Yeni Üyelik
10.
Bölüm

5. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:00 💖
Yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Bu kötü bir rüyaydı değil mi? O buraya gelmiş olamazdı. Buraya nasıl girmişti? Hiç kimse Mirzanlı Holding'in ortağı ya da çalışanı olmadan buraya giremezdi. Yoksa hala Algın'dan vazgeçmemiş ve canını yakabilmek adına onu takip etmeye devam mı etmişti? Bu kadar takıntılı olamazdı.

Algın'ın bakmaya devam ettiği genç adama bakışlarını yönelten genç kız "Onu tanıyor musun?" diye sordu Algın'a ama yanıt alamadı. Algın, hızla genç kızın yanından ayrılmış ve soluğu Emrah'ın yanında aldıktan sonra onu kolundan yakalayıp kendine doğru döndürmüştü. Gözleri alev alevdi.

Kendini daha fazla tutamayıp "Senin burada ne işin var!" diye bağırdı.

Emrah, karşısında Algın'ı görünce alayla "Bak sen." dedi. "Kimi görüyorum burada? Hayırdır, temizlikçi olarak mı çalışmaya geldin? Kesin öyledir. Senin bundan başka bir işte başarılı olabileceğin yok zaten."

Algın, Emrah'ın kendisi ile dalga geçmesine tahammül edemiyordu. "Ulan gerizekâlı. Senden zaten çok çektim, şimdi de burada hayatımı mahvetme. Defol git. Hangi cehenneme gittiğin de beni ilgilendirmez."

Emrah, Algın'ın kendisine her çemkirişinde daha da keyif aldığını hissetti. Kendisini terk ettiği günden beri kızın hayatını daha da çekilmez hale getirmişti ve bu yaptıkları daha hiçbir şeydi.

Daha öncesinde Mirzanlı Holding ile iş yapmasının avantajından dolayı Holding'e yeniden gelmiş ve Algın'ın buna sinirleneceğini bildiği için kendini kızın gözüne resmen sokmuştu. Tahmin ettiği gibi de ilerlemişti her şey. Algın, onu görmüş ve konuştuğu kızı bırakarak hızlı adımlarla gelip kolundan tutarak durmasına sebep olmuştu.

Emrah, Algın'a alaylı gözlerle bakmaya devam etti. "Bu seni ilgilendirmez. Sahi, Yetkin Bey'in odası nerede? Onunla konuşmam gereken bir iş meselesi var. Burada seninle vakit kaybedemem."

Algın, Emrah'ın bu rahat, alaycı ve kendinden emin tavırlarından nefret ediyordu. Ona güvenmiyordu, ondan tiksiniyordu ve yüzünü görmek midesinin fazlasıyla bulanmasına sebep oluyordu.

"Neymiş o iş meselesi? Söyle, ben de bileyim."

Emrah, kahverengi gözleriyle Algın'ı baştan sona süzdü ve "Sana ne bundan!" dedi. Sözleri sertti. Bakışlarını da kısa sürede esir almıştı bu sertlik ve Algın yutkunmak zorunda kaldı. Onu daha öncesinde hiç bu kadar öfkeli görmemişti.

"Hala aynısın biliyor musun? Hiç değişmemişsin. O öküzlüğünü, bencilliğini, lanet olasıca kişiliğini koruyorsun."

Emrah, Algın'ın sözleri üzerine gülmeden yapamadı. Evet. Öyleydi. Bundan da hiç pişmanlık duymuyordu. Başını iki yana salladıktan sonra, Algın'ın yanağından bir makas aldı. Genç kızın bu hareketten nefret ettiğini çok iyi biliyordu. Onu sinir etmek için elinden geleni yapacaktı.

"Daha ne istiyorsun? Sevdiğin adam en başından beri böyleydi. Kendini de değiştirmeye niyeti yok."

Algın, Emrah'ın kendisine dokunmasıyla midesinin bulandığını hissetti. Kusuyormuş gibi yaptığı sırada koridora çıkan Yetkin gördü. Emrah ile Algın'ı birlikte konuşurken görünce kaşları çatılmıştı. Genç kızın rahatsız olduğunu anlamak onun için hiç zor değildi.

Adımlarını daha da hızlandırarak yürüdü ve Algın'ın yanına gelince bedenini daha da dikleştirip "Bir sorun mu var?" diye sordu. İkisinin arasındaki gerilime bakılırsa büyük bir problem olmalıydı.

Algın, dudaklarını araladı. "Var." diyecekti ve Yetkin'e neler döndüğünü bir bir anlatacaktı. Ne yazık ki Emrah, ondan önce konuşup "Hayır." dedi. "Siz Yetkin Bey olmalısınız. Ben de sizi arıyordum. Sizinle konuşmam gereken bir iş mevzusu var. Daha öncesinde yapmış olduğumuz işe benzer bir iş."

Emrah, göz ucuyla Algın'a baktığında genç kızın kızgın bir boğa gibi burnundan soluduğunu gördü. Bunlar daha başlangıçtı. Daha çok öfkelenecekti. Üstelik Emrah'ın yakın zamanda Holding'e ortak olduğunu ve yüzünü daha da çok göreceğini duyduğunda emindi ki dünya başına yıkılacaktı.

Emrah'ın verdiği yanıtı duyan Yetkin, her ne kadar söylenenlerin doğruluğundan emin olamasa da "Hoş geldiniz." dedi ve elini uzatıp Emrah ile tokalaştı. "Buyurun. Odama geçelim ve konuşalım."

Yetkin'in Emrah'ın söylediğine inandığına inanamıyordu Algın. Kendisini kandırdığı gibi yine rol keserek bu defa Yetkin'i kandırmayı başarmıştı. Amacı neydi? Ne düşünüyordu? Neyin peşindeydi?

İkisi birlikte yürümeye başladığında daha da öfkelenip Yetkin'i taklit etti. "Buyurun. Odama geçelim ve konuşalım. Sen bu adamın nasıl biri olduğunu bilmiyorsun bile! Beni dinlemeden nasıl ona inanırsın? Bu hatayı nasıl yaparsın?"

Yetkin'e Algın'ın konuştuğu adamın siması oldukça tanıdık gelmişti ama bir türlü kim olduğunu, nerede gördüğünü çıkaramıyordu. Zihnini ne kadar yorarsa yorsun bu konuda bir türlü başarılı olamadı. Onun kim olduğunu, nerede gördüğünü bir türlü bulamamıştı.

Algın, içindeki aslan daha da kükreye kükreye ikisini takip etti ve peşleri sıra Yetkin'in odasına girdi. Emrah'ın karşısındaki koltuğa oturduktan sonra, gözlerini kısarak önce Yetkin'e sonra da Emrah'a baktı. Yetkin'in duyamayacağı şekilde "Senin derdin ne?" diye söylendi. "Buradan da benden de bizden de uzak dur."

Yetkin, Algın'ın Emrah'a fısıldayarak bir şeyler söylediğini gördüğünde düşüncesinde haklı olmadığını düşündü. "Bir sorun yok ya Algın Hanım?" dedi. Algın, yüzüne sahte gülümsemesini takıp ona baktığında doğruları anlatmak yerine yalan söylemeyi tercih edip "Yok Yetkin Bey." dedi. "Ne gibi bir sorun olabilir ki?"

Yetkin, soğukça "Bilemiyorum. İkinizi de gördüğümden beri aranızda bir muhabbet geçiyor ve konunun ne olduğunu anlayabilmiş değilim." dedi. Hemen ardından soru soran bakışlarla önce Algın'a sonra Emrah'a baktı.

Emrah, tehditkâr bakışlarını Algın'dan çektikten sonra "İkimiz arasında olan bir şey Yetkin Bey." dedi. Hiçbir şey yokmuşçasına takındığı sahte sesi ile konuşuyordu. "Bu akşam Algın Hanım ile yemek yiyeceğiz de onu konuşup duruyoruz ama gideceğimiz yer konusunda bir karara varamadık doğrusu. Bu da biraz olsun gerilmemize sebep oldu."

Oha ya! dedi Algın içinden uğradığı şoktan dolayı. Bu kadar da olmaz. Bu şerefsiz resmen yalanın dibine vurmuş. Bana söylediği yalanlar yetmiyormuş gibi şimdi de Yetkin'e yalan söylüyor. Meğer ne kadar iğrenç bir insanmış. Tam bir pisliğin tekiymiş ve ben bunu yeni fark ettim.

Acaba Yetkin'i yalnız olduğu bir vakit kenara çekse ve olanları anlatsa mıydı? Anlatsa ne olurdu ki? Bu yalancı oynamakta usta olduğu karakteriyle Yetkin'i ikna edebilir ve Yetkin'in bir daha kendisine güvenmemesine sebep olurdu.

"Öyle mi?" diye sordu Yetkin içini bir kıskançlık sararken. Bakışlarını ifadesiz tutmaya çalışıyordu ama bunu başaramamıştı. "Uzun zamandır tanışıyor olmalısınız o halde. Büyük ihtimalle sevgilisinizdir de."

Emrah, uzandı ve Algın'ın elini avucunun içine aldı. "Öyleyiz." dedi bu daha başlangıç diyen bakışını genç kıza fırlatırken. Ondan intikam almak ve canını yakabilmek için kendine söz vermişti. Bu sözünü de onu gördüğü andan itibaren uygulamaya başlamıştı.

Emrah, elini tutmaya nasıl cesaret edebiliyordu? Elini hızla Emrah'ın avucundan çekip kurtardıktan sonra öfkeyle "Yalan söylüyor Yetkin Bey. Ona inanmayın lütfen." dedi. Gözleri dolmuştu ve yanaklarından her an yaşlar süzülebilirdi. "O benim eski sevgilim. Bu doğru ama onunla şu anda birlikte değilim. Ondan kurtulduğum her an, her saniye için Allah'a şükrediyorum. Ona, söylediği hiçbir şeye inanmayın. Kim bilir yine neler peşinde! Benim canımı yakmak için elinden geleni yapmaya devam edecek. Buna da sizi kandırmaya çalışmakla başlıyor. Lütfen, sizden rica ediyorum ona da söylediği hiçbir söze de inanmayın lütfen."

Yetkin, duyduklarının şoku ile Algın'ın suratına bakakaldı. Genç kızın dolan gözlerini gördükçe içi parçalanıyordu ve az önceki kalbinde beliren kıskançlık hissini düşününce genç kızın doğru söylediğini umdu. Genç kızdan edindiği izlenim, yalan söylemeyeceği yönündeydi. Pek çok insanla tanıştığı ve yüz yüze görüşüp işler yaptığından az çok karakterlerini çözebilecek hale gelmişti. Yanılma payı çok düşüktü.

Emrah, Algın'ın söyledikleri karşısında gülmekle yetindi. Bu gülme daha çok Lafı uzatma istersen. Canını daha da çok yakarım, anlamına gelen bir gülmeydi.

Gözleri yeniden Yetkin ile buluştuğunda "Çok şakacıdır benim sevgilim." dedi. Sağ elini burnuna götürüp işaret parmağı ile hafifçe burnuna dokundu. Gözlerini Yetkin'den çekmesinin ardından yeniden Algın'a yöneltti. "Sahi, burada çalışmaya başladığını neden bana söylemedin?" diye sordu.

Algın, artık bu yalanlara daha fazla katlanamıyordu. Yerinden kalktığı gibi Emrah'a doğru bir adım attı ve suratına anında yumruk yapmış olduğu elini yapıştırdı. Bunu beklemeyen Emrah, hem afallamış hem de yemiş olduğu yumruğun etkisiyle sızlanmaya başlamıştı. Elini yumruğu yediği yere bastırdıktan sonra Algın'a tehditkâr gözlerle baktı. Sen bittin, mesajı vermeye başladı genç kıza.

Yetkin, konunun uzayıp da kavgaya dönüşeceğini tahmin etmemişti. Algın'ın attığı yumruk ardından ayağa kalktı ve genç kızı kolundan tutarak kenara çekti. "Sen ne yaptığını zannediyorsun!" diye bağırdı. "Burada ne olursa olsun kavga edilmesi yasaktır. Kendine hâkim olmayı öğrenmek zorundasın!"

Algın, hareketlendi ve kendini Yetkin'den kurtarmaya çalıştı. Başarılı olamadı. Genç adam çok güçlüydü. Odanın içinde olan başka bir kanepeye Yetkin tarafından zorla oturtulduğunda, Emrah'a bakmaya devam ediyordu.

"Seni öldüreceğim! Yemin şart olsun ki seni öldüreceğim!"

Yetkin, ölüm tehdidini duymasının üzerine "Sakin ol bakalım. Aranızdaki problem her neyse bunu işe yansıtmanız ve benim çalışmama engel olmanız son derece canımı sıktı. Şimdi ikiniz de çıkın gidin ve aranızdaki problem her neyse onu adam akıllı bir şekilde halledip gelin. Anlıyorsunuz beni değil mi?" dedi.

Sözlerinin anlaşılıp anlaşılmadığını anlamak için ikisine bakarken gözleri karanlığa boğulmuşçasına ürkütücü görünüyordu. Öfkesi gözlerini tamamen esir almıştı ve Algın, titremeden yapamadı. Genç adamı daha önce de öfkeli görmüştü ama bu öfkesi diğerleri gibi değildi.

"Hayır. Anlamıyorum." dedi Algın. Kelimelerini kullanırken ayakları yere sağlam basan bir insan gibi görünmeye çalışıyor, bu konunun kapanmadığını belli etmeye çalışıyordu. "Bu karaktersiz, yalancı burada durdukça ve bana sevgiliymişiz gibi davranmaya devam ettikçe sinirlendiğimi görüyor ve konuyu kapatmamızı istiyorsunuz. Nasıl bir insansınız siz? Ben o adamla sevgili değilim! Onu terk ettim!"

Yetkin, burnundan öfkeli öfkeli soludu. İçinden bir ses kızın söylediğine inanmasını söylüyordu ama gördükleri ise tam tersini. Üstelik yumruk yiyen genç adam yani Emrah, çoktan ayaklanmış ve bir anda Algın'ı kolundan tutup zorla ayağa kaldırmıştı. Delirmiş gibi görünüyordu.

"Bana yumruk atmanın bedelini sana ödeteceğim!" dediğinde, Algın'ı çekiştirdi ve odadan çıkmak üzere yürümeye başladı. Genç kız, çırpındı ama kolunu bir türlü Emrah'tan kurtaramadı. Bunu hangi cesaretle yapabiliyordu? Şiddetini, öfkesini ve yalanlarını daha ne kadar sürdürecekti?

Bu erkeklerin sorunu neydi? Hepsi böylesine güçlü olmak zorunda mıydı? Üstelik bu güçlerini lanet olasıca zorbalıkları için kullanmalarından nefret ediyordu. İyi ve işe yarar şeyler yapmak için kullansalardı ya.

Algın, yeniden çırpındı ve "Bırak beni!" diye bağırdı ama Emrah durmadı. O sırada bir el, Emrah'ın kolunu tuttu ve genç adamın durmasına sebep oldu.

Emrah, istem dışı durmasının ardından başını yavaşça kolunu tutan elin sahibine çevirdi ve kendisine sert bakışlarla bakan Yetkin'i gördü. "Bırak kızı!" derken öfkeyle tıslamıştı. Ringde rakibini mağlup etmeye hazır olan bir insan gibi görünüyordu.

Emrah, duyduğu sözler üzerine tek kaşını kaldırıp meydan okuyan gözlerle Yetkin'e baktı. "Bırakmıyorum. Ne yapacaksın? Zorla bırakmamı mı sağlayacaksın? O bana ait! Sen bu işe sakın karışma!"

Yetkin, artık olanlara daha fazla dayanamadığını hissetti. Üzerindeki ceketi çıkarıp koltuğa fırlattıktan sonra, gömleğinin kollarını dirseğine kadar katladı.

"Öyle mi? Demek ben karışmıyorum ha. Sen karışmak nasıl oluyormuş gör bakalım şimdi. Bir kıza zorbalık yapacaksın ve ben sessiz kalacağım demek!"

Dişlerini birbirine sıkıca bastırarak kendine bakan ve öfkesinden dolayı çenesi kasılmaya başlayan Emrah’ı ceketinden tuttu, hiç düşünmeden kafa attı.

Beklemediği bu tepki karşısında Algın'ı bırakmak zorunda kalan Emrah, dengesini kaybetti ve yere düştü. Bir eliyle burnunu tutuyor diğer eliyle de yerden destek alarak doğrulmaya çalışıyordu. Biraz çabalamasının ardından zor da olsa bunu başarabildi.

Emrah, kanayan burnuna aldırış etmeden Yetkin'e doğru bir hamlede bulundu. Elini kaldırmıştı ve göğüs kafesine bir yumruk atmak için harekete geçmişti.

Bütün bunlar olurken Algın, ikisinin kavgasını dehşet içinde izlemeye devam ediyordu. Eğer ki Yetkin kendisi yüzünden dayak yerse büyük bir vicdan azabı duyacaktı. Hemen bir şeyler yapmalıydı. Hiç düşünmeden ayağa kalktı ve genç adamın önünde durup kendini siper etti.

Yetkin, bunu beklemiyordu. Algın, ona bir şey olmaması için önüne geçmiş ve donup kalmasına sebep olmuştu. Bu aptal kız önüne geçerek ne yapmaya çalışıyordu? Sakatlanmaya falan niyeti varsa bunu önceden bildirmesi gerekirdi. Göz göre göre kendini siper etmesi ve böylesine zorba biri karşısında güçlü gibi ayakta durması çok yanlıştı. Tek bir yumruğunda yaşayacağı acıdan dolayı ayakta durmakta zorlanır, hatta ve hatta günlerce yatak döşek yatabilirdi.

Yetkin, bu düşünceler ile boğuşurken tam tahmin ettiği şey gerçekleşecekti ki odanın açılan kapısı, Emrah'ın duraksamasına sebep olmuştu. Genç adamın yumruğu havada asılı haldeydi ve bakışlarını açılan kapıya yöneltmişti. Gelen, Galip Bey'di.

Havada asılı kalan yumruğu gördüğünde, ağzı açık kalmış bir halde üç gence birden bakmaya başladı. Mantığı burada neler döndüğünü sorgulamaya çalışıyordu ve umarım üçünün de mantıklı bir açıklaması vardı. Galip Bey, laf kalabalığını sevmezdi. Özellikle de yalan söylenmesini. Kızacak olsa dahi ona doğru söyleyerek gelmeliydiniz. Yalan - dolanlarla yaklaştığınız takdirde bir daha güvenini asla kazanamazdınız.

Odanın kapısını kapatmayıp iskarpin ayakkabısının çıkardığı ses eşliğinde iki adım attı. "Burada neler olduğunu biri bana açıklayabilir mi?" diye sorduğunda, kendine çekidüzen veren Emrah alt dudağını ısırdı. Algın, bakışlarını yere çevirdi. Yetkin, yutkunduktan sonra genzini temizlemek için garip garip sesler çıkardı. Algın ve Emrah'tan önce davranıp "Bir şey olduğu yok baba. Beyefendi yakın zamanda açacağı uzak doğu sanatları salonu hakkında bilgi veriyor, birkaç şey gösteriyordu." dedi. "O sırada suratına yanlışlıkla yumruğumu patlattım."

Kıvırmayı başarabilmiş miydi? Babası söylediği yalana inanacak mıydı? Ya inanmazsa? Ya bu pislik ağzını açıp bir şeyler söylerse işte o zaman kıyamet kopardı. Babasını durdurmak imkânsız hale gelirdi. Bunun olmaması için dua etmeye çoktan başlamıştı.

"Öyle mi?" diye sordu Galip Bey kaşlarını çatıp. Birkaç saniye boyunca gelecek yanıtı bekledi. Yanıt gelmemesi üzerine Emrah'ın yüzüne baktı. Siması tanıdık gelmişti. "Sizi bir yerden tanıyor muyum acaba?" diye sordu.

Yetkin, babasının bu sorusu üzerine gözlerini devirdi ama Galip Bey görmedi. Emrah'a doğru birkaç adım daha attıktan sonra "Tabii ya." dedi. "Sizinle daha önce bir iş yapmıştık. Yemek şirketiniz vardı diye hatırlıyorum. Doğru mudur?"

Algın ile Yetkin, Galip Bey'in söylediği şey üzerine birbirlerine bakmadan yapamadı. Yetkin'in bakışları duyduklarının şoku ile sarmalanmışken Algın'ın bakışları ise endişe içeriyordu. Galip Bey 'in Emrah'ı tanıması hiç iyi olmamıştı.

 

♥♥♥

Algın, Galip Bey'in Emrah ile birlikte odadan çıkmasıyla derin bir nefes aldı. Emrah'ın gelişinden sonra olanlar, ortaya çıkan kavga ve kendisine karşı davranışı son derece korkunçtu.

Eli ayağı titrediği için ve daha öncesinde bu şekilde bir tepki görmediğinden dolayı son derece korkmuştu. Yetkin'in desteğiyle koltuklardan birine oturduktan sonra, gözlerinde biriken yaşları bastırmaya çalıştı. Akmasına izin veremezdi. Bu güçsüz görünmesine sebep olurdu.

Yetkin, Sekreteri Selma'yı aradıktan sonra bir bardak su istedi. Gözü hala Algın'ın üzerindeydi ve koca bir salaklık yapıp genç kızın söylediklerinden kuşku duyduğu için kendinden nefret ediyordu. O anlarda içindeki kıskançlık sağ olsun, resmen başka biri haline gelmişti.

Sekreteri Selma, elindeki tepside bulunan bir bardak soğuk su ile odaya geldiğinde Yetkin, hemen ayağa kalktı ve tepsideki bardağı aldı. Onlara bakmakta olan Selma'ya "Sen çıkabilirsin." dedi. "Gerek görürsem tekrar çağırırım."

Selma, şirket içindeki meraklı olan insanlardan sadece biriydi. Acaba az önce ne olmuştu? Yetkin Bey'in odasından yükselen bağırış çağırışları duymuştu ama o sırada telefonda konuştuğundan hiçbir şey anlamamıştı.

Başını yavaşça salladı ve odanın dışına çıkıp kapıyı arkasından kapattı. İçindeki merak fazlasıyla artmıştı doğrusu. Özellikle içerideki kızın dolu olan gözleri bir şeylerin ters gittiğinin işareti olabilir miydi? "Neler oldu bilmiyorum ama er ya da geç kokusu çıkar." dediğinde beynindeki tilkiler çoktan dönüp durmaya başlamıştı.

Gözlerini kısıp birkaç saniye kapıya baktıktan sonra yürüdü ve masasına geçti. Yetkin'in günlük programına göz atacaktı. Bildirmesi gereken herhangi bir şey varsa söylemeliydi. Eğer ki bir programı ya da söylemesi gereken bir şeyi atlarsa fırça yiyordu.

Yetkin, Selma odadan çıktıktan sonra Algın’ın yanına oturdu. "Söylediklerinde çok haklıymışsın." dedi. Bakışları endişeliydi ve genç kızın dolan gözlerine bakmadan yapamıyordu. Elini yavaşça kaldırdı ve Algın'ın yüzüne düşen saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Algın, bu hareketin üzerine Yetkin'e baktı. O anda kendini daha fazla tutamadı ve gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı.

"Ondan nefret ediyorum. Onun lanet olasıca sesinden, yaşadıklarımızdan, nefes alışından, onunla ilgili her şeyden nefret ediyorum. Lanet olsun! Ben bunları hak edecek hiçbir şey yapmadım. Tek yanlışım sevmemem gereken bir insanı sevmekti."

Konuşmasını bitirmesinin ardından elleriyle yüzünü kapattı ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. Genç kızın ağlamasına daha fazla dayanamayan Yetkin, Algın'ın kendisinden beklemediği bir şeyi yaptı. Uzandı ve ona sıkıca sarıldı. Sarılmanın verdiği huzuru hisseden genç kız, başını Yetkin'in omzuna yasladı. Tam da hıçkıra hıçkıra ağlanacak yerde bulmuştu kendisini.

"Omuz, içini iyice döküp ağlamak istediğinde iyi bir sığınaktır."

Ne de doğru bir sözdü bu. Az önce hissettiklerini ne de güzel dile getirmişti. Yine de Algın, hiçbir şey demedi. Ağlamaya devam etti. Bir süre sonra ağlaması kesilip kendini geriye çektiğinde burnunu çekti ve yanaklarındaki ıslaklığı elinin tersiyle sildi. Genç adamın sarılışına karşılık verip ağlamak çok ama çok iyi gelmişti.

Yetkin, genç kızın konuşmaya ihtiyacı olduğunu düşündüğü için "Aç mısın?" diye sordu. "Ben kurt gibi açım. İstersen dışarı çıkıp bir şeyler yiyelim. Bana neler olduğunu, sana neden böyle davrandığını anlatırsın. Bir şeyleri bilmem, burada olacakların önüne daha kolay geçmemi sağlayacaktır."

Algın, zaten çok uzun zamandır yaşadıklarını birisini anlatma ihtiyacı hissediyordu. Yetkin'in teklifi de tam zamanında ortaya çıkmıştı. Çıkmıştı çıkmasına da ona güvenebilir miydi? Güvenmesi ne kadar doğru olurdu? İçinden geçen sese kulak verirse yanlış yapar mıydı? Aklı ve kalbi karmakarışıktı.

Yetkin'in gözlerine birkaç saniye baktıktan sonra en sonunda pes etti ve "Doğrusunu söylemek gerekirse ben de açım." dedi. Bardakta kalan suyu yavaş yavaş içtikten sonra yanındaki adama baktı. "Neden bana böyle davranıyorsun?" diye sordu bu tavırları garibine gittiği için. "Oysa benimle hiç anlaşamıyor gibi görünüyordun."

Yetkin, Algın'ın sorusu üzerine düşündü. "Galiba senin hırçın hallerindi beni bunu yapmaya iten. Emin değilim." dedi.

Ayağa kalktıktan sonra cep telefonunu almak üzere masasına doğru ilerledi. Telefonu alıp ceketini de giyince "Hadi ama. Sen ayaklanmamışsın." diyerek Algın'a söylendi.

Algın kendisine bakan mavi gözleri gördükçe, zihnindeki kötü düşünceleri sadece bir anlığına kenara atmak istedi ve ayağa kalktı. Yetkin'in de kendisine destek olmasıyla birlikte ayakta dik bir şekilde durduktan sonra "Gidelim." dedi. Böylece birlikte yiyecekleri ilk yemek için şirketten dışarı çıktılar.

Loading...
0%