Yeni Üyelik
46.
Bölüm

19. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:17 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Ertesi gün, Yetkin'i uyandıran çalan cep telefonu olmuştu. Genç adam, gözlerini açıp birkaç kez kırpıştırdıktan sonra elini telefonuna uzattı ve eline aldı. Tek gözü açık bir şekilde ekrana baktığında, arayanın babası olduğunu görmek epey şaşırmasına sebep olmuştu.

Aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına doğru götürdüğünde yarı uykulu sesiyle "Alo?" dedi. "Ne oldu baba?"

Galip Bey, Yetkin'i aramıştı. Çünkü oğlunun artık Holding'de işinin başında olmasını istiyordu.

"Nasılsın oğlum?" diye sorduğunda, Yetkin duyduğu ses tonu karşısında şaşırmıştı. Şaşkınlığının esir aldığı ses tonu ile "İyiyim baba." dedi. "Ne oldu? Bir sorun mu var?"

Yetkin, babasının kendisini aramasına şaşırmakta sonuna kadar haklıydı. Algın ile birlikte olduğu için ve Emrah'ı suçladıkları için -ki ortada gerçekten de suçlanması gereken ve şüphelenilmekte haklı olunan bir adam vardı- kıyameti koparmıştı. Yetkin, artık gördüğü muameleye dayanamayıp restini çektiğinde, babası onu mirastan men etmekte tehdit etmişti. Bir baba bunu nasıl yapabiliyordu? Yetkin, hala bunu anlayamamıştı.

Eğer ki kendi evladı olsa böyle bir şey ile onu asla tehdit etmezdi. Ne olursa olsun evladının arkasında olmalıydı. Tabii bazı şeyler dışında.

Vatan hainliği, kadın şiddeti, taciz ve tecavüz gibi şeyler olduğunda evladının arkasında duramazdı. Kendisi nasıl ki böyle şeyleri yapmıyor ve onaylamıyorsa, evladını da desteklemesi beklenemezdi.

Bazı insanlar vardı böyle şeyler olmasına rağmen bunu normal gören. Nasıl normal görüyorlardı? Bu bir iğrençlik değil miydi? Öyleydi. Bir kere vatanın yoksa zaten sen de olamazdın. Tecavüz ya da taciz gibi mide bulandırıcı şeyleri yapıyorsan canına kıyıp bu dünyadan pisliğini yok etmen gerekiyordu. Böyle insanların dünyada yaşama hakkı olmadığına inanırdı ve bu düşüncesinin de ölene kadar arkasında olacaktı.

"Yok." diyen Galip Bey'in sesi kulağına yeniden ulaştı. "Bir sorun yok ama ben senin tekrardan Holding'e dönmeni istiyorum evladım. Burada sana çok ihtiyacımız var."

Babası yokluğunun o kadar şey yaşandıktan sonra yeni mi farkına varmıştı? Hani bir söz vardı ya Büyüklük sende kalsın diye, yoksa babası bu yüzden mi aramıştı? İyi de o kadar şey söyleyip de Yetkin'i kırdıktan sonra kalbini nasıl tamir edecekti?

"Öyle mi?" derken Yetkin iyice kendine gelmişti ve uykusu kaçmaya başlamıştı. "Neden şimdi? Neden o kadar sözden sonra beni arıyorsun baba? Kalbimi çok kırdın. Hem de çok. Sen bana seni mirastan men ederim, dedin. Ne yaptım da beni mirastan men ediyorsun? Bir kadının ya da hayvanın ırzına mı geçtim? Katil mi oldum? Vatan hainliği mi yaptım yoksa? Böylesine iğrenç bir şey yapmış olsam anlardım sözlerini ama sen bana sırf Emrah'ı savunmak istediğin ve onu suçsuz görmek istediğin için bu sözleri sarf ettin. Şimdiyse bana çıkmış diyorsun ki Holding'de sana ihtiyacımız var."

Galip Bey, sözlerinde ileri gittiğini çok iyi biliyordu. Oğlu, gerçekten de kalbi çok temiz biriydi. Söz konusu kadınlar, hayvanlar ve vatanı olduğunda dünyayı yerinden oynatırdı. Asla bahsettiği şeylerden birini yapmamıştı ve yapmayacaktı da. Oğlunun böyle bir şey yapmaktansa ölmek istediğini çok iyi biliyordu.

"Üzgünüm." dedi sesine pişmanlığı yansırken. "Beni affedebilecek misin?"

Babasının özür dilemesinden ve pişmanlık dolu ses tonundan rahatsız olmuştu Yetkin. Hatasının farkında olup özür dilemesi güzeldi ama bir babanın bu kadar yalvarıcı olması, acınası bir durumdu. Bu yüzden rahatsız olan genç adam, konunun daha fazla uzamaması için "Yeter baba." dedi. "Konuyu artık kapatalım bence. Yarın Holding'e geliyoruz. Algın ile birlikte."

Galip Bey, Algın ismini duyar duymaz gerilmişti ama bir şey söyleyemezdi. Herhangi bir şey söyleyip yeniden aralarına girmesi ve önlerine taş koymaya çalışması, oğlunu kaybetmesine sebep olurdu. Artık oğlunu kaybetmek istemiyordu. Zaten kim isterdi ki evladını kaybetmek? Bundan zevk alan bir insan varsa insanlığından utanmalıydı.

"Tamam." dedi Galip Bey sakin olmaya çalışarak. "Hiç sorun değil. Bu beni affettiğin anlamına mı geliyor oğlum? Öyle mi anlamalıyım?"

Yetkin, yatağında doğrulup hala uyumaya devam eden kediyi ürkütmemeye çalışarak kıpırdandı. "Evet." dedi. "Şimdi iznin olursa telefonu kapatabilir miyim? Lavaboya gitmem gerekiyor."

Galip Bey, oğlunun söylediklerinin ardından bakışlarını önünde duran gazeteden çekti ve "Tabii." dedi. "Yarın görüşmek üzere evladım. Kendine çok dikkat et. Allah'a emanet ol."

Yetkin, telefonu kapatmasının ardından hızla ayağa kalktı. Gözlerini devirdi. Terliklerini giyip koşarcasına tuvalete girdi. İhtiyacını giderip ellerini sabunladı. Yüzünü yıkayıp ellerini kurulamasının ardından tekrar dışarı çıktı. Algın, uyanmış mıydı acaba? Sevdiği kadının yanına gidip eğer ki uyuyorsa onu seyretmek istiyordu.

Algın'ın odasına kapıyı yavaşça aralayıp girdiğinde, genç kızın yorganı tepesine kadar çekerek yattığını gördü. Ağır hareketlerle genç kızın yatağına doğru yürüdü ve yatağın kenarına oturdu. Yüzünü göremiyordu. Yorganı hafifçe aralayıp uyanmasına sebep olmak istemediğinden, elini yorganın üzerine koydu ve gülümsedi. "Ah be gülüm." dedi kalbinden gelen ses tonu ile konuşmaya başlayarak. "Keşke uyurken seni seyretme şansına erişebilseydim."

Genç kız kıpırdandığında, Yetkin onu uyandıracak olmanın endişesi ile titreyiverdi. Yatakta yatmaya devam eden genç kız, esneyip de ağzını şapırdattığında genç adam gülmeden yapamadı. Biriciği uyanmış olmalıydı. Bunun başka bir anlamı olamazdı ya.

Yüzünü kapatan yorgan yana dönmesiyle hafifçe aralandı. Yetkin, beklediği yüzü görmek yerine Algın'ın kuzeninin yüzünü gördüğünde şimşek hızıyla yataktan kalktı. O kadar seri hareket etmişti ki, ayağının altındaki halı kayıverdi. Bu da dengesini kaybetmesine ve poposu üstüne düşmesine sebep oldu.

Düşüşü biraz sert olduğundan kalçası acımıştı. Elinden geldiğince sessiz bir şekilde homurdanmaya çalışsa da tepkisi beklediğinden yüksek sesli olmuştu.

Odanın içindeki sesi duyan ve bu yüzden isteğinin dışında uyandırılan Evrim, gözlerini ovaladıktan sonra yattığı yatakta doğruldu. "Ne oluyor ya?" demesine gerek kalmadan Yetkin'i görmüş, hemen ardından da çığlığı basıvermişti.

Yetkin, Evrim'in çığlık atmasını hiç beklemiyordu doğrusu. Atılan çığlık sesinden rahatsız olan genç adam, iki eliyle kulaklarını kapatmış ve ayağa kalkmaya çalışmıştı.

Çığlık sesini duyan ve salonda uyumaya devam eden Algın, hemen ayağa kalktıktan sonra büyük bir telaş içinde kuzeninin yattığı odaya doğru koşmaya başladı. Odanın içine girdiğinde bakışları önce yerde duran ve kulakları kapalı halde Evrim'e bakmaya devam eden Yetkin'e daha sonra da kuzenine döndü.

Yetkin'in burada ne işi vardı? Buna hemen mantıklı bir açıklama yapmalıydı. Eğer ki açıklaması ikna edici olmazsa onu orada paramparça edebilirdi.

"Senin burada ne işin var Yetkin? Çabuk bana mantıklı bir açıklamada bulun yoksa seni paramparça edeceğim! Çabuk!" dedi öfkeyle bağırarak. "Kuzenimin odasında, yanı başında ne işin var!"

Algın, gerçekten de çok sinirlenmişti ve Yetkin'in burada olmasına bir anlam veremiyordu.

Genç adam oturduğu yerden kalkıp Algın'a mahcup bir şekilde baktığında "Üzgünüm." dedi. "Babam beni arayıp uyandırdı. İkimizi ilgilendiren bir konuşma geçti aramızda. Ben de bunu sana bildirmek istedim. Biliyorsun ki bu odada sen yatıyordun. Ben de sandım ki burada sen yatıyorsun. Sonra sessizce yürüdüm ve yatağın kenarına oturdum. Evrim, öyle bir uyuyordu ki yüzünü yorganla kapatmıştı. Bu yüzden de ben onun uyuduğunu görmemiştim. Sonrasında yatağında dönüp yorgan yüzünden kaydığında, onu gördüm. Huzursuz olmaması ve bir şey yapma gibi bir amacım olduğunu sanmaması için hemen yataktan fırladım. O sırada..." Durdu ve işaret parmağı ile yerde toplanan halıyı işaret etti. "Halı kaydı. Halı kayınca ben de dengemi sağlayamadım ve popumun üstüne yere çakıldım. Homurdanma sesimi duyan Evrim, uyanıp beni görünce çığlığı bastı. İşte, tüm olanlar bundan ibaret."

Algın, ellerini göğsünde kavuşturduktan sonra tek kaşını kaldırdı ve "Hmm." dedi. "Sana kim gelip de beni uyandır dedi peki? Ayrıca dün benim salonda yattığımı görmedin mi?"

Yetkin, böyle önemli bir ayrıntıyı kaçırdığı için utanç duyuyordu. Sağ eli ile alnının sağ tarafını kaşırken sıkıntıyla dudaklarını büzdü ve "Yalan söylemeyeceğim." dedi. "Dikkat etmemişim. Eğer ki dikkat etseydim bunların hiçbiri olmazdı."

"Neyse ne." dedi Algın elini boşlukta sallayarak. Hala öfkeli görünüyordu. "Bu meseleyi seninle sonra konuşacağım."

Yetkin, alt dudağını ısırırken içinden şimdi ayvayı yedin, diye geçirdi. Algın'ın öfkesi kolay kolay geçecek gibi görünmüyor. Üzerine gitmeyip alttan alsan çok iyi olacak.

 

♥♥♥

 

Genç kız, kendisini öpen yabancıyı itip yanağına sertçe bir tokat patlattı.

"Sen... Sen benim iznim olmadan beni nasıl öpersin!"

Genç adam, kendinden emin bir ses tonuyla "Seni başka türlü susturamazdım." dedi. Hemen sonra kaşlarını çattı.

“Sakin ol Peri.” dediğinde kızıl saçlı bir kız, Peri ona döndü.

“Sen bu işe karışma Hande! Bu artık o gereksiz ile ikimizin arasındaki bir konu haline geldi!”

Hande, o andan sonra gıkını çıkarmadan ikisini izlemeye başladı. Bir yandan da aralarındaki tartışmanın, çift olacaklarına dair verdiği işarete hayran hayran bakmaktaydı. Arkadaşları arasında onun gibi düşünen var mıydı bilemiyordu ama kesinlikle bu ikisi birbirine göre yaratılmıştı.

Onları bir araya getirmek ve sevgili olmalarını sağlamak için bir şeyler yapması gerekiyordu. Eli boş duramazdı.

 

♥♥♥

 

Peri, gördüğü rüyanın etkisini hala atabilmiş değildi. Bu adam her neredeyse, onu bir an önce bulmalıydı. İnternet üzerinde yaptığı araştırmalarda pek çok resmine rastlamıştı ve doğa resimleriyle ilgilendiğini öğrenmişti. Nitekim nerede çalıştığı, nasıl biri olduğu, yaşı ve daha pek çok şeye dair bilgi yer almıyordu.

Hemen üzerini değiştirdikten sonra oyalanabilmek adına evden dışarı atmıştı kendini. Genç adam, o gün onu öptüğünden onu aklından çıkaramamıştı ve her gece onunla ilgili rüyalar görüyordu.

Kemal'in de durumu Peri'den farklı değildi. Genç kızı susturmak için öptüğü günden beri sürekli onu düşünmüştü ve hakkında pek çok araştırma yapmış, lakin hiçbir bilgiye ulaşamamıştı.

Aslında ikisinin de ortak arkadaşı o kadar fazlaydı ki, genç adam istese saniyesinde kıza erişebilir ve yaşadığı yeri öğrenebilirdi ama bunu yapmak istemiyordu. Eğer ki kaderleri birse zaten bir şekilde bir yerde karşılaşırlardı.

Kemal de evde durmaktan bunaldığı için hemen kendini dışarı atmış ve genç kızı gördüğü alışveriş merkezine doğru aracını sürmeye başlamıştı. İkisi de birbirlerini ilk ve son kez gördükleri yer olan alışveriş merkezine doğru ilerlerken birbirlerini göreceklerine dair içlerinde en ufak bir inanç yoktu kalplerinde. Ama bu kaderdi ya işte, ikisini bir araya getirecekti. Aradan geçen uzunca zamana rağmen.

Peri, evden çıkmasının ardından kulaklığını kulağını takmış ve en çok sevdiği müziklerden birisini açmıştı. Yürümeye devam ederken ne çok aceleciydi ne de çok yavaştı.

Kemal'in evi, Peri'nin evinin aksine oldukça uzakta kalıyordu. Peri gibi yürüyerek kısa sürede varamazdı ve aracını alelacele kullanıyordu. İçinde beliren garip his, ona bir an önce alışveriş merkezinde olması gerektiğini söylüyordu.

İkisi de aynı anda alışveriş merkezine varmıştı. Peri, kontrolden geçtikten sonra sırt çantasını tekrardan sırtına taktı. Kulaklığını kulağına yeniden yerleştirdikten sonra, müzik listesindeki şarkılardan birisini açtı.

Kemal, aracını park edip Peri gibi kontrolden geçtikten sonra, Peri'nin bulunduğu yerin az ilerisinden yürümeye başladı. İkisi de birbirini görmedi. İkisi de dalgındı ve birbirlerini düşünüyorlardı. Oysa birbirlerini görselerdi, her şey çok farklı olabilirdi.

Peri, Kemal’den hoşlandığını düşünüyordu. Kemal ise Peri'nin aksine ilk öpüştükleri andan sonra ona âşık olmuştu. Hakkında hiçbir şey bilmiyor olsa da bu önemli değildi. Bir insanın birisini delicesine ve uğrunda her şeyini heba edebilecek şekilde sevmesi için, illa onu tanıması şart değildi. Birisini tanımadan sevebilir, hatta ona âşık olabilirdiniz de.

Peri, dükkânlardan birisine girdiğinde, Kemal ondan biraz uzaktaydı ve erkek tişörtlerinin satıldığı bir dükkâna girmek üzereydi. Dükkâna girmeden önce başını sağa doğru çevirdiğinde, Peri'nin sadece sırt çantasını gördü. Kaşlarını çattıktan sonra dükkâna girdi ve tişörtleri incelemeye başladı.

Beğendiği birkaç tişörtü soyunma kabinine girip denedi. Hepsi üstüne tam oturmuştu. Tişörtleri satın almak üzere kasaya doğru ilerledi ve ürünlerin etiketleri okutulduktan sonra, çıkan toplam tutarı ödedi. Elindeki poşetle dükkândan dışarı çıktı.

Peri de Kemal ile aynı anda girdiği dükkândan dışarı çıkmıştı. Kemal, içine sinen tişörtleri almanın mutluluğuyla gülümserken onu gördü. Peri'yi. Kesinlikle yanılmış olamazdı. Genç kız oydu. Ondan başkası olmasının imkânı yoktu.

Adımlarını daha da hızlandırdı ve Peri'nin omzuna dokunup “Pardon.” dedi. Genç kız, durdu ve Kemal'e doğru döndü. Dalgalı kahverengi saçları, omuzlarından aşağı dökülüyordu ve biraz bol gelen bir tişört ile mini şort giymişti.

Kemal'i görmenin etkisiyle, kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı ve ağzı aralandı. İnanamıyordu. Hoşlandığını düşündüğü adam, karşısında duruyordu ve omzuna dokunup onu durdurmuştu.

Kemal, Peri'yi durdurmuştu ama ne diyeceğini bilemiyordu. Neden plansız hareket etmişti? Ayrıca o günkü olan şeyden sonra genç kızın kendisinden nefret ettiğini düşünüyordu. Ne demeliydi? Kızı durdurmuştu madem, konuşacak bir şeyler bulmalıydı.

Birkaç saniye düşündü, düşündü. Sonrasında neden çekiniyorum ki? diye geçirdi içinden. Muhabbet açacak elbette bir konu bulabilirsin.

Peri, Kemal'in suratına aval aval bakmasından rahatsız olmuş olmalıydı ki “Suratıma bakmaya daha devam edecek misin?” diye sordu.

Kemal, o anda sol elini yumruk yaptı ve ağzından çıkan sözcüklere şaşırıverdi. "Özür dilerim."

O kadar heyecanlıydı ki, kalbi yerinden çıkacakmışçasına küt küt atıyordu.

Peri, sağ kolunu kaldırdı. Avuç içi tavana bakıyordu ve vücudu daha da dikleşmişti. "Özür dilerim derken?" dedi. Sol kaşını kaldırdı. "Özür dilemeniz için oldukça zaman geçmedi mi? O günkü aklınız neredeydi?"

Kemal, gerginlikle gülümsedi. Ağzından çıkan sözcükler sayesinde, Peri ile ikinci konuşmasını yapma imkânı elde etmişti. Şu anda yaşananlar tam olarak hayalindeki gibi olmasa da, olsundu. Muhabbeti biraz daha ileriye götürebilirse, aralarındaki buzlar eriyebilirdi. Evet, evet. Bunu yapabilirdi. “İzniniz olursa size bir kahve ısmarlamak ve o günkü yaptığım iğrençliği telafi etmek istiyorum.”

Demek yaptığı davranışı telafi etmek istiyordu. Peri'nin kaşları hafifçe çatıldı ve Kemal'in yüzüne ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ederek “Bu kadar kolay mı?” diye sordu. “Benim iznim olmadan beni öptünüz. Bu hareketinizin tacize girdiğinin farkındasınızdır umarım. Dua edin ki o gün size tokat attım ve sonrasında oradan hemen ayrıldım. Normalde bu hareketiniz karşısında soluğu karakolda almam gerekirken kendimi tuttum ve karakola gitmedim.”

Kemal, Peri'nin sözlerinde çok haklı olduğunu biliyordu. Yaptığı çok ama çok yanlıştı. Kendini çok pişman hissediyordu.

“Keşke o gün bana tokat atmaktan fazlasını yapsaydınız.” dedikten sonra utançla gözlerini genç kızdan kaçırdı. Neden hayal ettiği gibi olmamıştı muhabbetleri? Bunların olmasını hiç mi hiç beklememişti doğrusu.

Peri, sıkıntıyla derin bir iç çekip Kemal'e bakmayı sürdürdü. Adam gerçekten bu yaptığından pişman mıydı yoksa pişmanmış gibi mi görünmek istiyordu? Düşünüyor, düşünüyor, doğru cevaba bir türlü ulaşamıyordu. Ne biçim bir çıkmaz sokağa girmişti böyle? Kendini çok ama çok huzursuz hissediyordu.

“Ama yapmadın.” dediğinde ses tonu biraz sert çıkmıştı. Tam o sırada uzun zamandır sıkıntı yaratan çantasının fermuarı açıldı ve içinde bulunan çizim kâğıtları ile defteri, birkaç tane de kalemi yere düştü.

Peri “Kahretsin!” dedikten sonra, çantasını omuzlarından indirdi ve yere koydu. Yerdeki çizim kâğıtlarını toplamaya başladı.

Kemal için yakınlaşabilmeleri adına bundan daha güzel bir fırsat olamazdı. Sanki kader ikisinin birlikte uzun zaman geçirmesini istiyordu. Hemen karşısına çıkan fırsatı değerlendirmeye başladı.

Çizimlerden birisini eline aldığında, gördüğü çizimi çok beğenmişti. Peri, doğaüstü varlıklar ile ilgili çizimler yapıyordu ve çizdiği şey de oldukça dikkat çekici görünüyordu.

Kemal, birkaç kâğıdı daha eline aldı ve kâğıtları Peri'ye doğru uzattı. “Çizimleriniz güzelmiş.” dedi beğeni dolu sesiyle. Gözleri büyülenmişçesine genç kıza bakıyordu.

Peri, Kemal’in suratına şaşkınlıkla baktı. Duydukları doğru muydu? Kemal, çizimlerini beğenmiş miydi? Ağzı hafifçe aralandı ama bir şey söyleyemedi. Üstelik ilk defa birisi çizimlerini görüyordu. “Te… Teşekkür ederim.” dedi kekeleyerek. “Aslında çizimlerimi kimseye göstermem. İlk gören sizsiniz.”

Gerçekten Kemal bu çizimleri ilk gören kişi miydi? Böylesine bir şans çok nadir gelirdi doğrusu. Çizimleri ilk gören kişi olmanın heyecanını yaşadığını hissetti. Gururlandı. “Ya.” dedi. “Şanslıyım o zaman.”

Peri, derin bir nefes aldı ve içindeki heyecanı bastırmaya çalıştı. Büyüleyici kahverengi gözleriyle adam kendisine bakmaya devam ederse, nefes almayı unuttuğu için ölebilirdi.

Kalbi yavaşça titredikten sonra, normaldeki atışından daha hızlı bir şekilde atmaya başladı. Kalbinin atışının hızlanması, genç kızın paniğini daha da arttırdı.

Kemal’in uzattığı çizimleri neredeyse yırtarcasına alıp çantasına yeniden yerleştirdi. Bütün çizimleri ve yerdeki çizim kalemleri de çantasında yerini aldığında, çantasının fermuarını kapattı. Ayağa kalktığında, Kemal hala bakışlarını üzerinden çekmemişti. Yüzüne bakmaya devam ediyordu.

Peri, çantasını yeniden sırtına taktığında, Kemal'e hiçbir şey söylemeyip yürümeye başladı. Bir an önce buradan, onun yakınından uzaklaşması lazımdı. Kemal ise peşini bırakmamaya kararlıydı. Ani bir hareketle uzandı ve Peri'nin kolunu yakaladı.

Peri, kolunun birdenbire tutulmasıyla afallamış ve istemeden durmuştu. Ters ters bakarak Kemal’e döndüğünde, bakışlarıyla kolunu tutan eli işaret etti. Kolunu Kemal’in elinden sertçe çekip kurtardıktan sonra “Bu ne demek oluyor şimdi? Siz kimsiniz de benim kolumu tutup çekiyorsunuz ha!” diye bağırdı. Bağırışlarını duyan ve vitrinlerin önünden geçmekte olan insanlar, durup onlardan tarafa bakmaya başladı. Peri, bunu umursamadı bile. Kemal’in bu şekilde davranması, canını çok sıkmıştı.

Kemal’in iç sesi bu olayın hemen ardından söylenmeye başladı.

Şu hareketlere bak ya! Kız resmen sana çemkiriyor, sen ise öylece bakıyorsun! Bir şey söylesene. Mal mal bakıp durma!

“Özür dilerim tekrardan.” dedi Kemal. “Gitmene izin veremem. Ben seni uzun zamandır yani o günkü öpüşmemizden beri yeniden görmek için can atıyordum. Seni sürekli düşündüm. Aklımdan bir saniye olsun çıkmadın. Güzelliğin beynimi o kadar kuvvetli bir şekilde esir almış ki, kendimi tanıyamıyorum bile. Şimdi gitmene izin verirsem, sizi bir daha göremeyebilirim. Bunun olmasındansa ölmeyi tercih ederim.”

Peri’nin duyduklarından sonra, boğazında koca bir yumru oluşmuştu. Kemal, oda mı aynı hislere sahipti şimdi? Zorlukla yutkunduktan sonra “Dü… Düşündünüz mü?” diye sordu eli dudaklarını kapatırken.

Kemal, elini uzattı ve Peri'nin elini tuttu. İki eli de Peri'nin elini sarmaladığında, duygularını dümdüz bir şekilde ortaya serdiği için rahatladığını hissetti. Eğer ki içinde bu hislerini daha fazla tutsaydı ve Peri gitseydi, çok mutsuz olacaktı. Şimdi ise mutluluk onunlaydı.

Peri… Sevdiği kadın karşısında duruyordu ve elini tutuyordu. Eğer bu gördüğü güzel bir rüyaysa hiç uyanmak istemiyordu.

Genç kız, endişeli bir şekilde Kemal’e bakmaya başlamıştı. Gözlerini gözlerine iyice diktiğinde, samimi olduğunu anlaması zor olmadı. Ellerini Kemal’den kurtardıktan sonra, tekrardan geriye dönmek için hamlede bulundu. Mutluluktan dolmak üzere olan gözlerini görmesini istemiyordu.

Kemal, Peri'yi kolundan tutup sertçe çektiğinde, Peri'nin bedeni Kemal’in bedenine yapıştı. Genç kız, aralarındaki yakınlaşmadan dolayı Kemal'in kokusunu alabiliyordu. Erkeksi parfümünün kokusunu. Kokuyu elinden geldiğince belli etmemeye çalışarak içine çekti ve birkaç saniye sonra kendini belini sarmakta olan kollardan kurtardı. “Yapamam.” dedi. “Yapamam. Ben ve sen olamayız.”

Kemal, Peri'nin neden böyle davrandığını anlamamıştı. Hiçbir şey diyememişti. Ağzından bir sözcük çıksaydı ya. Şu anda ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Peri, hislerini reddetmiş miydi? Görünüşe göre öyleydi.

Genç kızın alışveriş merkezinden çıkıp gözden kaybolduğunu gördüğünde, göğsü acıyla sızladı. Onun gönlünde asla yeri olmayacaktı. Zaten neden bunun hayalini kurmuştu ki? Bu aptalca bir hayaldi. En başında bu aptalca hayali kafasından atması gerekiyordu. Atmamıştı.

İzlediği dizilerdeki kaybeden iyi adamlardan birisiydi şimdi. Eğer kötü adam olsaydı Peri'yi elde etme olasılığı yüksek olurdu.

Sinirle, küfretti. Hala kendisine bakmakta olan insanlara aldırmadan yürüdü ve alışveriş merkezinden dışarı çıktı. Gözleri, kalp kırıklığına rağmen Peri'yi arıyordu. Onunla bir kere daha konuşmak istiyordu. Ondan bir yanıt almak.

Loading...
0%