Yeni Üyelik
48.
Bölüm

24. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:21 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

“Bana neler oldu böyle?”

Algın, en son neler olduğunu hatırlamıyordu. Doğrulmasının ardından bacağına doğru uzandı ve üzerindeki sargıyı gördü. Neden bacağı sarılıydı? Neden canı acıyordu?

Aklına gitmiş oldukları bağış gecesinde olanlar geldiğinde, kaşlarının çatılmasına ve suratının buruşmasına engel olamadı. Elleri ile yarasını tuttuktan sonra acıyla inledi.

Birbiri ile kavga etmekte olan iki adam bakışlarını sesin duyulmasıyla ondan yana çevirdi. Genç kızın acısından dolayı dolan gözlerini görebiliyorlardı.

“Algın… Sen…”

Yetkin, onun burada olduğunu görmemişti. Genç kızın sesini duyar duymaz ondan yana dönmüştü ve Algın’ın da bakışlarının kendisine dönmesi ile ikinci büyük şoku yaşayıvermişti.

Genç kız, onları fark ettiğinde bir süre hiçbir şey söylemeden gözlerine baktı. Yetkin’i gördüğüne şaşırmasa da diğer adamı görmek, canından can kopmasına sebep olmuştu.

“Emrah… Sen…”

Doğru görmüyor olmayı diledi. Emrah’ın burada olmamasını istedi. Suratını görmek, onunla aynı ortamda dahi bulunmak istemiyordu.

Bacağındaki ağrının neden kaynaklandığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Tekrardan yükselen şiddetli bir acı, bakışlarını Emrah’tan çekip yeniden bacağına yöneltmesine sebep oldu. Gözleri yükselen acı ile dolmaya başlarken, alt dudağını ısırdı. Ağlayıp kendini ona karşı güçsüz göstermek istemiyordu.

“Bebeğim, uyandın mı?”

Emrah’ın sarf ettiği sözler, Yetkin’in daha da sinirlenmesine sebep oldu. Genç adamın gömleğinin yakasını hala tutmaya devam ediyordu ama yorulmuştu.

Emrah, o sırada tüm dikkatini Algın’a yönelttiği için Yetkin’in ellerini yakasından sertçe çekti. Genç adamın canının yanacağına hiç aldırmadan bedenini ittiğinde, Yetkin, dengesini sağlayamamış ve yere düşmüştü. Bu durum onu daha da mahvederken, kendini düşünmekten vazgeçmiş, tüm dikkatini Algın’a vermişti.

Kendi canı mı yoksa Algın’ın canı mı önemliydi? Ona zarar gelmesindense kendisine zarar gelmesini tercih ederdi. Bu yüzden yerden destek alarak bütün ağrısına rağmen tekrardan ayağa kalkmaya çalıştı.

Emrah, Algın’ın uyanmasının ardından tüm hücrelerinde mutluluğu hissetti. O buradaydı. Yanı başındaydı. Genç kızın bacağını tutuşunu seyrede seyrede yanına gitti ve “Seni ne kadar çok özledim bir bilsen.” dedi. Ellerini uzatıp genç kızın elini tuttuğunda Algın, midesinin bulandığını hissetti.

Hani ondan kurtulmuştu? Onu Holding dışında görmeyecekti? Şimdi burada, onun yanı başında ne işi vardı? Delirmemek için kendini zor tutuyordu.

Ellerini Emrah’tan kurtarıp suratına tükürdüğünde, genç adamın öfkelendiğini fark etmişti ama umurunda değildi. Cebinden çıkardığı mendil ile yüzünü silmesinin ardından “Hala hırçınlığını koruyorsun.” dedi. “Değişmemen beni fazlasıyla mutlu etti doğrusu.”

Algın, Emrah’ın sözleri üzerine ona tiksinti dolu gözlerle bakmaya devam etti. “En başından beri sendin değil mi?” diye sordu. “Beni kaçırmak için pek çok kez plan kurdun ama her defasında başarısız oldun.”

Emrah, Algın’ın sözleri üzerine pek çok kez planladığı ama başarılı olunamayan kaçırma girişimlerini düşürdü. Doğruydu söyledikleri. En başından beri Algın’ı kaçırmaya çalışan kendisiydi. Genç kızı kendisine hapsetmek istiyordu. Sadece onunla olmasını. Kendisi dışında hiçbir erkek ile iletişim halinde olmamasını, tek bir kelime etmemesini. Ona karşı duyduğu takıntı o kadar büyüktü ki, gerekirse kendi canını düşünmeden onun için ortaya sererdi.

“Bendim.” dedi genç kızın söylediklerini kabul ederek. “Her şeyi planladım ama bir şekilde elime yüzüme bulaştırdım. Sonrasında daha da aşırıya giderek bağış gecesine tuttuğum adamları gönderdim. Aslında tek yapacakları insanları ölmelerine sebep olmayacak şekilde yaralamaktı. Durum bunda da tam tersine döndü. Artık geçmişin, geçmişte olanların hiç önemi yok. Yanımdasın. Benimlesin. Bu şimdilik bana yeter.”

Aralarındaki konuşmayı dinledikçe daha da öfkelenen Yetkin, ayağa kalkmak için çabaladı ama başarılı olamadı. Canı çok yanıyordu üstelik yarasından kan süzülmeye başlamıştı. Yoksa dikişleri mi patlamıştı?

Ellerini kan süzülen yarasına götürüp kan akışını yavaşlatmak için bastırdığı sırada, acıyla çığlık atmadan yapamadı. Onun çığlığını duyan Algın ile Emrah, aynı anda bakışlarını genç adama çevirdi.

Yetkin’in ellerine bulaşan kanı gören genç kız, korkmuştu. “Yetkin!” diye bağırdığında, beklemediği bir tepki ile karşılaştı. Emrah, kendini daha fazla tutamamış ve tokat atmıştı.

Eli alev alev yanan yanağına doğru giderken, gözlerinden en sonunda yaşlar akmaya başladı. Kendisini çok korkunç olan bir korku filmindeymiş gibi hissediyordu. Oysa yaşananlar gerçekti.

Algın’ın ağladığını fark eden Emrah, titremeye başlayan elini zapt etmeye çalıştı. “Çok ama çok özür dilerim hayatım.” dedi. “Be… Ben sana nasıl el kaldırdım hiç bilmiyorum.”

Algın, bu son duyduklarından ve az önce karşı karşıya kaldığı muameleden sonra Emrah’ın teşhisini koymuştu. O bir akıl hastasıydı. Kendisini saplantı haline getirmişti ve elde edene kadar durmayacaktı. Genç kızın ise ona teslim olup hayatını zehir etmeye niyeti yoktu. Ne yapıp edip buradan hem kendini hem de Yetkin’i kurtarması gerekiyordu ama nasıl?

 

♥♥♥

 

Emrah, evin içinde bulunan doktoru yeniden çağırmıştı ve hemen Yetkin’in dikişi patlayan yarasına cerrahi müdahale yapılmaya başlandı. Genç adamın kan kaybı fazla olduğu için, kan da verilmesi gerekiyordu.

Emrah’ın tuttuğu Cerrah, buraya gelmeden önce her türlü hazırlığı yapmıştı. Eğer ki yaralı gelen ya da durumu ağır olan birisi varsa hiç zorluk çekmeden müdahale edebilecekti.

Bütün bu hazırlığı yapmak ise zor olmuştu. Ne de olsa insanların şüphesini çekmemek gerekiyordu ama pek de başarılı oldukları söylenemezdi.

Doktorun hastanedeki bütün ameliyat ve muayenelerini iptal etmesi ve hiç kimseye nereye gideceğini bildirmeden ortadan kaybolması, çok garipti. Ameliyatlarını ya da muayenelerini iptal etme sebepleri her neyse, bunu bildirmeleri, ameliyatlarını başka bir cerraha devretmeleri gerekiyordu. Böyle bir şey ise yapılmamıştı. Ne ameliyatlar başka bir cerraha devredilmişti ne de nereye kaybolduğuna dair haber verilmişti.

Artık bunların bir önemi yoktu. Her şeyi ardında bırakıp Emrah Ulusoy’un teklifini kabul ettiği için, geri dönemezdi. Eğer ki anlaşmadan vazgeçerse Emrah, onu ya öldürecek ya da ailesine zarar verecekti.

Yetkin’in müdahalesi bitip genç adamı dinlenmesi için evin içindeki odalardan birine aldıklarında, Algın, hala ağlamaya devam ediyordu. Ona bir şey olacağı için çok endişelenmişti ve Emrah’ın onun yanında olmak yerine yanında olması, başına ağrılar saplanmasına sebep olmuştu.

“Sen ne kadar iğrenç bir insansın! Seni tanıdığım güne lanet olsun!”

Emrah’ın içinde bazen suçluluk duygusu beliriyor bazen de bu suçluluk duygusu yok oluyordu. Algın’ın kendisinden nefret etmesini istemiyordu. Tek istediği onun kendisini eskisi gibi sevmesiydi. Bunu sağlamak için de elinden geleni ardına koymayacaktı. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Tek bir şey haricinde. Yetkin’i ya da burada olan hiçbir insanı serbest bırakamazdı.

Dizlerini yere koyup Algın’a bakmaya devam ettiğinde, zavallı bir kedi yavrusu gibi görünüyordu. “Benden nefret etme.” dedi. “Ben bütün bunların hiçbirini isteyerek yapmadım. Tek istediğim senin beni sevmendi.”

Sevmek? Ne saçmalıyordu bu aşağılık? Algın, onu vakti zamanında zaten sevmişti şimdi ise çıkıp hiçbir şey olmamış gibi tekrardan sevmesini bekleyemezdi. Algın, bunu yapmayacaktı. Böyle bir şey olmasındansa ölmeyi tercih ederdi.

Algın, gözlerini kapadıktan sonra başını iki yana salladı. “Sevgimi su istimal eden, beni aldatan, bana söylediği her sözcük yalan olan adamı mı seveceğim?”

Bütün bunları yapmıştı. Doğru. İnkâr etmeyecekti. Lakin yapmasının bir sebebi vardı. Onu hatırladığı için, onu hatırlattığı için. Genç kıza her bakışında onu görüyordu. Onu kaybettiği için yaşadığı hayatına sürekli lanet okurken Algın’ı görmüştü. O olduğunu düşünmüştü. Yaşadığını. Algın’ın o olmadığını anladığında da her şey değişmişti. İhanete uğradığını hissetmiş, genç kızdan kendini uzak tutmaya çalışmıştı.

“Her şeyi öğrenmenin bir zamanı var. Sabret. Neden bunları yaşadığını, neden seni aldattığımı, her şeyi öğreneceksin.”

Algın, yeniden başını iki yana salladı ve gözlerini devirdi. Sırtını yasladığı yastığı eline alıp öfke ile Emrah’a doğru fırlattığında “Ben hiçbir şey öğrenmek istemiyorum!” diye bağırdı. “Tek istediğim senden kurtulmak! Benden uzak durman!”

Emrah, Algın’ın fırlattığı yastığı elleri ile savuşturduktan sonra “Boşuna itiraz etme.” dedi. “İstesen de istemesen de beni dinleyeceksin.”

 

♥♥♥

 

“Yetkin nasıl oldu? Durumu iyi mi doktor bey?”

Algın, doktoru gördüğünde hiç beklemeden onu durdurmuştu ve konuşmasına sebep olmuştu. Genç kızın yarası, Yetkin’inki kadar ağır olmadığı için daha rahat hareket ediyordu. Kısa sürede kendini toparlamış ve ayağa kalkmayı başarabilmişti. Biraz olsun attığı adımlarda topallamaya devam etse de bu durum zamanla geçecekti.

Doktor, Algın’ın sorusuna yanıt verecekken o sırada içeri giren Emrah’ın “Sen işine bak doktor bey.” demesi ile yürümeye devam etti. Mutfağa girip bir bardak su içerken, ikisinin konuşmasını dinlemeye devam ediyordu.

“Bir daha o adamdan söz etmeyeceksin Algın! Başka bir adamın isminin dudaklarından dökülmesi beni çok rahatsız ediyor!”

Algın, başını hafifçe eğip sen ne diyorsun, bakışı atarken Emrah’a epey öfkeli görünüyordu. “Bana ne yapıp ne yapmayacağımı söyleyemezsin. Ayrıca o adam dediğin kişi benim nişanlım! Anladın mı o benim nişanlım! Bak parmağımda onun bana evlilik teklifi ettiği yüzüğü…”

Bakışları kaldırdığı sağ elinin yüzük parmağına kaydığında donup kalmıştı. Yüzük, parmağında yoktu. Bu nasıl olabilirdi? Daha dün parmağında duruyordu.

Emrah’ın “Bunu mu arıyorsun?” diye sorduğunu duyduğunda bakışları yeniden genç adama yöneldi. Elinde tuttuğu yüzüğü gördüğünde, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Parmağından yüzüğü hangi ara çıkarıp almıştı?

Algın, Emrah’a doğru bir adım attıktan sonra “Onu bana ver!” dedi. “Hemen!”

Onsuz yapamadığı genç kızın kendisine karşı emir veren sesini duymak, Emrah’ın sinirlenmesine sebep olmuştu. Ne olursa olsun Algın, onunla bu şekilde konuşamazdı. Burada emirleri sadece kendisi verebilirdi. Ne Algın ne de bir başkası asla.

“Hayır.” dedi Emrah ve içkilerin olduğu dolaba yöneldi. “Onu asla alamayacaksın.”

Dolabı açıp içinden iki bardak çıkardı. Sonrasında viskiyi eline aldı. Masanın üzerine bırakmasının ardından genç kızın kendisine sert gözlerle baktığını gördü. Bununla da kalmamış, sonrasında öfkeyle yürümeye başlamıştı. “Onu bana geri vereceksin! O benim!”

Emrah, genç kızın sözleri üzerine alayla gülmeden yapamadı. Hazırlamış olduğu içkisinden bir yudum almadan önce elinde tutmaya devam ettiği yüzüğü ağzına attı. Hadi bakalım, dedi içinden. Şimdi yüzüğü benden alabilirsen al.

Bardaktaki içkiyi hiç beklemeden hızla yudumlamaya devam ettiğinde Algın’ın “Hayır!” diye bağırdığını duydu. “Bunu yapamazsın!”

Yapmıştı. İçkisini yudumlarken yüzüğü de beraberinde yutmuştu. Algın, ne kadar çabalarsa çabalasın yüzüğü ondan alamayacaktı. Bunu düşündükçe daha da keyifleniyordu.

Algın’ın yanına gelip kolundan tutmasının ardından ondan yana döndü. Genç kızın kendisine karşı duyduğu nefretin katlandığını görebiliyordu. Olsundu. Bu önemli değildi. Er ya da geç onu yeniden kendisine âşık edecekti. Bu konuda hiç kuşkusu yoktu.

Algın, Emrah’ın kendisine dönmesiyle öfkesine daha da kapılarak genç adamın göğsüne vurmaya başladı. Tüm hıncını çıkarırcasına ardı ardına yumruklarını atmaya devam ediyordu. Emrah ise bu durumdan etkilenmemiş gibi görünmekteydi.

Birkaç saniye sonra Algın’ın bileklerini tutup kendisine vurmasını engellediğinde, kendisinden korkmadığını daha iyi anlamıştı. Zaten genç kızın kaybedecek neyi vardı ki?

“Öfken geçtiyse şimdi git ve o kanepeye otur. Sesini çıkarma. Eğer ki konuşmaya devam edersen, Yetkin’i öldürürüm. Sağ bırakmam.”

Algın, kendini bileklerini tutan ellerden kurtarmak için debelendiğinde “Ona zarar verirsen seni mahvederim!” dedi. Bu kuru bir tehditti Emrah’a göre. Genç kızın hiçbir şey yapamayacağını biliyordu.

“Çok konuştun. Fazla konuşulmasını sevmem.”

Susmasının ardından genç kızı kolundan çekiştirerek peşinden sürüklemeye başladı. Topallamasına ya da canının yanmasına aldırış etmiyordu. Kanepenin önüne gelmelerinden sonra, onu sertçe itekleyiverdi. Vücudu kanepe ile temas edip zorla oturduğunda, yarası biraz olsun zonkladı. Ani hareketlerden kaçınması gerekiyordu ama bunu buradayken yapabilmek imkânsızdı. Karşısındaki adam zorbanın tekiydi. Ne ona ne de diğer insanlara acımayacaktı.

 

♥♥♥

 

Yetkin, yarasının iyileşmesinin ardından tekrardan odanın kapısının kilitli olup olmadığını kontrol etmek üzere ayağa kalktı. Attığı her adımda son derece dikkatliydi. İçeriye aniden giren adamlardan birisinin kendisine zarar vermesinden korkuyordu.

Elini kapı koluna atıp kola bastırdığında, kapının açık olmasıyla gözleri irileşmişti. Birkaç saat öncesinde evin içinde sesler varken, şimdi hiçbir ses duyulmuyordu. Bu durum daha da çok şaşırmasına sebep olmuştu.

Odadan çıkmasının ardından gözleri Algın’ı aramaya başladı. Onun iyi olup olmadığını merak ediyordu. İyi olmasını dilemişti pek çok kez. Bunun için sürekli Allah’a dua etmişti ve şimdi onu ne kadar ararsa arasın evin içinde bulamıyordu.

Neredeydi? Yoksa Emrah zorbası ona zarar mı vermişti? Bu ihtimali düşünmemeyi tercih etti.

“Algın!” diye seslenip evin içinde genç kızı aramaya devam ettiğinde, pencerelerden birinin önüne gelmişti. Perdeyi aralayıp dışarı baktığında kimseyi göremedi. Ne kadar süredir buradaydı? Neden onları kimse bulamamıştı? Belki de kaçırıldıklarının kimse farkına varmamıştı.

Dışarıda kimseyi göremediğinde, içinde garip bir umut belirmişti. Belki de evi terk etmiş ve onu burada yapayalnız bırakmışlardı. Perdeyi kapatmasının ardından dış kapıya doğru ilerledi ve çevresini kolaçan etti. Kimseyi göremedi.

Elini kapı koluna atmasının ardından yutkundu. Kola bastırıp kapıyı kendine çektikten sonra, kilitli olmadığını anlaması hem şaşırmasına hem de sevinmesine sebep olmuştu. Kapıyı tamamen açıp yine çevresine dikkatli gözlerle bakarak dışarıya adımını attı. Hala çevresinde kendisini takip eden birilerinin olabileceği düşüncesi, kalbini küt küt attırıyordu. En çok da endişelenmesine sebep olan şey Algın’ın nereye kaybolduğunu bilmeden zarar görmekti. Onun iyi olmasını umuyordu attığı her adımda. Sonrasında genç kızın “Yetkin dikkat et! Bu bir tuzak!” diye bağırdığını duyunca olduğu yerde donakalmıştı. Genç kızın çığlığının ardından duyulan silah sesi, kulaklarından silinmeyecek gibiydi.

Gerçekten bu ona kurulan bir tuzak mıydı?

DEVAM EDECEK…

 

Loading...
0%