Yeni Üyelik
48.
Bölüm

21. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:19 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Salona girdiklerinde Galip Bey'in gazete okumaya devam ettiği gözlerine çarptı. Gündemden hiç geri kalmazdı ve ülkesinde olan biten her şeyi bilmeye çok önem veriyordu.

"Baba." diyen Yetkin'in sesini duyduğunda bakışlarını gözlerini gazeteden çekip oğluna çevirdi. "Ooo." dedi. "Kimler gelmiş kimler. Hoş geldin evladım."

Bakışları Yetkin'den Algın'a yöneldiğinde, genç kızı görmenin üzerinde yarattığı rahatsızlığı belli etmemeye çalıştı. "Sen de hoş geldin kızım." dedikten sonra bakışlarını masaya yönlendirdi. "Herkes geldiğine göre o halde sofraya geçelim." Eli ile masayı işaret etti. "Hadi buyurun."

Galip Bey, onlardan önce hareket etmiş ve her zamanki gibi başköşeye oturmuştu.

Yetkin, Algın ve Öznur'un da oturmasının ardından masada herkesin yerini aldığını gören Kumsal Anne, yemek servisine başladı. Yaptığı yemekler çok leziz görünüyordu.

Galip Bey, Yetkin uzunca süredir Holding'e gelmediği için oğluna bilmediği şeyleri anlatmaya başladı. Yemek sırasında iş hakkında konuşulmasından rahatsız olan Kumsal Anne “Aaa! Yemekte de mi iş konuşacaksınız? Size bundan sonra yemekte iş konuşmayı yasaklıyorum. Ben saatlerimi harcayıp sizin için birbirinden güzel yemekler pişireyim, siz de şirketle ilgili konuşup ağzınızın tadını kaçırın ve yemeklerimin tadını alamayın. Yok, öyle bir şey. İtiraz istemiyorum. Şimdi bu yemekler bir güzel bitecek ve tadı da alınacak.” dedi.

Galip Bey, önce şaşırdı sonra da güldü. “Haklısın Kumsal Hanım.” dedi. “Söz, bir daha olmaz. Senin bu güzel yemeklerinin tadını almak varken, ağzımızın tadının kaçması kötü olur.”

Galip Bey ile Kumsal Anne konuşurken, Algın sessiz kalmıştı ve çorba kâsesine doldurulan yoğurt çorbasını içmeye devam etti. İçinden bir ses bugünün kötü biteceğini söylüyordu.

 

♥♥♥

 

Yemek bitip sofradan kalktıklarında Kumsal Anne gelmiş ve masayı toplamaya başlamıştı. “Nasıl olmuş bakayım yemeklerim?” diye sorduğunda Yetkin ile Galip Bey aynı anda “Müthiş olmuş. Ellerine sağlık.” dedi.

Yetkin, Kumsal Annenin yemeklerine kimsenin su dökemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden “Biliyorsun ki Kumsal Annecim, kimse senin yemeklerine su dökemez ve yemeklerini hele bir beğenmeyen olsun, anasından emdiği sütü burnundan getiririm.” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Bu sözler, Kumsal Annenin keyfini epey yerine getirmişti. Bunu yüzünden rahatlıkla anlayabiliyordunuz. “Afiyet olsun.” dedi şen şakrak bir şekilde ve masayı toplamaya devam etti.

Yetkin konuşmaya devam ederken, Galip Bey çoktan kendisine ait olan ve kimseyi oturtmadığı tekli koltuğuna oturmuştu. Bakışlarını elinden geldiğince Algın'a çevirmemeye çalışıyordu ve ortamı germemek için uğraşıyordu.

Algın, Yetkin henüz oturmadığı için ayakta dikilmeye devam etti. O da pek çok insan gibi ilk kez gittiği bir yerde ev sahibine göre hareket etmekteydi.

Galip Bey, bakışlarını oğluna çevirdiğinde "Daha ayakta dikilmeye devam edecek misiniz yoksa oturacak mısınız?" diye sordu.

Algın, gözlerini yeniden Yetkin'e çevirdikten sonra kaş göz işareti yaparak hadi oturalım, demeye çalıştı. Yetkin, başını aşağı - yukarı salladıktan sonra "Birazdan geliyoruz baba." dedi. Algın'ın elinden tutarak onunla bahçeye çıkmak üzere yürümeye başladı.

Söz konusu aşk olduğunda, genç adam yaşanan ömrün hep kısa olduğunu düşünürdü. Bir insan sevdiğiyle ne kadar çok vakit geçirir ve onu ne kadar çok mutlu ederse o kadar güzel olurdu hayatı.

Algın, Yetkin'in peşinden gidiyordu ama nereye gittiklerini bilmiyordu. Adımları bahçeye çıktığında "Burada ne işimiz var?" diye sordu. Genç adamın "Çakıl, buraya gel." dediğini duyduğunda anlamayan gözlerle ona bakmaya devam etti. Çakıl kimdi? Kimi çağırıyordu?

Onlara doğru miyavlayarak gelen bir kedi sesi duyduğunda "Ne? Bir kedi mi?" diye sordu Yetkin'e. "Se... Senin bir kedin mi var?"

Yetkin, keyifli bir şekilde gülmeye başladıktan sonra "Benim değil. Bizim kedimiz." dedi. " Sana sürpriz yapmak için barınağa gittim ve sahiplendim. Üstelik o bir anne ve yavruları da var."

Yetkin, Algın'ı nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyordu. Genç kızın zaafını bildiği için ve kendisi de onun gibi kedileri çok sevdiği için onları sahiplenmek çok doğru gelmişti.

Genç kız, en sonunda kedi görünür olduğunda onun tatlılığı karşısında mest olmuştu. O kadar güzel ve minnaktı ki. "Sen ne kadar tatlı bir şeysin böyle." diyerek yere diz çöktüğünde sağ elini uzatmıştı. Kedinin sevebilmesi adına yanına gelmesini bekliyordu.

Kedi en sonunda miyavlamaya devam ederek soluğu Algın'ın yanında aldığında genç kızın kendisini sevmesine izin verdi. Algın, kediyi sevmeye devam ederken en sonunda dayanamamış ve yere oturmuştu. Çakıl, dizlerinin üzerine çıkıp uzandığında kendisinin sevilmek için fazlasıyla istekli olduğunu anlamıştı.

"Sen harikasın." dediğinde Yetkin'e keyifli gözlerle bakmaya başladı. Onun gözlerinin de kendisinin mutluluğu ile ışıldadığını fark etmesi zor değildi. "Her şey senin için." dediğini duydu.

Çakıl ve yavruları ne kadar da şanslıydı. Onları gerçekten sevip koruyacak bir aileye sahiplerdi. Algın, nasıl ki diğer yavrularına gözü gibi baktıysa onlara da öyle bakacaktı.

Çakıl'ı sevmeye devam ederken "Akşam eve giderken onları da yanımda götürebilir miyim?" diye sordu. Sevgilisinin derin derin nefes alışı kulaklarını doldururken "Tabii ki." dediğini duydu. "Biz evlendiğimizde sonuçta yanımızda olacaklar. Neden şimdiden senin yanında olmaya başlamasınlar ki?"

Algın, ne zaman evlilik sözü açılsa kendini bir tuhaf hissederdi. Evet. Yetkin'i seviyordu ve onunla evlenmek istiyordu lakin hayaller ve hayatlar denen bir ayrıma denk gelirse kalbinin fazlasıyla yanacağını bildiğinden "Bu konuyu kapatırsak çok iyi olur." dedi. "Bunları konuşmak için erken olduğunu düşünüyorum."

Yetkin, gözlerinin isteği dışında dolduğunu hissetti. Genç kızın söyledikleri canını yakıyordu.

"Hayır. Erken değil. Ben ne zamandır seni bekliyormuşum da meğer haberim yokmuş. Hayatıma gerçekten alacağım kadını, beni fazlasıyla sevecek olan seni. Ne kadar huysuz olsan da güzel bir kalbin var. Üstelik tam bir hayvan seversin. Ben, seveceğim kadında buna çok dikkat ederim. Eğer ki benim gibi o da hayvan severse kalbimi iki kat fetheder. Ben dediklerimden eminim Algın. Hislerimden de yüreğimden de. Sen benim için o kadar değerlisin ki gerekirse tüm dünyayı yok etmeye hazırım."

Yetkin'in sözleri üzerine Algın'ın gözleri dolmaya başladı. "Yapma." dedi. "Lütfen. Ben..."

Cümlesini tamamlamadan dizlerinin üzerinde yatmaya devam eden Çakıl'ı çimenlerin üzerine bıraktı. Ayağa kalktı. Gözlerinde biriken yaşları daha fazla tutamamıştı.

Arkasını dönüp yürümeye başladığında Yetkin'in "Nereye gidiyorsun?" diyen sesini duydu. Burada daha fazla durmak istemiyordu. Tek istediği eve gidip başına yorganı çekerek ağlamaktı.

"Yalnız kalmaya ihtiyacım var Yetkin. Biraz kafamı dinlemeye. Her şey o kadar hızlı ilerliyor ki."

Yetkin, koştu ve Algın'ın kolundan tutup genç kızı kendine doğru çevirdi. "Korkuyorsun." dedi. "Korkma. Ben seni incitmem. Senin incinmedense kendimi yakarım. Her şeyi ve herkesi yakarım ama sana asla zarar vermem. Evet. Dediğin gibi her şey hızlı ilerliyor ama hiç şu bakımdan baktın mı olanlara? Belki de her şeyin hızlı ilerlemesinin bir sebebi vardır. Belki de kader ikimizin sonsuza kadar bir olmasını ve birbirimize sahip çıkmamızı istemektedir. Senin ve benim birbirimizin bir yarısı olmasını. İkimiz de hayatımıza vakti zamanında yanlış insanlar almış olabiliriz. Kalbimiz acımış, yüreğimizi tamir edilemez yaralar kaplamış olabilir. Bütün bunlara rağmen birbirimize geldiysek eğer, birbirimizin yarasını ancak biz tamir edebiliyorsak bunda itiraz edecek bir şey göremiyorum."

Konuşmasının bitmesinin ardından yere diz çöktü ve Algın'ın elini tutmaya devam etti. "Gitme. Beni burada bu çökük hayatın içinde yapayalnız bırakma. Senin yanında kalmama, yaralarını sarmama izin ver."

Algın'ın elini tutmayı bırakıp sağ elini cebine soktuğunda, bir kutuyu avuçlamıştı. Kutuyu tutup cebinden çıkardıktan sonra "Normalde her şeyin daha güzel olmasını isterdim. Bu teklifin de fazlasıyla özel olmasını. Ama ne yapalım. Kaderimiz böyleymiş." dedi.

Algın, Yetkin'in elindeki kutuyu gördüğünde çok şaşırmıştı. Bunu beklemiyordu. Yoksa aklından geçen doğru muydu? Evlilik teklifi mi edecekti?

Yetkin'e bakmaya devam ederken genç adamın kutuyu yavaşça açtığını gördü. Gözlerinde bir parça endişe vardı ve Algın bu endişeye bir anlam veremiyordu. Kutu açılıp da karşısına tek taş yüzük çıktığında genç kız elinin ayağının titrediğini hissetti. Ayakta durmaya devam etmek istiyordu ama buna zorlanıyordu.

"Benimle evlenir misin? Hayatımın güneşi, her yeni güne uyanma sebebim, çocuklarımın annesi olur musun?"

Algın, gözlerinin karardığını hissettiğinde başı da dönmeye başlamıştı. Birkaç saniye sonra çimenlerin üzerine yığıldığında, Yetkin endişe ile "Algın!" diye bağırdı.

Genç adamın çığlığını evin içindeki herkes duymuştu. Bahçeye bir koşu çıktıklarında, gözlerine yerde hareketsiz yatan genç kız çarpmıştı. Yüzüğü tek gören kişi ise Öznur olmuştu.

 

♥♥♥

 

Ertesi gün Algın, soluğu yeniden genç adamın evinde almıştı. Nihayet koltuğa oturdukları sırada Galip Bey'in “Eee, anlatın bakalım gençler. Ne ara evlenmeye karar verdiniz?" diyen sesini duydular. Algın, konuşmadı. Yetkin'in babasına hala kırgındı ve kırgınlığı uzunca bir süre geçecek gibi değildi.

“Ne o? Bensiz mi bir şeyler konuşuyorsunuz?”

Algın, Yetkin ve Galip Bey, bakışlarını sesin sahibine çevirdiğinde Öznur'u görmüşlerdi. Genç kız, Öznur'u yeniden görüyordu ve olan bitenden hiç haberi yoktu. Yetkin, ona Öznur'un kaçırılması ile ilgili hiçbir şey anlatmamıştı.

Öznur, ağabeyinin ölümünü henüz atlatamamıştı. Sadece o da değil, yaşadıklarını da. Emrah'ın kendisini kaçırmasına rağmen nasıl aklandığını aklı almıyordu. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı ama ne?

Emrah denilen adamın çok zengin olduğunu duymuştu genç kız. O kadar zengin olan biri, çevresindeki herkesi parasıyla satın alabilirdi. Bazen Yetkin ile babasının da yaptığı gibi.

Öznur, birdenbire aklına gelen bu düşüncenin etkisi ile duraksayıverdi. Yoksa tahminlerinde doğru mu düşünüyordu? Emrah, kesin herkesi satın almış ve böylece de olaylardan sıyrılmıştı. Zenginlerin dünyasında hep böyle olmaz mıydı? Olurdu elbet.

"Hoş geldin kızım." diyen Galip Bey'in sesini duyduğunda Öznur "Hoş buldum Galip Amca." dedi. Topuklu ayakkabılarının çıkardığı ses eşliğinde yürümeye devam etti ve boşta olan koltuklardan birine oturdu. "Eee." dedi. "Ne kaynatıyorsunuz bakalım?"

“Hiç.” dedi Yetkin omuz silkerken. "Havadan sudan öyle muhabbet ediyorduk. Sen bir şeyler yedin mi? Aç olmalısın."

"Yok." dedi Öznur. "Aç değilim. Dışarıda bir şeyler yedim de geldim."

Bakışlarını Yetkin'den çektikten sonra babasına çevirdi. "Galip Amca, Yetkin'i burada görmek tuhaf doğrusu. Aranız mı düzeldi?" diye sordu.

Düzelmişti ya. Çok şükür ki düzelmişti. Galip Bey, her ne kadar Algın'ı görmekten mutlu olmasa da bir şekilde bu duruma karşı duyduğu rahatsızlığını rahatsızlığını ustaca bastırıyordu. Bacak bacak üstüne attıktan sonra "Barıştık." dedi. "Hiç oğul ile babanın küs olduğu görülmüş şey midir? Evlat çok başka. Hem de çok."

Yetkin, babası gibi rahat ya da mutlu değildi. Hala ona dargındı ve bu dargınlığını elinden geldiğince ona yansıtmamaya çalışıyordu. Zaten bu dargınlığı yansıtsa eline ne geçecekti ki? Olan yine Algın'a olacaktı. Nişanlısının huzursuz olmasını istemiyordu.

Algın, hala üzerindeki gerginliği atabilmiş değildi. Karşısındaki adamda yani Yetkin'in babasında onu huzursuz eden bir şeyler vardı. Bu huzursuzluğun sebebinin ne olduğunu henüz anlayamasa da er geç kokusunun çıkacağından adı gibi emindi.

Dördü birden oturmuş konuşmaya devam ederken, çalan kapının sesi kulaklarına çalındı. Kumsal Anne, ağır adımlarla kapıya doğru yürüyüp kapıyı açtıktan sonra karşısında gördüğü adama "Hoş geldiniz." dedi.

Elleri üzerindeki ince paltonun cebinde olan genç adam "Hoş buldum." dedi. "Galip Bey evde mi?" diye sordu sonra da.

Bu olanlardan sonra Emrah'ın Yetkin'in evine ilk gelişiydi. Galip Bey, bütün meseleleri adam akıllı konuşabilmek adına onu eve çağırmış ve geleceğinden de hiç söz etmemişti.

Yanlış yapıyordu. Hem de çok büyük bir yanlış. Yetkin ile Emrah'ın karşı karşıya gelmesi, barut ile ateşin yan yana gelmesi kadar kötüydü. Birazdan yaşanacaklar, ortamı daha da gerecekti.

 

♥♥♥

 

 

Peri ile Kemal, birbirlerine daha da yakınlaşmaya başlamışlardı. Genç kız, gazetede çalışıyor ve Yetkin Mirzanlı ile çevresindeki insanların yaşantılarını pür dikkat izliyordu. Son duyduklarından sonra, ortamın daha da gerileceğini bildiği için kendini kamufle ederek onlara yaklaşma kararı almıştı. Bu yüzden de yaptığı ilk işi Algın ile yakınlaşmaya çalışmak olacaktı. Ne kadar çok bilgi, o kadar çok güzel haber demekti.

Yetkin'in Algın'ı eve bırakmasının ardından genç kız usulca süzülmeye başlamıştı Algın'ın yanına doğru. Elinde tutmaya devam ettiği ses kayıt cihazını çalıştırmış, hemen ardından da apartman kapısına vuruvermişti.

Kapının vurulduğunu duyan Algın, kapıyı açıp açmamak konusunda tereddüt ettiğini hissetti. Hemen sonrasında ağır adımlarla basamaktan inmeye başladı.

"Kim o?" diye sorarken Algın, fazlasıyla endişeliydi. Güzel giden günü zaten berbat olmuş, kendini fazlasıyla kötü hisseder hale gelmişti.

"İyi akşamlar Algın Hanım." diyen kızın sesini duyduktan sonra yeniden "Kimsiniz?" diye sordu. "Sesinizi tanıyamadım."

Algın'ın çevresinde kim vardı genç kızın kullanabileceği? Bunu kapıyı vurmadan uzunca süre önce düşünmüş ve kuzeni olduğunu öğrendiği Evrim üzerinden yürüme kararı almıştı.

"Ben Evrim'in arkadaşıyım. Acaba Evrim evde mi?"

Girişi doğru bir şekilde yapmıştı. Algın, Evrim'in evde olduğunu düşünüyor ama genç kız ile hiç konuşmadığından bundan emin olamıyordu.

Madem Evrim'in tanıdığı birisiydi genç kız, o halde kapıyı açmasında bir sıkıntı yoktu.

Algın, kapıyı açıp geri çekilmesinin ardından "Evde olup olmadığını bilmiyorum." dedi. "İsterseniz benimle birlikte eve gelin. Böylece evde olup olmadığını öğrenebi-lirsiniz. Peri, Evrim'in evde olmadığını biliyordu. Dışarı çıkmıştı genç kız iki saat kadar öncesinde.

“Çok teşekkür ederim,” dedi. Algın’ın peşinden yürümeye başladı.

Algın, dairesinin önüne vardıktan sonra kapıyı açtı. Önce kendisi girdi içeriye, sonrasında Peri’nin girmesini bekledi.

Peri, ayakkabısını çıkarıp içeri girdiğinde, salondan çıkmakta olan Hunter, genç kıza tuhaf tuhaf bakışlar atmaya başladı. Daha sonra kuyruğunu sallaya sallaya yürüdü ve mutfağa girdi.

Algın, kapıyı kapatıp kilitlemesinin ardından kendisine bakmaya devam eden Peri'nin sesini duydu. "Kedileri çok mu seviyorsun?"

"Seviyorum. Hem de çok seviyorum." dedi Algın. "Onlar beni evladım. Her şeyim."

Peri, Algın hakkında bir şey daha öğrenmişti. Genç kız tam bir hayvan severdi ve ilerleyen zamanlarda bunu ondan bilgi amacıyla kullanacaktı.

"Ne kadar güzel."

Algın, Evrim'in evde olup olmadığını bilmediğinden genç kıza seslendi. Ses gelmedi. Bu süre zarfınayakta dikilmek istemeyen Peri, salona girip oturdu.

Algın, Evrim'in sesi gelmemesi üzerine evin içinden bütün odaları tek tek gezdi ama Evrim'i bulamadı. Belli ki Evrim dışarıdaydı ve daha gelmemişti.

Algın, salona girdiğinde oturmaya devam eden Peri'ye "Evrim evde yok. Sanırım dışarıda." dedi. "İsterseniz bekleyin ya da daha sonra tekrar gelebilirsiniz. Tercih size kalmış."

Peri "Beklerim ben. Sorun değil." dedikten sonra "Bir bardak su alabilir miyim rica etsem?" diye sordu.

Algın "Tabii." dedikten sonra mutfağa doğru yürümeye başladı.

 

İKİ SAAT ÖNCE

 

Yetkin'in keyfi son derece yerindeydi ama bu Algın için pek geçerli değildi. Genç kız, içindeki huzursuzluğun gerçeğe dönüşmesinden korkuyor ve bunun olmaması için sürekli dua ediyordu.

Yetkin ile tekrardan göz göze gelmesinin ardından yavaşça gülümsedi. Gülümsemesi bile içten değildi. İçindeki huzursuzluğu bir türlü yok edemiyordu.

Onlar birbirine bakmaya devam ederken salona giren ve "Herkese iyi akşamlar." diyen Emrah'ın sesi duyulduğunda, Yetkin şok olmuş bir halde bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi. Emrah, dipdiri bir şekilde karşısında duruyordu ve keyfi fazlasıyla yerinde görünüyordu.

Algın, bakışlarını Yetkin'in baktığı kişiye çevirdiğinde Emrah'ı görmüştü. Genç adam bakışlarını Yetkin'den çekip Algın'a çevirdiğinde İşte yine karşılaştık, der gibi bakıyordu. Bu durum Algın'ı çok rahatsız etmişti.

Yetkin, ayağa kalkmasının ardından daha da sinirli görünüyordu. "Senin burada ne işin var!" diye bağırdıktan sonra Emrah'ın yakasına yapıştı. “Sana ailemden ve çevremdeki insanlardan uzak dur demedim mi?”

Sadece bu durumdan rahatsız olan Yetkin gibi görünse de şimdilik Öznur da çok rahatsız olmuştu. Kendisini kaçıran şerefsizin burada ne işi vardı?

Galip Bey, oğlunun Emrah'a bu şekilde çıkışmasından rahatsız olmuştu. Kaşlarını çatıp "Yeter!" diye bağırdı. "Yeter! Ben artık evimde huzur olmasını istiyorum. Kavga değil. Her ne olursa olsun, Holding ile bağlantınız bulunmakta. Bu yüzden birbirinizle iyi geçinmek zorundasınız."

Bir Galip Mirzanlı klasiği daha çıkmıştı Yetkin'in karşısına. Genç adam babasının böyle düşünmesine nedense hiç şaşırmamıştı. Tamamen paragöz olan bu adam, her ne olursa olsun Holding'de bir zarar olmaması ve maddi kayıp yaşamamak için aralarının iyi olmasını sağlamaya çalışıyordu.

"İyi geçinmek zorunda mıyız? Sen ne saçmalıyorsun baba? Bu adam Algın'a, bana ve Öznur'a ne kadar çok zarar verdi biliyorsun. Bir daha bana sakın ama sakın onunla ilgili bir şey söyleme. O Holding'de çalışmaya devam ederse ve anlaşmayı bozmazsan ben yokum."

Yetkin, babasının "Yetkin!" diye köpüren sesini duymasına rağmen duymazlıktan geldi. Emrah'ın yakasını bıraktıktan sonra Algın'ın yanına yürüdü ve genç kızın elini tuttu. "Yürü. Gidiyoruz buradan." dedikten sonra Algın'ın hiçbir şey demesine fırsat bırakmadan genç kızı çekiştirdi.

Dış kapıdan çıkmalarının ardından konuşmaya çalışan Algın'ı fark ettiğinde "Sakın tek kelime etme!" diyerek susmasına sebep oldu.

Algın, Yetkin'in kendisine sert davranmasını hoş bulmamıştı. "Bana çıkışma istersen." dedi sabırlı olmaya çalışarak. "Emrah'ı buraya çağıran ben değildim."

Yetkin, aracının kilidini açtıktan sonra koltuğuna doğru yürüdü ve aracının içine bindi. Algın, Yetkin'in kendisine karşı olan bu davranışından o kadar çok rahatsız olmuştu ki suratı asılmıştı ve tek bir kelime etmeyeceğine dair kendine söz vermişti. Yetkin'in aklı başına gelene kadar onunla konuşmayacaktı.

 

♥♥♥

 

Algın, bardağa doldurmuş olduğu su ile salona doğru yürümeye başladı. Genç kızda hoşuna gitmeyen bir şeyler vardı. Ne olduğunu ise bir türlü çıkaramamıştı.

Peri, suyun gelmesini bekliyordu ve Algın'ın nihayet içeri girdiğini gördü. Aslında susamamıştı ama bir bahane uydurması gerekiyordu onunla konuşabilmek için. Genç kızın kendisine uzattığı bardağı eline almasının ardından "Teşekkür ederim." dedi.

Peri, güzeldi. Hem de fazlasıyla. Pek çok erkeğin yeniden kendisine bakmasına sebep olacak kadar. Yetkin, onu görmediği için şanslı olduğunu düşündü. Eğer ki karşılaşsalardı, aralarında epeyce büyük bir kavga çıkardı.

Algın, aklındaki düşünceler eşliğinde Peri'nin suyunu içmesini bekledi ve genç kız suyunu içtikten sonra elindeki bardağı aldı. Mutfağa girip bardağı bulaşık makinesine yerleştirmesinin ardından, yeniden salona girdi.

Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen, Peri, sessizce oturmaya devam etti. Arada Algın'a baksa da sessizliğini koruyordu.

Algın, en sonunda bunu fark ettiğinde "Bir şey mi isteyecektin?" diye sordu.

Peri, başını iki yana salladı. "Hayır." dedi. "Aslında size bir şey soracaktım."

Algın, genç kızın kendisine ne sorabileceğini düşünürken "Dinliyorum." dedi.

"Evrim bahsetti de yakın zamanda büyük bir tehlike atlatmışsın. Geçmiş olsun. Ne oldu? Nasıl oldu? Anlatmak istersen dinlerim. Senin için çok üzüldüm ve neler hissettiğini az çok tahmin edebiliyorum."

Algın, bu konu hakkında kimseyle konuşmak istemiyordu. Başına gelenler hiç hoş değildi ve ne zaman ki yaşadıklarını anlatmaya başlasa, kendini kötü hissediyordu.

"Evrim sana söz ettiyse eğer neden benden tekrar dinlemek istiyorsun?"

Algın, sorduğu sorunun yanıtını gerçekten çok merak ediyordu. Madem kız biliyordu neler olduğunu o zaman neden sormuştu ki? Bu biraz saçma gelmişti açıkçası ama Türk insanları çok meraklı olduğundan ve bir şeyi ana hatları ile öğrenmek istediğinden daha sonrasında bunu normal bulmuştu.

"Yaşayan sensin çünkü. Evrim, bana detayları anlatmadı. Sadece kaçırıldığından söz etti."

Algın, biraz olsun ağrımaya başlayan başını ovalamaya başladı. Aklına yaşadıkları gelmeye devam ettikçe canı daha da sıkılmış ve en sonunda kaşları çatılmıştı. Ruhu daralıyor, kalbi sıkışıyor ve kendini çok kötü hissediyordu. Neden bu kadar berbat onu buluyordu? Artık mutlu ve huzurlu olmak istiyordu.

Gözleri yavaş yavaş dolmaya devam ederken, ağlamamak için kendini kasabildiği kadar kastı. Ellerini yüzüne doğru gözyaşlarını bastırabilmek için sallarken "Bu konu hakkında konuşmak bana acı veriyor." dedi. "Gerçekten, çok ama çok acı veriyor."

Peri, derin bir nefes aldıktan sonra tecrübesini konuşturma kararı almış ve Algın'a "Acılar paylaştıkça azalır. Çok iyi bir dinleyiciyim. Emin ol, bir süre sonra içindeki acının azaldığını fark edeceksin." dedi.

Gerçekten acısı paylaştıkça azalır mıydı? Sonra Peri denen kızı tanımıyordu. Evrim, her ne kadar tanıyor olsa da genç kızı kendisi tanımadığı için yaşadıklarını anlatması doğru olur muydu?

Hayatta çok fırsatçı insanlar vardı. Bir sırrını paylaştığında ya da yaşadığın bir şeyi anlattığında hemen ilk fırsatını bulur bulmaz kullanır ve güvenini yerle bir ederlerdi. Hele bazıları vardı ki, resmen kuyunu kazar, anlattığın şeyi şekilden şekilde sokar ve bambaşka bir şekilde karşına çıkmasına sebep olurlardı.

Peki, Peri güvenmeye değer bir insan mıydı? Olanları anlatmakla doğru yapacak mıydı? Bunu bilemiyordu.

Loading...
0%