Yeni Üyelik
12.
Bölüm

7. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:10 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Madem bunu istiyordu, bu defa gidişine engel olmayacaktı. Madem istediği kafasını toparlamaktı, gitmekte özgürdü. Zaten hangi sıfatla gitmesine engel olacaktı ki? Sevgilisi değildi, arkadaşı değildi. Sadece patronuydu. Mesai saatlerinde de olmadıklarına göre istediğini yapmakta özgürdü.

"Tamam." dedi. "Git. Eğer ki bir sorun olursa cep numaramı kaydedeyim telefonuna. Ararsın." Sesi son derece soğuktu ve mesafeli bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Neredeydi hisleri? Hani genç kızdan hoşlanıyordu?

"Aman. İstemez." dedi Algın ve unuttuğu kimliğini almak için resepsiyona doğru yürüdü.

Kimliğini alıp otelin dışına çıktıktan sonra bekledi ama herhangi bir taksi göremedi. Birkaç dakika sonra şans eseri gördüğü HouseMan'e "Acaba bana bir taksi çağırabilir misiniz?" diye sordu.

Algın'a garip garip bakan HouseMan "Üzgünüm ama bu saatte bir taksi bulamazsınız. Sabahı beklemeniz gerekiyor." dedi.

"Hay aksi." dedi Algın. "Şimdi gidemeyecek miyim ben?"

"Maalesef gidemeyeceksiniz."

Algın, ofladı pufladı ve soluğu yeniden otelin içinde aldı. Yetkin, hala Resepsiyon'un önündeydi ve Algın'ı görmesiyle dudaklarında alaylı bir gülümseme meydana geldi. Biliyordu genç kızın geri geleceğini. Bu saatte taksi bulamazdı. Otelin gidiş ve gelişler için özel olarak ayarlanan araçları kullanılırdı ya da isteyen kendi aracını kullanarak yolculuk ederdi.

Genç kız Yetkin'in karşısına geçtiğinde gözlerini kıstı ve kahkaha atmamak için dudağını ısıran genç adama öfkeyle baktı. Buraya gelmeseydi keşke. Evini özlemişti. Kedilerini özlemişti. Kim bilir şimdi ne yapıyorlardı?

"Hiç zorlama ya kendini. Sal kahkahanı gitsin. Ne de olsa beni önemsemiyorsun. Geri geleceğimi de çok iyi biliyordun. Resmen rol kestin!"

"Kestim ya." dedi Yetkin sol elinin parmağını şaklatıp. Keyifle güldü. İşaret parmağı ile genç kızın alnına dokunup alnını dürttükten sonra "Geri gelecektin. Ben de senin geri gelmenin tadını çıkaracaktım." diyerek konuşmasına devam etti.

Resepsiyondaki kıza döndükten sonra bedenini dikleştirdi ve o kendini beğenmiş, dünyaları ben yarattım diyen yüz ifadesini takındı. "Odalarımız hazır. Değil mi?"

Algın, gözlerini devirdi. Bu adama karşı içinde arada garip hisler olsa da ondan nefret ediyordu.

 

♥♥♥

 

Yetkin, odasına çekildiğinde kalbi delice atıyordu. Algın’ın karşısında her ne kadar hissiz ve bazen de pislik bir adam gibi görünse de aslında daha derinlerde çok temiz bir kalbi vardı.

Üzerindekileri çıkarıp otel görevlilerinin getirdiği geceliği giyip yatağa sırt üstü uzandı.

Algın'ı bu kadar ilgi çekici kılan neydi? O diğer kadınlardan farklı mıydı? Üstelik ilişkisi biteli çok da uzun bir zaman geçmemişti ve bazen kalbinden geçen hisler, Alev'e ihanet ettiğini hissetmesine sebep oluyordu.

Yattığı yerde bir sağa bir sola döndü ve gözlerini pek çok kez kapamasına rağmen uykuya dalamadı. Acaba Algın ne yapıyordu şimdi? Uyuyor muydu?

Uyuyamadığı için uyumaktan vazgeçip gözlerini açtı ve tavana bakmaya başladı. "Onu düşünmeyi bırak." diyerek kendine emir verdi ve zihnini genç kız ile ilgili düşüncelerden arındırmaya çalıştı. "Onu düşünüyorsun da sanki eline ne geçiyor ki? Kızın sana karşı bir şeyler hissetmediği ortada. Kendi kendine gelin güvey olup yine popo üstü çakılacaksın. Yapma."

 

♥♥♥

 

Algın, odasına girer girmez kendini duşa atmış ve üzerindeki stresi suyun etkisi ile rahatlatmaya çalışmıştı. Saçlarını birkaç kez şampuanlayıp kremledikten sonra vücudunu da iyice yıkadı ve üzerine pembe renkteki bornozu giyip dışarı çıktı.

Kafası bir türlü rahat olamıyordu ve genç kız her gün stres yaşamaya devam ettikçe yaşamdan soğuduğunu hissediyordu. Bir pislik torbası girmiş olduğu iş yerinde karşısına çıkmıştı ve belki de her gün suratını görecekti.

Başını iki yana salladı ve üzerindeki bornozu çıkararak giyindi. Kalmış olduğu otel odası fazlasıyla lüks ve görkemli olsa da, bu genç kız için önemli değildi. Canı sıkkındı. Hem de çok. Beyni sürekli aynı şeyi düşünmeyi devam ettirdiği sürece delirmemek için dua ediyordu.

Yorganı açıp yatağın içine girdiğinde, yatağın ve yastığın soğukluğu fazlasıyla iyi gelmişti. Sıcak yaz günlerinde soğuk yatak ve yastık arayışında olurdu genelde uyuyacağı zamanlarda. Bu ise yatağının üzerine yatan kedilerinden dolayı pek mümkün olmazdı.

 

♥♥♥

 

Ertesi gün gözlerini aralamasına sebep olan odasının kapısının tıklatılmasıydı. Kapıyı her kim tıklatıyorsa ardı ardına bunu yapıyordu ve pek çok kez kulaklarını yastığı kullanarak kapatmasına sebep olmuştu.

Yetkin, Algın'ın bu kadar uykucu olduğunu bilmiyordu. Tam on dakikadır kapıdaydı ve Algın'ı uyandırmaya çalışıyor, genç kız ise bir türlü uyanmıyordu. Cep telefonunda numarası kayıtlı olsaydı uyandırırdı arayıp ama numarası kayıtlı değildi.

"Lütfen biraz daha." dedi Algın yarım ağız ve kapının bu defa daha sert bir şekilde tıklatılması üzerine başının üzerindeki yastığı çekip kenara fırlattı. Kendisine seslenen kişinin sesini duyuyor ama uyku sersemi olduğu için bir türlü anlayamıyordu ne dediğini.

En sonunda uyumaya çalışmaktan vazgeçip öfkeli öfkeli "Senin derdin ne ya! Derdin ne? Bırakmıyorsun ki bir rahatça uyuyabileyim. Zaten gözlerimi kapadığımda gün ağarmıştı. Bir de bu uykusuzlukla hiç kalkamam." dedi. Yetkin, bu dediklerini duymuyordu. Duysaydı sesini duyurmak ve genç kızın kalkmasına sebep olmak için elinden geleni yapardı.

Yetkin, Algın'ın sesini tam olarak duyamasa da konuşmasından uyandığını anlamıştı. Genç kızın sesini duyarsa kalkacağını bildiği için "Ben patronun Yetkin Mirzanlı. Eğer ki bu kapıyı şimdi açmazsan görevlilere açtırmak zorunda kalacağım." dedi. Algın, duyduklarının şokuyla jet hızıyla yataktan doğrulup "Ne!" diye bağırdı. "Deminden beri kapıya vurup duran sen miydin?!"

Yetkin, Algın'ın sesini zar zor duymuştu. "Kapıyı eğer ki üç saniye içinde açmazsan açtıracağım. Yanımda görevli var ve her ihtimale karşı kapıyı açmak için bekliyor! Üç..."

Algın, hemen ayağa fırladı ve üzerine giyebileceği bir şeyler aradı. Kahretsin. Ne giyecekti? Saçı başı nasıldı? Yüzünde makyajı da yoktu. Kesin berbat görünüyordu.

"İki..."

Üzerine giyecek bir şeyler arama ve saçını başını kontrol edebilmek için yeterli vakti yoktu. Yetkin'in içeriye kapıyı açtırarak girmesi, kendini daha da rezil hissetmesine sebep olurdu.

Hemen kapıya doğru koştu ve Yetkin'in yanındaki kişiye kapıyı açtırmasına izin vermeden kapıyı kendi açtı.

Yetkin, karşılaştığı kadın karşısında şaşkına dönmüştü. Algın, makyajsız böyle mi görünüyordu? Resmen Ay Tanrıçası gibi çok güzeldi. Onun makyajsız halinin pek güzel olmadığını düşünmüştü. Kadınlar genelde erkeklerin gözünde makyajsız halleri ile güzel değildi.

Algın, kapıdan yavaşça kafasını uzatıp dışarıda Yetkin dışında birisinin olup olmadığını kontrol ettiğinde, kimsenin olmadığını gördü. Genç adama en öfkeli bakışını bir ok gibi fırlatırken "Resmen blöf yaptın!" dedi. "Beni bu şekilde kaldırmak ve berbat bir halde karşına çıktığımı görmek hoşuna mı gitti? Ah! Eminim ki hoşuna gitmiştir. Ne de olsa sen kadınları aşağılamayı ve onlara değer vermemeyi çok seviyorsun."

Yetkin, gözlerini devirdi. Neden Algın hep onun hakkında olmadığı biriymiş gibi söz ediyordu? Üzülmüştü. "Tabii, tabii." dedi kırgınlığını belli ederek. "Ben çok vicdansız ve berbat biriyim ya. Neden bunu yapmayayım?"

"Off! Amma uzattın sende." dedi Algın dağınık saçlarını biraz olsun düzene sokmaya çalışırken. "Bekle biraz. Kendime çeki düzen verip geliyorum."

Yetkin, Algın’ın cümlesini bitirir bitirmez içeri girmesi ve kapıyı suratına kapatması karşısında şok olmuştu. Olduğu yerde zımbalanmış gibi durmaya devam ederken sağ eli ile yüzünü kapatıp başını iki yana salladı. “Kadınlar…” dedi derin bir iç çekerek. “Hiçbir zaman değişmeyecekler.”

 

♥♥♥

 

Algın’ın yüzünü yıkayıp saçına başına şekil vermesi ve üzerini giyinmesi yarım saati bulmuştu. Fazlasıyla bunalan Yetkin “Daha hazırlanmadın mı?” diye seslenirken odalarında olan müşterileri rahatsız etmemeye çalışıyordu.

"Hazırım, hazırım!" diye bağıran genç kızın sesini duyduğunda yorgunlukla "Hele şükür." dedi.

Kapının açılmasının ardından genç adam bakışlarını yerden kaldırıp genç kıza yönelttiğinde aklından geçen tek şey vardı: Kıza söylenmek.

Az önceki halinden daha toparlamış bir şekilde gördüğünde nutkunun tutulduğunu hisseti.

“Harika görünüyorsun,” dediğinde sarf ettiği cümleyi genç kızın duymadığını umdu. Bir kere daha onunla tartışmak ve kavga etmek istemiyordu.

Algın, Yetkin’e endişeli gözlerle bakmaya başladığında “Çok mu kötü görünüyorum? Kesin öyle görünüyorumdur. Makyajım yok. Saçıma başıma istediğim gibi şekil veremedim. Sadece duş alabildim.” dedi. Ses tonu oldukça hoşnutsuzdu.

“Valla siz kadınlardan çekeceğimiz var. Her söylediğimizi neden kötü anlıyorsunuz ki?"

Dudaklarını büzüp Algın'a darılmış gibi davranmaya başladı ve bakışlarını genç kızdan kaçırdı. "Hem senin güzel olmadığını kim söyledi? Gayet hoş bir kadınsın. Seni bu kadar üzmek o adamın yaptığı hata. Ben olsam seni üzmezdim. Neden üzeyim ki? Ne kadar hırçın, çenesi düşük biri olsan da çok iyi bir insan olduğunu biliyorum."

Algın'ın kendisine şaşkınlıkla bakan gözlerini gördüğünde "Hadi gidelim buradan." dedi ve önden yürümeye başladı.

Algın, hareket etmemişti. Yetkin'in arkasından hala aşkın şaşkın bakmaya devam ederek "Bu da neydi şimdi?" dedi.

 

♥♥♥

 

"Benim her şeyim hazır Öznur. Sen ne durumdasın? Acele etsen iyi edersin. Üç saat sonra uçağımız kalkacak."

Genç kız, abisinin kendisine seslenmesi üzerine "Daha hazırlanıyorum. Götürecek o kadar çok şeyim var ki!" diye bağırdı.

Öznur ile Sarp, babasının iş seyahatine çıkması üzerine bu durumu fırsat bilip Türkiye'ye gitmek adına uçak bileti almıştı ve biricik arkadaşları Yetkin'e haber vermemişlerdi. Sürpriz yapacaklardı.

İkisi de kısa sürede yanlarında götürecekleri şeyleri valizlerine yerleştirmiş ve uçağın kalkmasına bir buçuk saat kala evden çıkmışlardı. Onları götüren şoförleri Kamil'di. Her zengin ailede olduğu gibi onlar da ulaşımlarını şoförleri ile sağlıyorlardı.

Nihayet havaalanına vardıklarında araçtan inip şoförlerini arkalarında bırakarak kafeye doğru ilerlemeye başladılar. İkisi de burada vakti daha çabuk dolduracaklarını biliyorlardı. Üstelik Öznur'un canı fena halde Espresso istemişti. İçmezse olmazdı ve günlerce süren baş ağrıları çekerdi.

Zengin olmanın kötü yanlarından biri de buydu. İstedikleri şeyi istedikleri zaman yapabilmeye o kadar çok alışmışlardı ki yapamamak canlarını sıkıyor ve bunalmalarına sebep oluyordu.

Kafeye vardıklarında Öznur, hemen Espresso siparişi verdi. Sarp ise soğuk çay istemekle yetindi. Hava çok sıcaktı ve tek istediği serinlemekti.

İçecekleri geldiğinde garsonun masaya bırakmasıyla içmeye başladılar ve Öznur'un yine o bitmek bilmeyen çenesi ortaya çıkmıştı.

"Çok heyecanlıyım be kardeşim." dedi. "Yetkin'i görmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki. Acaba değişmiş midir çok merak ediyorum. Ayrıca Türkiye'de tatil yapabilecek olmak da beni epey keyiflendiriyor doğrusu. Deniz, güneş, kum ve Yetkin. Daha ne isterim?"

Sarp, başını iki yana salladı. Kız kardeşinin Yetkin takıntısı bir türlü bitmek bilmiyordu. Ondan hoşlanmadığına emindi ama sürekli ondan bahsetmesi, onun hakkında bir şeyler öğrenmesi ve şimdi de heyecanlanmasını oldukça garip buluyordu. Hem Yetkin'den hoşlansa bir erkek arkadaş edinmezdi ya. Öznur'un onu çok ama çok seven bir erkek arkadaşı vardı. Kardeşinin de onu sevdiğini düşünüyordu.

Öznur, abisinin verdiği tepkiye sinirlenip ayağı ile bacağına yavaşça vurdu. Genç adam bunun üzerine sinirlenip kardeşine doğru eğildi ve "Ne yaptığını sanıyorsun? Ağzımı açıp da sana bir şey dedim mi?" diye söylendi.

"Dememiş olabilirsin." dedi Öznur ve içeceğinden bir yudum daha aldı. "Lakin az önce gösterdiğin tepkinin bunaldığını gösterdiği gerçeğini değiştirmiyor."

Sarp, kaşlarını çattı. "Uzatma kardeşim. Çenen yüzünden kafamın ağrımasını istemiyorum." dedi. "Yolculuk boyunca rahat bırakırsan beni uyuyup biraz olsun kafamı dinlendirmeyi düşünüyorum."

"Hah." dedi Öznur öfkeyle ve içeceğini içmeye devam etti.

Sarp, uçağın kalkmasına ne kadar zaman kaldığını kontrol edebilmek adına saatine baktı ve yarım saat olduğunu gördü. "Hadi kalkalım." dedi. "Geç kalmak istemiyorum."

Vermiş oldukları siparişin ücretini ödedikten sonra kafeden çıktılar ve birlikte uçağa binecekleri sıraya doğru ilerlediler. Valizleri çoktan uçağa yerleştirilmişti. Pasaport, kimlik ve bilet kontrolleri yapıldıktan sonra üst aramasından geçip uçağa doğru yürüyüşe başladılar.

Uçağa bindiklerinde, ikisi de almış oldukları yere oturdu. Öznur, cam kenarında Sarp ise hemen yanında oturuyordu.

"Heyecanlı mısın?" diye sordu genç kız abisine doğru dönüp. "Benim heyecandan kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor."

Sarp, sıradan bir gün yaşıyormuş gibi omuzlarını silkti ve "Neden heyecanlı olacakmışım ki?" diye sordu. "Heyecanlı olmamı gerektiren bir şey yok."

"Gerçekten mi?" diye sordu Öznur abisinin bu rahatlığına inanamayarak. "Hiç mi yok?"

Sarp, başını sağa sola salladı. "Hayır. Yok."

"Peki, öyleyse." dedi Öznur ve konuyu kapattı. Bakışlarını cama çevirip dışarıya bakmaya koyuldu.

 

♥♥♥

 

Yetkin ile Algın, nihayet Eskişehir'e varmışlardı. İkisi de evlerine varınca üstünü değiştirip hazırlanmış, birlikte yeniden Holding’e gitmişlerdi.

Yetkin’in babasının odasına girdiklerinde karşılarına çıkan kişi, ikisinin de keyfini alt üst etmişti. İkisi de onu görmeyi beklemiyordu.

"Hoş geldiniz."

Emrah, ikisini görür görmez ayağa kalktı ve ellerini pantolonunun cebine sokarak tam önlerine gelene kadar yürüdü. "Gözümüz sizi her yerde aradı. Nerelerdeydiniz?"

Algın, şu anki durumdan rahatsız bir şekilde Yetkin'e baktı. Genç adamın bir şeyler yapmasını istiyordu. Emrah'ı kendinden uzak tutmasını.

Galip Bey, öfkeli bir ses tonuyla üçünün de kendisine dönmesine sebep olacak "O kadar iş varken dün kaçıp gittiniz." cümlesini kurdu. "Burada çalışırken önceliğin iş olduğunu bilmiyor musun Yetkin? Ayrıca birbirini deli gibi seven iki insanın arasına hangi hakla giriyorsun?"

Algın'ın ağzı duyduklarından sonra açık kaldı. Sözcükler bir türlü ağzından çıkmıyordu. Bu karaktersiz yoksa karşılarında konuşan adama sevgili olduklarına dair bir ton yalan mı sıralamıştı? Böyle yapmıştı elbette. Yoksa adam neden çıkıp da Yetkin'e öyle desindi ki?

"Bana burada birisi neler olduğunu anlatabilir mi? Siz de kimsiniz ayrıca? Ben sizi tanımıyorum."

Yetkin, Algın'ın bu sivri dilli çıkışmasını hoş bulmamıştı. Dirseği ile genç kızın kolunu dürtüp kaş göz işareti yaparak susturmaya çalıştı.

Galip Bey, genç kızın kendisine çıkışmasını ilginç bulmuştu. Oturduğu yerden ayağa kalkıp onlara doğru yürürken Yetkin, alt dudağını ısırdı. Eyvah! Şimdi kıyamet kopacaktı.

Galip Bey, Algın'ın önünde durduğunda birkaç saniye ifadesiz bir halde genç kıza baktı. Sonrasında sağ elini tokalaşmak adına Algın'a uzatıp "Merhaba." dedi. "Ben Mirzanlı Holding'in kurucusu Galip Mirzanlı. Yetkin'in babasıyım."

Yetkin'in babası mı? Vay canına. Ben Yetkin'in babasıyla mı tanıştım şimdi? İyi de bu adam bizi sevgili olarak biliyor. Emrah ile beni yani. Bu adamı nasıl ikna edeceğim sevgili olmadığımıza dair? Ayrıca Yetkin’e karşı bir şeyler hissediyorum sanırım. Emrah her ne anlattıysa Galip Bey’e beni daha da zora sokacak, kendimi kötü hissetmemi sağlayıp Yetkin’e karşı mahcup edecek.

Algın, en sonunda hislerini kabul etmişti. Ama bu ona tamamen güveneceğini ve kendini ona teslim edeceği anlamına gelmiyordu. Bu yüzden içinden konuşmuş ama bunların hiçbirini sesli bir şekilde dile getirmemişti.

Galip Bey'in kendisine uzattığı eli tutup sıkıca tokalaştıktan sonra "Ben de Algın Türk." dedi. "Holding'inizde çalışmaya başlayalı çok olmadı."

Galip Bey, genç kızın suratına bir süre düşünceli düşünceli baktı. “Yetkin’in arkasından bağırdığı ve atıştığı kız sen olmalısın. Doğru mu?"

Galip Bey, o gün olanları görmüş müydü? Ne Algın ne de Yetkin bunun farkında değildi.

Algın ile Yetkin mülakat odasından çıkıp tartışmaya devam ettiği sırada Galip Bey, bağrışmaları duymuş ve odasından dışarı çıkmıştı. Oğlunun söyledikleri, Algın'ın söyledikleri ve aralarındaki iletişim, çok sertti. Buna rağmen hiçbir şekilde müdahalede bulunmamıştı ve bulunmayacaktı da. Oğlunun bu tarz problemlerde ne yapması gerektiğini öğrenmesi ve ona göre hareket etmesi gerekiyordu.

"Eee... Evet, benim."

Algın, konuşurken kekelemişti ve Galip Bey'in kendisine bakmaya devam ederken ağır ağır değişen yüz ifadesine anlam veremiyordu. Bakışları saniyeler içinde daha da yumuşamıştı ve dudağında bir gülümseme meydana gelmişti.

"Ne oldu? Komik bir şey mi söyledim?" diye sordu Algın. "Bu ifadelerinize bir anlam veremiyorum."

"Hayır." dedi Galip Bey. Yeniden ciddileşti ve arkasına dönüp oturmak üzere sandalyesine doğru ilerledi. Oturmasının ardından bacak bacak üstüne attı. Ellerini kucağında birleştirdi. "Seni zaman geçtikçe daha da çok tanıyacağım küçük hanım." diyerek ekleme yaptı.

Algın, hala neler olduğunu anlamamıştı. Yetkin de aynı şekilde. Babasını tanıdığı kadarıyla bu yaptıkları hiç ama hiç normal değildi. Yine aklında neler döndüğünü düşünmeden yapamamıştı.

 

♥♥♥

 

Öznur ve Sarp'ın uçak yolculuğu sona ermişti. Uçakları İstanbul Yeni Havalimanı’nda durduktan sonra inmiş, valiz kontrolünün ardından valizlerini alarak Dış Hatlar Terminali'nden dışarı çıkmışlardı.

Birlikte taksilerden birine bindiler, hızlı trene binebilmek için tren istasyonuna varmalarının ardından taksiden geri indiler. Aynı gün içinde Eskişehir’e giden en yakın hızlı trene bilet aldıktan sonra vaktin gelmesiyle trene binip kısa süreli bir yolculuk daha geçirdiler. Nihayet tren durup inme vakitleri geldiğinde ikisi de rahatlamıştı. Şimdi tek yapmaları gereken yeniden bir taksiye binmek ve soluğu Yetkin’in evinde almaktı.

 

♥♥♥

 

Yaklaşık yarım saat sonra Yetkin'in yaşadığı yere varmışlardı. Taksici araçtan inip bagajdan valizleri çıkardıktan sonra dış kapının önüne koymuş ve Öznur'dan ücreti aldıktan sonra tekrardan taksisine binmişti.

Bu gençler, Yetkin'in yaşadığı yere ev demeyi tercih ediyorlardı. Yetkin de aynı şekilde. Bunun sebebi ev sözcüğünün diğer isimlere göre daha sıcak kalmasıydı. Tam bir aile ortamını anlatıyordu. Gerçi o aile ortamında anne eksikti ama bu konuyu da asla açmıyorlardı. Yetkin'i bu konuyu açıp da germek, en son isteyecekleri şeydi.

Onları gören güvenlik görevlisi hemen tanımıştı. "Hoş geldiniz efendim. Hoş geldiniz." dedikten sonra içeri girmelerine izin verdi.

Onlar bahçede çevrelerine bakmaya devam ederken valizleri yavaş yavaş içeri taşınmaya başlamıştı. Biri havuzun kenarına gidip şezlonga uzanmış diğeriyse ayaklarını oturup havuza sokuvermişti. Otuz beş derecelik sıcakta havuzun serinliği bayağı iyi gelmişti.

Güvenlik görevlisi Halim Bey, içeriye bütün valizleri taşıdıktan sonra mutfakta yemek pişirmeye devam eden Kumsal Anne'nin yanına gidip sandalyeye oturdu. Ellili yaşlarında olan kadın onun geldiğini gördüğünde "Hayırdır?" diye sordu. "Bir misafir falan mı var? İçeri bir sürü valiz taşıdığını gördüm."

Halim Bey, burnundan derin bir soluk aldıktan sonra "Var ya. Seninkinin arkadaşları geldi." dedi. "Hani şu yurt dışında olan gençler vardı. Sarp ile Öznur. Onlar. Yetkin'e sürpriz yapmak istemişler. Uzunca bir süre de burada kalıp tatilin tadını çıkaracaklarmış. Gelmeden önce beni aradılar. Şimdi ise bahçedeler."

Kumsal Anne, şaşırmıştı. "Burada? Eskişehir gibi bir yerde? Bu çocuklar akıllarını kaçırmış olmadı." dedi Söylediğinde haklıydı. "Tam bir öğrenci şehri olmasına karşın burada ne deniz var ne de başka bir şey. Ne yapacaklarmış ki burada kalıp? Ha, birkaç gün Yetkin'i görüp onunla vakit geçirmelerini anlarım ama onun dışında burada yapabilecekleri çok şey yok. Kısa sürede bunalacaklarını düşünüyorum."

Yemeğin tuzunu kontrol ettikten sonra, altını kıstı. Halim Bey'in yanındaki sandalyeye oturdu ve düşünceli düşünceli masaya baktı. "Dur sen, dur. Bak görürsün bunun altından başka bir şey çıkacak. Ayrıca sen çocukları nasıl tanıdın? Onlar gelmeyeli uzun zaman oldu. Yetkin bile kaç senedir görmedi onları."

Durumun eğlencesinde olan Halim Bey "Nasıl olacak?" dedi. "Çocuklar ile Facebook'tan arkadaşım. Sürekli yaptıkları paylaşımları beğeniyor ve takip ediyorum. Onlar da aynı şekilde beni takip ediyorlar." dedi. Günümüzde olan bir şeydi bu. Birbirlerine uzak olan arkadaşlar, dostlar ve akrabalar sosyal medya üzerinden iletişim halinde kalırlardı. Yetkin de sosyal medya kullanıyordu lakin çok girmezdi. Sosyal medyayı güvenli bulmuyordu.

"Anladım." dedi Kumsal Anne düşünceli olmaya devam ederek. Alnını kaşıdı sonra. "Yetkin geldiğinde bakalım neler olacak? Onları tanıyıp tanıyamayacağını çok ama çok merak ediyorum."

 

♥♥♥

 

Algın, Galip Bey'in odasından çıktıktan sonra ağır adımlarla Yetkin'in peşinden yürümeye başladı. Genç adam yürümeyi bırakıp ona zarar gelmemesi adına eve bırakmayı teklif etti ve Algın’ın yanıtını bekledi. Algın, sorgusuz sualsiz teklifi kabul etti. Başka bir zaman olsaydı kesinlikle reddederdi ama bugün değil.

Holding'in dışına çıktıklarında genç kız derin derin nefes aldı. Bu nefes alım taktiğinin kendisini rahatlatacağını sanmıştı ama bir işe yaramıyordu. Sakinleşememişti.

Yetkin, Algın'ın stres yaptığını fark ettiğinden dolayı ondan yana döndü ve "İyi misin?" diye sordu. "Korkma. Dediğim gibi ben varken sana zarar veremez."

Genç kız, titrek bakışlarıyla Yetkin'e baktığında hala huzursuz görünüyordu. Emrah'tan ölesiye nefret ediyordu. Onun yakınında olmasını büyük bir tehlike olarak görmekteydi.

Yetkin'in aracın kapısını açması üzerine sol ayağını attı ve koltuğa oturdu. Yetkin, genç kızın oturmasının ardından kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna oturduğunda, genç kıza yeniden baktı. Hiç iyi görünmüyordu. Bu adam resmen onda çökmüşlük yaratmıştı. Yaşayan bir ölü gibi görünüyordu.

Sağ elini uzatıp Algın'ın sol elini sıkıca tuttu. Ona cesaret vermesini umduğu bir ses tonuyla konuşurken "Gerekirse neler olduğunu babama anlatacağım ve Holding’e adım atmasına izin vermeyeceğim. Sahi, evinde seninle birlikte kalan biri var mı? Yaşadığın bir akraban, ailen ya da arkadaşın?" diye sordu. Yoktu. Algın, kendi başına kalıyordu. Kedilerini insan yerine koyamayacağı için yalnız olduğunu söylemek daha doğru olurdu.

Yetkin'in sorusuna günün altın sorusu denilebilirdi. Algın'a dokunmaması gereken bir yerden dokunmuştu ve genç kız, olduğu yerde iyice büzüldü. Açmaması gereken bir konuyu açmış olduğunu fark eden genç adam "Pekâlâ." dedi. "Konuşmak istemiyorsun demek. Sorun değil."

Aracı çalıştırdı ve otoparktan çıkıp Algın'ın evine doğru sürmeye başladı.

Loading...
0%