mısın? Her bir ayrıntıyı bilmem gerekiyor."

Öznur, yavaşça başını salladı. Önündeki bardaktan bir yudum su aldıktan sonra, bardağı yeniden masaya bıraktı. Yetkin, her hareketini dikkatle izliyordu. Genç kızın ağabeyinin ölümünü öğrendiğinde vereceği tepkiyi kafasında defalarca canlandırmış ve her defasında aynı görüntüde karar kılmıştı. Kesin yıkılacaktı.

"Algın'ın kaçırılma girişiminden sonra bildiğin üzere evine gitmiş ve orada kalmıştık. Daha sonrasında senin Galip Amca ile kavga ettiğini öğrenmiş ve moralin düzelir belki diye bir şeyler almak adına size gidip üzerimi değiştirmiş, hemen ardından da çarşıya gitmek için evden çıkmıştım. Her şey ondan sonra başladı.”

Derin bir nefes aldıktan sonra birkaç saniye sakinlelebilmek için kendisine zaman tanıdı.

"Evden çok uzaklaşmamıştım. Yürüyordum. Cep telefonumun çalması üzerine durdum ve elimi çantama attım. O anda bir el ağzımı kapatıp hareket etmemi engelledi. Bedenimi sıkıca tutuyordu. Yüzüme kapatılan bez olduğunu düşündüğüm şeyde artık her ne varsa, o şey yüzünden görüşüm saniyeler içinde bulanıklaştı ve bilincimi kaybettim."

Yetkin, Öznur'un yüzündeki korkuyu görebiliyordu. Genç kıza kim bilir neler yaşatmıştı şerefsiz adam? Onun Algın'ı kaçırdığını düşünürken Öznur'u kaçırmış olması ve daha kim bilir bilmediği neler yaşatması, düşündükçe genç adamın yumruğunu daha da sıkı bir şekilde sıkmasına sebep oluyordu.

Yetkin, içindeki öfkeyi yüzüne iyice yansıtırken "Ya sonra?" diye sordu. "Sana bir şey yaptı mı?"

Öznur, bir an için sessizleşti. Yetkin'in o adamdan nefret ettiğini görmek, içindeki öfkenin daha da belirginleştiğini fark etmek çok kötüydü. Başını iki yana salladıktan sonra "Bana bir şey yapmadı." dedi. "Zaten amacı bana bir şey yapmak değildi. Konuşmalarından duyabildiğim kadarıyla Algın'ın kaçırılmasını sağlamaktı. Bunun için de ağabeyimi tutmuştu."

Yetkin, duyduklarından dolayı tüm bedeninin uyuştuğunu hissetti. Sarp, bunu gerçekten yapmış olamazdı. O şerefsiz ile nasıl anlaşma yapmıştı? Bunu Emrah'a ödetecekti. Sarp'a hesabını soramazdı belki ama Emrah'ın canını çok kötü yakacaktı.

 

♥♥♥

 

Alev, Alpay'ın düşündüğü aksine içeceği alırken hiçbir şey söylememişti. Bardaktaki içecekten bir yudum aldıktan sonra bardağı elinde tutmaya devam etti. Algın'a bakıyor ve genç kızın bir şeyler söylemesini bekliyordu. Algın ise onun bu beklentisinin farkındaymış gibi hiçbir şey demiyordu.

Alev, gayet sakin bir şekilde bardaktaki içeceğini bitirdikten sonra boşta kalan bardağı uzattı. Bunu gören Sertaç, hemen bardağı elinden alıverdi.

Algın, aslında bir şeyler söylemek istiyordu. Burada olmasına sebep olduğu için bağırıp çağırmak, küfretmek, tüm öfkesini boşaltmak. Ama yapmadı. Alev adındaki bu kızın başka bir amacı olmalıydı. Buraya kendi isteğiyle gelmiş olamazdı ya.

"Beni neden kaçırdın?" diye sordu Algın en sonunda sessizliği bozan kelimeleri dudaklarından dökerek. "Benimle alıp veremediğin ne? Bunu gerçekten duymak ve öğrenmek istiyorum. Ha, eğer mesele Yetkin ise onunla benim bir işim yok zaten. Beni koruduğu, sürekli yanımda olduğu için müteşekkirim ama hepsi bu kadar."

"Bak sen şu işe. Algın hanım büyümüş de sevgilisini başka insanlara satmayı da öğrenmiş. Duyuyor musunuz? İnsanlar böyle ucuz oluyor işte. En ufak bir zorlukta sevdiği insanları bırakarak."

Alev, Algın'ın en nefret ettiği şeylerden birine karşı vurgusunu yapmıştı. Bunu bilinçli olarak yapıyordu. Algın'ı kaçırmadan önce tüm hayat hikâyesi hakkında bilgi sahibi olmuştu ve bu sayede genç kızı nasıl elinde tutacağını da biliyordu.

"Benim kimseyi bıraktığım falan yok. Ben sa..."

Alev, konuşarak Algın'ın konuşmasını yarıda kesti. "Az önce öyle demiyordun ama. Yetkin'i alıp gidebilirdim. Bu yaptığın onu sevdiğin halde onu bana karşı satmak değil de nedir? Söyler misin?"

Algın, Alev'in söylediği her sözcükte geriliyordu ve iki gözünün birden seğirdiğini hissetti. Bu iyi değildi. Ne zaman ki böyle bir şey olsa çok büyük bir kavga çıkardı ve çıkan kavgada yara almadan başka bir şey yapamazdı. Bu defa konuşmaya devam ederse yine yara alacağından emindi.

Yetkin, neredeydi? Neden onu gelip kurtarmıyordu? Hani Algın onun için çok değerliydi ya, genç kız şimdi bu değeri göremiyordu.

Genç adama karşı bütün inancı saniyeler içinde tuzla buz olmuştu. Bir daha ne olursa olsun ona güvenmeyecek ve kendini ondan uzak tutacaktı. Buradan kurtulduğunda kafasına koyduğu şeyi yapacaktı. İstifasını verecek ve bir daha Yetkin'i görmeyecekti.

Kafasını daha da toparlamak istediği için ismini bilmediği adamlardan birine döndü ve "Bir bardak su alabilir miyim?" diye sordu.

Madem Yetkin onu kurtarmıyordu, o halde Algın buradan kendi çabaları ile çıkacaktı.

 

♥♥♥

 

Galip Bey, oğlunu defalarca aramak istedi ama bunu yapmadı. Eline aldığı telefonu yeniden masanın üzerine bıraktığında odanın içine giren Sekreteri Funda Hanım "Galip Bey, oğlunuz karakoldaymış. Sarp Bey'in kız kardeşi kaçırılmış." diyerek adamın bilmediklerini bir çırpıda anlattı.

Sarp'ın vefatının ardından bu onun için ikinci bir şok olmuştu. Genç adamın kız kardeşini koruyamamıştı bile. Nasıl bir babaydı?

"Ne? Nasıl? Ne zaman olmuş bu? Şu anda neredeler?" diye sorarken çoktan ceketini giyip Holding’den çıkmak üzere yürümeye başladı. Funda Hanım, elinde tutmaya devam ettiği adresin yazılı olduğu kâğıdı Galip Bey'e verdikten sonra "Beni de haberdar edersiniz sevinirim." dedi ama adam bunu duymadı. Elindeki kâğıdı sıkıca tutmaya devam ederek hızla aracına doğru ilerledi.

Şoförü onu gördüğünde yüzündeki ifadeden kötü bir şey olduğunu hemen anlamıştı. Aracının kapısını hızla açıp da Galip Bey'in yerine oturmasını bekledi. Hemen ardından kapıyı kapatıp soluğu sürücü koltuğunda aldı. İçinden bir ses bugünün hiç ama hiç iyi gitmeyeceğini söylüyordu.

Galip Bey, Yetkin ve Öznur'un bulunduğu karakola varmadan tam on dakika önce Yetkin'e telefon gelmişti. Arayan Algın'ı bulmaları için görevlendirdiği adamlarından biriydi ve telefon açılır açılmaz konuşmaya başlamıştı.

"Yetkin Bey, Algın Hanım'ı bulduk. Kendisi Bursa'da bir evde esir tutuluyor."

Yetkin, bunu duyar duymaz hemen ayaklandı ve telefonu daha da sıkı tutarak odadan dışarı çıktı.

"O iyi mi?" diye sordu. Ses tonu fazlasıyla ürperticiydi.

"İyi olduğunu sanmıyorum efendim. Çünkü onu kaçıran eski kız arkadaşınız Alev Hanım. Siz Algın Hanım'ın kaybolduğunu bildirdiğiniz andan itibaren Alev Hanım'ın bu işte bir parmağı olabilir düşüncesiyle kendisini takibe almıştım. Düşüncemde de haklı çıktım. Konumu gönderiyorum. Siz gelmeden mi harekete geçelim yoksa sizi mi bekleyelim?"

Yetkin, büyük bir rahatlama hissettiğini fark etti. Başındaki ağrı aldığı haberle biraz olsun azalmış, kalbi ise yeniden onu göreceği için aşkla atmaya başlamıştı. Bu defa onu kaybetmeyecekti. Sevdiği ve gözünden sakındığı kadını kaybetmektense kendini cehennemin en dip çukuruna atmayı tercihe ederdi.

"Hemen yola çıkıyorum. Ben gelmeden hareket etmeyin." dedi ve durumu Öznur'a anlatmasının ardından vakit kaybetmeden kendini dışarı attı. Aracına bindiğinde içi içine sığmıyor bir yandan da kendini çok öfkeli hissediyordu. Alev, aylar sonra ortaya çıkıp bunu nasıl yapardı? Hangi hakla? Amacı Yetkin'i elde etmekse bunu neden daha önce yapmamıştı? Evlilik teklifini yapacağı gün hazırlanan her şeyi bozmasaydı ya.

Yetkin, hem Alev'in hem de Emrah'ın canını yakacak, yaptıklarını ikinin burnundan fitil fitil getirecekti.

Aracı çalıştırdığı sırada babası Galip Mirzanlı, kendisini getiren şoförü ile karakolun girişinde görünmüştü. Babasının aracının içeri girmekte olduğunu gören genç adam, elini öfkeyle direksiyona vurdu ve "Şimdi sırası mıydı bunun!" diye bağırdı.

Alev'in elinden kurtarması gereken bir genç kız vardı. Onu neden kaçırdığını, Algın ile ne gibi bir derdi olduğunu bilmiyordu ama sebebi ne olursa olsun, bunun için canını çok yakacaktı.

Galip Bey, şoförünün kapısını açmasıyla Yetkin'in aracını görmüştü. Oğlunun burada olduğunu biliyordu ama onu görmek istemiyordu. Aynısı Yetkin için de geçerliydi. Aralarındaki gerilim o kadar büyüktü ki, bu durumdan en zararlı çıkanın kim olacağını zaman gösterecekti.

Galip Bey, araçtan indikten sonra bakışlarını oğlunun aracının olduğu yere hiç çevirmedi. Onu görmemiş gibi davranıyordu.

İnsanın hayatını kontrol altında tutmaya çalışan ve bunu başaramayınca da onu her şeyden mahrum bırakma kararı alan babasının olması ne acı bir şeydi. Yetkin, ona çok dargındı. Biliyordu. Babası burnundan kıl aldırmayan biriydi ve asla yaptığının hatalı olduğunu kabul edip ondan özür dilemeyecekti.

Yetkin, babasının arkasından bakarken başını iki yana sallamadan yapamadı. Canı yanıyordu hem de çok. Yine de buna alışmıştı. Babası hep böyleydi. Asla da değişmeyecekti.

Babasının karakola girmesinin ardından aracını çalıştırdı ve hareket ettirdi. Kendisine gönderilen konumdaki adrese gidecekti ve Algın'ı Alev'in elinden kurtaracaktı. Geç kalmamayı umuyordu.

 

♥♥♥

 

Zaman hızla geçmeye devam ediyordu. Algın, geçen her saniyede kendini daha da güçsüz hissediyor ama güçlü görünmek için elinden geleni yapıyordu. Kendisini burada yapayalnız hissetmekten nefret ediyordu. Düşüncelerini dile getirmek istese de ağzını bantla kapattıklarından bu mümkün değildi. Sadece bununla kalmamış, Alev'in isteği üzerine onu zorla sandalyeye oturtarak vücudunu iple bağlamışlardı. Genç kız debeleniyor, debeleniyor ama kendini ipten kurtaramıyordu.

Alev, kendini çok zeki sansa da aslında hiç öyle değildi. Kendisini takip eden arabayı fark etmemişti ve Yetkin'in adamının buraya kadar gelmesine sebep olmuştu.

Algın'ın bakışları eşliğinde elinde tuttuğu dergiyi incelemeye devam ediyor arada da kahvesini yudumluyordu. Algın'ın aksine keyfi fazlasıyla yerindeydi.

Genç kız, Alev'in bu rahat halini gördükçe içindeki öfkenin kızgın bir lav misali olduğunu hissetti. Bir insan nasıl bu kadar rahat olabilirdi? Birini kaçırıyorsan stresli olman gerekmiyor muydu? Yok. Bu kadın, kesinlikle normal davranmıyordu. Akli dengesini yitirmiş olsa gerekti.

Yetkin, bütün bunlar olurken yoldaydı ve içini garip bir endişe sarıvermişti. Ya Algın'a bir şey olduysa? Bunu düşünmek bile kalbini binlerce parçaya bölüyordu.

"Allah korusun." dedi endişesini ses tonuna yansıtarak. "Ona bir şey olmasın."

Algın'ı gördüğünde hep aklına umut gelirdi. Genç kız, onun boktan giden hayatına bir ışık gibi girmişti ve şimdiyse yanında yoktu. Babasının davranışlarında bile onu sakinleştirmeye çalışmak için elinden geleni yapmış, aralarını düzeltmesi için yapması gerekenlere dair sözler sarf etmişti. Yetkin'in ise bu konuda öyle bir inadı vardı ki değil Algın kim ne derse desin babasını affetmeyecekti.

"Sakin ol Yetkin." diyerek konuşmasına devam etti. "Sen sakin olmazsan hiç de iyi şeyler olmayacak. Gerçi Alev için hiç iyi şeyler olmayacak. Orasıda ayrı bir mesele. Dur sen, dur. Ben bu kaçırmanın ne demek olduğunu sana bir güzel soracağım."

Yolculuğu devam ederken hem hızlı hem de son derece kontrollü ilerledi. Gözleriyle dikiz aynalarını kontrol etmeyi ihmal etmiyordu.

En sonunda kendisine gönderilen adrese vardı. Hava karardığı için ve dikkat çekmemek için aracı hemen park etti, ardından kendisini arayan adama döndü.

"Neredesin?"

"Beklemeye devam ediyorum Yetkin Bey. Aracınızı gördüm. Yanınıza gelmemi ister misiniz?"

"Gel."

Yetkin, Algın'ın bulunduğu evin tam önündeydi ve aracını kilitledikten sonra kapıya doğru yürümeye başladı. Merdivenleri tırmanıp kapıyı tıklattığında, ses gelmeyeceğini biliyordu. Bu yüzden hemen yanına gelen adama "Kapıyı kırın ve içeri girin." dedi. "Hemen!"

Adam, çevresinde toplanan adamlara talimatı verdi ve kapıyı kırmak için harekete geçtiler. Kapı büyük bir gürültüyle kırıldıktan sonra önden onlar arkalarından da Yetkin içeri girdi.

Adamların hemen ardından ortaya çıkan Yetkin, ellerini cebine sokup küçümser gözlerle Alev’e baktı. "Haberim olmayacağını ve Algın'ı bulamayacağımı sandın değil mi?" diye sordu. Konuşurken ayakları yere o kadar sağlam basıyordu ki, kendini bir kez daha güçlü hissetmişti.

Alev, Yetkin'in sözleri üzerine kahkaha atmadan yapamadı. "Aslında tam tersi." dedi. "Beni bulmanı bekliyordum."

 

♥♥♥

 

Galip Bey, Öznur'u karakoldan aldıktan sonra genç kızla birlikte araca doğru yürümeye başladı. Öznur hala korkak ve ürkekti. Başına gelenlerin etkisinden uzunca bir süre çıkamayacak gibi görünüyordu.

Şoförün kapısını açtığı araca binmelerinin ardından Öznur "Korkuyorum." dedi. Sonra kulağına kapanan kapının sesi çalındı. Titredi.

"Korkma." dedi Galip Bey. Oğluna gösteremediği sıcaklığı bu genç kıza gösteriyordu. Elini sıkıca tutmasının ardından konuşmasına devam etti. "Sana hiç kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim. Sadece merak ettiğim bir şey var. O kişinin Emrah Bey olduğuna emin misin? Onu nerede gördünüz?"

Öznur, başını iki yana salladıktan sonra kaşlarını çattı. "Bunları konuşmak istemiyorum." dedi. "Bütün her şeyi Yetkin'e anlattım zaten. O size anlatacaktır."

 

♥♥♥

 

Yetkin, karşısındaki kadının gözlerine öfkeyle bakarken "Beni mi bekliyordun?" diye sordu. Kaşları çatılmıştı ve kendini epey rahatsız hissetmişti.

"Evet." dedi Alev büyük bir rahatlık içinde. "Seni bekliyordum. Eğer ki Algın'ı kaçırmasaydım karşına çıkmam bu kadar kolay olmayacaktı."

Yetkin, Alev ve yanındaki adamlara silah doğrultan adamlarından birine verdiği işaretle Algın'a çevirdi bakışlarını. Algın'a doğru ilerleyen adamı izlemeye devam etti.

Adam, Algın’ın yanına vardığında önce ağzındaki bandı açtı. Sonra vücuduna bağlanmış olan ipleri çözdü. Vücudu nihayet serbest kalan genç kız, kalkmak için harekete geçti. Tam o anda sol bileğinde yoğun bir acı hissetti. Bakışlarını ağrıyan bileğine çevirdiğinde, fazlasıyla kızarmış olduğunu gördü. İplerin uyguladığı baskının şiddetini şimdi daha iyi anlıyordu.

Sokağa dakikalar sonra giren ambulansın sirenini duyduklarında, Yetkin'in adamlarından biri kapıyı açmak üzere ilerledi. Kapının önüne gelen ve içeri girmek üzere bekleyen sağlık ekiplerini gördü. Kapının açılmasının ardından içeri giren sağlık personelleri hızla hareket edip Algın’a doğru yürümeye başladılar.

Yetkin'i gören ve onu burada beklemeyen Algın, çok afallamıştı. Genç kızın kafasındaki düşüncenin aksinin gerçekleşmesi fazlasıyla garipti. Hani gelmeyecekti Yetkin? Hani ondan vazgeçmişti? Genç kız, sevinse mi yoksa ona kızsa mı bilemiyordu.

Acıyla sızlamaya devam eden bileğine bir kez daha baktıktan sonra, sağlık personellerinin kendisini ön muayeneden geçirmesine izin verdi.

Yetkin, Algın'ın muayenesi devam ederken genç kıza endişe ile bakmaya devam ediyordu. Bakışlarını genç kızın güzel yüzünden çekip cep telefonunu cebinden çıkardıktan sonra bir numara çevirdi. Aradığı numara Esra Komiser'e aitti. Aramasının yanıt bulmasıyla "Esra Komiser." dedi. "Nasılsınız? Algın'ı buldum. Ekibiniz nerede? Sizi bekliyoruz."

Telefondaki sesin sahibini bir süre dikkatle dinledi. Sonra "Tamam." dedi ve telefonu kapattı.

Algın, muayenesinin tamamlanmasının ardından önemli kontrollerin yapılması için ambulansa götürüldü. Yetkin, adamlarını burada bırakıp genç kızın peşinden gitmek için hareket ettiğinde Algın'ın bağırdığını duydu. "Sakın peşimden gelme! Sakın! Bu zamana kadar neredeydin ha! Yüzünü dahi görmek istemiyorum!"

Algın, sağlık personelleri ile dışarı çıkıp ambulanstaki yerini alırken genç adam olduğu yerde donakalmıştı. Duydukları gerçek değildi, değil mi? Algın, sırf korktuğu ve yıprandığı için böyle davranıyor olmalıydı.

 

♥♥♥

 

Algın, hastaneye giderken Polis ekibi çoktan eve varmıştı. Alev'in ve Algın'ı kaçıran adamların bileklerine kelepçeyi takarlarken Yetkin onları seyrediyordu en ruhsuz haliyle. Ev boşaltılıp olay yerinde inceleme yapılmaya başladığında Yetkin de dışarı çıkmış ve Algın'ın götürüldüğü hastaneye gitmek üzere ilerlemeye başlamıştı. Aracına binmesinin ardından aracı çalıştırdı ve hastaneye doğru sürmeye başladı. Mutsuzdu. Üzgündü. Kendini hala çok kötü hissediyordu.

En sonunda hastaneye vardığında, Algın’ın sedyeyle birlikte ambulanstan çıkarıldığını gördü. Bunun üzerine hemen araçtan indi. Algın’ın yanına vardığında, gözlerinin kapalı olduğunu gördü. Korkuyordu. Ona bir şey olmasından.

“Algın… Lütfen artık korkma olur mu? Ben yanındayım. Yetkin’in yanında. Seni asla bırakmayacağım ve şu andan itibaren seni daha dikkatli koruyacağım. Sen benim için değerlisin. Güçlüsün. Beni bırakıp gitme. Lütfen kaybolma.”

Yaşananlar ağırdı. Hem de çok ağır. Esas canı yanan Algın olsa bile Yetkin onu sevdiği ve ona karşı çok yoğun duygulara sahip olduğu için kalbinin ve ruhunun acıdığını hissediyordu. Bir insanın sevdiği birisinin zarar görmesine seyirci kalması çok kötüydü ve Yetkin bunu bizzat yaşamıştı. Tek dileği her şeyin geride kalmasıydı ve artık bundan sonra ne kendisinin ne de sevdiği kadının zarar görmesine, üzülmesine izin verecekti.

Algın'ın acile alınması ile genç adamın gözlerinden gözyaşları yeniden boşalmaya başlamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ona bir şey olursa…

Kendini daha fazla tutamadığı için olduğu yere titreye titreye çökmeye başladı. “Onun için korkuyorum.”

“Korkma.” dedi arkasından gelen sesin sahibi. Konuşan en yakın arkadaşı Pars'tan başkası değildi. “Korkma. Ona bir şey olmayacak. O güçlü. Sen de öylesin. Birbiriniz için güçlü kalmalısınız.”

Yetkin, bakışlarını sesin geldiği yöne çevirirken başını yavaşça salladı. Burnunu çekti. Gözyaşları hala akıyordu.

“Sen..." dedi. "Sen buraya nasıl geldin?"

Pars, buruk bir şekilde güldü. "Esra Komiser haber verdi." dedi.

Yetkin'in dudaklarından tekrar bir hıçkırık koptuğunda, Pars eğildi ve arkadaşına sıkıca sarıldı. Yetkin, arkadaşının sarılışına karşılık verirken "Evet.” dedi. “O iyi olacak. Olmak zorunda.”

 

♥♥♥

 

 

 

Algın'ın yapılan muayenehanesinde ufak bir zehirlenme haricinde bir sorun çıkmamıştı. Yetkin, genç kızın odasından çıkan doktoru gördüğünde hemen ayaklanıp "Durumu iyi mi?" diye sordu.

"İyi." dedi doktor. "Ufak bir zehirlenme haricinde bir sorun görünmüyor. Vücudundaki yaralarının iyileşmesi ve zehirlenmesinin ortadan kalkması için gerekli müdahaleler yapıldı."

"Çok şükür." dedi Yetkin beklediği yanıtı almasının ardından. "Peki, onu görebilir miyim?" diye sorarken doktora beklenti dolu gözlerle bakmaya başladı. "Tabii." dedi doktor. "Yalnız sizden ricam onu çok yormayınız. Geçmiş olsun."

Doktor, Algın’ı görebileceğini söyleyince Yetkin odanın kapısını açıp hemen içeri girdi. Genç kıza baktığında hala kapalı olan gözlerini görmüştü. Olsundu. O iyiydi ya, bunun için ne kadar çok minnet duysa azdı Allah'a.

Algın'ın hemen sağında duran sandalyeye oturduktan sonra genç kızın sağ elini ellerinin arasına aldı ve öptü.

“İyisin! Allah’a şükürler olsun ki iyisin. Eğer ki sana bir şey olsaydı, bu dünyayı o kaltağa zindan ederdim. Yemin ederim, bunu yapardım!”

Cümlesini tamamlamasının ardından Algın’ın elini biraz olsun sıktığını hissettiğinde, Yetkin'in gözleri yeniden dolmaya başlamıştı. Güzeller güzeli, dediklerini duyuyordu ve elini tutuşuna karşılık vermişti.

Algın'ın gözleri yavaşça titreşip açıldığında “Neredeyim ben?” diye sordu genç kız. Dudaklarındaki yaradan dolayı zar zor konuşuyordu.

“Hastanedesin. Seni kurtardım.” dedi Yetkin. “İyisin. Merak etme.”

Algın’ın gözleri odada dolaştı. “Ben.” dedi. “Gerçekten iyiyim, değil mi?”

Sesi titremeye başlamıştı ve birkaç saniye sonra ağlamaya başladı. “Şşş.” dedi Yetkin genç kızı sakinleştirebilmek için. “Sakın ağlama. Ağlamak yok. Artık güvendesin. Ben varım.”

Algın, başını belli belirsiz salladı. “İstemiyorum.” dedi. “Seni istemiyorum. Ben seninle ilgili hiçbir şey istemiyorum. Yakınımda dahi olmanı istemiyorum.”

Yetkin, duyduğu sözcükleri hazmetmeye çalıştı. “Yapma.” dedi. “Seni çok ama çok seviyorum Algın. Beni kırma. Kalbimi kırma artık. Eğer ki ben gelmeseydim belki de ölmüş olurdun.”

“Keşke ölseydim.” diye mırıldandı genç kız. Mantıklı düşünemiyor, acele kararlar alıp konuşuyordu.

Yetkin, Algın'ın son söylediği sözcüğün kalbine bir mızrak gibi saplandığını ve tamir edilemez bir yara açtığını hissetti. Algın'ın bu davranışının ve sözlerinin elbet mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Ama neydi? Yetkin, düşünüyor düşünüyor ama yanıtı bir türlü bulamıyordu.

Kendini daha fazla tutamadı ve ayağa kalktı. Odadan dışarı çıktıktan sonra, yere oturdu. Gözlerinden yaşlar yeniden sel misali akıp giderken genç kızı kendine nasıl bağlayabileceğini düşünüyordu.

Algın… Tek kıymetlisi… Hala ondan nefret ediyordu.

 

♥♥♥

 

Yetkin, doktordan Algın’ın bir şeyler yiyebileceğini duyduğunda ilk işi hemen yiyecek bir şeyler sipariş etmek oldu. İçinde çorba olmazsa olmazdı. Hasta insanın çorba içmesi gerektiğini her daim söylerdi ve bu defa Algın’a çorbayı kendisi içirecekti.

Sipariş geldiğinde, Yetkin elindeki yemekler ile kapıyı açıp içeri girdi. Genç adamın geldiğini gören Algın, suratını ekşitti. Onu hala görmek istemiyordu.

Bakışları Yetkin'in elindeki yemeklere kaydığında suratını ekşitti ve “Yemeyeceğim.” dedi. Başını inadını sürdürerek onu görmemek adına çevirdi ve gözlerini kapadı.

“Aaa.” dedi Yetkin hemen söylenir gibi. “Hiç olur mu öyle şey? Yemezsen küser bak. Ayrıca nimete yüz çevirilmez.”

Yetkin, paketinden çıkardığı çorbadan bir kaşık aldı ve Algın’ın dudaklarına doğru uzatmadan önce soğuması için üfledi. Dudakları yaralı olduğu için, çorbanın çok sıcak olması dokulara zarar verebilir ve canını yakabilirdi.

Kaşığı genç kızın dudaklarına doğru uzattığında “İstemiyorum.” dedi Algın yeniden. "Sen laftan anlamaz mısın?"

“İçmek zorundasın.” dedi Yetkin kaşlarını çatmamak için kendini zor tutarken. “Doktor öyle söyledi. Ayrıca ben yokmuşum farz et benim varlığım rahatsızlık veriyorsa.”

Algın, gözlerini kısarak Yetkin'in gözlerine baktı ve dudaklarını yavaşça araladı. Kaşıktaki çorbayı içtiğinde, Yetkin çorbadan bir kaşık daha aldı. Üfledi.

Algın’ın şu anda onun elinden çorba içiyor olması, inadından bir parça olsun vazgeçtiğinin göstergesiydi ve bu genç adamı çok ama çok mutlu etmişti.

Çorba tamamen bittiğinde Algın, mesafeli bir ses tonuyla “Teşekkür ederim.” dedi.

Biriciği ona teşekkür etmişti. Nasıl da mutlu olmuştu. Gülümsemeden yapamadı. “Hiç sorun değil. Sen iste, ben senin için her şeyi yaparım.”

Algın, Yetkin'in istediği her şeyi yapacağını biliyordu. Esnemesinin ardından “Uyumak istiyorum.” dediğinde, Yetkin hemen yanı başında yanmayı sürdüren lambayı kapattı. Kendini odadaki koltuğun üzerine atarak gözlerini kapadığında, Algın'ın bakışlarını yeniden kendisine yönelttiğinden bir haberdi. Algın'ı uyanana kadar ona eşlik etse fena olmazdı. Gözlerini kapadı ve uyumaya çalıştı.

Loading...
0%