Yeni Üyelik
41.
Bölüm

17. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:16 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Algın, Yetkin’e böyle davranmaktan pişmanlık duysa da, sırf kendini rahatlatabilmek için, içindeki duyguyu yok etmeye çalıştı.

Pişmanlık, aşk meşk halleri bana göre değildi. Hele ki Emrah'ın ona yaşattıklarından sonra hiç. Tekrar kalbinin kırılmasına, o iğrenç duyguların yeniden ortaya çıkmasına izin vermek istemiyordu.

Gözlerini kapayıp uyumaya çalıştığında, aklına yaşadıkları geldi. Tuvalete gittikten sonra içeri giren adamlar tarafından bayıltılması, gözlerini açtığında kendini bulduğu ev ve sonrasındaki yaşananlar... Bütün bunlar onun için o kadar ağırdı ki, zihninde ve tüm benliğinde kocaman yaralar açmıştı. Emrah'ın yaşattıkları ile bunlar birleştiğinde, kendini çok yorgun hissediyordu. Hayattan vazgeçmek daha kolay geliyordu. Hiç değilse daha fazla acı çekmezdi. Kurtulurdu.

Sesli bir şekilde küfrettiğinde Algın'ın sesini duyan Yetkin, hemen gözlerini açmış ve yarı uykulu sesiyle “Ne oldu? Sen iyi misin?” diye sormuştu.

Algın, sağ eli alnına giderken “İyiyim.” dedi ama yalan söylüyordu. Aslında hiç ama hiç iyi değildi. Bakışlarını Yetkin’e döndürdükten sonra “İyi olmamam için bir sebep mi var?” diye sordu.

“Var ya.” dedi Yetkin titreyen sesiyle. “Yaşadıkların…”

Algın, yattığı yatakta zar zor doğrulduktan sonra ağlamamak için kendini tutmaya çalıştı. “Yaşadıklarım seni ilgilendirmez.” dedi sert tavrını sürdürmeye devam ederek.

Yetkin, duyduklarını hazmedebilmek adına iç dudağını ısırdı. “İlgilendirir.” dedi. “Bundan sonra sana da dediğim gibi, senin canın bana emanet.”

“Değil.” dedi Algın kaşlarını çatıp öfkeyle Yetkin'e bakmayı sürdürürken. “Eğer ki böyle düşünüyor olsaydın beni çok öncesinde bulurdun. Bunu yapmadın. Beni orada, o adamlarla yalnız bıraktın. Bana neler yaptıklarını, neler yaşattıklarını bilmiyorsun. Canımın ne çok yandığını, gelen kadının kıskançlık dolu bakışlarını gördüğümde neler hissettiğimi. Hiçbir şey bilmiyor ve şimdi de kalkmış canın bana emanet, diyorsun. Hangi candan söz ediyorsun? Tek yaptığın boş konuşmak!"

Yetkin, Algın'ın söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu. Saniyesinde kızın yanında olmak istemişti ama yapamamıştı. Geçmiş önemli değildi. Sonuçta onu bulmuşlardı. Bundan sonra ne olacağı, neler yaşayacakları çok önemliydi onun için. Değil Emrah ve Alev, bundan sonra kimse onun yanına yaklaşamayacaktı.

“Haklısın. Söylediklerinde hem de çok haklısın. Ben de isterdim hemen orada olabilmek. Seni yaşadığın şeyleri yaşamadan kurtarabilmek ama yapamadım. Yine de uğraştım. Seni bulabilmek için emniyet güçleri haricinde kendi adamlarımı da seferber ettim. Sonrasında da kaçırıldığın yeri bulduk. Bak, şimdi buradasın. Benim yanımda."

“Yeter!” diye bağırdı Algın Yetkin'in sözlerini tamamlamasının ardından kendini daha fazla tutamayarak. “Bu zırvaları dinlemek, yüzünü görmek dahi istemiyorum! Beni rahat bırak! Benden, hayatımdan uzak dur! Artık huzur istiyorum. Sadece huzur.”

Yetkin, gülümsemeden yapamadı. Algın'a istediği huzuru ancak kendisinin verebileceğini o kadar iyi biliyordu ki. Uzanıp genç kızın elini ellerinin arasına aldıktan sonra "Hakkımda ne düşünürsen düşün. İstersen benden nefret de et. Ama şunu unutma ki, Yetkin Mirzanlı, asla pes etmez." dedi. Algın'ın tutmaya devam ettiği elini öptükten sonra genç kıza göz kırptı ve ayağa kalktı. "Ben bir lavaboya gidip geliyorum."

Algın'ın konuşmasına fırsat bırakmadan ayağa kalktı. Kapıya doğru yürüdü. Kapının koluna basıp kendisini dışarı atmasının ardından, kapı önünde beklemeye devam eden korumalarına "Buradan ayrılmayın. Ben tekrardan geleceğim." dedi. "Eğer ki Algın Hanım beni sorarsa, karakola geçiş yaptı dersiniz."

"Emredersiniz Yetkin Bey." diyen korumanın sesinin duyulmasının ardından genç adam önce lavaboya ardından da hastane çıkışına doğru yürümeye başladı. Aracına binip Alev'in ve Algın'ı kaçıran adamların bulunduğu karakola doğru sürmeye başladığında, içinden yeminini etmişti. "Yemin şart olsun ki ben de Yetkin Mirzanlı'ysam, sevdiğim kadına zarar verilmesinin bedelini size ödeteceğim."

 

♥♥♥

 

Yetkin, karakola varmadan önce Esra Komiser ve Tuna Amir, sorgu odasına girip önce Alev'in sonra da diğer adamların ifadesini almaya başlamışlardı.

Alev'in ifadesi sırasında söylemiş olduğu sözcükler, ikisini de şaşırtmış ve kanını dondurmuştu. Öldü sanılan kadın yani Yetkin Mirzanlı'nın annesi yaşıyordu ve Algın'ı kaçırmasını o istemişti.

"Nasıl?" dedi Tuna Amir duyduklarına inanamayarak. "Yetkin Mirzanlı'nın annesi mi istedi bunu sizden? Bizimle kafa mı buluyorsun? Ölü kadının dirildiğine inanacak kadar aptal değiliz!"

Alev, Tuna Amir'in sözlerinin ardından omuz silkti. "İnanmıyorsanız size kanıtımı gösteririm." dedi. Yetkin'in annesini gördüğü kafenin adını, hangi tarihte konuştuklarını söyledi. Alev, böyle ufak ayrıntılara çok dikkat ederdi.

Esra Komiser, Alev'in verdiği bilgileri not alıp görüntü kaydını incelemeleri adına bir ekibini görevlendirdi. Ekip hemen gerekli incelemeyi yapmak adına bilgisini aldığı kafeye giderken Tuna Amir ve Esra Komiser ise onların üzerine gitmeye devam ediyordu. Olayı bütün hatlarıyla öğrenmek ve sonrasında onları savcılığa sevk etmek en doğru olandı.

Alev, vermiş olduğu ifadesinde Yetkin'in annesinin yaşadığını bildiğinden, kadının en son karşılaşmalarından uzunca bir zaman geçtikten sonra karşısına çıktığından ve Algın'ı oğlundan uzak tutmak için kaçırmasını istediğinden söz etmişti. Kaçırma işini nasıl planladığını anlatırken oldukça soğukkanlı görünüyordu.

Alev, planına ilk olarak Algın'ı kaçırmada son derece güvenebileceği adamlar aramakla işe başlamıştı. Aradığı adamları bulduğunda onlara Algın'ın resmini göstermiş ve "Bu kızı kaçırmanızı istiyorum." demişti.

Sonrasında adamlar planını yapmış, Algın'ı takibe almış ve piknik yapmaya başladıkları gün genç kızı kaçırmışlardı. Sonrasında neler olduğu anlatılmaya devam edilirken, boş kalan kısımlar iki taraftan alınan ifadeler ile kapatılıyordu.

 

♥♥♥

 

Yetkin, karakola vardıktan sonra Esra Komiser'i görmek istediğini söyledi. Esra Komiser'in sorguda olduğunu öğrendiğinde "Peki. Teşekkür ederim." dedi bilgi veren polise. "Tekrardan geleceğim."

Esra Komiser'in ifade alımının bitmesi için onu biraz beklemesi gerekiyordu. Madem Esra Komiser'i bekleyecekti, beklerken karakolun az ilerisinde olan kafeye gitse iyi olurdu. Acıkmıştı. Algın'ın kaçırıldığı günden beri ağzına bir lokma dahi almamıştı.

Karakolun dışına çıktığında, arabayla önünden geçtiği kafeye doğru yürümeye başladı. Açık havada yürümek, hem bir şeyleri daha sağlıklı düşünmesine hem de biraz olsun rahatlamasına sebep olmuştu.

Kafeye vardığında içeri girdi ve boşta olan masalardan birine geçip oturdu. Siparişini hemen yanına gelen garsona verdikten sonra, cep telefonundan gelen maillerine bakmaya başladı. Holding ile bağlantısını kesti keseli orada olanlarla ilgili hiçbir şey umurunda değildi. Bu yüzden Holding ile ilgili gelen mailleri es geçiyordu.

Siparişi hazırlanıp geldiğinde, garsona teşekkür etti. Karnını doyurmaya başladığında, fazlasıyla acıkmış olduğunu fark etti.

 

♥♥♥

 

Algın, Yetkin'in gelmesini bekliyor ama bir türlü gelmiyordu. Genç adama karşı sergilediği kaba tavrından dolayı ondan özür dileyecekti. Pişmandı. Hem de çok.

Yattığı yerde rahatsızca kıvranırken tuvaletinin geldiğini hissetti. Ayağa kalktı. Odadan çıkmak için ilerlediğinde başının hafiften döndüğünü hissetti. Yatağın korkuluğuna tutundu.

O sırada açılan odanın içerisine giren kuzeni Evrim’di. Algın'ın dengesini kaybettiğini görünce hemen koştu ve genç kızı yere düşmeden yakalayabildi.

Algın'ı yatağına oturttuktan sonra "Hemşire!" diye bağırdı. "Hemşire gelebilir mi hemen! Algın'a bir şey oluyor."

Evrim'in sesini duyan hemşirelerden biri, hemen Algın'ın bulunduğu odaya doğru koşmaya başladı. Açık olan kapıdan hızla içeri girdikten sonra soluğu Algın'ın yanında aldı. "Ne oldu?" diye sordu Evrim'e.

"Geldiğimde ayağa kalkmıştı ve bayılacak gibi oldu." dedi Evrim. Endişeyle kuzenine bakmaya devam ediyordu ve yüreği ağzına gelmişti.

"Sizi biraz dışarı alabilir miyim? Ben ilgileneceğim."

Hemşire hemen peşi sıra gelen arkadaşına "Tansiyon aletini getir." dedi. Algın'a bakıp sonrasında "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu.

Algın, kaşlarını çattıktan sonra "Daha iyiyim." dedi. "Bir anlık baş dönmem oldu sadece. Sıkıntı yok."

Hemşire, arkadaşının getirmiş olduğu tansiyon ölçme aletini alıp Algın'ın tansiyonunu ölçtükten sonra "Tansiyonunuz biraz düşmüş." dedi. "Aç mısınız?" diye sordu sonra da.

Algın, başını yavaşça aşağı - yukarı sallamasının ardından "Evet." dedi. "Henüz bir şey yemedim."

"Bir şeyler yemeniz gerekiyor. Sonrasında tekrardan tansiyonunuzu kontrol edeceğim. Baş dönmesine dair de yeniden kontroller yapmamız gerekiyor. Bir sıkıntı olduğunu sanmıyorum ama risk almamak gerek."

Algın, başını yeniden salladıktan sonra "Tamam." dedi. Hemşirenin odadan çıkmasının ardından içeri giren kuzenine "Acilen tuvalete gitmem gerek." diyerek ayağa fırladı. Yeterince sıkışmıştı zaten.

Evrim, bir an için afalladı. Şaşkın bakışlarla kuzenine bakmaya devam ederken "Tamam." dedi ve geriye çekildi. Algın'ın geçebilmesi için ona yol veriyordu.

Kendini tuvalete attığında, rahatladığını hissetti. Hemen ihtiyacını giderip ardından ellerini sabunlamasıyla tuvaletten dışarı çıktı.

Algın, özel odalardan birinde kaldığı için odasında tuvalet ile banyo, televizyon ve mini buzdolabı vardı. Canı sıkıldığında televizyonu açıp izleyebilirdi ama nedense bunu uyandığından beri hiç yapmamıştı. Zaten Yetkin'e söyledikleri için kendisini suçlu hissederken bir de bunları yapması doğru gelmiyordu.

Başını iki yana salladı. Kuzenine baktı. Düşünmeyecekti. Yetkin, nasıl olsa geri gelecekti. Kapıdaki korumanın söylediği kadarıyla karakola gitmişti. Bari adamlara ve o ismini dahi bilmediği kadına bir şey yapmasaydı. Sicilinin kirlenmesini istemiyordu.

Evrim, derin bir nefes alıp aldığı nefesi geri vermesinin ardından, Algın'ın yatağının üzerine, genç kızın yanına oturdu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Konuşurken ses tonu oldukça düşüktü ve üzüntüsü belli oluyordu.

Algın, dertli dertli baktı Evrim'in yüzüne. Kuzeni ne de şanslıydı. Onun başında psikopat bir eski kız arkadaş ile erkek arkadaş yoktu. Eski erkek arkadaşı Emrah'ın ona yaşattıkları yetmiyormuş gibi bir de başına Yetkin'in eski kız arkadaşı çıkmıştı. Bunu biliyordu. Çünkü Yetkin o gece her şeyi anlatmış, Alev'in kim olduğundan söz etmişti.

Genç kız, başına gelenlerden dolayı çok yorulduğunu hissediyordu. Artık tek istediği huzurdu. Sessizlik, kavgasız, gürültüsüz, şehir hayatından uzak bir ortamda kafasını dinlemek istiyordu. Bu isteğinin gerçekleşme ihtimalini o kadar düşük görüyordu ki, ne Yetkin'e ne de bir başkasına bundan söz etmemişti.

"İyi olabildiğim kadar iyiyim." dedi bakışları donuklaşırken. "Bir insan bu şeyleri yaşadıktan sonra ne kadar iyi olabilirse o kadar iyi."

Evrim'in yüreği titredi kuzeninin sözleriyle. Vakti zamanında saçma sapan şeylerle onu kırıp üzdüğünü biliyordu ama bütün bunların hepsini onu korumak için yapmıştı. Zarar görmesine engel olmak için. Erkeklerin ne kadar pislik ve iğrenç yaratıklar olduğunu çok iyi biliyordu. Çoğunun tek yaptığı uçkurunu düşünmekti. Bunun için de hiç çekinmeden çocuktan yaşlısına pek çok kişinin geleceğini karartıyor, hatta onları öldürebiliyorlardı bile. Evrim ise şanslıydı. Sadece tacize uğramış, tecavüze uğramadan kendisine saldıran adamı gören bir kadının durumu polise nakletmesiyle benliğini, namusunu kurtarabilmişti.

Yaşadığı şey ona o kadar ağır gelmişti ki, yıllarca psikolojik tedavi görmüş, gördüğü tedavilere rağmen erkeklere karşı olan nefretini yok edememişti. Eğer ki o pislik çuvalı kendisine tecavüz etseydi, hiç düşünmeden canına kıyacağına adı gibi emindi. Böylesine bir şey ile hayatta kalmak çok zor olurdu.

O adamın kendisine dokunuşunu, vücudunun en mahrem yerlerini taciz edişini hiçbir zaman unutmamıştı. Unutamayacaktı da.

İşte bundandı Algın'ı korumaya çalışmasının sebebi. Genç kızı erkeklerden boşuna uzak tutmaya çalışmamıştı.

Algın, üniversiteye başladığı sene Emrah'ı görmüş ve onu hiç sevmemişti. Genç adamdan aldığı enerji o kadar karanlıktı ki, pek çok kez dil dökmüş ama Algın'ı ikna edememişti. Bir kere Algın, Emrah'ın büyüsüne kapılmıştı. Sonrasında yaşananlardan dolayı da kendini pek çok kez suçlu hissetse de aslında asıl suçlunun kim olduğunu çok iyi biliyordu. Emrah'tı. Algın'ın hayatını mahveden, ona sürekli yalan söyleyen ve aldatan iğrenç yaratık.

Algın'ın evinde kalmaya başlayan Yetkin'i gördüğünde, genç adama tepki göstermesi bundandı. Onun Algın'a bir zarar vermesinden endişe ediyordu ama sonrasında onu tanıdığı kadarıyla, genç adam geri dönüşü olmayacak bir şekilde Algın'a tutulmuştu. Öyle ki gözü ondan başkasını görmüyordu ve onu canı pahasına koruyordu.

Algın kaçırıldığında, onu ne kadar çok aradığına kendi gözleriyle şahit olmuştu. Genç adam adeta Algın'a ulaşabilmek için deli gibi çabalıyor ve onu bulamama endişesi ile kendini yiyip bitiriyordu.

Yetkin, Algın'ın hayatına girip onu mutlu etmek isteyen bir adamdı. Temiz bir kalbi vardı ve kalbinin güzelliği yüzüne de yansımıştı.

Kuzenine sıkıca sarıldıktan sonra "Üzülme." dedi. "Yetkin sana çok değer veriyor ve diğer erkeklere hiç benzemiyor. Sana nasıl baktığını, nasıl sahip çıkıp da senin için endişelendiğini gördüm. Bana sorarsan sana deli gibi âşık ve ona bir şans vermen gerek. Seni çok mutlu edeceğini göreceksin."

Algın, derin bir nefes aldı ve "Bilmiyorum." dedi. Birbirlerine sarılmayı bırakmalarının ardından "Emrah'tan sonra bir erkeğe nasıl güvenilir inan bilmiyorum."

 

♥♥♥

 

Yetkin, Esra Komiser ile görüşmesinin ardından Alev'in tutuklandığını ve adliyeye sevk edildiğini öğrendi. Duruşma sonucunda hapis cezası alan genç kadın ve yanındaki adamları bir daha hiç göremeyeceği için mutluydu. Algın, güvendeydi. Ah, bir de Emrah denilen şerefsiz içeri girseydi iyi olurdu ama nerde bu günler.

Algın, hastaneden taburcu olduğunda, Yetkin yanındaydı ve onu yalnız bırakmamıştı.

Genç adamın aracına binmesinin ardından Evrim de yanına oturdu ve Yetkin sürücü koltuğunda yerini aldığında, aracı sürmeye başladı. Ara sıra dikiz aynasından Algın'a bakıyor, genç kızın iyi olduğundan emin olmak istiyordu.

En sonunda Algın'ın evinin bulunduğu sokağa girdiklerinde, genç adam aracı park etti. Hep birlikte araçtan inmelerinin ardından evin içine girdiler ve Algın'ın saniyesinde çevresini onu özleyen kedileri sardı. Genç kız da kedilerini çok özlemişti. Hepsini sevdi, sıkıca sarıldı ve kokladı. Genç kızın kendisine gösterdiği ilgiyi özleyen kedileri yanından ayrılmıyor adeta onunla oyun oynayabilmek adına birbirleriyle yarışıyorlardı.

Yetkin, mutfağa girmesinin ardından kedilere yemeklerini ve sütlerini verdi. Onların acıktığını görüyordu ama çok acıkmadıkları belliydi.

Kediler karınlarını doyurmaya devam ederken Yetkin, üçünün de karnını doyurması adına sandviç hazırlamaya başladı. Dolaptan çıkardığı bardaklara portakal suyunu doldurduktan sonra tabakları ve bardakları tepsiye yerleştirdi. Eline almış olduğu tepsi ile salona doğru giderken, içi içine sığmıyordu. Biriciği, Algın'ı ile yeniden aynı havayı soluyordu.

Algın, takındığı tavrından dolayı Yetkin'den özür dilemiş ve hazırladığı yiyecek ile içecek için teşekkür etmişti.

"Rica ederim." dedi Yetkin. Algın'ın karşısına oturduktan sonra, hazırladığı sandviçini yemeye başladı.

 

♥♥♥

 

Emrah, Öznur'u kaçırma suçundan yeniden gözaltına alınmıştı. Yapılan bütün incelemeler sonucunda genç adamın suçsuz bulunması, tıpkı Algın'ın kaçırılma olayında olduğu gibi serbest kalmasına sebep olmuştu. Yetkin, bunu duyduğunda küplere binmişti.

"Ben anlamam Tuna Amir. Ne yapıp edecek ve bu adamı içeri tıkacaksınız. Eğer ki bunu yapamazsanız mesleğinizden men olacağınızı belirtmek isterim. Bu benim için çocuk oyuncağı. Elim ayağım her yere ulaşıyor biliyorsunuz ki."

Tuna Amir, ne kadar dil dökse de Yetkin'i bir türlü ikna edememişti. Ellerinde bir delil olmadan Emrah'ı tutuklayamazlardı.

"Şimdi ne yapacağım ben?" diye kara kara düşünmeye başlayan Tuna Amir, kendini köşeye sıkışmış hissediyordu. Bu davaya girmesi ve Yetkin Mirzanlı ile tanışması hiç ama hiç iyi olmamıştı.

Loading...
0%