@yazarcerenoktay
|
30.09.2024, 15:19 💖 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Yetkin, yeniden Holding’deydi. İşe giriş mülakatının yapılacağı odada tek başınaydı. İş başvurusunda bulunan kızın gelmesini beklemişti ama kız gelmemişti. Yetkin, böyle şeylerden hiç ama hiç hoşlanmazdı. Madem gelmeyecekti ya da bir işi vardı, arayıp bildirmesi gerekiyordu. Odadan çıkmadan önce bir süre daha sandalyede oturdu ve “Sakin olacaksın.” dedi kendi kendine. “Burası bir iş yeri ve sen de artık buranın tam anlamıyla yetkilisi sayılırsın. Ne de olsa dönüş yaptın Holding'e ve baban yakın zamanda işleri sana devredecek.” ♥♥♥
Algın, Yetkin'in mülakatının neden bu kadar uzun sürdüğünü merak etmiş ve genç adamı beklemeye devam ettiği odadan dışarı çıkmıştı. Mülakat odasına gitmek için sağa döndüğü sırada karşısına çıkan kişiyi görmediği için, ikisinin de bedenleri birbirine çarpışmıştı ve Algın, sıcak kahveden nasibini almıştı. Yandığı için hem çırpındı hem de "Dikkatli olsana be!" diye bağırdı. Algın'ın bağırdığını duyan Yetkin, hemen mülakat odasından dışarı çıkıp sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Bağırıştan dolayı ne olduğunu merak eden ve Algın'a bakan elemanlarını gördüğünde "Herkes işine dönsün." diyerek emir verdi. Algın’ın bağırması üzerine toplanan kalabalık, anında dağıldı. “Çok özür dilerim.” dedi Algın’ın üzerine kahve dökülmesine sebep olan genç kız. “Çok ama çok özür dilerim. Sizi görmedim.” “Of ya!” dedi Algın, kızı duymazlıktan gelerek. “Ben bu lekeyi nasıl çıkaracağım? Kahve lekesi kolay kolay çıkmaz ki.” Algın, Yetkin’in sesini duymuştu ama hala ona bakmıyordu. Yetkin’in kendisine doğru yaklaşan ayak sesini duymaya devam ettikçe, kalbi küt küt atıyor, onun karşısında bu şekilde görünmek istemediği için bir an önce kendini lavaboya atma planları yapıyordu. “Gelme be adam.” diye mırıldanmaya başladığında, kendini yerin dibine girmiş gibi hissetti. “Gelme. Ben bu haldeyken olmaz.” diyerek fısır fısır konuşmaya devam etmesine rağmen bakışlarını genç adama doğru yöneltmedi. Yetkin, soluğu Algın’ın yanında aldığında “İyi misin?” diye sordu en ilgili ses tonuyla. Genç kız için endişeleniyordu. Algın, başını iki yana salladı. “Sence iyi gibi görünüyor muyum? Şu halime bakar mısın?” dedi eliyle takım elbisesinin üzerindeki kahveyi işaret ederken. Yetkin, gülmeden yapamadı. Genç kız bunu mu dert ediyordu? Ortada sıkıntı yapılacak bir durum yoktu ki. Problemi kısa sürede halledebileceklerdi sonuçta. "Gel benimle." deyip Algın'ı elinden tuttu ve peşi sıra sürüklemeye başladı. Yetkin'in bu hareketi karşısında afallayan genç kız, şaşkınlık dolu bakışlarıyla “Nereye götürüyorsun beni?” diye sordu. Yetkin, yanıt vermedi. Holding’in içinde bayağı yürüdüler ve Yetkin bir kapının önüne gelince durdu. “Sen burada bekle.” dedi Algın’a. Kapıyı cebinden çıkardığı anahtar ile açtıktan sonra Algın'ın “Beklemek mi? Niye?” diye sorduğunu duydu. Yetkin, işaret parmağını Algın’ın dudağının üzerine koyduktan sonra “Şşş.” dedi. “Sorma ve bekle.” Odanın içine girip kapıyı arkasından kapattığında, genç kız daha da meraklanmıştı. Yetkin, onu neden bu odanın önüne getirmişti ki? Düşünüyor, düşünüyor ama bir anlam veremiyordu burada dikilmeye devam etmesine. Yetkin, en sonunda odadan çıktığında elinde bir elbise vardı. Algın'ın sevdiği renklerden oluşan bir elbiseydi ve genç kız kendisine uzatılan elbiseye ağzı bir karış açık olarak bakıyordu. "Üzerindekini takım elbiseyi çıkarıp bunu giy.” dediğinde Yetkin, şaşkınlığı daha da arttı. "Ne? Sen bu elbiseyi nasıl..." Cümlesini tamamlamadı ve Yetkin'in kendisine uzattığı elbiseyi eline aldıktan sonra boydan boya inceledi. "Ben bu kıyafeti hayatta..." dediğinde, Yetkin sözünü kesti. “Giyeceksin. Sana üstündeki takım elbiseden daha çok yakışacak.” Algın, duraksadı. Hala çok şaşkındı. Demek ki Yetkin'in burada gizli olan bir kıyafet odası vardı. Acaba odada daha nasıl takım elbiseler, elbiseler, ayakkabılar var? diye düşünürken buldu kendini. Yetkin, biriciğinin gözlerine derin derin bakarken bir şey söylemesini bekledi. Algın ise hiçbir şey söylemiyordu. Aklı üzerini nerede değiştireceğinden takılı kalmıştı ve ayağını farkında olmadan yere vurmuştu. "Ne oldu?" diye sordu. Algın'ın bu hal ve hareketleri karşısında şaşkındı. "Elbiseyi mi beğenmedin yoksa?" "Yok." dedi Algın başını salladıktan sonra. "Çok beğendim. Sadece aklıma takılan şey, üzerimi nerede değiştirebileceğim." Bunu mu dert etmişti? Hiç de kafasına takması gereken bir şey değildi. "Gel seni sekreterimin yanına götüreyim. O seni üzerini değiştireceğin odaya yönlendirecektir." "Peki." dedi Algın. Yetkin'den aldığı elbiseyi hala elinde tutmaya devam ediyordu.
♥♥♥
Algın, üzerini değiştirip aynada kendisine baktığında, karşısında gördüğü kadın bambaşka biriydi sanki. Daha önce bu kadar pahalı bir elbiseyi giymemişti. Demek ki zenginler bu yüzden orta kesim ve fakir kesimden farklı görünüyordu. Elbisenin kumaşı, tasarımı ve daha pek çok şey, bu insanların farkını ortaya koymasına sebep oluyordu. Elbise, sanki üzerine tam oturacak şekilde dikilmişti. Öyle ki üzerinde duruşu kusursuzdu ve genç kızı bu yüzden daha da güzel göstermişti. Gerçi Algın, zaten güzel biriydi. Bu yüzden de ne giyse yakışıyordu. Kirlenen elbisesinin kuru temizlemeye gönderilmesinin ardından genç kız odadan dışarı çıktı. Yetkin, odasındaydı ve önündeki dosyayı incelemeye devam ederken, bir yandan da Algın'ın gelmesini bekliyordu. Genç kız, kendisine yöneltilen bakışlara aldırış etmeyerek yürümeye devam etti. Her adım atışında kendini bambaşka bir dünyaya adım atmış gibi hissediyordu. Kaşlarının çatılmasının ardından soluğu Yetkin'in odasının önünde almış ve kapı koluna bastırarak kapıyı açıvermişti. Açılan aralıktan içeri süzüldüğünde, Yetkin bakışlarını önündeki dosyadan henüz kaldırmamıştı. Genç adam, kapının açıldığını fark ettiği sırada başını dosyadan kaldırdı. Odaya giren kişiye baktı. O anda nutku tutuldu. Algın, çok ama çok güzel görünüyordu. Giydiği elbise ona o kadar çok yakışmıştı ki. Gözleri sevdiği kadının güzelliği ile kamaşırken ayağa kalktı. "Çok güzel olmuşsun." dedi. Algın, sevdiği adamın sözleri üzerine yanaklarını sıcak bastığını hissetti. Yanakları kızarmaya devam ederken "Teşekkür ederim." dedi. Yetkin ile göz göze gelmemeye çalışıyordu. Yetkin, Algın'ın elinden tutup heyecanla genç kıza bakmaya devam ederken "Ne o? Utandın mı yoksa?" diye sordu. Gözünden de hiçbir şey kaçmıyordu. Algın, gözlerinin önüne düşen saçının bir tutamını geriye doğru atarken gözlerini kaçırdı. Sevdiği adamın gülmesi kulaklarını doldururken "Ne?" dedi yüzüne bakmadan. "Komik bir şey mi oldu?" Yetkin, Algın'ın tuttuğu elini bırakıp yanaklarını avucunun içine aldıktan sonra "Seni o kadar çok seviyorum ve sana o kadar çok değer veriyorum ki. Benim için ne kadar değerli olduğunu, seni gözümden nasıl sakındığımı anlatmamın imkânı yok. Kaçırıldığın zaman sana bir şey olacağını düşündükçe delirecek gibi oluyordum ama umudumu hiç kaybetmemiştim." dedi. Algın, titreyen gözlerle Yetkin'e baktığında, genç adamın hislerini hiç çekinmeden aktarmasına şaşırmıştı. Ses tonundaki tını o kadar hoştu ki, adeta genç kızın yüreğine işliyordu. Algın, Yetkin'in yanaklarını avuçlayan ellerini yüzünden çekip sıkıca tuttuktan sonra öptü. "Ben senden umudumu kesmiştim." dedi. Aklına o günkü düşünceleri gelirken epey pişmanlık duyuyordu. "Olsun." dedi Yetkin. "Olsun. Sen benden vazgeçsen bile günün birinde ben senden vazgeçmeyeceğim." Algın'ın elini tutmayı bıraktı ve genç kıza sıkıca sarıldı. Algın da Yetkin'in sarılışına karşılık verip "İyi ki varsın." dedi. "İyi ki hayatıma girdin. Beni hiçbir zaman bırakma olur mu?" Yetkin, Algın'ın söylediği sözler üzerine genç kıza sarılmayı bırakıp geri çekildi. Yeniden yanaklarından tutup alnından öpmesinin ardından "Asla." dedi. "Seni bıraktığım gün, benim ölüm günüm olsun."
♥♥♥
Dokuz gün sonrasında Yetkin, ilk defa evine gitmişti. Yatağına uzanıp tavanı seyrederken kendini biraz daha rahatlamış hissediyordu. Bugün günlerden cumartesiydi. Üstüne yeşil renkte yazılı bir tişört ve altına da siyah renkte pantolon giydi. Yattığı yatakta doğrulup ayağa kalktıktan sonra, en çok sevdiği spor ayakkabısını giydi ve bağcıklarını sıkıca bağladı. Cüzdanını ve cep telefonunu çalışma masasının üstünden aldı. Odasından dışarı çıktı. Mutfakta akşam yemeğini hazırlamaya başlayan Kumsal Anne’ye “Ben kaçtım.” diye seslendi. “Akşama yemeğe gelemeyebilirim.” Kumsal Anne, Yetkin’in kendisine seslenmesi üzerine kafasını mutfaktan dışarı çıkardı. Yetkin’i göremedi. Yetkin, çoktan dışarı çıkmıştı. “Ah be evladım.” diye kendi kendine konuşmaya başladı. “En sevdiğin yemeği hazırlıyordum. Konuşmama fırsat vermedin ki.”
♥♥♥
Akşam yemeği tamamen hazır olduğunda Kumsal Anne, mutfaktan dışarı çıktı ve salonda duran telefonun başına gitti. Yetkin’in numarasını çevirdikten sonra, telefonun açılmasını bekledi. Yetkin, çalan telefonunun sesini duyduğunda araç kullanmaktaydı. Kulaklığını kulağına taktıktan sonra “Efendim Kumsal Anne?” dedi. Dikkatini yola vermişti ve aracı kontrollü bir şekilde kullanmaya özen gösteriyordu. “Yetkincim, hemen çıkıp gittin. Nedir bu acele?” Yetkin, güldü. Sevdiği kadın ile artık sevgili oldukları için ilk defa birlikte sinemeya gideceklerdi. Bu yüzden de elinden geldiğince hızlı hareket ediyordu. “Acele değil Kumsal Anneciğim. Hazır bugün hafta sonu, kafamı biraz dağıtmak istedim. Hem biliyorsun son zamanda başımıza gelenler...” Kumsal Anne ile Galip Bey'in her şeyden haberi vardı. Genç adamın ve sevdiği kadının başına gelenleri duyduğunda çok üzülmüştü. Yetkin, öz evladı olmasa da onu öz evladı görmüştü hep. Canı yansa canı yanar, kalbi kanasa kalbi kanardı. Bir anne evladına nasıl değer veriyorsa Kumsal Anne de o kadar değer veriyordu Yetkin'e. “Ayrıca.” diyerek konuşmasına devam etti Yetkin. “Eve gelmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki. Madem artık burada kalacağım, sana, sizlere tanıştırmam gereken biri var. Lütfen soru sorma Kumsal Anne. Sadece gelmemizi bekle.” Yetkin, cümlesini bitirdiği sırada alışveriş merkezine çoktan varmıştı. Otoparka girdikten sonra, aracını boş bulduğu bir yere park etti. Kumsal Anne, tanıştırmak istediği kişinin kız arkadaşı olduğunu umut ediyordu ama akşama görecekti kim olduğunu. Yetkin, araçtan indiğinde Kumsal Anne “Tamam." dedi. "Ne yapıp edip akşam yemeğine yetişmeye çalışın o zaman." “Gelmeye çalışacağız Kumsal Anne.” dedikten sonra Yetkin, araçtan indi. Aracını kilitlemesinin ardından yürümeye başladı. Otomatik kapıdan geçtikten sonra “Şimdi kapatıyorum. Sana haber veririm gelip gelmeyeceğimize dair.” diyerek konuşmasını sürdürdü. “Öpüyorum yanaklarından.” Yetkin, telefonu kapattıktan sonra kontrolden geçti ve karşısına çıkan ilk mağazaya girdi. Kasadaki kişi kendisini gördüğünde, el salladı. Bunun üzerine kasaya doğru yürümeye devam etti. Selman, kasadan çıkıp Yetkin’i karşılamak üzere yürümeye başladığında, uzun zamandır birlikte vakit geçirmediklerini düşündü. Sahi, ne kadar olmuştu birlikte bir şeyler yapmayalı? İki yakışıklı adam, birbirine sıkıca sarıldığında, birbirlerini özlediklerinin farkına varmışlardı. Selman, geriye çekilmesinin ardından Yetkin'e bakmaya devam ederek “Ooo Yetkin Bey.” dedi. “Sen buralara gelir miydin?” Onlar konuşurlarken, birkaç kişi onlara bakıyordu. Yetkin “Ayıp ediyorsun ama.” dedi üzerlerinde olan bakışlara aldırmayarak. “İşten ötürü fırsat bulamıyor olsam da vakit bulduğum zamanlarda sizi arayıp soruyorum. Bak, geldim işte.” Selman, Yetkin’in sırtına vurup “Koçum benim.” dedi. “İş adamı da olmuş. Sorumluluk sahibi adam haline gelmiş. Senin bu hallerini de mi görecektik?” Yetkin, tek kaşını kaldırırken ters ters baktı Selman’a. “Bir yerden başlamam gerektiğini sen de biliyorsun.” dedi. Birkaç saniye geçtikten sonra, geç de olsa jetonu düşmüştü. Selman’ın kendisiyle dalga geçtiğini anlamıştı. Omzuna vurup “Dalga geçmesene lan.” dedi. Selman, ciddi bir tavır takınarak “Neden dalga geçeyim ki? Tebrik ediyoruz, sana da iyilik yaramıyor.” dediğinde, Yetkin, kendini daha fazla tutamadı ve gülmeye başladı. Selman, alışveriş merkezinin içinde kıyafet ve takı satımının yapıldığı bir dükkâna sahipti. Kıyafetlerin tasarımını kendi yapardı ve bu konuda oldukça yetenekliydi. Takıların tasarımını yapansa eşi Esma’ydı. Selman’ın aksine daha kısa boyluydu ve biraz kiloluydu. Selman’ın yaşı otuz ikiydi. Yetkin ise ondan üç yaş küçüktü. Yirmi dokuz yaşındaydı. Neredeyse otuzuna merdiven dayamıştı. Evlenme yaşı gelmişti de geçiyordu bile. Neyse ki bu konuda çok şanslıydı. Evleneceği kişiyi bulmuştu ve onu çok ama çok seviyordu. Yetkin, Selman ile birlikte mağazadan dışarı çıktığında, birlikte yürüyen merdivenlere doğru ilerlemeye başladılar. Koyu bir muhabbete girmişlerdi ve yaklaşık yarım saat sonra alışveriş merkezine gelen Algın'ı görmek, Selman'ı epey şaşırtmıştı. Arkadaşının sevgilisi olduğunu daha şimdi öğreniyordu. Kimsenin olanlardan haberi yok muydu? Her zaman basın zengin insanların başına bir şey geldiğinde bunu insanlara duyurmadan yapamazdı. Şimdi ise neden Algın'ın başına gelenleri anlatmıyorlardı? Ondan öncesinde yaşanan kaçırma girişimi de basında yer bulmamıştı. Genç adam bütün bunlar karşısında çok şaşkındı. Diğer herkesi geçmişti de kendi ile ilgili bir şey olduğunda basında hemen yer bulurken bu defa yer bulmaması... Belki de hayırlı olan buydu. Kimsenin olanları öğrenmemesi. Yetkin, yanı başında duran Algın'ın elini sıkıca tuttuktan sonra, arkadaşı Selman'ı tanıştırdı. "Algın, Selman. Kendisi yakın arkadaşlarımdan biri olur." Selman'a döndü. "Selman, bu güzel hanım da benim biricik sevgilim olur." dedi. Selman, ağzı bir karış açık Yetkin'e baktı. Yetkin, hangi ara sevgili yapmıştı? Aklı almıyordu doğrusu. Genç kız, çok güzeldi ve Yetkin'e çok yakışıyordu. Algın, dudaklarında gülümseme belirirken "Merhaba." dedi. Selman, Algın'ın sözü üzerine başıyla genç kıza selam verdi. Yaklaşık beş dakika sonra Selman, onların yanından ayrıldı. Yetkin, Algın'ın elinden tuttu ve birlikte sinema salonuna doğru ilerlemeye başladılar. Yetkin, fantastik filmlere bayılırdı. Algın'a gösterdiği filmin fragmanı, ikisinin de ilgisini çekmişti. Film, vizyona gireli daha dört gün olmuştu ve şimdiden epey başarı elde etmişti. “Valla ben beğendim fragmanı.” dedi Algın. Yetkin'e sıkıca sarıldı sonra da. “Bu filmi izleyelim mi? Ne olur, ne olur izleyelim.” Yetkin, Algın'ın alnına öpücük kondurduktan sonra “Olur." dedi. “Hadi gidip izleyelim." Yetkin, boş zamanlarında çok fazla film izlerdi. Dramdan korkuya, fantastikten romantiğe pek çok film türüne hâkimdi. Özellikle, 1900’lü yıllarda yapılan filmleri izlemeyi çok seviyordu. İlkler onun için bu zamandaki filmlere göre daha önemliydi. Sıra onlara geldiğinde, Karanlık Çelenkler için iki adet bilet aldılar. Biletleriyle filmin oynayacağı salonun önüne geldiklerinde, kapı açıktı ve insanlar içeri girmeye devam ediyordu. Yetkin, saatine baktı. Filmin başlamasına beş dakika vardı. “Ben mısır alacağım.” dedi Algın'ın tuttuğu elini bıraktıktan sonra. “Sen de ister misin hayatım?” diye sordu. Algın, Yetkin'in mısır dediğini duyar duymaz dudaklarını iştahla yaladı. “İstemez olur muyum? Elbette isterim." dedi. Yetkin'in yanından ayrılmasının ardından cep telefonundan Facebook uygulamasına girdi. Gelen bildirimleri kontrol ediyordu. Yetkin, mısırları alıp Algın ile içeri girdikten sonra hangi koltuğa oturacaklarını kontrol etmeye başladılar. Film daha başlamamıştı ve vizyona girecek filmlerin fragmanları gösteriliyordu.
♥♥♥
Filmden çıktıklarında Algın, kendini büyülenmiş gibi hissediyordu. “Adamlar muhteşem bir film çekmişler." dedi. “Film seçiminde sana güvendiğim için hiç pişman olmadım doğrusu.” Yetkin, gözlerini kısıp Algın'a alınmış gibi bakarken “Yok bir de pişman olsaydın.” dedi. “Film dediğin benden sorulur.” Algın, elini göğsüne koyduktan sonra "Bu çok belli oldu sevgilim." dedi. Yetkin, yeniden saatine baktığında sekizi geçtiğini gördü. Algın ile birlikte yürümeye devam ederken "Bu akşam yemeğe davetliyiz." dedi genç kıza. "Bundan sonra ben nereye gidersem oraya gideceksin ve sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim. Seni ben nasıl gözümden sakınıyorsam aynısını diğer insanlar da yapmak zorunda." Algın, ne zaman Yetkin bu konuyu açsa çok gerildiğini hissederdi. Çoktan sinemanın dışına çıkmışlardı ve genç adama itiraz etmek istiyordu. Ne kadar itiraz etmek isterse istesin, itirazı kabul olmayacaktı. Boşuna çenesini yorardı. "Ama benim eve gitmem gerek." dediğinde Yetkin, durdu. Sevgilisinin hayran olduğu yüzüne bakarken mavi gözleriyle "Neden?" diye sordu. "Benim bilmem gereken ama bilmediğim bir şey mi var?" Algın, kaşlarını çatıp başını salladıktan sonra "Yok." dedi. "Bu öyle bir şey değil." Yetkin, Algın'dan net bir açıklama bekliyordu. Genç kızın neden mırın kırın edip de bahaneler öne sürdüğünü öğrenmeliydi. Bu yüzden üzerine biraz daha gitti. "Ne o zaman sevgilim? Söyle. Ben de bileyim." Algın, Yetkin'in babası Galip Bey'i affetmemişti. Oğluna nasıl davrandığını kendi gözleri ile görmüştü ve bu davranış bir babaya yakışmıyordu. Şimdi bunu dile getirse, genç adamın moralinin bozulacağını biliyordu. O yüzden moralini bozmayacak bir şeyler söylemeliydi. "Kedilerimi yalnız bırakmak istemiyorum. Onların bensiz kalacağı düşüncesi beni o kadar çok korkuttu ki. Bu hayatta en çok onlara değer veriyorum. Onlar benim evladım gibi. Nasıl onları yalnız bırakıp da size gelirim?" Kedilerini bahane etmesi iyi olmuştu doğrusu. Yetkin, duydukları üzerine genç kıza hak verdi ama bu yemeğe muhakkak katılması gerekiyordu. Tanışmasını istediği insanlar vardı. Aynı şekilde Algın'ı da onlarla tanıştıracaktı. Eğer ki genç kız isterse erkenden kalkabilirlerdi. Bu sorun olmazdı. "Seni çok iyi anlıyorum hayatım ve haklısın da. Senin yerinde olsam ben de onları özlerdim. O yüzden diyorum ki şöyle yapalım, gidelim. Karnımızı bir güzel doyuralım. Seni tanıştırmak istediğim insanlar ile tanıştırayım, sonrasında da erkenden kalkarız. Ne dersin?" Algın, gönülsüz gönülsüz "Tamam. Olur." dediğinde akşamın nasıl geçeceğini düşünmeye başlamıştı. Yetkin, Algın'ın gönülsüz olduğunu anlasa da sesini çıkarmadı. Aralarında gerilim olsun istemiyordu. Zaten böylesine küçük bir şeyden dolayı kavga etmeye değmezdi. Algın, "Ne yemeği?" diye sordu. “Benim bundan neden haberim yok?” dedi Yetkin'e kızarak. “Plansız şeylerden hiç hoşlanmam doğrusu.” Asansörün bulunduğu yere vardıklarında, konu kapanmış gibi görünse de kapanmamıştı. İkisi de susmuştu ve asansörün gelmesini bekliyorlardı. Algın, asansörün yavaş gelmesine sinirlenmişti ve sürekli butona basıp durmaya başladı. Yetkin, bu duruma daha fazla dayanamadığı için "Hadi ama." dedi. "Asansörün düğmesine sürekli bastığında erkenden gelmesini sağlamıyorsun." Genç kız gözlerini devirmeden yapamadı. Yetkin, sözlerinde haklıydı. Bu yüzden durdu ve sakin olmaya çalışarak asansörün gelmesini beklemeye devam etti. Asansör en sonunda bulundukları kata geldiğinde, kapı açıldı ve asansöre ayakbastılar. İkisi de en arkaya gidip sırtını asansörün duvarına yasladıktan sonra, hemen onların arkasından gelen orta yaşlarındaki bir kadın zemin katın düğmesine bastı. Algın ve Yetkin'in aklı o kadar havadaydı ki düğmeye basmayı unutmuşlardı. Yetkin, Algın'ın suratının asıklığını gördükçe bu durumdan rahatsız olmaya başladığını hissetti. "Yeter artık güzelim. Asma suratını lütfen." dedi. Nihayet asansör durduğunda, önce ismini bilmedikleri ve ilk kez gördükleri kadın indi asansörden, sonra Yetkin ve Algın. El ele otoparka doğru yürüdüklerinde Algın "Sanırım sana doğruyu söylemem daha iyi olacak. Baban sana o kadar laf söyledikten sonra alttan almamı mı bekliyorsun? Yapma gözünü seveyim. Ben kendi ailemi onlardan gördüğüm kötü muamelelerden dolayı sildim. Bir daha arayıp sormadım. Şimdi senin babanın yaptıklarını mı görmezden geleceğim?" dedi. Yetkin "Bir dakika." dedi bakışları sertleşirken. "Aileni neden sildin? Sana ne yaptılar? Bana hemen neler olduğunu anlat!" Algın, gözlerini kapadı. Geçmişe dönmek istemiyordu. Kara günleri bitmiş ve o lanet olasıca insanları bir daha görmemişti. "Lütfen bu konuyu açma. Söylediklerimi de duymamış gibi davran. Bu zamana kadar bu meseleden kimseye bahsetmedim. Bahsetmem de." Yetkin, Algın'ın sözleri karşısında alınmıştı. "Ben kimse değilim." dedi. "Ben senin yarın öbür gün kocan olacak insanım. Çocuklarımızın babası olacağım. Seninle aynı yastığa baş koyacağım. O yüzden neler olduğunu benden gizleme. Lütfen anlat. Eğer ki bana neler olduğunu anlatmazsan ben bir şekilde öğrenirim. Biliyorsun ki, bunu yapmak benim için çocuk oyuncağı." Algın'ın anlatmayacağını biliyordu. Ne kadar ısrar ederse etsin genç kız susacaktı. Başını iki yana salladığını gördüğünde "Hayır." dedi. "Lütfen bana ısrar etme ve geçmişimi de kurcalama." "Pekâlâ." dedi Yetkin istemeye istemeye. "Israr etmiyorum." Konunun kapanmasının ardından tekrardan yürümeye başladılar. Otoparka girdiklerinde Yetkin, araca doğru yürümeye başladı. Algın, onu takip etti. Birlikte araca bindiklerinde, ikisinin de yüzünden düşen bin parçaydı.
♥♥♥
Yetkin, eve geldiklerinde aracı ile açılan dev kapıdan geçti. Aracını park etmesinin ardından emniyet kemerini açarak taş zemine ayakbastı. Algın da araçtan indiğinde onları beklemeye devam eden Kumsal Anne, kapıyı açmıştı. İkisi birlikte el ele yürümeye devam ederlerken onları gören kadın, az kalsın küçük dilini yutacaktı. Yetkin'in gerçekten sevgilisi vardı. Uzunca, çok uzunca bir aradan sonra kalbinin kapısını başka bir kadına açmıştı. Yetkin, kapının önünde beklemeye devam eden Kumsal Anne'yi gördüğünde “Hayırdır Kumsal Annecim?” dedi. "Kapılarda mı karşılanıyoruz? Beni bu kadar özlediğini bilseydim, daha erken gelirdim.” Kumsal Anne gülüp içinde bulunduğu ruh durumundan çıktıktan sonra "Kerata seni." dedi. Bakışlarını Algın'a çevirdi. "Hoş geldin kızım. Hadi içeri girin. Galip Bey ile Öznur sizi bekliyor." "Hoş buldum efendim." dedikten sonra Algın, Yetkin'in peşi sıra evin içine girdi. |
0% |